Süleyman Yılmaz Bulduruç Yazdı: Böyle Buyurdu Başkan

0
1748

Tayyip Erdoğan’ın tüm ön hazırlıklarını yaparak gündeme getirdiği “fezlekesi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması” ile ilgili düzenleme, mecliste kabul edildikten sonra yine onun onayıyla yürürlüğe girdi. Yapılan düzenlemenin anayasaya uygunsuzluğunu neredeyse yasal usullerin hiç birine uyulmamasını konuya dahil etmeye gerek yok. Çünkü sıkça dillendirildiğinin aksine ortada yasal bir süreç hatta mutabık olunan bir yasal temel bulunmuyor. Sahneye konulan bir siyasi tiyatroyu bir dönem boyunca izlemek durumunda kaldık. Lafı dolandırmadan, netçe ifade etmek gerekiyor. Başından sonuna kadar bu tiyatronun hem senaryo yazarı hem de yönetmeni Tayyip Erdoğan’dı. O bir kez daha tüm rejim güçlerini arkasında safa dizerek hedefine ulaştı ya da bir başka açıdan tüm rejim güçlerini arkasına dizmenin yeni yollarını bulmada mahir olduğunu gösterdi. İkbal ve istikbal kavgasında bunun nasıl bir zafer olduğu ardından hangi sonuçları getireceği ve bir yenilgiye açılıp açılmayacağını zaman gösterecek. Amaçlanan bugünün kotarıldığını izlemekteyiz şimdi. Yine de bir siyasi durum her zaman en azından iki yan taşır: planı kurup yürütenler dışında üzerine plan kuranlar da vardır. Bu nedenle biz de konuyu iki boyutta ele alalım. Önce Tayyip Erdoğan kanadı:

Bir süredir dile getirilen “başkanlık” yolunu aşmak için hamleler yapıldığı tezini başkanlık sisteminin Tayyip Erdoğan tarafından “düşük profilli” başbakan ve kabinesi tarafından AKP tarafından gündemde tutulup öne alınmaya çalışılmasına rağmen ilk baştan eliyoruz. Tayyip Erdoğan, sembolik bir tercihle 29 Mayıs Fetih Şöleni’nde İstanbul’un ele geçirilmesini değil kendi fiili başkanlık rejiminin ilanını ve kutlamasını yaptı. Herhangi bir siyasi karşılığı bulunmayan karikatür başbakan olarak Davutoğlu’nun çizilmiş, belirlenmiş sınırlarda dahi hareketine rıza göstermeyen Erdoğan geçiş dönemi olarak kurguladığı Davutoğlu dönemini tek ve basit bir hamleyle sonlandırdı ve fiili başkanlığını tüm fonksiyonlarıyla uygulamaya koydu. Yasal çerçevenin henüz oluşmamasına bakarak tüm yapılıp edilenin başkanlık rejimini oluşturmak için olduğu tespiti, yasal çerçeveyi rejim güçlerinden daha fazla ciddiye almakla kusurlu.

Tayyip Erdoğan dışında ayrıca bir AKP hükumeti, meclis grubu olduğunu sanmak sadece ve sadece sadece saflık olur. Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkanlarıyla çay toplamak, Genel Kurmay Başkanı’nı nikah şahidi tayin etmek gibi jestler, kurumsal uyumu göstermek ve bu kurumların fiili başkana tabiyetlerini ilan etmek için alenen kurgulanmış gösterilerdir. Bir süredir ezan siyasetinin merkezi Erdoğan ve ona sadece çıkar bağıyla değil çete aidiyetiyle de bağlanmış olan klik. Bu klik sadece egemenlik alanını değil ezan siyasetinin tüm alanını, muhalefet olarak kabul edilen CHP ve MHP’yi de etki altında tutmayı başarıyor. Erdoğan, ünlü muhtarlar konuşmalarının birinde kendi şahsının devlet ile özdeşliğini ilan etti ve kendisi giderse devletin çökeceğini söyledi. Şu halde bu ona, aynı zamanda siyaseti belirleyebilme “hakkını” da tanımak anlamına geliyor. Egemen olarak siyaseti, dolayısıyla dost düşmen ayrımını koruyor.

AKP şu halde bir parti olma vasfını sistem sınırları içinde dahi taşımıyor. “Bostanın adamları” olarak hareket edenler AKP’nin sınırlarını aşmış durumda.

Türkiye devleti oluşumundan bu güne kadar getirdiği kurumsal yapısıyla mevcut hükumetlerden her zaman daha fazlasını ifade etmiştir. Erdoğan ve çevresi bu alanın tam ve kesin hakimi olarak görünüyor olmakla birlikte alttan alta işleyen zımmi ve geçici ittifakların karmaşık denklemidir. Zorunluluklara bağlı olarak kurulan ittifaklar, suç ortaklığıyla güçlendiriliyor. İlk sendelemede ittifakın çatırdayacağına ve iktidar katında yoğunlaşacak yeni bir boğazlamaya tanık olacağız. Düşman tanımı ve suç ortaklığı birleştirici rol oynar kuşkusuz ama art arda gelen yenilgiler de çıkar birliğini dağıtıcı rol oynar.

Bu genel tabloyla birlikte Erdoğan’ın milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması hamlesine tekrar bakalım: HDP’li milletvekillerini hedeflediğinden hiçbir kuşku duyulmayacak bu saldırı hamlesi Erdoğan’ın klasik siyasetinin bir sonucu 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar yürütülen sürecin ağırlaştırılarak devam ettirilmesi bir referandum veya erken seçim olasılıklarını-hesaplarını da beraberinde getiriyor. Sınanmış, başarılı olmuş seçenek hızlıca devreye sokulmuş surumda.

Erdoğan, belki adını tarihe şanlı komutan olarak yazdıramayacak ama Kürdistan seferiyle iktidardaki ömrünü görece uzattı. Hatırlayalım, hemen öncesinde 17-25 Aralık soruşturmaları, Cemaat ile girilen kavga ve 7 Haziran seçimleri ardı ardına dizilmişti. Bu olayları diğer yanda Gezi Direnişi gibi toplumsal bir olayla bağlantılı kulan yanlar bulunuyordu. Bölgeye yönelik dış politikanın dibe vurmasının içeride etkiler doğurmuş hiç sürpriz olmayacaktı. Bu “olumsuz” koşullarda, Erdoğan kendisine tabiyet alanını genişletmenin yolunu hızlıca ördü. Kürdistan başlığı, kadın devlet siyaseti tarafından şekillendirilmiş olmanın yanı sıra devletin kurumsal yapısının “düşman” tanımıyla merkezileştirilebileceği bir konu. Evet, Erdoğan Kürdistan’a askeri bir sefere girişti ama bu seferin hedefleri açısından siyasal karşılıklarının arandığı, derinlerine ulaştığı alan Türkiye tarafı. Bu siyasetin bir uzantısı olarak milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması bir taşla bir çok kuş vurmayı amaçlıyor. CHP’nin konuya yaklaşımına bakmak bu noktada çarpıcı olacaktır. İlk başından itibaren düzenlemenin yasal olmadığını savunan CHP, Erdoğan’ın planına aktif olarak katılmak durumunda kalmıştır. Rivayet odur ki asker kökenli bir CHP milletvekili (Dursun Çiçek) konu ile ilgili Genel Kurmay’a çağrılmış ve orada kendisine orada brifing verilmiştir. Yani, bu düzenlemenin “milli bir dava” olduğu yönünde genel başkanını ikna etmekle görevlendirilmiştir. Asker mizacının doğal çıktısı olarak brifingin tavsiye ile sonuçlanmadığını bir emir ile bitirildiğini sonraki gelişmelerden rahatça çıkarabiliyoruz. CHP içinde oluşan rahatsızlıkların da en azından kurumsal CHP konumu açısından belirleyici bir anlamı yok.

Erdoğan mevcut ezen siyasetini yeniden düzenlemeye dönük Türkiye tarafında hamleler yapabilen yegane merkez. Buna rağmen herhangi bir duraklamada tereddüt göstermesi halinde akıbetinin ne olacağının da farkında. Zımmi geri çekilmeleri bile kaldıramayacak denli kendi hamlelerine mahkum olan Erdoğan HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasından sonraki hamlelerini de ilk fırsatta yapmaya yeltenecektir. Bu hamlelerin kimi vekillerin tutuklanması olacağını şimdiden söylemek kehanet olmasa gerek. Sürekli kamuoyu yoklaması yaptırarak gelen tepkileri ölçen bir ekiple karşı karşıyayız. Bu sadece hamlelerin nasıl ve ne zaman yapılacağını ölçmüyor aynı zamanda sonuçları düzenlemek için koşulların oluşturulmasını da önüne koyuyor.

Parlamenter rejimin dağıtıldığı, işlevsizleştirildiği gibi bir takım belirlemeler hakim liberal etkiden muaf değil. Buna eklenen “darbe” saptamasını da aynı kategoriye dahil edebiliriz. Bu parlamentoya yönelik klişenin onun “burjuva ahırı” olduğu uygun marksist klişenin basitçe yinelenmesi anlamına gelmiyor. Türkiye’de rejimin yapısı ve işleyişi ile meclisin burada tuttuğu yer belirgin bir şekilde ortaya konulmadan bu durum anlaşılamaz. Aynı şekilde ezilenlerin mücadelesinde parlementonun ancak merkezini parlamento dışında oluşturmuş olan bir politika aracılığıyla kullanılabilecek bir mücadele alanı olduğu da unutulmamalıdır. Şu halde ezilenler cephesinden parlamentoda mücadele yürütebilecek yeterliliğe sahip olan Kürt ulusal hareketine bir mücadele alanı kapatılmak isteniyor. Hareketin bütünü açısından bunun dönemsel e genel anlamları olacaktır.

Her ne kadar Erdoğan’ın hamlesinin içeriği ve kapsamı genişlik taşısa da somut dokunulmazlıkların kaldırılması olayında hedefe oturtulan HDP’dir. Sürecin yürütülmesi konusunda HDP’nin genel olarak 7 Haziran seçimlerini izleyen dönem boyunca bir dizi gel-git yaşadığı çıplak gözle izlenebilir. Kürt ulusal hareketinin geniş politika yapabilme skalası içinde ancak belirli bir alanı doldurabilen HDP 7 Haziran seçimlerinden sonra kendi özel varlığını ve seçim sonuçlarını abartan bir konuma saplandı. Bu nedenle iki seçim arasındaki dönemi de 1 Kasım’a evrilen keskin dönemeci de karşılamakta yetersiz kaldı. Diğer yandan çatışmalı sürecin başlaması ve Cizre, Sur, Nusaybin gibi kentlerin kuşatılmasıyla doğal olarak politik tarz ve merkez değişmiş oldu.

Koşulların değişmesine rağmen parlementer siyasetin belirlediği sınırlara fazlaca tabiyet ile başlayan ve kritik eşiklerde (kimi milletvekillerini dışarıda bırakarak) bu sınırları ihlal etmekte tereddüt gösteren yaklaşım, dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme geldiğinde de tutum oluşturmakta gecikti. Konuyu genel olarak “dokunulmazlıklar” ve kürsü dokunulmazlığı tartışmalarıyla karşıladı. Dolayısıyla politikada etkin olmaya, üzerine etkide bulunulan konumunda kalarak belirlenen gündeme dahil oldu.

Kürdistan hareketi, fiili durumları politik karşılıklara dönüştürme konusunda kayda değer bir deneyime ve esnekliğe sahip. Türkiye devletinin mevcut durumu dış siyasetinin her girişiminde bataklığa daha fazla saplanan hali, içeride “istikrar” iddiasının savaş koşullarında hızla sarsılması gibi etkenler yeni bir politik genişleme hamlesine zemin hazırlarken taktik bir zafer için uygun koşulları yaratıyor. Bu koşullarda Kürt ulusal hareketiyle Türkiye devleti arasındaki çekilecek sınırlar, yeniden düzenlenmiş bir güçler dağılımına göre yapılmak durumunda olacak.

Dokunulmazlıkların kaldırılması ve ardından gelecekler Türkiye tarafında çatışma ortamıyla birlikte körüklenen şovenizmi yükselterek Erdoğan’ın bu alan üzerindeki hareketini artırırken, Kürdistan tarafında artık bir olasılık değil genelde yaşanan “psikolojik kopuş”u tamamlayıcı etkiler doğuracak devletin varlığını salt askeri varlığa sınırlayacaktır.

Tüm demokratik hakları uzun erimli mücadeleler sonrası kazanılan mevziler kapsamlı ve gittikçe yoğunlaşan bir saldırı altında tutuluyor. Bu korku iklimi yaratılarak ezilenlerin olası mücadeleleri oluşmadan baskı altına alınıyor. Tayyip Erdoğan bir iç savaş devletini yönetebilmek için iç savaşı göze almış durumda. Paramiliter güçler, çeteler yetiştiriyor ve sokaklara salınıyor. Herhangi bir muhalefet alanının hareketine izin vermemeyi amaçlayan müdahaleler yapılıyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması bir bakıma verili sınırlar içinde gerçekten muhalefet yapmanın da yeter koşullarını ortadan kaldırmaya dönük bir girişim barındırıyor.

Bu koşullar altında Erdoğan’ın temsil ettiği rejime ve siyasete karşı muhalefet alanının ezilenler kesiminde en güçlü kanadı Kürt ulusal hareketi oluşturmaktadır. Türkiye ezilenlerinin kaderleri bir kez daha keskin bir düğümlenme yaşıyor.

Bazı koşullar yaşandıkları dönem içinde kritik kesişmeler barındırır. Bir çok yönden ciddi olumsuzluklar ve aleyhte durumlar barındırmasına rağmen taşıdığı olanaklar ile o koşullar içinde direnenler öne çıkarlar. Ezilenler her gün zaferler kazanmaz. Onların kazandığı zafer çoğunlukla en olumsuz koşullarda güçlü direnişler örerek kazanılmıştır. Ezenin hesaplarını tersine çevirmenin tek yolu belirlenen sınırları ezilenler cephesinden ihlaldir. Önümüzdeki dönem böyle bir yoğunlaşmaya ilerliyor. Karşılayalım…

Süleyman Yılmaz Bulduruç

10/07/2016

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.