1949’dan günümüze Çin’in siyasi, ekonomik değişimi ve Çin-ABD ilişkilerinin geleceği

0
779

Fırat Yersiz

Doğudan batıya gidildikçe değişen politik sistemlerin altyapısına bakılacak olursa esas değişimin kolektivizm-individüalizm ekseninde yaşandığı rahatlıkla görülebilir. Toplum nezdinde gerek yaşı, gerekse unvanı vasıtasıyla kıdemi yüksek kabul edilen hemen herkesin “senpai” kabul edilip otorite devşirebildiği Japon toplumuyla yine toplumun “sosyal kredi sistemi” ile devlet aygıtı tarafından sınıflandırmaya tabi tutulabildiği Çin toplumu arasındaki benzerlik ekonomik bir gözlükle bakıldığında görülmesi zor bir hal alır, öte yandan her ikisi de kapitalist sisteme tamamen entegre olmuş Amerikan ve Japon toplumları arasında bu türden kolektivist bir özdeşlik görülemiyor oluşu göz önüne alındığında ise resim netleşmeye başlar. Kolektivist ve individüalist spektrumun iki zıt yönünde yer edinen Amerikan ve Çin toplumu arasındaki ilişki de bu minvalde salt ekonomik gözlüklerle değerlendirilmemelidir. Kolektivist ve dolayısıyla paternalist bir toplum olan Çin’in, örneğin ekonomik darboğazın çözümü adına kemer sıkma politikalarını uygulayabilmek için halkı karşısına almayı göze alan icracı bir koalisyon kuramayan batı ülkelerinden farkı Mao’nun Kültür devrimine toplumun verdiği reaksiyonun ve buna bağlı olarak yaşanan iç savaşın sistemi değiştirecek noktaya ulaşamamasından okunabilir. Yine bireyin devlet nazarındaki özgül ağırlığına dair somut bir gösterge ortaya koymak gerekirse; her ikisi de Vietnam’a yönelik kanlı bir işgale girişmiş Amerika ve Çin’in verdiği kayıplara yakından bakmak yeterlidir. Amerika’nın Vietnam ormanlarında verdiği bir günlük ortalama kayıp 8 iken Çin tarafında bu rakam 963’tür.

Birbirinden sosyolojik ve sosyolojinin temellerini attığı ekonomik açıdan tamamen zıt olan bu iki ülkenin ilişkileri ise beklenenin aksine istisnai bir nitelik taşımaktadır. Son yıllarda özellikle ticaret savaşları ve Tayvan meselesi gibi belirgin konular üzerinden okunan Çin-ABD ilişkileri için mevcut gerilim doğal kabul edilse dahi süreç tarihin tümünde böyle bir gelişime sahip değildi. 2010’lu yıllara gelene kadar iki ülke arasında görece yakın ticari ve askeri ilişkilerin süregelmiş olduğu göz önüne alındığında bugünkü durumun ne denli şaşırtıcı olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Her iki ülke de tarih boyunca belirli kırılmalar yaşamış ve bu kırılmalar dünyanın önemli bir bölümünde oluşan ve oluşmakta olan politik atmosferin zeminini oluşturmuştur. Bu minvalde soğuk savaş üzerine yapılan söylemler genelde iki ana blok üzerinden bir okuma yaparak en baştan yanılgıya düşmektedir, zira gerçekte İngiltere ve Amerika harici Birleşmiş Milletler’in 5 daimi üyesini temsil eden İkinci Dünya Savaşı galipleri arasındaki ilişki hiçbir zaman gönüllü bir ilişki olmamış, şartların dayattığı sürecin doğal bir sonucu olagelmiştir. Fransız lider Charles De Gaulle 1966 tarihinde NATO’nun askeri kanadından ayrılıp Amerikan askerlerine ülkesinden çıkması için 1 yıl mühlet verip “toprak altında yatanlar da dahil mi” kabilinden cevaplar almakla meşgulken, Mao ve Kissinger arasında Çin’in Amerika’ya 10 milyon Çinli kadın ihracına yönelik tekliflerin sunulabildiği ikili görüşmelerde Amerika’nın Çin’i ideolojik benzeri Sovyetler Birliği’ne karşı sübvansiyonu masaya yatırılıyordu. Tüm bu gelişmelerin 10 yıldan kısa bir sürede gerçekleştiği göz önüne alınacak olursa bugünkü durumun bir doğu-batı kamplaşmasını soğuk savaş dönemine göre daha iyi temsil ettiği bile iddia edilebilir.

İkinci dünya savaşı sonrası müttefik kuvvetler tarafından Japon işgalinden kurtarılan Kore’nin Amerika ve Sovyetler Birliği tarafından 38. paralelin güneyi ve kuzeyi olarak bölünmesi ve kendi eko-politiklerinin icracısı olarak başa geçirdikleri iki otokrat lider altında bir statüko tesis etmeleriyle beraber soğuk savaşın temelleri atılmış ve ardından Kuzey’in Çin desteğiyle Güney’i işgal etmesiyle soğuk savaş sıcak bir çatışmaya dönüşüp fiilen başlamıştır. O dönem Birleşmiş Milletler’de Tayvan’ın Çin’i temsil etmesi ve buna bağlı olarak boykot kararı alan Sovyetler Birliği’nin daimi temsilci bulundurmaması Birleşmiş Milletler’in Amerika güdümünde hareket etmesine neden olmuş ve Kore’ye yönelik askeri müdahalenin önünü açarak işgal eden tarafın kısa süre içerisinde işgal edilen taraf olmasına sebebiyet vermiştir. Milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan bu savaş Çin ve Amerika’nın tarih boyunca ilk kez sıcak çatışmaya girmesine vesile olmasıyla da ayrıca ilgi çekicidir.

Marshall yardımları ve Bretton-Woods konferansı ile Avrupa’nın kalkınma hamlesine önayak olup ekonomik araçlarla komünizmin alan bulmasına batıda ket vuran ve doları dünyanın para birimi haline getiren Amerika, Kore Savaşı ile beraber aynı misyonu doğuda askeri gücü ile zorlayarak dünyanın jandarması da olmuş ve küresel hegemonyasının temellerini atmaya başlamıştır. Bu misyon doğrultusunda Çin ile doğrudan sıcak çatışmalara girmekten imtina etmeyen Amerika ile Kore’de Sovyet mühimmatlarıyla direniş gösteren Çin arasında 10 sene sonra bir ilişkinin kurulabilmesini sağlayan şeylerin başında ise “Çin-Sovyet ayrılığı” gelir.

Komünizmin iki büyük bloğu arasında ilk olarak Mao’nun Kruşçev’in yürürlüğe koyduğu “destalinizasyon” politikaları nedeniyle Sovyetler Birliği’ni revizyonist olarak suçlamasıyla geçici olarak ısınan ilişkiler, 1969 yılında yaşanan sınır çatışmalarıyla tepe noktasına ulaşır. Destalinizasyon süreci dahilinde Stalin dönemi içeri alınan mahkumların serbest bırakılması, Stalin’in mezar yerinin değiştirilmesi, dönem politikalarının aleyhine kamuoyu oluşturulması ve dönemin dış politikasına yönelik tutumun baştan aşağı revize edilmesi gibi süreçler Mao’nun Sovyetler Birliği ile ortak politikalar izlemesini imkânsız hale getirmiştir. Komünizmin gelenekçi tarafına sıkı sıkıya sarılan Mao, Kültür Devrimiyle Stalin tarzı zorlayıcı bir süreç yürütürken bu türden bir revizyonu ihanetle eş değer tutmakta da çok zaman kaybetmemiştir. Sovyetler Birliği, Mao’nun yaklaşımına aynı sertlikte yanıt vererek Çin’in nükleer silahlar edinmesine yönelik Sovyet yardımını sonlandırmış, radyo yayınlarıyla Uygur iddialarını desteklemiş hatta Çin’e yönelik nükleer bir saldırı yapılması halinde Amerika’dan tarafsız kalmasını dahi istemiş, aldığı olumsuz karşılıkla geri adım atmıştır. Vietnam savaşı esnasında Kuzey Vietnam güçlerini destekleyen iki büyük komünist gücün söylemlerinde bir yumuşama görülse de savaş sonrası soğukluk kaldığı yerden devam etmiş ve Sovyetler Birliği, Çin’in Vietnam’ı işgal sürecinde Vietnam’ı aktif olarak desteklemiştir. Buna karşılık Çin, Mao döneminden itibaren Amerika ile ilişkileri geliştirmeye başlamış, özellikle Mao sonrası Deng Xiaoping, Kruşçev’in Destalinizasyonuna benzer bir politika yürüterek Mao’nun kültür devrimini rafa kaldırıp zamanında Amerika’yı “kâğıttan kaplan” olarak nitelendirerek kolayca savaşı göze alan Çin’i ikili ilişkileri geliştirmek ve yatırım almak için Batı ile entegre olabilen bir süper güce çevirmiştir. Oluşturulan korporatist politikalarla Sosyalizm ve Kapitalizm arasında bir denge kurarak Çin’in potansiyelini açığa çıkaran bu hamleler günümüzde bile ortalama yüzde 7 ekonomik büyüme sağlayan bir sürece sebebiyet vermiştir. 90’lı yıllara gelindiğinde Gorbaçov pasifist tutumuyla hem Batı bloğu hem de Çin ile ikili ilişkileri onarma yoluna giderek Çin ve Amerika’nın üzerinde bir araya gelmesini sağlayan yegâne temeli ortadan kaldırıp iki süper güç arasında günümüzdeki statükoyu da oluşturan huzursuz durumun temellerini atmıştır.

Ticaret savaşları dahil olmak üzere bugünün altyapısını hazırlayan bu sürecin ilginç sonuçları da olmuştur. Her şeyden önce “tek çocuk politikası” ile sakatlanan Çin demografisi onulmaz yaralar almış ve Çin’in önünde kolay kolay aşamayacağı bir problem oluşturmuştur. Çin halkı yasaklar kalkmasına rağmen geçmişte kıtlıkların, bugünse eğitim oranlarının artması nedeniyle uzun zamandır az çocuk yapmaya yönelik bir normu içselleştirmiş olduğu için nüfus duraklama eğilimine girmiştir. 1980 sonrası uygulanan bu yasak nedeniyle kırsal kesimde yaşayan çoğunluk, kas gücü eksikliğinin tarımsal verimi düşüreceğine ve bunun da kendileri için sonuçları olacağına kanaat getirdikleri için doğan kız çocuklarını ya ölüme terk etmiş ya da nüfusa kaydetmemiş ve bu durum Çin nüfusunda erkek popülasyonu lehine kırılmalara neden olmuştur. Bugün Çin nüfusuna bakıldığında ortalama yaşı 40 olan ve erkek nüfusu kadın nüfusundan 30 milyon fazla olan ilginç bir yapıyla karşılaşıyoruz. Dahası 2050 yılında yaklaşık 200 milyon insanın işgücü piyasasından çekilmesiyle beraber halihazırda üç çalışanın bir ortalama emekli maaşı tutarında prim ödediği Çin’de bir çalışanın ortalama bir emekli maaşı tutarında prim ödeyeceği öngörülmektedir. Bu denkleme batının Çin’in ucuz iş gücüne ve kurmakta mahir olduğu ölçek ekonomisine olan mahkumiyetini bitirecek olan yapay zekâ ve buna bağlı olarak gelişen otomasyon süreçleri de eklendiğinde Çin’in Tayvan işgal planı gibi askeri yahut “Kuşak ve Yol Girişimi” gibi eko-politik eylemlerinin arkasındaki mantık daha iyi anlaşılmaktadır.

Çin gibi Amerika da kendi açmazlarına sahiptir. Amerika’nın her şeyden önce Afganistan, Ortadoğu ve Ukrayna örneklerinde de ayyuka çıkan dünya kamuoyu nezdinde bir repütasyon sorunu vardır. Bu soruna AUKUS gibi önemli müttefiklerinin ayağını kaydırma pahasına giriştiği ticari ve askeri girişimlerin etkisi de eklemlenebilir. Amerika individüalist yapısı gereği herhangi bir savaşta büyük ölüm oranlarını göze aldığında Vietnam örneğinde görüldüğü gibi iç kamuoyunu bu hareketin gerekliliğine ikna etmekte zorlanır ve bu anlamda Doğu ülkelerinin sahip olduğu avantajdan yoksun kalır, yani bireyin özgül ağırlığına verilen bu türden bir önem Çin’in aksine askeri dış müdahaleler söz konusu olduğunda Amerika’nın ayağına dolanmaktadır. Bu durum Amerika’yı askeri teknoloji konusunda daima yukarıda konumlanmaya zorlarken oportünist yapısı gereği güvenilmez bir askeri ortak olarak da sicilini partnerlerinin gözünde günden güne düşürmektedir. Son Afganistan hadisesinden sonra Amerika’nın bir sonraki işgalinde yerel işbirlikçi bulma şansı her zamankinden daha düşük olacaktır. Güvenliğini NATO’ya havale eden Avrupa’nın “PESCO” ile birlik ordusu kurulumunu hızlandırması ve Kıta Avrupa’sını militarize etmeyi göze alması bu perspektiften okunabilir. Amerika, Rusya’ya karşı bir ağırlık merkezi olup üzerindeki yükü hafifleteceği düşüncesiyle bu durumdan memnun görünse de Avrupa’nın kendi güdümünden çıkamayacağından da emin olmak isteyecektir. Marshall yardımları ile Kıta Avrupa’sında ileri teknoloji üretimini sekteye uğratıp tüm bölgeyi pazar haline getiren Amerika’nın, İran’ı, petrolü Euro dahil olmak üzere Dolar dışındaki diğer para birimleriyle satacağını deklare edip “Petro Dolar” döngüsünü sekteye uğratma teşebbüsünden sonra nükleer silah geliştirmekle suçladığını ve Avrupa Birliği’nin uzun vadede Birleşik Devletlere rakip olduğunu da unutmamak gerekir.

PESCO’nun kuruluşu, Ukrayna’nın NATO silahları ve sermayesiyle donatılması ve örtük anlaşmalar aracılığıyla Rusya’yı meşgul edebileceğine yönelik iyimser bir tutum takınan Amerika yine bu sayede ağırlığını pasifiğe verebileceğine ve bölgedeki ortaklarını Çin’e nazaran daha kolay koordine edebileceğine inanmaktadır. Türkiye’nin görünürde S-400 yüzünden takıldığı CAATSA yaptırımlarından yine S-400 alan Hindistan’ın kolayca geçmesinin beklenmesi Amerika’nın Ortadoğu’ya ve bölgedeki ülkelere olan toleransının ciddi şekilde azaldığının önemli bir göstergesi olsa gerek. Yine Avustralya’ya AUKUS kapsamında nükleer denizaltı idame yetkinliğinin kazandırılması, Japonya ve Güney Kore’nin toplam askeri harcamalarının 100 milyar dolar barajını yakalaması ve Tayvan’ın askeri olarak korunacağına yönelik örtük tehditler Çin ile Amerika’nın Kore Savaşı günlerine farklı şartlarda tekrar dönmesine neden olabilir. Çin için Tayvan ulusal bir onur meselesi halini almışken Amerika dağılan imajını toplayamayacağını bildiği için ada ülkesini gönülsüz olarak desteklemek zorunda hissedecektir kendini. Çin’in sahip olduğu erkek nüfus fazlası, Vietnam savaşı örneğinde olduğu gibi insan hayatını en azından batı ülkeleri nispetinde ikame edilemez görmüyor oluşu ve olası bir başarılı işgal sürecinin yarı iletken teknolojisi gibi getirileri kayıplarını telafi edebilecekken, Amerika’nın aynı yarı iletken üretimi için çip krizinin de etkisiyle ikame çözümler aramaya başlaması uluslararası kamuoyuna sürecin geleceğiyle ilgili bazı tahmin fırsatları vermektedir. Yine de cüretkâr bir yorumla yapılan bu saptama mevzubahis iki açmazdan hangisinin daha kuvvetli olduğunu göstermekten uzaktır. İki süper gücün sahip olduğu açmazların hangisinin ağır basacağı ise kısa vadede ada ülkesinin kaderini, uzun vadede kimin güvenilir ortak ve yeni süper güç olduğunu gösteren en kuvvetli gösterge olacaktır.

Kaynakça

Andrew Osborn, P. F. (2010, 05 13). Telegraph: https://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/asia/china/7720461/USSR-planned-nuclear-attack-on-China-in-1969.html adresinden alındı

Britannica. (tarih yok). United Nations Security Council. Britannica: https://www.britannica.com/topic/United-Nations-Security-Council adresinden alındı

Crawley, A. (1969). De Gaulle. Bobbs-Merrill Company.

Drinhausen, K. (2021, 03 03). China’s Social Credit System in 2021: From fragmentation towards integration. Merics: Mercator Institute for China Studies: https://merics.org/en/report/chinas-social-credit-system-2021-fragmentation-towards-integration adresinden alındı

Hal Brands, M. B. (2021, 09 24). China Is a Declining Power—and That’s the Problem. Foreign Policy: https://foreignpolicy.com/2021/09/24/china-great-power-united-states/ adresinden alındı

Jackson, S. (2008, 02 13). BBC. BBC: http://news.bbc.co.uk/2/hi/asia-pacific/7243500.stm adresinden alındı

Mistreanu, S. (2015, 10 31). Online Dating a Path to Marriage for Young, Busy Chinese. Beijing Today: https://web.archive.org/web/20151212071638/https://beijingtoday.com.cn/2015/10/online-dating-a-path-to-marriage-for-young-busy-chinese/ adresinden alındı

Mistreanu, S. (2018, 04 03). Life Inside China’s Social Credit Laboratory. Foreign Policy: https://foreignpolicy.com/2018/04/03/life-inside-chinas-social-credit-laboratory/ adresinden alındı

Naughton, B. (2009). Deng Xiaoping: The Economist. The China Quarterly, 491 – 514.

Shin, F. (2021, 12 16). Is the EU about to build its own military capacity? Thanks to Germany, the jury’s still out. Atlantic Council: https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/is-the-eu-about-to-build-its-own-military-capacity-thanks-to-germany-the-jurys-still-out/ adresinden alındı

Shiyu Li, S. L. (2016). Population aging and China’s social security reforms. Journal of Policy Modeling, s. 65-95.

Strittmatter, K. (2019). We have been harmonized: Life in China’s surveillance. HarperCollins Publishers Inc.

Time. (1963, 07 12). Time: https://archive.org/details/time-1963-11-22/Time%201963-07-12/page/24/mode/2up adresinden alındı

U.S. IMPERIALISM IS A PAPER TIGER. (1956, 07 14). Marxists: https://www.marxists.org/reference/archive/mao/selected-works/volume-5/mswv5_52.htm adresinden alındı

Warner, M. R. (2020, 06 10). Bipartisan, Bicameral Bill Will Help Bring Production of Semiconductors, Critical to National Security, Back to U.S. Washington, United States of America. https://www.warner.senate.gov/public/index.cfm/2020/6/bipartisan-bicameral-bill-will-help-bring-production-of-semiconductors-critical-to-national-security-back-to-u-s adresinden alındı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.