Bir Kitap: İmkansız Sermaye(*)

0
2144

Murat Karayel (Hacılar F Tipi Hapishanesi-Kırıkkale)

Alp Altınörs “İmkansız Sermaye” çalışmasının iddiasını şöyle ifade ediyor: “Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından hiç olmadığı kadar güçlü ve sarsılmaz görünen emperyalist kapitalist sistemin, bugün tüm dünyayı ateşler içinde bırakan büyük bunalımı ve insanlığın önündeki alternatifler bu kitabın dolaysız konusunu oluşturuyor. 2008’de patlak veren ve günümüze değin süregelen Uzun Bunalım’la birlikte, insanlık yeni bir tarihsel zamana geçmiştir. Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kapitalizme dönüşü tarafından belirlenen tarihsel zaman, Uzun Bunalım’labirlikte geride kalmıştır. Ama bu nesnel dönüşümün zihinsel, düşünsel bir dönüşüme evrilmesi kuşkusuz zaman alacaktır.

Bu çalışmada kapitalizmin varoluşsal krizini aydınlatmaya, sosyalist alternatifin çerçevesini güncel temelde belirginleştirmeye çalışacağız.” (s.10)

“Tarihsel zaman”, “varoluşsal/organik bunalım” tespitleri;varoluşsal bunalımın yarattığı imkanlar/sınırlar ile tarihsel zamanın nesnelliğinin mücadelenin güncel görevlerinde/sosyalizmin bilinegelen çerçevesinde nasıl karşılık bulacağının açıklanması beklentisi yaratıyor. Dolayısıyla yazar “zaman alacaktır” dediği teorik kuruluşa katkı sunmaya aday oluyor. Ne var ki devrimci, sosyalist örgütlenmelerin nesnelliğin bileşeni olarak değerlendirilmeyişinin eksikliği, kitap boyunca “politik iktidarı almak”, “üretici güçleri talep etmek” gibi döneme uygun düşmeyen toptancı yaklaşımda kendini gösteriyor. 

Kitabın ilk kısmında, aşılmış tarihsel zamanın başlangıcı, reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte küreselleşmenin ivmelenmesine tarihleniyor. Dönemin uluslararası işbölümü, sanayinin emperyalist merkezlerden kaydırılarak kapitalizmin dünya ölçeğinde egemen hale gelmesi sonucunda, köylü ve burjuva uluslar saflaşmasının yerini mali sermaye ve sanayi ülkeleri saflaşmasının alması olarak tanıtılıyor. “Emperyalist küreselleşme” olarak anılan bu dönemin, 2008 kriziyle tetiklenen “büyük bunalım” ile kapandığı, kurumlarının işlemez hale geldiği ve yeni tarihsel zamanın açıldığı iddia ediliyor. 

2008 krizi sonrası, “varoluşsal/organik bunalım” kavramıyla inceleniyor. Varoluşsal bunalım, yeni tarihsel zaman iddiası,kapitalizmin tarihsel sınırlarına dayanıp meşruluğunu yitirmesi, çöp sermaye ve çöp nüfus üreterek dağılması, iktisadi-siyasi-ideolojik-askeri-ekolojik boyutlarıyla kapitalizmin medeniyet bunalımı aşamasına vurarak modern öncesine dönüşe/pre-modern yükselişe sahne olması, burjuvazinin ürettiği belirleyici çerçevelerin (ulus, ülke, evrensel insanlık değerleri) dağılması, burjuva demokrasisinin yutulması argümanlarıyla destekleniyor. 

Merkezinde varoluşsal kriz tespiti bulunan kitabın öne çıkan konularını komünalizm ve özne tartışmaları oluşturuyor. 

Komünalizm akımları, reel-sosyalizmin yıkılmasıyla şekillenen umutsuzluğun ve yenilginin ürünü olarak tanıtılıyor. Murray Bookchin ve Istvan Meszaros’un fikirleri (Ulusal hareket ve Venezuela örnekleriyle, Ulusal hareketin özgünlüğü tolerasyon gerekçesi yapılarak) eleştiriliyor. Komünalizmin karşısına Marksist sosyalizmin konduğu eleştirinin güçlü yanının ise merkezi devlet veri iken komünalizmin imkansızlığı olduğunu; ancak toptancı yaklaşımla çubuğun mücadelenin kurucu pratiklerini değersizleştirmeye doğru büküldüğünü söyleyebiliriz. 

Özne sorunu, sınıf ve sınıf mücadelesi üzerine literatürtaraması şeklinde yer alıyor. Sınıf dışında özne arayışları eleştirilirken ezilenler/kimlik mücadeleleri mi sınıf mı ikiliği, sınıf öncülüğünde ezilenlerin birliği perspektifiyle reddediliyor. 

Kapitalist üretim örgütlenmesindeki değişikliklerin reel sosyalizmin çöküşü ile örtüşmesi sürecinde sınıfın politik oluşumunun dağıldığı tespit ediliyor. Mevcut mücadelelerin sınıfın politik kuruluşunun olanaklarını barındırdığına, bu yöndeki birikime ve sosyalistlerin güncel görevlerinin sınıfın politik kuruluşuna öncülük etmek olduğuna işaret ediliyor. 

Varoluşsal krizin bu konulara içerilmesi ezilenlerin sınıf öncülüğünde birleşmesinin, sosyalist hareketle buluşmasının koşullarını olgunlaştırması; komünalizmin hareket noktalarından olan kapitalizmin esnekliği ve yakın gelecekte krizle karşılaşmayacağı öngörüsünü yanlışlayarakkomünalizmi savunulmaz, sosyalizmi ise somut “imkan dahiline” getirmesi iddialarında görülüyor. Bu yaklaşım yazarın Bookchin’e sorusunu tersten geri çağırıyor; varoluşsal kriz olmasaydı yazarın söyleyecekleri değişir miydi?

Kapitalizmin iktisadi toplumsal çöküşü olarak nihai kriz fikrinin ilk sistematik ifadesine Rosa Luxemburg’da rastlıyoruz. Sermaye Birikimi adlı kitabında, coğrafi ve toplumsal yayılması “dışarı” kalmayacak düzeyde tamamlandığında, realizasyon sorununa bağlı olarak,kapitalizmin sonunun geleceğini öngörmüştü. Kapitalizmin çöküşü, ölümcül kriz fikirleri sonraki Marksist çalışmalarda da farklı dayanaklarla, öngörü-güncelin nesnelliği aralığında salınımlarla yer bulabildi. Lenin’in emperyalizm teorisinde etkileri görülen çöküş Nikolai Buharin’in, Eugen Varga’nınyaklaşımlarında mevcuttu. Troçki “Kapitalizmin Çöküşü ve 4. Enternasyonal’in Görevleri” metninde (1938), “Proleter devrimin objektif koşulları olgunlaşmakla kalmamış çürümeye yüz tutmuştur. Önümüzdeki tarihsel dönemde bir sosyalist devrim gerçekleştirilmemesi halinde bütün insanlık kültürü yıkım tehdidi altındadır. Proleter devrimin ön gereklerikapitalizmin altında varolabileceği en yüksek gelişme noktasına ulaşmış bulunmaktadır. İnsanlığın üretici güçleri durgunlaşıyor” demişti. Ernest Mandel “Geç Kapitalizm”de(1968) üretici güçlerin sistem tarafından içerilemeyecek derecede gelişmesinden, sermayenin organik bileşiminin yükselmesiyle kar oranlarının düşmesinden bahisle kapitalizmin çöküşünü işaret etmişti. 

15 Temmuz 2019 tarihli Birgün gazetesinde yayınlanan röportajda Fikret Başkaya’nın “bir tarihsel dönemin sonuna geldik”, “uygarlık krizi” tespitleri ve İmkansızSermaye’dekilerle örtüşen gerekçeleri yer aldı. 

Kapitalizm sonrası zamanlarda yaşadığımız savunulmuyorsa eğer, “tarihsel zaman” ayrımlarının sermaye birikiminin genel yasalarıyla ilişkilendirilmesi, yeni olanın da kapitalizmin içindeki tarihsel zaman ayrımları ise, aşıldığı iddia edilen aşamanın bazı özelliklerinin ortadan kalkmasının, ulusal-uluslararası bazı kurumlarının işlemez hale gelmesinin, mutabakatların geçersizleşmesinin yanında (bu kadarı emperyalizmin hegemonya krizi, kapitalizmin “devrecikriz”leriyle de ilişkilendirilebilecektir), yeni olanın özgün nesnelliğinin gösterilebilmesi halinde kabul edilebilirdir. Kapitalizmin emperyalizm aşamasını Lenin’in tespit etmesi gibi…

İmkansız Sermaye’ye bu bakış açısıyla yöneldiğimizde; varoluşsal bunalım, yeni tarihsel zaman belirlemelerini desteklemek üzere ileri sürülen birincil argümanların sermaye birikiminin temel eğilimlerine/yasalarına karşılık geldiğini, genel teorinin somutun dolayımsız açıklaması olarak ileri sürülmesinin açıklama gücü tartışmalı betimselliğe vardığını görüyoruz. Kapitalizmin tarihsel sınırlarına dayanması, meşruluğunu yitirmesi fikri; karşı eğilimlerin neden işlemediği/işlemeyeceği açıklanmaksızın kar oranlarının düşme eğilimiyle, üretici güçleri geliştirememekle gerekçelendirilirken yapılan budur. Benzer bir indirgemeciliğeteknolojik ilerleme ile toplumsal gelişme arasında dolayımsızbağ kurulduğu yerlerde de (örneğin “Mevcut üretici güçleri aşamayan hiçbir üretim tarzı, kapitalizmi yenilgiye uğratamaz” (126) iddiasında, üretimde robot kullanımının ele alınmasında; geçiş toplumlarında, sosyalizmde politikanın belirleyiciliği kabul edilirken Sovyetler Birliğinin çöküşünün üretici güçleri geliştirememekle gerekçelendirilmesinde) rastlıyoruz. 

Toplumsal ekonomik çöküşü ifade eden kriz teorilerini,sermaye birikiminin yasalarının mantıksal sonucuna vardırmasıyla ulaşılan öngörüler ve güncel durumun tespiti olarak ikiye ayırabiliriz. İlkinde sermaye birikiminin yasaları veri iken konu sistemin sürdürülebilirliğidir. Kapitalizmin sürdürülemezliğinden, sermayenin kendi sınırlarını barındırmasından ayrı olarak kapitalizmin dağılmasından söz etmek indirgenemez somut dayanaklar gerektirir. İmkansızSermaye bu noktada belirsizlik taşımaktadır. 

Kitabın bütünlüğünde güncellik olarak karşımıza çıkan varoluşsal kriz, “Ne var ki bu somut kriz (Uzun Bunalım kastediliyor) aşılsa dahi, kapitalizmin varoluşsal bunalımı derinden işlemeye devam edecek ve yeni krizlere yol verecektir” (s.87) denilerek kapitalizmin varoluş biçimiyle eşleştirilmiştir. Nitekim Kapital’de Marks’ın, İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’nda ise Engels’in anlattıkları, kapitalizmin geçmişten bugüne insani kriziyle varolabildiğinihatırlatır bize. 

Tarihin yönünü işaretleyen kapitalizmin sürdürülemezliğiçıkarımı kitapta güncelliğin ifadesine dönüştürülmüş ancak toplumu çürütme, yeni yıkımlar mayalama olsa bile sistemin kendini nasıl sürdürebildiği açıklanmamış, işçi sınıfının burjuva ideolojisiyle sakatlanmışlığı, ezilenlerin örgütsüzlüğü, devrimci güçlerin etkisizliği koşullarında kapitalizmin yaşam gücü dikkate alınmayarak bu yönlerden katedilecek mesafe denesnelliğe havale edilmiştir. 

(*)

Yazar: Alp Altınörs

Yayınevi: Yordam Kitap

1. Basım: 2019, Haziran, İstanbul

Sayfa Sayısı: 256

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.