Haftalık özetimize önce dünyadan bazı gelişmeleri yorumlayarak başlayacak, ardından ülkemizdeki gelişmelere değineceğiz.
Geride bıraktığımız haftanın en önemli gelişmelerinden biri Tunus’ta yaşandı. “Arap Baharı” diye adlandırılan, Batı’nın ılımlı islam projesinin başladığı Tunus’ta, dinci hükümete karşı laik muhalefetin biraraya gelerek seçilmesini sağladığı Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said bir ay süreyle parlementoyu dondurduğunu, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırıldığını ve hükümet ile Başbakan Hişam el-Meşişi’nin görevden alındığını duyurdu. Anayasanın 80. maddesine dayanarak tüm yetkileri devralan Cumhurbaşkanı’na ilk tepki ise Meclis Başkanı ve Müslüman Kardeşler’in Tunus kolu İslamcı El-Nahda’nın lideri Raşid el-Gannuşi’den geldi. Gannuşi yaşanan olayı “darbe” olarak niteledi ve halkı “demokrasiyi yeniden tesis etmek için barışçıl mücadeleye çağırıyoruz” ifadelerini kullandı. Gannuşi’nin çağrısına beklediği destek gelmedi ancak koronavirüs salgını, işsizlik, ekonomik kriz ve yolsuzluk nedeniyle halihazırda hükümete tepkili olan halk, Cumhurbaşkanı Said’in müdahalesine destek vermek için sokaklara çıktı. Halka “demokrasi” çağrısı yapan El-Nahda lideri Gannuşi’nin kitaplarında kadınları ‘cinsel obje’ olarak tanımladığı bilinirken, Tunus muhalefetinin iki solcu liderine yönelik suikastte de parmağı olduğu düşünülüyor. Gannuşi ayrıca AKP’nin olağan kongrelerine katılacak kadar AKP’ye yakın bir isim. Böyle olunca AKP cephesinden de Gannuşi’nin açıklamasına paralel “darbe” açıklamaları gelmekte gecikmedi. OHAL kanunlarıyla yıllardır tek adam rejimini adım adım inşa eden ve Meclis’i AKP-MHP ittifakının aparatı haline getiren Saray’dan, Tunus’ta “demokratik sürecin askıya alındığı” ve “halkın demokratik iradesinin yok sayıldığı” itirazları yükseldi. Tunus’ta İslamcıların iktidardan uzaklaştırılmasına Batı’nın ses çıkarmaması ise dikkat çekti. Aynı Batı, şimdi beğenmedikleri Erdoğan’ın muhalefeti tasfiye ederek tüm devlet gücünü ele almasına gayretle destek olmuştu.
Taliban Afganistan’da bir komedi sanatçısını kaçırıp, işkence ederek katletti. Khasha Zwan olarak bilinen Nazar Mohammad isimli komedyenin “dine aykırı işler” yaptığı iddiasıyla Taliban tarafından kaçırıldığı, bir ağaca bağlanarak boğazının kesilerek infaz edildiği ortaya çıktı. Zwan’ın eli silahlı Taliban askerleri tarafından kaçırıldığı ana ilişkin görüntüler sosyal medyada yayıldı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “inancıyla ters yanımız yok” diye övdüğü Taliban’ın yaptığı katliam, haftanın en çok tepki çeken olaylarından biri oldu. Erdoğan ve yandaşlarının inancına ters düşmeyen bu dincilerin, ülkemizi aydınlığa ulaştıracak milyonların inancına ve anlayışına ters düştüğünü biliyoruz.
Yurtdışında yaşayan muhalif gazeteci, aydın ve yazarlara yönelik saldırılar geçtiğimiz hafta da devam etti. Almanya’da yaşayan gazeteci Erk Acarer’e yapılan saldırının ardından muhalif yazar ve şair Gökhan Yavuzel’in de İngiltere’de saldırıya uğradığı öğrenildi. Yavuzer, 4 kişinin saldırısına uğradığını açıklarken, saldırı sırasında hakaret ve tehditlere maruz kaldığını belirtti. Hem Acarer’in hem de Yavuzel’in isimlerinin bir süredir konuşulan “infaz listesi”nde yer aldığı, Avrupa’da yaşayan muhalif aydın, yazar ve gazetecilere yönelik birden fazla infaz listesi olduğu iddia ediliyordu. Daha önce de dergimizin yazarları benzer saldırılara maruz kalmıştı. 2017 yılında Saray’ın emriyle yazarımız Hamza Yalçın hakkında İnterpol kararı çıkarılmış ve İspanya’da tutuklanmıştı. Yalçın gazetecilere yönelik saldırılara ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Teslim olacak değiliz. Ülkemiz, halkımız ve insanlık onuru için canımız feda olsun.” ifadelerini kullandı. Biliyoruz ki ifade özgürlüğüne yönelik bu faşist saldırılar örgütlü bir karşı duruşla boşa çıkacaktır.
Dünyada bu gelişmeler olurken ülkemizde mülteci konusu haftanın en önemli başlıklarından biri oldu. Taliban’ın Afganistan’da kontrolünü arttırmasıyla birlikte Türkiye’ye gelen göçmenler, hali hazırda varolan mülteci tartışmasını ve göçmen karşıtı söylemleri arttırdı. CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, Bolu’da yaşayan göçmenlerin su faturası ve atık vergisinden 10 kat fazla ücret alınacağını açıkladı. Göçmenlerin ülkeden gitmesini istedikleri için bu uygulamayı yapacaklarını belirten Özcan’ın göçmen karşıtı açıklaması toplumun bir kesimi tarafından tepki toplarken, azımsanmayacak bir kesim de Özcan’a destek sundu. AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay ise göçmenler tartışmasına “Suriyeliler bir gitsin ülke ekonomisi çöker” diyerek dahil oldu. AKP cenahı, bu ve buna benzer söylemleri ile bir yandan emekçileri birbirleriyle rekabete ve düşmanlığa iterken, diğer yandan ucuz emek gücü olarak kullanılan göçmenlerin piyasaya katılımını meşrulaştırıyor. Gün geçtikçe derinleşen ekonomik krizin günah keçileri ilan edilen göçmenlere yönelik öfke de böylece gittikçe artıyor. AKP iktidarının politikaları sonucu ülkeye gelen milyonlarca göçmen, hem ülkenin demografik yapısının değiştirilerek dincileştirilmesi planının bir parçası olarak hem aşırı ucuz iş gücü olarak AKP tarafından açıkça kullanılıyor. Afganistan’dan sadece genç erkeklerin gelmesi karşısında göçün SADAD tarafından organize edildiği iddiaları da ileri sürüldü. Sayılarının 6 milyonu aşkın olduğu bilinen göçmenlere konut, eğitim ve geçim olanakları sunulmadığı için bu insanların suç alemine sürüklendikleri ortadadır. Korunmasız durumdaki Suriyeli göçmen kadınların bir kısmının fuhşa itildiği, çocuklarının istismar edildikleri de biliniyor.
2020 Tokyo Olimpiyatları’nda Türkiye’yi temsilen yarışan kadın sporcuların başarısı sonrası kadın düşmanı gericiler yine sahneye çıktı. Kadın sporcuların kıyafetleri üzerinden başlayan tartışmada gerici ilahiyatçı İhsan Şenocak A Milli Voleybol Takımını hedef aldı. Takımın “Filenin Sultanları” lakabına gönderme yapan gerici Şenocak, “kadınların oyun alanının sultanı değil, iffetin ve ahlakın sultanı olması gerektiğini” iddia etti. Tepki alınca “spora değil tesettürsüz olunmasına karşı çıktığını” söyleyen Şenocak sözlerinin arkasında olduğunu da ekledi. Kadın katliamlarına dair tek bir açıklama dahi yapmayan gericilerin, söz konusu kadınların kılık-kıyafeti olunca ağızları kapanmıyor. Kadınlar, yaratılan dinci-gericiliğe ve tahakküme karşı, her alanda var olmaya devam ederek yanıt verecek.
AKP, doğaya bakışını ve yaklaşımını son günlerde yaşanan orman yangınlarında bir kez daha ortaya koydu. Antalya’da başlayan ve ardından birçok şehirde ortaya çıkan yangınlarla çok sayıda şehrin üstü dumanla kaplandı. Perşembe günü Manavgat’ta 4 ayrı noktada eş zamanlı olarak başlayan yangın, ormanlık alanları, tarım arazilerini küle döndürerek yerleşim yerlerine kadar ulaştı. Yangında 3 kişinin yaşamını yitirdiği ve çok sayıda yaralının olduğu açıklandı. Manavgat’ta başlayan ve etkisi süren yangının ardından Adana, Osmaniye, Kayseri, Mersin, Karaman, Kocaeli, Kütahya, Marmaris, Didim, Bodrum, Köyceğiz ve Alanya’da da yangınlar oldu. Yangınlar eksik müdahale nedeniyle çok fazla alanı etkiledi. Erdoğan, “Yangınların kontrol altına alınması ve tamamen söndürülmesi için devlet tüm imkanlarıyla seferber oldu” açıklamasını yapsa da, Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin yaptığı açıklama AKP’nin doğaya ve yaşama düşmanlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Pakdemirli yangına müdahale araçlarını açıklarken tek bir uçak saydı. Oysa ki Erdoğan ve AKP milletvekilleri daha geçtiğimiz günlerde Kıbrıs’a külliye müjdesi vermeye 10’a yakın uçakla gitmişti. Anlaşılmaz bahanelerle Bakanlığın yangın söndürme ihalesine alınmayan Türk Hava Kurumu’nun (THK) atıl bırakılan uçakları yerine kullanılan 3 Rus uçağının Türkiye’ye bedelinin ise günlük 1.3 milyon lira olmak üzere toplamda 203 milyon lira olduğu biliniyor. Doğası, yaşam alanları ve ormanları talan edilen, yabancı ülkelere peşkeş çekilen ülkemizin üstünde gerçekten kara dumanların yükseldiği bu günlerde, AKP iktidarının yıllardır yaratmaya çalıştığı dinci karanlıktan kurtulmanın tek yolunun halkların örgütlü mücadelesi olduğunu biliyoruz. Bu dumanı dağıtacak ve bizi aydınlığa ulaştıracak olan gücü açığa çıkarmak da bizlerin elinde.
