Dünyada 1866, Türkiye’de 1970

0
1419

Alişan İpşiroğlu

Türkiye’de 1970 15-16 Haziran işçi mücadelesinin önemini anlamak adına gelin hep beraber bir asır gerilere gidelim.

1860’lı yıllara kadar, ABD’de siyah derili insanlar köle olarak çalıştırılıyordu; İngiltere’de modern sanayi işçileri, İskoçya’da tarım işçileri başta olmak üzere diğer tüm dünya ülkelerindeki her türlü iş kolunda da ağır çalışma koşulları mevcuttu. Öyle ki, bırakın yetişkin düzeydeki insanları, 12 yaş altındaki çocuklar bile aralıksız şekilde, en az 12 saat olmak üzere, 15-18 saate çıkacak şekilde çalıştırılıyordu. Ölümler, hastalıklar, ağır çalışma koşullarının yarattığı türlü şey, emek sömürücüsü kapitalistlerin umurunda değildi. Marx’ın ölümsüz eseri Kapital’de, 1. ciltte, daha ayrıntılı bir durum analizini görebilirsiniz.

Bu durum öyle bir hal almıştı ki İngiltere’de işçi nüfusu neredeyse tükenir hale gelmişti. Bu sefer de öteki Avrupa ülkelerinden İngiltere’ye akın akın “yeni ölüm adayları” gelmeye başladı ve bunlar da aynı akıbetten kurtulamaz oldular. Bu duruma karşın ara ara küçük boyutlu isyanlar ve bu isyanlar sonucunda uyduruk yasalar çıkartılsa da hiç birisi tam olarak çözüm olamıyordu. İşte böylesi bir mücadele sürecinde işçi sınıfında şu bilinç uyanmıştı: Atlantik Okyanusu’nun bir yakasında kölelik olduğu sürece, diğer yakasındaki işçi mücadelesi çözüm üretemeyecekti. Nitekim ABD’de kölelik son bulup, siyah derili dostlarımız özgürleşince, işçi sınıfının da devrim yolu açılmış olacaktı.

Ağustos 1866’da ABD’de toplanan Genel İşçi Kongresi’nden şu karar çıkacaktı: “Bir günlük iş gücü süresi 8 saat ile sınırlandırmalıdır.” Akabinde Cenevre’de toplanan Uluslararası İşçi Kongresi de aynı deklarasyona imza atacaktı. Bu karar, dünya tarihinde işçi sınıfının, kapitalistlere karşı kazandığı en büyük zaferlerden birisi olacak bir dönüm noktası idi. Bugün halen 8 saat uygulamasının var olması, işte böyle bir mücadele süreci ve sonrasında gelişen zaferin devamıdır.

Türkiye’deki 15-16 Haziran 1970 işçi mücadelesi de Türkiye işçi sınıfı adına denilebilir ki neredeyse aynı anlamı ve önemi taşımaktadır.

12 Haziran 1970 tarihinde zamanın hükümeti ve muhalefeti adeta işçi sınıfına karşı iş birliği yapmış, asıl amacı sendikaları ve sendikal hakları yok saymak olan, sendikalar kanunundaki değişikliğe ilişkin yasa tasarısını oy birliği ile kabul ederek meclisten geçirmişti.

Bunun üzerine 15 Haziran’da hükümetin ve muhalefetin hiç beklemediği bir işçi direnişi, sınıf mücadelesi başlayacaktı; öyle ki 16 Haziran’da yüzbinleri aşkın işçi sokaklarda, caddelerde sesini haykırıyor, hakkını arıyordu. Devletin kolluk güçleri yetersiz kalmış, barikatlar yıkılmıştı. Son çareyi sıkı yönetim ilan edip, sendika yetkililerini gözaltına alıp, binlerce işçiyi işten çıkarmakta bulan hükümet, son hamlesinde de işçi sınıfının karşısında başarısızlığa uğrayarak geri adım atmak zorunda kalmıştı. Zafer, başaracağına inanan işçi sınıfının olmuştu.

Buna dair şunları demek gerek:

Dönüp bir bakmak lazım,
Ders çıkarmak, ilham almak adına;
Zamanı geriye sarmak,
15-16 Haziran 1970’e gitmek lazım,
Kolluk güçleri nasıl geçilir;
Barikatlar nasıl yıkılır, görmek lazım…
Sıkı yönetimler, gözaltılar, işten çıkarmalar, tehditler…
Para etmiyor, durduramıyor hiç bir güç!

İşçinin ayak sesleri yükseliyor
Kaldırımlarda, caddelerde,
Alev alev gözler,
Çakmak, çakmak bakıyor
Ve haykırıyor dünyaya,
Sınıfın birliğini, mücadelesini, dirilişini!

Dönüp bir bakmak lazım,
Zamanı, geriye, 15-16 Haziran 1970’e sarıp,
Birlikteliğin, mücadelenin gücüne
Bakıp da ders çıkartmak, ilham almak lazım;
Güzel günler, mutlu yarınlar adına!
Bugünün hakları, o günün mücadelesinin sonucudur,
Bilmek lazım!
Ve bizler de çocuklarımıza güzel sonuçlar,
Mutlu yarınlar bırakmak istiyorsak eğer;
Düşünmek lazım
Ve bu yüce mücadelemizi doruklara
Yükseltmek lazım!

Her zaman dediğimizi yineleyelim ve bitirelim: “Dayanışma yaşatır, dayanışma insanlaştırır”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.