Anti-faşist mücadele ve 9 Mayıs 1945’te faşizme karşı kazanılan buruk zafer

0
572

Selçuk Şahin Polat

Avrupa’da 8 Mayıs olarak kayda geçen bu zafer, saat farkından olsa gerek, Sovyetlerde ve bugünkü Rusya’da 9 Mayıs’ta kutlanmaktadır. Sovyetlerin kabul ettiği tarihte anti-faşist zaferi kutlamak sanırım en doğru olanıdır.

İkinci bir açıklamayı da zaferin burukluğu üzerine yapmam gerek sanırım. Bu zafer, elbette ki koşullarla ilgili yanı da olsa, açıktır ki, emperyalist ABD ve İngiltere ile kotarılmıştır. Sorun, daha büyük ve acil tehlike (yani Hitler faşizmi) karşısında yapılan ittifaka karşı çıkışım değildir. Sorun, daha açık bir ifadeyle söylersem; emperyalist sistemin yöneticisi iki gücün komploları ve onlara verilen tavizlerin, devrim saflarında yarattığı (Yunanistan devriminin İngilizlere hediyesi, Yugoslavya için pazarlık vb.) olumsuzluklarla ilgilidir. Hitler’in istihbarat başkanı yüzsüz General Reinhard Gehler dâhil, Gestapo ve SS subaylarından binlerce azılı faşisti bünyesine katan CIA’nın bu davranışı, tesadüf olmasa gerek. Normandiya çıkarması da aslında, bir yanıyla Avrupa’yı saracak olan “kızıl tehlike”ye karşı yapılmıştı. Ve Sovyet Ordusu’nun Almanya işgaliyle birlikte milyonlarca Alman kadına yaptıkları tecavüz de bu burukluğun nedenleri arasındadır. Bu nedenle 9 Mayıs’ta elde edilen zaferin burukluğu, sizi bilmem ama beni sarsıyor.

Üçüncü bir açıklamayı da faşizmin tarifi üzerinden yapmak zorundayız. Faşizm ile ilgili tarif ve tanımlar, onunla olan mücadeleyi doğrudan etkilemektedir, çünkü bu tespite göre, mücadele taktikleri belirlenir, ona göre örgütlenmelere gidilir ve ona göre ittifaklar yapılır. Bu açıdan faşizmi ve emperyalizmi doğru şekilde ama herkesin anlayacağı dilden (yani ülkemizdeki BİRİKİMCİ aydınların sadece kendilerinin anladığı dillerinden değil) anlatmaya çalışırsak, onlara karşı mücadelede de başarıya ulaşmak, daha kazanımlı ve kalıcı hale gelecektir. Örnek vermek gerekirse:

G. Dimitrov’un, Komintern’in 7. Kongresi’ne sunduğu rapordaki faşizm tarifi yani en popüler olanı, “Finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü” şeklindedir.

Bu tespit sadece gerçeğin bir yanıdır fakat özünde yanlıştır! Yanlıştır, çünkü finans kapitalin olmadığı ülkelerde veya zamanlardaki faşist uygulamaları (terörü) açıklamaktan uzaktır. Örneğin 1915 yılında ülkemizde soykırım yapılırken hangi finans kapitalden bahsedebiliriz ki? Feodal ve köleci sistemlerin, “açık terörcü diktatörlüklerle” yürütüldüğünü her Marxist bilir! Sayısız örnek var ve siz de çeşitli örnekler verebilirsiniz. Bu açıdan, bize faşizmi doğru tanımlayan bir anlayış gerekiyor. Bunun için Lenin’in, Kautsky’nin ultra-emperyalizm anlayışını değerlendirirken söylediklerine kulak kabartmamız gerekiyor.

Lenin, kapitalizmi tek yanlı ve saf olarak tarif edenler için bakın ne diyor: “Dünyada ‘saf’ kapitalizm yoktur, olamaz da. Her zaman karşılaştığımız, feodalizmle, yobazlıkla ya da başka bir şeyle karışmış olan bir kapitalizmdir.” (Proletarya İhtilali ve Dönek Kautsky, Lenin, sf. 45, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1. Baskı.)

Buradan çıkardığımız ders şudur:

Kapitalizm hiçbir zaman tek başına, saf biçimde tarif edilemez ve kavranamaz! Bu sistemi kavrayabilmemiz için; onun temel ekonomik işlerliğinin üzerine oturttuğu, o güne kadar yaşanmış sınıflı toplumların tüm pisliklerini de hesaba katmamız gerekir. Bu açıdan kapitalizm-emperyalizm ve faşizm; insanlığın kötü dediği her şeyi (terör-şiddet-sömürü-ahlaksızlık-ikiyüzlülük-kalleşlik-çıkarcılık-yobazlık-yalancılık-soygun vb.) içselleştirmiş, benimsemiş ama görünüşte demokrat-ilerici-cumhuriyetçi ve hatta sosyalisttir. Eğer bu şekilde konuya yaklaşırsak onun her türlü komplosuyla- algı yönetimiyle ve terör taktikleriyle baş edebilir ve söylemlerine bakmadan onları doğru tanımlayıp, kitlelere teşhir edebiliriz. Eğer bu soruna bu şekilde yaklaşmazsak sapla samanı karıştırır ve yolumuzu yitiririz. Bu konuda; faşizmi Dimitrov gibi tarif eden bir örgüt üyesinin, ülkemizde 12 Eylül’ün ilk günlerinde cezaevindeki durumuyla ilgili örnek vermek isterim. Bu militana göre; faşizmin bu en gaddar, gerici ve terörcü anlayışı 12 Eylül’de iktidara gelmiş ve terörüne başlamak için hazırlık yapmaktadır. Her an havalandırmaya çıkarılıp kurşuna dizileceklerini düşünmekte ve etrafına da bunu anlatmaktadır.

Sonuçta iki sonuç çıkar ortaya: İlki, kimse kurşuna dizilmeyince şok olup ideolojik olarak sarsılır; ikincisi de çevresindeki insanları korkutup pasifize eder. Sanırım çok açık, faşizmin yanlış tanımının pratikte yarattığı bu sonuç.

Evet, 9 Mayıs’ı, Sovyet halkının bu anti-faşist mücadelesini kutluyor ve bu uğurda ölenleri saygıyla anıyoruz. Ama bizi bekleyen bir gelecek var ve bu günlerde de insanlık aynı acıyı yaşamasın diyerek şimdi de; doğru taktikleri yaratacağımız doğru görüşü içselleştirmeliyiz. Bunu da son Rusya–Ukrayna savaşı üzerinden yapalım derim.

Bu savaşa Ukrayna tarafından bakanlar, tıpkı Kautsky gibi konuyu ele alıyorlar: “Kautsky 1914 yılında 1. Paylaşım Savaşı başladığında şöyle diyordu: ‘Vatanını savunmak herkesin hakkı ve görevidir. Gerçek enternasyonalizm, benim ulusumla savaş halinde olanlarla birlikte, bütün ülkelerin sosyalistleri için tanınan bu haktan meydana gelir’ (Proletarya İhtilali ve Dönek Kautsky, Lenin’in aktarımı, sf. 24, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1. Baskı.)

Lenin’in bu görüşle nasıl dalga geçtiğini buraya alacak değilim. Fakat vatan savunması ile bu türden emperyalistler arası paylaşım savaşlarını ayırabilmemiz için, burjuvazinin milli hareketleri ile dış güçler tarafından forsa edilen Ukrayna’nın verdiği vekâlet savaşı arasındaki farkı anlamamız açısından yine Lenin’e başvuralım: “Onların değindikleri geçmişteki savaşlar, burjuvazinin uzun yıllardır süren milli hareketlerindeki ‘politikanın bir devamı’dır. Bu hareketler düşman boyunduruğuna ve mutlakiyete (Türkiye’de ve Rusya’da) kaşı ortaya çıkmıştır.” (A.g.e., sf. 25.)

Yani ABD ve diğer emperyalist ülkeler tarafından destekleniyor ve onların kurmaylarıyla bu savaşı yürütüyorsanız sizin savaşınız bir vatan savunması veya bir kurtuluş savaşı değil, sermaye egemenliğinizi devam ettirmek için emperyalistlerin size verdiği geniş yetkili vekâlet savaşı yapıyorsunuz demektir.

Peki, savaşa Rusya açısından bakanlara ne demeliyiz? Sanırım Putin iktidarını, Marxist-Leninist açıdan değerlendirmeye almakla işe başlayabiliriz! Putin, Sovyet sistemini yıkan ‘komünist’ oligarkların kurnaz güvenlik elemanından başka birisi değildir. Yani proletaryanın-ezilenlerin ve yoksulların temsilcisi değildir; diktatörlükle ve kanlı terörle ayakta duran bir faşisttir. Dünyanın sayılı zenginlerini ortaya çıkartan bu kapitalist sistemin, Ukrayna’yı işgal ederek emperyalizme, NATO’ya karşı verdiği söylenen mücadele, sizce Marxist terminolojiye göre hangi emekçi sınıfın-yoksulun çıkarı için verilmektedir? Aksine bu politika, emperyalist bir ilkedir (sermayenin ve oligarkların çıkarlarına hizmet etmektedir) ve Leninizm’e temelden aykırıdır. Proletarya devrimcileri tarafından desteklenen politikanın içeriğinde işgal ve zor hiçbir zaman olmamıştır. Hele de Lenin, Ruslar tarafından aşağılanarak ‘Hohollar’ olarak adlandırılan Ukraynalılar ile ilgili şunları söylemişken:

“(…) Biz Büyük-Ruslar, nasıl olur da Polonya’nın, Ukrayna’nın ya da Finlandiya’nın ayrılma hakkını tanımazlık ederiz” (Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı, sf. 195, Sol Yayınları, 12. Baskı.)

Bu hakkı tanımak demek elbette ki o ülkeyi emperyalizmin kucağına atmak değildir. Ama bu ilişki, birincisi zorla-şiddet ile kurulmaz ve bu yöntem anti-komünisttir. İkincisi, emekçi halkın örgütlenmesi ve hakları için mücadele edenlerle yapılan devrimci dayanışma, esas olan ilişkidir. Peki, Rus yönetiminin böyle bir çalışması var mı? Yok! Aksine, anti-faşist geçmiş mücadeleye atıflarda bulunup şeklen, yani görünüşte devrimcilik taslanmaktadır. Üçüncüsü, Rus yönetiminin ülkeyle olan ilişkisi hem kapitalist çıkarcılık hem de ulusçuluk üzerinden olmakta ve ülkenin doğusundaki Rus kökenlilerin zorla ayrılmasını örgütlemektedir. Peki, Leninist ilke ne diyor? Ezen ulus devrimcileri (Ukraynalı komünistler) ayrılma hakkını, ezilen Rus azınlıktakiler de birlik yönündeki hakkı savunmalılar. Peki, bu ilkenin neyi dikkate alınmış bugüne kadar? Hiçbir şeyi!

Doğru tespitler olmadığı için, gömleği baştan yanlış iliklemiş, bugün ortaya çıkan görüntülerin peşinden gidenler bizden değildir!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.