Haftanın Özeti

0
1045

Bu haftaki özetimizi dünyadan seçtiğimiz gelişmeleri yorumlayarak başlayacağız.

Hatırlanacağı gibi geride bıraktığımız günlerde Irak Başbakanı Mustafa El-Kazımi’nin Başkent Bağdat’ta bulunan konutuna bir saldırı düzenlendi. Drone olarak da adlandırılan insansız hava araçları ile düzenlenen saldırıda Kazımi’nin kişisel korumalarının yaralandığı, Başbakan’ın ise saldırıyı önceden haber aldığı için konutunda bulunmadığı bilgisi paylaşıldı. Saldırı Irak’lı yetkililer tarafından “açık bir suikast girişimi” olarak adlandırılırken, saldırının 10 Ekim’deki seçim sonuçlarına karşı geliştirilen sokak gösterilerinin ardından yaşanması, kafalarda soru işaretleri yaratıyor. Saldırının arkasında İran’ın bulunduğu ileri sürülürken Kazımi’nin istihbaratçı geçmişine işaret edenler de saldırının Başbakan’ın kendi tertibi olduğunu iddia ediyorlar. Bilindiği gibi Irak seçimleri yüzde 41 gibi bir katılımla geçmiş ve İran yanlılarının parlamentodaki sandalye sayıları çok gerilemişti. ABD, Irak’tan askeri olarak çekilirken İran’ın ülkedeki etkisini zayıflatacak ve kendi çıkarlarını koruyacak bir düzen kurmaya çalışıyor.

Nikaragua’da gerçekleşen seçimlerde ABD ve Avrupa’nın tüm baskılarına ve manipülasyon çabalarına rağmen Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi (FSLN) lideri Daniel Ortega, aldığı yüzde 75’lik oy oranı ile yeniden devlet başkanlığına seçildi. ABD Başkanı Joe Biden, seçim öncesinde Nikaragua’ya yaptırım ve baskı tehdidinde bulunuyordu. Ortega’nın zaferinin ardından da benzer ekonomik ve diplomatik tehditler savurmaya devam etti. Çıkarları için politikaları ile dünyayı kan gölüne çeviren; açlığın, yoksulluğun ve savaşın müsebbibi emperyalist devletler, Nikaragua’daki seçim sonuçlarını “güvenilirliğinin olmaması” ile eleştiriyor. Sandinistler 1979 yılında ABD’nin desteklediği Somoza diktatörlüğünü parçalamış ve iktidara gelmiş, bir dönem yenilgi yaşasalar da 2000’lerin ortalarına doğru yeniden zafer kazanmışlardı.

ABD’nin Suriye’de iç savaş çıkarmasına, ülkeyi işgal etmesine ve Suriye halkını Sezar Yaptırımları ile açlığa mahkum etmesine rağmen Suriye devleti iç savaşı kazanma yolunda ilerlemeye devam ediyor. Şimdi ABD’ye bağımlı ülkeler olan Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bile Esad ile temas kurdular. Sürecin hızlı gelişmesi ABD’yi rahatsız etti. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayid’in 9 Kasım’daki Suriye ziyareti sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price görüşmeye tepki gösterdi.

Belarus-Polonya sınırında yaşanan dram dünyanın adaletsiz düzenini gözler önüne seriyor. ABD emperyalizminin özgürlük vadettiği Kürtler “özgürleşmiş” Kürdistan’dan ölüm pahasına kaçıyorlar. “Özgürleşmiş” Iraklılar ülkelerinden kaçıyorlar. Suriyeliler, Afganlar ülkelerinden kaçıyor. Göçmenler AB ülkeleri ile Belarus ve Erdoğan rejimi arasındaki mücadelenin malzemesine dönüşüyorlar. Belarus’tan Polonya’ya ve dolayısıyla Avrupa’ya göçmeye çalışan insanlar, sınırda Polonya’nın aldığı önlemler neticesinde insanlık dışı koşullarda bekletiliyor. Bazı göçmenlerin donarak öldüğü ifade ediliyor. Yaşlı insanların, kadınların, çocukların açlıktan, hijyen eksikliğinden kaynaklı zor duruma düştüğü fotoğraflar sosyal medyada gündemde. Her seferinde göçmen sorununun “insan hakları sorunu” olduğunu dile getiren Avrupa Birliği ülkeleri, şimdi ise duruma “sessiz” ve hatta “göçü düzenlemek, kontrol etmek ve sınırlandırmak” için Polonya’ya nasıl destek veririz diye toplantılar düzenliyor. Almanya’da Bundestag’da yapılan görüşmede Dışişleri Bakanı Heiko Maas açıkça Belarus Cumhurbaşkanı Lukaşenko’yu suçlayarak Polonya’ya destek vereceklerini açıkladı. Maas, “Polonya, Avrupa’nın dayanışmasını hak ediyor” dedi. Açıktır ki ne Belarus, ne Polonya ne de Avrupa Birliği ülkelerinin sorunu göçmen insanların yaşadığı sıkıntılardır. Avrupa’nın göç politikalarının, liberal ve içi boş “insan hakları” söylemlerinin iki yüzlülüğü, bir kez daha anlaşılmaktadır. Kendi ülkelerine istemedikleri, işlerine yaramayan tek bir göçmenin dahi girmesini onların ölümü pahasına zorla engellemeye çalışan “özgürlükçü” Avrupa, Türkiye gibi ülkelerde ise “sivil toplum kuruluşları” aracılığıyla insan hakları, göç ve göçmenlik hakları üzerine yapılan çalışmalara yüzbinlerce Euro “fon” akıtmaktadır!

ABD emperyalizmi komşumuz Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesine çok büyük bir askeri yığınak yaptı. Rusya bu yığınağı kendisine karşı tehdit olarak algılarken Türkiye’de de, acaba ABD Trakya’yı işgal mi edecek, soruları oluşuyor. Oluşan gerginliği AKP’nin muhalefeti saf dışı etmek için istismar ettiği görülüyor.

Gelelim Türkiye’ye. Türkiye günden güne yaşam standartlarının düştüğü, hayat pahalılığının arttığı bir ülke oluyor. Dolar 10 liraya, Euro ise neredeyse 12 liraya dayandı. AKP’li Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Avrupa’da en ucuz doğalgazın Türkiye’de olduğunu ifade ederken, geçtiğimiz günlerde aktarılan bilgilere göre son 3.5 yılda 5 milyon doğalgaz abonesinin, faturalarını ödeyemediği için gazlarının kesildiği paylaşıldı. Marketlerde hemen her gün fiyat değişiklikleri yaşanıyor, bugün satın alınan malzemeler neredeyse ertesi gün daha da pahalanıyor. Yoksulluk günden güne derinleşiyor.

AKP-MHP ittifakı erirken, kendilerine muhalif kim varsa açık şekilde tehdit etmeye devam ediyorlar. Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir programda Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde tutulmasını eleştiren ünlü komedyen Cem Yılmaz, MHP tarafından tehdit edildi. Devlet Bahçeli’nin danışmanı TürkGün gazetesi yazarı Yıldıray Çiçek, Cem Yılmaz’ı konu alan yazısında, Yılmaz’ın bir ihanet kampanyasına destek olduğunu belirterek, “Seni kurtaran olmayacak” ifadelerinde bulundu. Öte yandan MHP Gaziantep milletvekili Sermet Atay, katıldığı bir etkinlikteki konuşmasında, Selahattin Demirtaş’ın hapisten ölüsünün çıkması gerektiğini söyledi. Atay, Demirtaş’ı kastederek, “Bu şahsın olması gereken tek yer cezaevidir. Cezaevinde çürümelidir. Buradan ölüsü çıkmalıdır” ifadelerini kullandı.

AKP’nin yandaşı gerici Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman da, bir yazı yazarak Sünni bir kadının Alevi bir erkekle evlenmemesi gerektiği üzerine “fetva” verdi. AKP Türkiye’yi günden güne dinci gerici bir dönüşüme uğratıyor. 10 Kasım’da Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Twitter’da AKP’liler tarafından açılan hashtaglerde Mustafa Kemal’e lanetler okundu. Kamuoyunda “Yeliz” olarak bilinen AKP İstanbul milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı ise Anıtkabir’in fotoğrafını paylaşarak, “Keşke bir köşesinde de mescid olsaydı” ifadelerini kullandı. AKP öncesinde Türkiye’de oligarşi nasıl ki emperyalizme bağımlı, işbirlikçi bir tarih yaratmaya çalışıyorduysa, şimdi AKP de buna ek olarak dinci gerici bir anlatıma, politikalarına hizmet eden bir Mustafa Kemal yaratmaya özen göstermektedir. Sosyalistler açıkça aydınlanma karşıtı, cumhuriyet düşmanı politikaları belli olan AKP’nin ekmeğine yağ sürmemeli, gericilikten rahatsız olan milyonlar ile temas edebilmek için uyanık olmalıdır.

Basından, “her devrim gazetecisi” Mehmet Barlas’ın, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönettiği Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış ve seçime girmesi yasaklanmış olabilir” ifadeleri dikkat çekiciydi. “Kalemşörü” olduğu AKP’nin meşruiyeti hakkında hiçbir sorgulamaya girmeyen Barlas, CHP’nin meşruiyetini sorgular oldu. “Gazeteci” Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’ten “ayrılması” yani kovulması da bu haftanın önemli gelişmelerindendi. Türkiye’de son otuz yılın ismine “gazetecilik” denilen çizgisi, Özkök’ün ve Barlas’ın çizgisidir.

Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün açıklamaları bu haftanın da gündeminde yer edindi. Eymür’ün açıklamaları Erdoğan sonrası sürece hazırlık olarak yorumlanıyor. Aynı zamanda 15 Temmuz olayları sonrasında kaybolan silahların kimlere dağıtıldığı tartışılıyor. Bu konuda yarı-resmî terör örgütü SADAD işaret ediliyor.

Türkiye kadınların sokaklarda çok rahat bir şekilde katledildiği bir ülke haline geldi. Başak Cengiz isimli bir kadın, sokak ortasında elinde samuray kılıcı olan bir erkek tarafından katledildi. Can Göktuğ Boz isimli katil zanlısının “akli dengesinin yerinde olmadığı”, “uyuşturucu tedavisi gördüğü” ifadeleri burjuva basında özellikle öne çıkarıldı. Can Göktuğ Boz’un ise, “Direnemez diye bir kadını öldürmeyi seçtim” ifadeleri, Türkiye’de kadın olmanın gerçekliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Bugün de Ordu’nun Korgan ilçesine bağlı Merkez Mahalle’de bir taksi şoförü, boşanma aşamasındaki eşi ile karşılaştı. Aracını kadının üzerine sürerek Saime adlı kadını dört çocuğunun gözleri önünde duvara sıkıştırıp ezdi. Hastaneye kaldırılan Saime P. kurtarılamayarak öldü. İşte AKP’nin Türkiye’sinde kadın olmak!

Zorlukları sürekli artan rejim iç savaşa hazırlanıyor fakat savaşacak destek bulması giderek zorlaşıyor. İktidarın dengine getirip CHP ve HDP’yi kapatmayı düşündüğü görülüyor. AKP sürekli halk desteğini kaybederken yoksulluğun, zulmün, tacizin, tecavüzün, kadın cinayetlerinin gün gün arttığı Türkiye’de artık ezilenlerin AKP-MHP iktidarına itirazları daha da yükselmektedir. Devrimciler olarak toplumla bağ kurma ve örgütlenme olanaklarımız artmaya devam ediyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.