Cemalettin Yalçın ve yitirdiğimiz kahramanları anmak

0
1653

Hamza Yalçın

Emeklerimizin hasını ve yaşamımızı adadığımız
Çocuğumuz
arkadaşımız
aşkımız

Layık evlatların olmak için
nice zorlukları, işkenceleri, ölümleri göze aldığımız
anamız

Dünyamızın bahçesi
Kavimler kapısı
Yetmiş iki milletin sevgiyle harmanlandığı evimiz

Işık, anlam ve güç kaynağımız
Memleketimiz

Evlatlarını elinden aldılar.
Nice zulümlere maruz kaldın
Seni seviyoruz
Seni hayınlara bırakmayacağız!

Cemalettin, mücadelede kaybettiğimiz ilk ve önde gelen arkadaşımızdı. “İyiler erken ölür” kuralına uygun yaşadı. Kısa ömründe kişiliği ve mücadelesiyle devrimci bir örnek oluşturmayı başardı. Dürüstlüğüne dürüst, fedakarlığına fedakar, yiğitliğine yiğitti. Militanlık, yoldaşlık ve işkencede direniş örneğimiz Cemalettin Yalçın’ın tanıtılması gerekir.

Cemalettin devrimci mücadeleye katılmadan önce bir süre İstanbul Sanayi Mahallesi’nde açılan MHP’ye gitmişti. Sanayi Emekçiler Derneği açılınca, 1974 yılında, Cemalettin kısa zamanda kendisini dernekte bulacaktı. Yetişmesinde edindiği yüksek ulusal gurur duygusu anti-emperyalist bilinç kazanmasına yardım edecekti. Güçlü adalet duygusu onu işçilere ve ülkesinin ezilen halklarına yakınlaştıracaktı.

Dernek 1972 yılında Kızıldere’de öldürülen Mahir Çayan’ın liderlik ettiği THKP-C’nin görüşleri doğrultusunda çalışıyordu. O süreçte THKP-C solunda daha geniş bir birlik vardı. Dev-Yol ve Dev-Sol ayrılığı henüz çıkmamıştı. Attan alta gelişen bölünme eğilimleri dışarıdan zor fark ediliyor, birleşme eğilimleri ön plandaymış görünüyordu. Mahir Çayan’ın düşüncelerini benimseyen heyecanlı ve çok dinamik devrimci gençler THKP-C’nin yeniden kurulduğunun ilan edilmesi müjdesini bekliyorlardı.

Bir işçi bölgesi olan Sanayi Mahallesi’nde açılan Emekçiler Derneği bir anda gençlerle ve işçilerle bağlar kurdu. Sanayi Mahallesi, Çeliktepe ve Gültepe’den köy kökenli ailelerden öğrencilerin şehirli öğrencilerle buluştuğu Yeni Levent Lisesi devrimci hareketin yoğun geliştiği bir alan oldu. Dernek çevresinde bir araya gelen devrimci gençler aynı yıllarda Gültepe, Çeliktepe ve Beşiktaş’ta devrimci derneklerdeki gençlerle de görüşüyor, tartışıyorlardı.

O yıllarda devlet MHP’yi kullanarak solun önünü kesecek baskı gücü yaratmaktaydı. Dini ve milli duyguları istismar edilen gençler, mücadele eden emekçilerin ve aydınların üzerine sürülmekteydi. Yükselen sola ve emekçi hareketine karşı saldırılar anti-faşist bir direniş yaratacaktı. Başta gençlik olmak üzere toplumda sağ-sol (faşistler ve devrimciler) şeklinde bir kutuplaşma gelişiyordu. Cemalettin, öğrencisi olduğu Yeni Levent Lisesi’ndeki anti-faşist mücadelede aktif tutumuyla arkadaşlarının sempatisini ve güvenini kazandı. Okul hayatında derslerine pek düşkün olmayan Cemalettin klasik romanları; Devlet ve İhtilal, Ne Yapmalı, Anti Dühring gibi Marksist klasikleri hızla okuyor ve bilgisini geliştiriyordu. Bir çok devrimci genç gibi emekçi direnişlerine katıldı. Devrimci gençler Ümraniye’de halkın konut edinmesi mücadelesine fedakarca yardım ettiler. Cemalettin’in orada arazi çevirip satan bir mafya liderinin tabancasını belinden nasıl aldığı anlatılır. O, halkın konut edinmesine yardımcı olurken kendisine hiç bir şey almayan idealist gençlerdendi.

Yaşı küçük olmasına rağmen kendine güveni ve inisiyatifiyle; verdiği sözü tutması, fedakarlığı ve cesaretiyle yaşıtı, büyüğü ve küçüğüyle tanıştığı insanların saygısını ve güvenini kazandı. Kuvvetli arkadaşlıklar kurdu. Mücadelede yaşamlarını kaybeden Erdoğan Yazgan, Metin Adil Toraman, Halil Ateş, Ali Aktürk gibi devrimcilere biz, onunla temasımız sayesinde ulaştık. Şimdi yaşayan pek çok arkadaş tanıdık onun sayesinde.

Cemalettin’in devrimci olması annesinin de çocuklarıyla birlikte mücadeleye katılmasının yolunu açtı. Cemalettin öldürüldükten sonra da annesi yakın zamanlara kadar mücadelede aktif bir taraftar olarak yer almaya devam etti.

Burada Cemalettin’le ilişkilerimizin nasıl geliştiğine kısaca değineceğim.

Ankara’da Kara Harp Okulu öğrencisiyken bir devrimci çevrenin içinde devrimci fikirler edinmiştim. Sanayi Mahallesi’nde oturan aileme izne geldiğimde Sanayi Emekçiler Derneği’nin bir çalışmasına katıldım. Dernek çalışmasını yönlendiren devrimcilerle kurduğum bağ yardımıyla Mahir Çayan’ın görüşlerini öğrendim ve benimsedim. Bu görüşler doğrultusunda Kara Harp Okulu’nda devrimci çalışmaya başladım. Bu çalışma gayet başarılı oldu.

Ancak bizler Mahir Çayan’ın örgütünün yeniden kurulduğunun ilan edilmesini beklerken bölünme haberleri geliyordu. Biz THKP-C hareketi içinde en büyük potansiyeli bir araya getirmiş olan Devrimci Gençlik çevresinin Devrimci Yol’a dönüşmesine ikna olamayınca Devrimci Yol’un dışında bir grup durumuna düştük. Soldaki bölünmelere katkıda bulunmamak maksadıyla hemen görüşlerimizi sistemleştirip merkezi bir yapı oluşturma yoluna gitmedik. Ancak bu metodumuz nedeniyle aynı zamanda giderek çok önemli sorunlar yaşamaya da başlandı. Bölgeler ve çalışma alanları birbiriyle kopmaya başlıyordu.

Hareketimiz TSK içinde Harp Okulu’nda örgütlü, sivil alanda ise dağınıktı. Devrimci hareketin, tarihindeki en büyük boyutlara ulaştıktan sonra inişe geçtiği zor bir dönemdi. TSK içindeki çalışmalarımız ise hala gelişmekteydi. Temel gördüğümüz sivil alandaki çalışmayı desteklemek maksadıyla doğrudan doğruya mahallelerdeki pratiğe katılmaya karar verdik. Teorik düşüncelerimiz bizi bu karara götürmüştü. Cemalettin İstanbul’da anlaşabildiğimiz ilk arkadaşımız oldu. Ancak o aşamadan sonraki çalışmalarda, ordudaki çalışmalarda gösterdiğimiz stratejik aklı ve titizliği gösteremeyecektik. TSK içinde oluşmuş devrimci tecrübe, devrimci hareketin genelini kapsayacak bir çalışmaya uygun olarak kendisini yeniden üretmekte yetersiz kaldı. Buna rağmen o günün koşullarında ileri atılmamız devrimci sorumluluğa uygun bir karardı.

Hareketi toparlamak amacıyla kendisiyle anlaştığımız Cemalettin bizimle biraz çalışıp, birlikte bazı işler de yaptıktan sonra, “Sizinle ölüme giderim” dedi. Devrimci arkadaşlık birlikte ölüme gidebilme güvenidir. Cemalettin, Ömer Yazgan başta olmak üzere ordudan bazı arkadaşlarla birlikte çalıştı.

Cemalettin İstanbul 4’ncü Levent’te kadın ticareti yapan yerlerin kapanması için düzenlenen eylemlerden birinde 21 Temmuz 1979’da yaralı olarak ele geçti. Cemalettin yaralanınca arkadaşlar onu sırtlarında taşımışlar. Arkalarından jandarma geliyor. Cemalettin arkadaşlarının ele geçmesine sebep olmak istemiyor. “Beni bırakıp devam edin. Güvenmiyorsanız kafama kurşun sıkın” diyor. Bunları 1983 yılında üç arkadaşımızla birlikte idam edilen Ömer Yazgan’dan dinledim. Hayri Argav tarafından yazılan “O Şafağın Atlıları” (Belge Yayınları, 1997) isimli kitap çalışması için de anlatmıştım. Ömer; Cemalettin’in ısrarları üzerine onu alnından öpüp bıraktıklarını söyledi. Ertesi gün gazetede Cemalettin’i capcanlı görünce nasıl sevindiklerini anlatıyordu.

Girişte Cemalettin için “yoldaşlık örneğimiz” ifadesini kullanmıştım. Cemalettin yaralandığında kendisini taşıyan arkadaşlarına yaralanan diğer arkadaşını taşımalarını söylemişti. Ben hastanedeyken kendisini ziyaret eden annemlere “Beni değil onu ziyaret edin” dediğini öğrendim.

Cemalettin Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde tedavi edildi. Hayati bir durumu yoktu. İyileşmişti. Annem bir bacağının sakat kalmasından korktuklarını söylemişti. Bir bacağının sorunlu kalması riskine karşı operasyona alındıktan sonra ise çok şaşırtıcı bir şekilde ölüm haberi gelmişti. Sorumlu doktorlardan biri babamlara ölüm haberini verirken, “Bizimle bir alakası yok” diyerek başkalarını işaret etmişti. O yıllarda Haydarpaşa Askeri Hastahanesi devrimcilerin işkenceyle öldürüldüğü yer olarak kötü ün salmıştı.

Biz Cemalettin’in Selimiye Cezaevi’ne sevk edilmesini beklerken babam bir arkadaşla birlikte beni ziyarete geldi. Kardeşimin öldüğü haberini verdi. Oğlunu toprağa vermeden önce onu kendi elleriyle yıkamış olduğunu öğrenecektim. Yanında getirdiği Cemalettin’in ceketini bana giydirdi ve “Artık ismin Cemalettin Hamza” dedi. Cemalettin o yıllarda İstanbul’da bilinen bir devrimciydi. Hapishanede hemen bir anma töreni yaptık.

Babam Cemalettin’in işkenceyle öldürüldüğünün saptanması amacıyla bedenine otopsi yaptırdı. O zamanlar İstanbul’da sıkıyönetim olmasına rağmen bağımsız çalışan bazı kurumlar hala vardı. Raporda vücudun çeşitli yerlerinde morluklar vb saptandığı belirtiliyordu. Askeri Savcı Yüzbaşı Turgut Göze benimle bir görüşmesinde sözü babamın Cemalettin’in ölümünün soruşturulması yolundaki çabalarına getirdi. “Baban Cemalettin’le ilgili olarak sıkıyönetimi yıpratıyor. O sonuçta bir hademe. Bir şey başaramaz. Hem bu yaptığı senin davana da zarar verir” dedi. Devamında, “Seni de çok istediler fakat biz vermedik. Ne mücadeleler döndü, bilmiyorsun” diyerek Cemalettin’in polis tarafından işkencede öldürüldüğünü itiraf etmiş oldu.

Cemalettin’in dosyasında ifade vermeyi reddettiği yazıyordu.

Onunla hastanede karşılaşmıştık. İlk sorusu sorguculara ne söylediğim oldu. Yakalandığımda sorgucu polisler sorularına yanıtımdan memnun olmamışlar, tehditkar bir şekilde, “tedavi olduktan sonra görüşeceklerini” söylemişlerdi. Tedavi olduktan sonra Selimiye’ye götürülürken beni götüren askerlerden kurtularak Cemalettin’in kaldığı hücreye gittim ve hücrenin battaniyeden oluşturulmuş örtüsünü açtım. Ona, “İşkenceye götürülüyorum, kimsenin aleyhine en ufak bir ifade vermem” dedim. O ise “Sen yırttın artık’ dedi ve ekledi: ‘Babam seni bulur” dedi. Kendisinin askerler tarafından zincirlenmiş bir şekilde götürülürken babamın nasıl araya girip kendisiyle görüştüğünü anlattı. Cemalettin’in tahmini doğru çıktı. Babam Selimiye’ye benden önce gelmiş; çamaşırlar, eşya ve bir de not bıramıştı. Fakat ben hapisteyken de işkenceye alınmayı bekledim ve hep hazır olmaya çalıştım. İşkenceye alınmayışımın bir sebebi de o sırada orduda MHP yanlısı bir darbenin önünü açacak tasfiyeleri engellemek olabilir. Öyle bir ihtimalden söz ediliyor ve Nureddin Ersin’in ismini söylüyorlardı.

Ben hapisten kaçtıktan sonra babam Cemalettin’i öldürenleri cezalandırmamızı beklemiş. Tutsakları polise teslim eden sorumlu hekimin istihbaratını yapmış. (Hastanede sicili kabarık söz konusu şahıs ise daha sonra THKP-C Savaşçıları adlı ve Türkiye’nin en iyi devrimcilerinden Zeki Yumurtacı’nın mensubu olduğu örgüt tarafından cezalandırılmıştı.) Babam kılık değiştirmek için bıyık bırakmış vb. Annem anlattı ve “Eğer baban içeri düşerse aç kalırız” dedi. “Önemli olan Cemalettin’in intikamı değil mücadelesinin sürdürülmesidir” deyip babamı ikna ettim. Daha önceleri mücadelenin dışında bulunan babam oğlunun yaralı olarak ele geçmesinden sonra ölünceye kadar taraftarımız oldu. Biz içerideyken, birçok devrimci babası gibi, çok mücadele etti. 1983 yılında dört arkadaşımızın idam edilmesi öncesinde ailelerle birlikte gözaltına alınıp işkence gördüğünde ifade vermemiş, imza da atmamıştı. “Benim oğlum direnmiş ben mi direnemeyeceğim!” diyordu.

İntikamdan daha önemlisi, mücadelenin sürdürülmesidir. Yeri geldiğinde hesap da sorulur. Kaybettiklerimizi mücadele içinde güç kaynağımız olarak yaşatmak ise en önemlisidir.

1996 yılında polise düştüğümde ellerim arkadan ters bağlı şekilde askıya almışlardı. Omuzlarım çok acı veriyordu. İşkenceci polis zaman zaman hayalarımı sıkarken omuzlarımın acısı kayboluyor bütün acı orada hissediliyordu. İşkencenin acısı çok sıkıntı verince önce Cemalettin burnumun ucunda bir gül gibi belirdi. İçimden, “Yanına geliyorum Cemalettin!” dedim. Yitirdiğimiz arkadaşlar gözümün önüne geldiler.

Mücadelede yaşadığımız ilk acımız; en gözü pek ve en sadık arkadaşımızın acısı olmuştu. Hem en yakın arkadaşlarımdan biri hem de kardeşimdi. İlk kayıp olması haliyle daha derin üzüntü yaratmıştı. Cemalettin’i kafama bir direniş sembolü olarak yerleştirdim. Zor dönemlerimde hep gözümün önündeydi. Kendime güvenimin güçlenmesini istediğimde kendimi onun gözlerinin önüne getiriyordum. İnsana kuvvet geliyor. Benzeri durumlarda sevdiklerimin yani babamın, annemin, arkadaşlarımın, yitirdiğimiz devrimcilerin gözü önüne getiriyorum kendimi. O zaman yüceliyor, güçleniyorum. Eğer bir devrimci olarak ölürsem kendim de böyle hatırlanmak isterim.

Cemalettin bana gönderdiği bir kitabın üzerine Che Guevara’nın “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin” ifadesiyle başlayan ünlü sözlerini yazmıştı. Cemalettin’in ölümü kuşkusuz büyük sarsıntı yarattı. Gene de mücadele azmimizin yükselmesiyle sonuçlandı. Cemalettin’in hayranlık duyduğu Che Guevara’nın ve devrimcilerin istediği de budur.

Yukarıda anlattıklarımdan bir çok insan kendini bulacaktır. Bu topraklar kahraman devrimciler yetiştirdi. Onlara çok ihtiyacımız var. Cemalettin nezdinde bütün devrimci kahramanları sevgi ve saygıyla anıyorum.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.