“Benim Elimi Tutabilirsiniz”

0
908

Tülay Sönmez

Farklı coğrafyalarda farklı kültürlerden harmanlanan dört kadın Gülcan’ın evinde bir araya gelmiştik. Aslı’nın aldığı renkli kartonlara, “Asıl bizim sözümüz var” diyerek sloganlarımızı yazıyorduk: “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”

Kimi yaşatır? Şerife’yi yaşatır.

1989 ile 1991 yılları arasında Mersin Devlet Hastanesi’nde çalışıyordum. Şerife sağlıkçı ve iki çocuğu vardı. Kocası eğitimciydi. Uzun süre Şerife’nin kendi kendine konuşmasına ve yazın beyaz forma üzerine fular bağlamasına bir anlam verememiştim. Bir kış günü güneş gözlüğü ile çalışmak isteyince servisin sorumlu hemşiresi “Hadi Şerife sen evine git” dediğinde Şerife güneş gözlüğünü çıkararak saatlerce ağlamıştı. Güneş gözlüğünün altında mosmor, kanlı ve şiş ve kaygılı iki göz. Bu durumunu normalleştiren ve Barış Manço’nun “Osman bir deli oğlan Şerife ay parçası” şarkısını söyleyen arkadaşı hatırladım. Çok üzücüydü. Ama arkadaşlar hep şunu söylüyorlardı: “Kaç kez söyledik, niçin ayrılmıyorsun?” Şerife öldürülmekten korkuyormuş. Osman öldürmekle ya da çocukları vermemekle tehdit ediyormuş.

Ben bir süre sonra evliliğimi bitirerek ayrılmıştım Mersin’den. Birkaç yıl sonra tekrar ziyarete gittiğimde, Şerife’nin evliliğini kurtarmak için üçüncü çocuğu yaptığını öğrenmiştim. Aslında bu da feodal kültürün kadınlara öğrettiği bir davranış biçimi.

Evet, biz dört kadınız: Gülden asi Karadeniz kadını, evli, eşi Ersin bizim eylemimize destek olan 5’nci kişi. Aslı İzmir’in deniz kokan kadını, emekli askeri diş hekimi, yıllar evvel ayrılmış eşinden. Gülcan bizden önce de çevresindekilerden deneyimleyerek evliliğin çok da matah olmadığını düşünmüş, evlenmemiş. Bendeniz, evliliğimin ilk yıllarında bir gün eve geç geldiğim için merak edip endişelenen erkeğin yüzüme vurduğu tokata çok daha şiddetlisi ile karşılık vermiş ve sonra da yol yakınken bitirmiştim evliliği.

Gelelim bizim eylemlere.

Seferihisar’daki protestoyu Eğitim-Sen düzenliyordu. Kadınlar eylem alanını şenlendirmişlerdi. Yaklaşık 100 kişi (kadın ve destek veren erkek arkadaşlarla) ile eylemimizi yaptık. Eğitim-Sen’in ortak basın açıklaması okundu, tekrar sloganlar atıldı, ertesi gün yapılacak eylem için sözleştikten sonra bir yerlerde çay içelim dedik. Aydan, emekli İngilizce öğretmeni, belli ki hayatı epeyce tecrübe etmiş ama çok da sağlam durmayı başarmış. “Şiddet mağduru kadınların elini tutmalıyız” dediğinde ufacık tefecik, kıyafeti ile kendini kamufle etmiş cılız ve titreyen bir sesin elini uzatarak “Benim elimi tutabilirsiniz…” ile karşılık bulacağını Aydan da biz de düşünmemiştik. Ama gerçek bu kadar yakınımızda idi!

Ayşe oracıkta anlatıvermişti o acı hayatı. Çocukları ile birlikte şehir değiştirmek zorunda kalmış ama bela burada da bulmuş Ayşe’yi. Çok korkmasına rağmen koşarak gelmişti eyleme çünkü korunmak için hayatta kalabilmek için tam da bu sözleşmeye ihtiyacının olduğunun bilincindeydi. Konuştuk ve herkes yüreğini de evini de Ayşe’ye açtı. Bunlar insani ama kalıcılığı olmayan palyatif çözümlerdir. Aslolan sosyal devlet sorumluluğunda yaptırımlar ve yasalarla kadının can güvenliğinin sağlanmasıdır.

Kadın düşmanlarından, gerici Hilal Kaplan İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ile ilgili Şevval Sam’ın koyduğu haklı tepkiye cevap yetiştirmek amacıyla bir yazı kaleme alır. “Şimdi gerizekalıya anlatır gibi anlatayım” diyerek söze başlar. Halbuki İstanbul Sözleşmesi maddeleri gerçekten o kadar açıktır ki, onları bir gerizekalı dahi rahatlıkla anlayabilir. Bu sözleşme 11 Mayıs 2011’de 45 ülkenin imzasıyla başlatılır. Tüm maddeler de toplumsal cinsiyet eşitliği ve çocukların haklarını korumakla ilgilidir. Öyle ki bazı şeyler ince ayrıntısına kadar detaylandırılmıştır. Mağdur olan kişinin barınmasından tutun da karşı taraftan alacağı tazminata, toplumsal cinsiyet eşitliğine, geri kalmış ülkelerde kız çocuklarının sünnet edilmesine kadar konular ele alınırken, mağdurlara profesyonel destek sunmak için ekiplerin kurulması ve bu ekiplerin uluslararası koordinasyonunun gerektiği vb. madde madde açıklanmıştır. Ancak buna rağmen devlet pek çok yaptırımı yerine getirememiş ve konu ile alakalı bir keyfilik söz konusu olmuştur. İktidar yancısı köşe yazarları ve muhafazakarların bunlardan rahatsız olmayışı anlaşılır bir şeydir. Yine de, bir kadın köşe yazarının geri kalmışlığa, İstanbul’da yalıdan bakarak methiyeler dizmesi kendi hemcinsine yaptığı en büyük ihanettir. Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu bir televizyon kanalında İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olma nedenlerini anlatırken “Biz pek çok hukukçu ile bir araya gelerek İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerini tek tek ele aldık inceledik” diyordu. Yandaş gazeteci Nagehan Alçı bile dayanamayıp Temel Karamollaoğlu’nu biraz sıkıştırınca konunun orada konuşulmayacağını söylemesi tam bir arsızlık haliydi.

Neydi acaba orada konuşmaktan imtina ettiği şey? Şiddet mağduru kadının devletin güvencesi altında olması mı, yoksa kadın beyanının esas alınması mı…?

İstanbul Sözleşmesi’ne rağmen şiddet ve mağduriyet sürekli devam etti ama kadın dayanışması mağdura yalnız olmadığını hissettirmek ve hukuksal destek vermek için hep hazır oldu.

Sözleşmenin iptali; şiddet uygulayan canilerin, tecavüzcülerin, gerici insanların elini güçlendirecek, kadının sesini kısıp onu eve kapatacak, suçlu aynı zamanda güçlü de olacak. Ne mutlu ki muhalif basın ve pek çok köşe yazarı, sanatçılar gündemi sıcak tutmaya ve farkındalık yaratmaya devam ediyor.

Üstelik bu eylemdeki biz kadınlar gerek yaş gerekse iş olarak denkleştik çünkü erkek şiddeti ne yaş ne de iş dinlemeden devam ediyor. Kamuda çalışan kadınlar sözleşmeye sahip çıkmak için mesainin bittiği saatleri eylemlerine denk getiriyorlar. Üstelik en gür ses ve kararlı tutumları ile alandalar. İTAAT ETMIYORUZ! diyorlar. İstanbul Sözleşmesi tüm kadınların sınırı ve siniridir.

Türkiye’nin her yerinde eylemler süreklilik göstererek devam ediyor ve devam edecek. Denizli’de İstanbul Sözleşmesi’nin iptali eylemine katılan dört mülteci kadın (İranlı) önce gözaltına alındı, sonra da sınır dışı edildiler. Kadının gücünden korkuyorlar ama öldürmeye ve katili korumaya devam ediyorlar.

Mart ayında 28 kadın canice öldürüldü. Cinsel yöneliminden dolayı pekçok insan sürekli şiddete maruz kaldığı gibi, LGBTİ+ bireyler ötekileştirilerek seks işçiliğine zorlanmaktadır.

Biz kadınlar ve LGBTİ+ bireyler alanlarda olmaya devam edeceğiz.

Başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere, Türkiye’nin her yerinde polis müdahalesine rağmen kadınlar sokaklarda haykırmaya devam ediyor. Ankara’da Kızılay’a, İstanbul’da Kadıköy’e grupların girmesine izin verilmezken İstanbul’da ses sisteminin eylem alanına alınmasına engel olan kolluk güçlerine kadınlar SESİMİZ DAHA YÜKSEK ÇIKACAK, KEYFİ UYGULAMANIZI KABUL ETMİYORUZ! diyerek karşılık verdiler. Pek çok yerde müdahalesiz eylemler de olurken, meslek örgütleri hem fiili eylem yapıp hem de basın açıklamalarında bulundular. MÜLKİYELİLER, kadınların temel hak ve özgürlüklerinden vazgeçmeyeceğini belirtirken TTB “Son sözü kadınlar söyler” açıklamasında bulundu. KESK “Kararınız yok hükmündedir” söylemi ile,
İHD sözleşmenin mücadele ile kazanıldığını, MOR ÇATI devletin kadını korumakla yükümlü olduğunu açıkladı.

Salgın olmasına rağmen biz kadınlar sözleşmeye sahip çıkmaya ve haykırmaya devam ediyoruz.
ERKEK VURUYOR DEVLET KORUYOR diyoruz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.