Eğitim ve Dayanışma Hareketi

0
2045

Aralık 2008 tarihli sayımızda eğitim çalışmalarımızın Erol Zavar ile Dayanışma Kampanyası’yla birleşerek bizi bir Eğitim ve Dayanışma Hareketi yaratılması düşüncesine getirdiğini yazmıştık. Sonra da nasıl bir eğitim istediğimizi, eğitim çalışmalarımızın hangi koşullarda, hangi düşüncelerle ve nasıl başlatılıp geliştirildiğini tartıştık. Şimdi ise Dayanışma Hareketi üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağız.

Dayanışma niye önemli?

Gelecek kaygısının arttığı, toplumda yozlaşmanın derinleştiği, birkaç ay içinde yarım milyonu aşkın insanın işten çıkarıldığı ekonomik kriz koşullarında dayanışmadan daha önemli kaç kavram vardır? Derdimizi ve sevincimizi paylaşacak, güvenecek insana ihtiyacımız var. Mahallede sağlıklı komşuluk ilişkisine, genelde mahalleli özelde ise kadın ve gençlik dayanışmasına; işyerinde iş arkadaşlığı dayanışmasına; okulda öğrenci dayanışmasına; yakın çevrede aile, akraba ve arkadaş dayanışmasına; toplumda ezilenlerin dayanışmasına ihtiyacımız var. Dayanışmanın özünde birbirimize karşı; saygı, sevgi, sorumluluk ve güven ihtiyacı yatıyor. İnsanı insan yapan bencil rekabet değil, dayanışma ilişkisidir.

Ekonomik kriz de; birbirimize yaşamsal sorumluluk ve güven ihtiyacımızın reddedilmesine, yani bencillik, sömürü ve rekabete dayanan sürecin bir ürünü. Toplumu bireylerin tek tek toplamı sayan, “herkes kendi kapısının önünü süpürse mahalle tertemiz olur”, “herkes kendinden sorumludur”, “her koyun kendi bacağından asılır”, “gemisini kurtaran kaptan”, gibi yaklaşımlarla bireyciliği göklere çıkaran anlayış sonunda dünyamızı büyük bir ekonomik krizle yüzyüze bıraktı. Herkesin sadece kendisini esas alarak zenginleşmesi yoluyla toplumun da zengin ve mutlu olacağı bireyci düşüncesinin ekonomik krizle sonuçlanması doğaldır. Çünkü toplum; tek tek insanların toplamının çok ötesinde bir gerçekliktir ve toplumu esas almayan üretim sonuçta üretim anarşisi ve ekonomik bunalıma çıkar.

Toplum tek tek insanların toplamı olarak görülemez çünkü insanlar ancak toplumsal/sosyal ilişkileri bağlamında insan olabilirler. Bireyci yaklaşım insanları birbirilerine ve topluma yabancılaştırıyor, hatta düşman ediyor. Dünya ekonomik krizinin sorumluları “benden sonra tufan” anlayışı ile krizin yükünü başkalarına yıkmaya çalışıyor.

İnsanın bencil yanı da sosyal yanı da sonsuz bir derinlik taşıyor. İnsan bencillik çizgisinden gidince dünyanın en kötü hayvanı oluyor. Bencil ve sorumsuz yanı ile insan yeryüzünde hiç bir canlı ile kıyaslanamayacak denli ilkeldir. Bencilliğe dayanan uygarlık vahşettir. Mehmet Akif “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” derken buna dikkat çekmişti. Hiç bir yaratık dünyayı birkaç kez yokedecek kadar çok kitlesel imha silahları üretmedi. Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar bencil, sömürücü ve rekabetçi insanın eseridir. Bireycilik insanı; öldürme, boyun eğdirme ve mülk edinmenin kölesi yaptı. İnsanlar; toplumun birbirini yoketme yönünde çoğalan kanser hücreleri haline geldiler. Çıkar için, iktidar için kardeş kardeşe düşman oldu hatta birbirlerinin kanına girdiler. İnsanoğlu diğer canlılar ve dünya ile de aynı düşmanlaşma sürecine battı. Ekonomik verimlilik ve karlılık adına hayvan soyunun akılsızca istismar edilmesi sonucu hem hayvan soyuna akılalmaz eziyetler yapıldı hem de bunun sonucu insanoğlu beslenme hastalıklarına yakalandı. Çevre kirletildi, ormanlar yağmalandı, Ozon tabakası delindi.

Bencilliğe dayanan ekonomik akıl en çok insanın kendisini vuruyor. Vahşiliğe sembol olarak gösterilen hayvanlar ihtiyaçlarından dolayı ‘yıkıcı’ oluyor. Arslan; aç iken öldürüyor.  Hiçbir yaratık evrene; bencil, sömürücü ve düşmanca rekabetçi insanın verdiği zararı vermedi. İnsan bu yönüyle evrenin en çirkin ve iğrenç yaratığıdır. Bu yönüyle düşmeyeceği alçalma, yapmayacağı rezillik yoktur.

Bencillik insanın kendisinden uzaklaşması; dayanışma ise insanın insanlaşması hareketidir. İnsan toplumcu yanı ile ise alabildiğine özgürlüğe, eşitliğe ve dayanışmaya açılır. Zaten insanı insan yapan da bu toplumcu yanıdır. Çünkü her şeyden önce insan; insan olarak varlığını toplumsal yanına borçludur. Bir kedi, bir köpek, bir kuş, bir koyun; başka kedi, köpek, kuş ya da koyunların arasında yetişmeksizin de kedi, köpek, kuş, koyun olabiliyorlar ama insan başka insanların arasında yetişmemişse insan olamıyor. Konuşmayı, düşünmeyi, bilinci, benliği, kişiliğimizi, bilgi ve yeteneklerimizi biz toplum ile bağlarımız sayesinde elde edebiliyoruz. İnsan olarak, birey olarak nelere sahipsem hepsi diğer insanlarla etkileşimimin, bir paylaşma ve ortak yaratma sürecinin ürünüdür. Bencillik bu sürecin çarpıtılması, insanın toplumsal yanının yozlaştırılması, insanın sosyal yanına, çevreye yabancı ve hatta düşman hale getirilmesi hareketidir. Bu süreçte insanın dili de, düşünceleri de, bilgileri de; kendi özgürlükçü ve sosyal yanına karşıt nitelik almıştır.

Sınıflı toplum; insanın insana ahlaksal sorumluluğunun ve yaşamsal ihtiyacının inkar edilmesi, kendi özüne yabancılaşması, insanlıktan çıkması doğrultusunda bir eğitim yarattı. İşte Dayanışma ve Eğitim Hareketi insanın alçalmasına itiraz hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi insanlığımızla buluşma hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi yaşama insanca anlam katabilme hareketidir.

Hayatı kolaylaştırmayı ve anlamlı kılmayı amaçlayan Dayanışma ve Eğitim Hareketi; insanların birbirini anlama, birbirinin varlığını tehdit değil yardımcı görebilme, birbirimizi aşağıya çekerek değil yücelterek olanaklarımızı artırma, böylece güçlenme ve gelişme amacı taşıyan bir harekettir. Dolayısıyla insanlaşma, gelişme süreci bir eğitim ve dayanışma sürecidir. Bu süreci içinde yaşadığımız toplumda dahi çok insan farkında olmaksızın yaşıyor. Çünkü insanız. Dayanışmacı yönümüz ölmüş olsaydı insan olarak varlığımız da son bulmuş olurdu. Ancak dayanışmacı yanımız geri planda ve baskı altında. Ön planda olan ise bencil rekabet, sorumsuzluk ve düşmanlık.

Dayanışma Hareketi bir eğitim, örgütlenme ve direniş hareketidir

İnsanı insan yapan dayanışma ilişkisi günümüz toplumunda çok eksik ve çarpıtılmış bir şekilde yaşanabiliyor. İnsanın kendisine, topluma ve çevreye yabancılaştığı dünyada dayanışma da grubun topluma karşı bir çıkar ve güç gruplaşması halini alabiliyor. Bu yüzden dayanışmadan ne anladığımızı açmakta yarar görüyoruz.

Dayanışmadan anladığımız; suçluların, menfaatçi grupların, hırsızların vb değil ezilenlerin dayanışması, direnişçi ve özgürleştirici bir dayanışmadır. Dayanışma en yakınımızdakilere karşı insanca sorumluluğumuzdan kaynaklanır ve tanımadığımız insanları, ezilen insanlığı kendimizden görebilmemiz yoluyla genelleştiği ölçüde asıl anlamını bulur. Toplumun geneline karşı çeşitli biçimlerdeki çıkarcı grup dayanışması, grup bencilliği ile sakatlanmıştır. Dayanışma; ezilenlerin yanında yeralma ve baskıya direniş çizgisinde gerçek anlamını bulur ve insanlığı kapsama niteliği kazanır.

Dayanışma bir lütuf ya da sadaka değildir; bilinçli, aktif ve karşılıklı ahlaksal sorumluluk temelindeki eşitler ilişkisine dayanır. Anlaşılacağı gibi dayanışma ilişkisindeki eşitlik burjuva bir eşitlik değildir, çünkü dayanışma bir alışveriş değildir. Çıkarcı şahsi beklentilerden uzak ve içten bir sorumluluğa dayanır. Ama dayanışma tek taraflı bir fiil değil, karşılıklı yani iki yanlı bir eylemdir ve taraflar arasında sevgi, sorumluluk, birlik ve güven bağları; yani bilinç ve örgütlenme oluşturur. Yardımlaşma işte bu niteliklere ulaştığında dayanışma halini alır. Hatta dayanışma ancak dayanışılan kişi bunun bilincine varabildiği ve aynı dayanışma tavrına girdiği ölçüde anlamını bulur; aksi halde hazırcılık, insanın insanı kullanması ve istismar etmesi ilişkisi halini alır. Dolayısıyla dayanışma dünyayı yeni-insan lişkileriyle yorumlama ve değiştirme eylemidir. Bu yüzden o bir eğitim, örgütlenme ve mücadele sürecidir.

Dayanışma Hareketi günümüz toplumunda özelikle bireyciliğe ve lümpenliğe karşı bir hareket olmalıdır. Bireycilik dünyayı burjuva birey örneği ile yeniden kurmayı amaçladı. İnsanın güvenli sosyal bağlara, yani güveneceği, sevgi, saygı ve değer göreceği ilişkilere ne denli ihtiyacı olduğunu reddetti. Sözde özgür gerçekte ise hem topluma hem de kendisine yabancılaşmış sorumsuz birey yaratıldı. Bireycilik öğrenmeyi, bilgiyi, eğitimi ve gelişmeyi bireysel temelde gördü; insanın kendi geleceğini kendisinin ve tümüyle kendi çabasıyla kurabileceğini iddia etti; başkalarıyla dayanışmanın ve diyalogun canalıcı önemi yok sayıldı. İşte o burjuva bireyci anlayış bugünkü ekonomik ve sosyal krizin, insanlığın canalıcı sorunlarının kaynağıdır. Dayanışma bireyciliğe karşı bir eğitim hareketidir.

Burjuva toplumu lümpenliği yarattı. Burjuvazinin sömürücü tutumları yüzünden ne kapitalizm öncesi toplumun ne de burjuva toplumun kültürüne, ahlakına ve disiplinine gelen, köksüz, “sınıfsız”, iradesiz; hareketlerinde akıl ve duyguların önemi güdüler lehine azalmış, düzen tarafından ezilip aşağılandığı halde örgütlenmeye ve sınıf mücadelesine gelemeyen ve egemen güçler tarafından kolaylıkla güdülebilen bir kitle oluştu. Lümpenlik kapitalizmin çürüme süreci ile tüm toplumu sardı. Yolsuzluk, yağmacılık alabildiğine yayıldı. Bugün ülkenin en yüksek kademelerinde yeralan insanların ezici çoğunluğu yolsuzlukları yüzünden mevcut burjuva düzenin kanunlarına göre yargılanabilselerdi dahi ömür boyu cezalara çarptırılırlardı. Yolsuzluklar lümpen kültürü alabildiğine körüklüyor. Lümpen kitle; başta varoş erkek gençliği olmak üzere Türkiye toplumunda etkin durumdadır. Bireyciliğe ve lümpenliğe karşı mücadele, etkin olabilmek ve kalıcı sonuçlara ulaşabilmek için, güvenilir insan ilişkileri anlamında birlik sağlayabilmeli, bilinç yaratabilmelidir. Dolayısıyla dayanışma hareketi bir eğitim, örgütlenme ve direniş hareketidir.

Dayanışma hareketi bir direniş hareketidir çünkü ezilen insanın sömürücü düzene karşı direnişinin ifadesidir. Dayanışma her şeyden önce kapitalizmin yolaçtığı bireyciliğe ve lümpenliğe karşı bir direniştir. Bireyciliği ve lümpenliği doğuran ve besleyen ise kapitalist sistem ve siyasal iktidardır. Dayanışmanın insanın sosyal yanına karşıt bir grupçu hal almaması onun devrimci ve direnişçi bir nitelik kazanmasıyla mümkündür.

Dayanışma hareketini nasıl kuralım?

Dayanışma Hareketi’nin öncü gücü,  eğitim gruplarıdır. Eğitim grupları birer dayanışma grubu olarak düşünülmelidir. Genel eğitim kollektifi bir dayanışma kollektifidir. Eğitim gruplarındaki birbirine, sevgi-saygı-sorumluluk duygusuyla, güven ve eleştirici tutumla bağlı yoldaşlık ilişkileri temel dayanışma ilişkisi olarak görülmelidir. Eğitim grupları kendi içlerinde eğitime nasıl yaklaşıyorsa kitle çalışmasına da temelde aynı esaslarla, yani diyalog tutumuyla yaklaşacaktır.

Dayanışma Hareketi; insanlara karşı kuvvetli ilgi, sevgi ve sorumluluk taşıyan mücadeleci, insiyatifli ve çevresine güven veren insanların önayak olmasıyla geliştirilebilir. Eğitim grupları kurduğumuz her alanda (işçiler-emekçiler-kadınlar-öğrenci gençlik-mahalle gençliği vb) öncelikle bu nitelikte insanlarla temas kurmaya ve onlarla birleşmeye çalışmalıyız.

Dayanışma Hareketi; kitlelere hazır reçeteler götürülerek değil; sorunların kitlelerle diyalogla saptanıp aynı yaklaşımla çözüm aranması yoluyla gelişebilir. Amaç insanlar arasında karşılıklı sorumluluk duygusu ve güven ilişkilerinin yaratılmasına, insanların kendi sorunları üzerinde aktif ve eleştirici düşünmesine ve birlikte çözüm aramasına yardımcı olmaktır.

Dayanışma ve Eğitim Hareketi için mücadelede devrimci teori, eleştirici düşünce ve diyalog metodu Grup’un en önemli araçlarıdır. Bu araçlar grup çalışması ve kitle çalışması içinde gelişecek ve yetkinleşecektir.  Grup; çalışacağı alandaki kitle karşısında “çokbilmiş” ve dayatmacı olmamalı, insanları tanımaya, onların yaşayış, düşünüş, davranış şekillerini, nelere ilgi duyduklarını, hangi ihtiyaçları taşıdıklarını öğrenmeye önem vermelidir. Dayanışma Hareketi insanların mevcut bilinç düzeylerinden ve onların en acil sorunlarından yola çıkarak onlarla beraber o sorunlara eylem içinde çözüm arama yoluyla gelişebilir. Grup bu süreçte de kitleyle adım adım örgütlenip bilinçlenecektir. Bu süreçte insanlar; önyargıları ve özgürlük korkularıyla yüzleşecekler. İnsanların gerçek, yani halihazırdaki bilincinden potansiyel bilince, o yolla eleştirel dünya görüşüne; manipülasyona dayanan ilişkilerden yeni-insan ilişkilerine ulaşılacaktır. Süreç boyunca Grup da kitle de öğrenecek ve değişecektir.

Örneğin Sarıyer Bölgesini ele alalım. Bu bölgede diyalog temelinde çalışma yapmak istiyoruz. Yani bölge halkının kendi içinde dayanışma kurarak bölge sorunları ve ülke sorunları hakkında ilgisini, eleştirici düşünme, insiyatif ve örgütlenme yeteneğini geliştirmesini istiyoruz. Bölge halkının sosyal, kültürel ve psikolojik yapısı hakkında bilgi edinerek çalışma için çıkış noktası niteliğindeki acil sorunları saptamaya çalışıyoruz. Bu sorunlar bölge gerçekliği, halkın sosyal- kültürel- psikolojik yapısı ile durum ve gelişmeler hakkındaki kavrayışının ve mücadelesinin incelenmesinden çıkabilir, diye düşünüyoruz. İncelemeyi biz bölgedeki ilişkilerimizin katılımıyla ve yeni insanları tanıma yoluyla yapıyoruz. Geçen yılın sonlarında düzenlediğimiz Dayanışma Konseri vesilesiyle özellikle bölgenin belli bir alanında insanlarla evlerini ziyaret yoluyla görüştük. Kendimizi tanıttık, onları tanımaya çalıştık. Evlerine oturduk, konuk olduk. Bir cemevini ziyaret ettik. Bölge çapında düzenlenen bir demokratik yürüyüşe katıldık. Aşure günü düzenledik ve daha geniş insan topluluğu ile tanışmaya çalıştık. Bölgede siyasi partiler ve sol örgütler hakkında bilgi sahibi olmaya çalıştık. Önümüzdeki yerel seçimle ilgili toplantıya katıldık. İlk ilişkilerimiz Alevi kökenli ve sola açık insanlar oldu. Yerel seçimlerin sağladığı olanaklardan yararlanarak Sünni kökenli halk kesimi içindeki gözlemlerimizi ve ilişkilerimizi de geliştireceğiz. Bölgeyle ilgili olarak basını okuyarak, kaynakları araştırarak, yapılmış araştırmaları bakarak, insanları yaşantıları içinde ve yaşantılarının çeşitli alanlarında bizzat inceleyerek, onlarla konuşarak halkın sosyal, kültürel, duygusal yapısını, düşüncelerini ve sorunlarını araştırmaya çalışıyoruz. (Emekçi Bir Aile İle Söyleşi Odak Kasım 2008, 8 Mart Röportajları, bu sayıda) Bulgularımızı planlı toplantılarla birbirimizle tartışıyoruz. Bu tartışmaları daha da sistemli hale getireceğiz.

Bölge insanları hangi şartlar altında ve nasıl yaşıyor, kendi yaşantıları hakkında nasıl düşünüyor, hangi çıkış yollarını arıyorlar? Onların düşünce ve davranış tarzlarını; çelişkilerinin de içinden öğrenmeye çalışıyoruz. Bir dayanışma ve eğitim hareketi yaratma yolunda bölge insanı ile görüşerek, onlarla tartışarak bu sorulara yanıt arıyoruz:

Bölgede nüfus, kadın erkek oranı, nüfusun mesleklere, yaşlara göre dağılımı, kabaca milliyetlere, mezheplere, insanların geldikleri yerlere göre dağılımı, gelir dağılımı, bölgedeki işyerleri, ilkokul dahil olmak üzere okullar, okullarda eğitimin kalitesi ve halkın bu konudaki düşüncesi, bölgede dernekler, spor kulüpleri, başta gençler olmak üzere çeşitli yaşlardan insanların ilgi alanları, bölgede sosyal gruplaşmalar, kültürel etkinlikler (nişan, düğün, eğlenceler, Ramazan toplantıları, Aşure günleri vb de buna girer), halkın cami, cemevi gibi kurumlarla ilişkileri, kuran kursları, kadın-erkek ilişkileri, yaşlı-genç ilişkileri, anne-baba ve evlat ilişkileri, halkın dayanışma alışkanlıkları, bellibaşlı politik sorunlar ve eğitim-sağlık-ulaşım-çevre-sosyal hizmetler gibi belli başlı sosyal sorunlar karşısındaki fikirleri ve tepkileri, alanda ya da bölgede siyasi partilerin durumu, halkın oy verme alışkanlıkları, bölgede işsizlik, işsizlerin nasıl yaşadıkları; bölgede suçluluk oranı, uyuşturucu ve fuhuş; bölgenin ya da alanın sol açısından durumu ve geçmişi, Hareketimiz açısından durumu ve geçmişi; özellikle insanların sol ve Hareketimiz hakkındaki görüş ve tutumları… Bütün bunları bir süreç yaklaşımıyla ele alarak yavaş yavaş bölge insanının yaşamına nüfuz etmeye çalışıyoruz.

Vardığımız sonuçları bölge ile yakından ilgilenen bir kolektif ile birlikte tartışıyoruz. Süreç içinde bölge ile bağlarımızı geliştiriyoruz. Kültür Merkezi düşüncemiz için insanları yokladık ve bazı gönüllüler bulduk. Bu Kültür Merkezi’nin bir Eğitim ve Dayanışma Merkezi olmasını istiyoruz. Dolayısıyla bu kurumun açılması da bölge insanı ile ve aydınlarla (ortaklaşa düşünme ve eylem anlamında) diyalogun  sonucu olacak. Araştırma sürecimize, bölgeden her kesimi temsil etmesini gözününde bulunduracak şekilde, giderek daha çok insanı katmaya çalışacağız. Bu araştırma süreci aynı zamanda bir örgütlenme, eğitim ve mücadele süreci olacak. Bölgeye ilişkin gözlemlerimizi giderek daha sistemli hale getireceğiz.

Benzer yaklaşımı yüksek öğrenim için de düşünme çabasındayız.

Allahtan korkmak ve kuldan utanmak

Dayanışma Hareketi toplumumuzun ve insanlığın direnişçi, dayanışmacı değerler ve geleneklerinden güç almalıdır. Bu amaçla başta halkımız olmak üzere ezilen insanlığın dayanışmacı birikimini incelemeyi de önümüze koyduk. İslam’da Alevilikte dayanışmayı (İslamda ve Alevilikte Dayanışma yazıları Odak Ekim 2008) dayanışmayı, ülkemizin çeşitli yörelerindeki dayanışma geleneklerini (Çukurova Osmaniye Bölgesinde Halk Dayanışması, İbrahim Çenet, Odak, Ocak-Şubat 2009), yurtdışında yaşayan göçmenler arasındaki dayanışmayı (Göçmen Emekçilerde Dayanışma, H. Argav, Odak, Ocak-Şubat 2009) araştırmaya, bu amaçla aydınlarla ilişki geliştirmeye çalışıyoruz.

Halkımızın manevi dünyasında Allah’tan korkmak ve kuldan utanmak diye iki önemli kavram var. Allah korkusu daha ziyade insanların birbirine karşı sorumsuzlukta aşırı gitmesine karşı bir fren rolü oynuyor. Allah korkusu aşırı bencil bir tutumla sevgiyi ve sorumluluğu inkar eden insan için bir toplumsal frenleyicidir: Kanunlardan korkmanın ilerisinde manevi yanları da olan ama cezadan korkmak ile ortak yanı güçlü bir frenleyici.

Bir de kuldan utanmak var. Bu da halkımızın geleneklerine giriyor. İşte kuldan utanmak insanın insana karşı etik sorumluluğunun doğrudan alanına giriyor. Kuldan utanmak, diyalogun dayandığı insana sevgi, insana inanç, sorumluluk, alçakgönüllülük ve eleştiricilik gibi öğeler ile çok yakından ilişkilidir. Dayanışma Hareketi kuldan utanma denen insan ilişkileri alanını işleyebilir. İnsan ilişkilerinin niteliği; bu dünyanın cennet mi yoksa cehennem mi olacağını belirleyen en önemli faktördür.

Özet ve sonuç

Devrimci yenilenme ile başlattığımız eğitim çalışmalarımızda bir dayanışma ve eğitim hareketi geliştirme düşüncesine vardık. Dünyaya ve insana karşı güçlü sevgi bağlarına, tarihsel sorumluluk duygusuna, alçakgönüllüğe, karşılıklı güven ve eleştirici düşünceye dayanan diyalog; temel bir eğitim, örgütlenme ve mücadele metodudur. Diyalog; dayanışma ve eğitimi birleştiren bir metoddur. Devrim, yani yeni-toplum, yeni-insan ilişkileri de özünde diyalog ilişkisinin derinlemesine ve genişlemesine gelişme sürecidir…

Diyalog temelindeki grup çalışmaları, dağılma sürecindeki bir grup yapısı ile başlatıldığı için büyük zorluklar yaşadı. Devrimci-yenilenme iddiası ile başladığımız çalışmalarımızda bir süre sonra diriliş görevi ile yüz yüze olduğumuzu anladık. Eğitim çalışmaları bu anlamda bizim için ilk elde tasfiye sürecinin önünü alan bir rol oynadı. Özellikle gençliğin ve kadınların insancıl yönlerine müracaat etmemizin çok faydasını gördük.

Erol Zavar ile Dayanışma Kampanyası diriliş sürecimizde canalıcı rol oynadı. Bu Kampanya’yı diyalogcu bir yaklaşımla yürütme çabamız bizi kabuğumuzu kırmaya, aydınlar, sanatçılar ve ilerici güçler ile işbirliğine açılma olanaklarına kavuşturdu. O sayede şehir merkezlerindeki kafelere ve içe kapanık, tüketici-yozlaştırıcı-zaman öldürücü sahte devrimci ilişkilere hapsolmuşluktan kurtulmaya başladık ve varoşlar ile kitlelere yönelme gücü bulabildik.

Diyaloga dayanan dayanışma ve eğitimi kendi içimizde hayata geçirmeyi çok önemli görüyoruz. Kendi içinde asgari diyalogcu ölçülere ulaşamayan bir siyasi grubun solda devrimci yenilenme, toplumda ise demokrasi ve özgürlük yolunda aktif rol oynayabilmesi olanaksızdır. İçinde bulunduğumuz aşamada grup çalışmalarına önem vermeye devam ederken kitle çalışması doğrultusunda adımlar atmaya çalışıyoruz. Diyalog temelinde Dayanışma ve Eğitim Hareketi yaratmayı önüne koymuş olan grup çalışmalarımız solcu-solcuya içine kapanma tutumundan titizlikle uzak durarak eylem ve etkinlikler yoluyla kitle çalışmasına ve ilerici aydınlarla ilişkilere yoğunlaşmalıdır. Çalışmlarımızda kadınlar ve gençlik özel önem taşıyor.

Dayanışma ve Eğitim Hareketi bir devrimci-yenilenme hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi geleneksel soldan bağımsızlaşarak yeni tarzda bir bilinçlenme, örgütlenme ve mücadele geliştirme hareketidir. Dayanışma ve Eğitim Hareketi bir direniş hareketidir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.