Bolsonaro’nun yenilgisi ve destekçilerinin öfkesi

0
290

Luciano Januário de Sales

30 Ekim 2022’de Brezilya yeni cumhurbaşkanını seçti. Brezilya’da seksenli yıllarda Lula olarak bilinen eski sendikacı ve Brezilya’nın İşçi Partisi (Partido dos Trabalhadores) kurucusu Luis Inacio Lula da Silva, ikinci tur seçimlerini yüzde 50,9 oy ile kazandı.

Lula, 1960’larda São Paulo’da sendikacı olarak çalıştığından beri, ezilen halkın ve azınlıkların yanında saf tuttuğundan dolayı, ülkenin elitleri tarafından siyasi olarak zulüme maruz bırakılıyor. 1989, 1994 ve 1998 yıllarında cumhurbaşkanı olmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. 2002 ve 2006 yıllarında Lula, Brezilya’daki seçimleri kazandı ve iki kere cumhurbaşkanı seçildi. 2017 yılında Lula, yeniden cumhurbaşkanlığına aday olmak istedi, ancak ülkenin elitleri Lula’ya karşı bir komplo düzenledi ve 2018’de Curitiba’da eski yargıç Sérgio Moro tarafından yolsuzluk suçlamasıyla hapse mahkum edildi.

Lula, 580 gün cezaevinde kaldıktan sonra yargıç Sérgio Moro tarafından beraat ettirildi. Bolsonaro 2018 yılında seçimi kazandığında, Yargıç Moro Adalet Bakanı oldu ve bu şekilde hayatını geçindirdi. Bolsonaroizm, Brezilya toplumunda çok yaygındır. Bolsonaro’nun ikinci turda oyların yüzde 49,1 alması bunun bir kanıtıdır. Birçok Brezilyalı’nın muhafazakarlığı, UBER şoföründen tutun Federal Anayasa Mahkemesi hakimine kadar tüm ülkeye yayılmıştır, yani Bolsonaroizm ve faşist ideoloji farklı kurumlarda varlığını hala korumaktadır. Birçok yalan habere rağmen ve birçok olumlu çalışmadan dolayı Lula, aşırı sağcı Bolsonaro’ya karşı seçimleri ikinci turda kazanmayı başardı.

Seçimden sonra Bolsonaro taraftarlarının öfkesini televizyonlarda görebildik. Onlar, yolları işgal edip, araba tekerleri yakıp, Lula’nın yüzünün resminin bulunduğu bir duvara silah ile ateş açmışlardı. Seçimden iki hafta sonra dahi sağcılar, İşçi Partisi’nin seçimi Lula ile kazanmasını kabul etmiyorlar. Sosyal Demokrat olan bir partiyi komünizmle karıştırıyorlar. Bu, dünya çapında görülünen bir fenomen. Bu olaylar sadece Brezilya’da değil, Almanya, Polonya, Macaristan, Türkiye, Avusturya, Fransa, İtalya ve daha birçok ülkede de yaşandı.

Sol zor bir dönemden geçiyor. ‘Post-factual’ çağı solcuları için kolay olmayacak. (‘Post-fact’ ya da ‘post-truth’ kavramları, dilimize ‘hakikat sonrası’ şeklinde çevrilebilir. Bu kavramla anlatılmak istenen, manipülasyona ve dezenformasyona dayalı bir siyaset tarzının ta kendisidir. Ed. N.) Gerçeklerin ve bilim insanlarının nüfusun büyük bir kısmı tarafından ciddiye alınmadığı bir dönemde, dürüst insanların durumu gittikçe kötüye gidiyor.

Bolsonaro yenilgiye uğradı, fakat destekçileri yok olmadı. Faşist eğilim Brezilya toplumunda yaşayacaktır – tıpkı Marx’ın zamanında Avrupa’da dolaşan komünizmin ruhu gibi. Sorduğumuz soru şu olmalı: Neofaşistlere karşı sadece Brezilya’da değil, bütün dünyada nasıl mücadele edeceğiz? Demokrasi’nin büyük bir görevi var, çünkü Bolsonaro destekçileri bugünden yarına susmayacaklardır. Onlar Trump’ın Capitol’deki destekçileri gibi, toplumda demokratik olmayan eylemlerini uygulamaya her zaman hazır olacaklardır. Ancak Brezilya’da faşizm sadece Bolsonaro döneminde var olan birşey değil. Birçok Brezilyalı’nın ırkçı ve faşist düşünceleri, Brezilya’nın Portekizler tarafından işgalinden bu yana mevcuttur. Afrika’da köleleştirilmiş siyahilerin ve yerli nüfusun 1888 yılında kurtarılmasından sonra, Brezilya hükümeti ülkeyi daha ‘beyaz/aryan’ yapmayı hedefledi. Ancak ‘beyazlaştırma’ projeleri başarısız oldu, çünkü bugün Brezilya toplumunun yüzde 51’ini siyahiler oluşturuyor. Brezilya dünyada Nijerya’dan sonra en çok siyahi barındıran ülkedir.

Lula 2022 yılında ikinci turda seçimleri kazandığına göre, tek umudumuz Brezilya’nın dünya için bir deneyim olarak kalması. Neo-faşistlere karşı mücadele çok sert ve çok yoğun olacak. Mücadelenin bütün demokratik ve ilerici güçlerin desteğine ihtiyacı var. Daha iyi bir dünyanın inşası sadece kolektif birliktelik ve çalışma ile mümkün, bireysel eylemle değil. Kolektif bir şekilde mücadele edilmez ise, neoliberalizmin dünyasında mahkum oluruz. Şu anda, dünyayı o sistem yönetmektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa hiç bir koşulda hegemonyalarını kaybetmek istemiyorlar. Çünkü biri diğerinden besleniyor. Almanya ve dünyadaki birçok ülke Amerika’ya olan borçlarından dolayı asla onlara karşı bir safta yer almayacaklardır. Yine sormamız gereken bir soru var: Bir avuç insan, 9 milyar insanın geleceğine vicdansızca karar verirken, daha ne kadar insan bu yolda ölmek zorunda kalacak? Geriye kalan tek umudumuz ‘post-factual’ çağda yaşayan insanların yalan haberlere inanmamaları ve bilim insanlarına güvenmeleridir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.