Haftanın özeti

0
614

Haftalık özetimizde kadın cinayetlerini, Sezen Aksu’ya saldırıları, medyada Öcalan-Demirtaş tartışmasını, artan hayat pahalılığını, Ankara EMO seçimlerini, Ukrayna gerilimini ve direnişleri ele alacağız.

İstanbul Kartal’da aile sağlığı merkezinde hemşire olarak görev yapan Ömür Erez isimli kadın, Rahmi Uygun isimli bir erkek tarafından katledildi. 20 ayrı suç kaydı bulunduğu ortaya çıkan Rahmi Uygun adlı alçağın daha önce Ömür Erez’i tehdit etmiş olduğu da ortaya çıktı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunun açıkladığı rapora göre 2021 yılında toplam 280 kadın katledilirken, 271 kadın ise şüpheli şekilde öldürüldü. Yine platformun açıkladığı rapora göre Kasım ayında 25 kadın katledildi. Bildiğiniz gibi Başak Cengiz hiç tanımadığı biri tarafından sırf kadın olduğu için sokak ortasında kılıçla öldürülmüştü. Şüpheli bir şekilde kayıp olan Gülistan Doku hala bulunamadı. Avukat Dilara Yıldız, uzaklaştırma kararı aldığı kişi tarafında herkesin gözü önünde katledildi.

Ellerine Türk bayrağı almış ve kendilerini Milli Beka Hareketi olarak adlandıran 15-20 kişilik bir faşist grup 18 Ocak’ta Sezen Aksu’nun evi önünde gösteri yaptı. Faşistler Sezen Aksu’nun okuduğu “Şahane Bir Şey Yaşamak” isimli 2017 tarihli şarkıda Adem ve Havva’ya hakaret edildiği iddia ettiler. Faşistler iddialarını şarkıda geçen “Binmişiz bir alamete. Gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e…” ifadelerine dayandırıyorlar. Adem ile Havva’nın “cahil” oldukları ise bilindiği gibi hem İslam dinindeki kutsal metinlere hem de halk efsanelerine dayanıyor. Gerici vakıflar, Diyanet, hocalar Sezen Aksu’ya karşı saldırıda birbiriyle yarıştı. Devlet Bahçeli de onlardan geride kalmamaya çalıştı.

Sezen Aksu AKP’nin kendi rakiplerini tasfiye etmek maksadıyla ilerici güçleri yedeklediği “Kürt açılımı” döneminde ne yazık ki rejimin yandaşı durumuna düşmüştü. Dün gelişmesine yardımcı olduğu rejimin şimdi hedefi durumuna geldi.

Kürt sorununun AKP tarafından yeniden malzeme yapılacağı yolunda güçlü işaretler gelmeye başladı. Erdoğan’ın 12 Ocak’taki AKP grup toplantısında Selahattin Demirtaş ile Abdullah Öcalan’ı kastederek “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” demesi “AKP ile Kürt hareketi arasında yeniden görüşmeler mi başladı?” sorusu uyandırdı. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan 18 Ocak’ta partisinin grup toplantısında “toplumsal barış ve demokratik çözüm” için “diyalog” çerçevesinde İmralı ile yürütülecek görüşmeleri sonuna kadar destekleyeceklerini ama bunun için “mutlak tecridin” kaldırılması gerektiğini belirti. Bu ifadeden Öcalan’ın İmralı adasında daha az tecritte bir yere çıkarılabileceği yorumları yapıldı.

2019 yılında Öcalan’ın mesajını almak ve kamuoyuna açıklamak için rejim tarafından İmralı’ya götürülen Prof. Dr. Ali Kemal Özcan Erdoğan’ın sözlerine açıklık getirmek adına Selahattin Demirtaş’ın hapisten çıkınca hayatının tehlikede olacağını iddia etti. Gerekçe olarak ise Demirtaş’ın Erdoğan’a “Seni Başkan yaptırmayacağız” demesi ve 2019 seçimlerinde HDP’lilerin CHP adayına oy vermeye çağırmasını gösterdi.

Erdoğan’ın HDP’yi yanına almak için Öcalan’a başvurma ihtimali HDP ile doğrudan görüşmekten çekinen Millet İttifakı’nı zora soktu. Sol kesimler ise CHP’nin cesur davranarak HDP ile açıktan görüşmesini istediler.

Prof. Ali Kemal Özcan AKP’nin, Öcalan’ı yanına alırsa karşı çıkanların ezileceğini dile getiriyor. Buradan Kürt hareketinin bölünmesi ihtimaline de değinenler var. Kürt hareketinde bazı rakiplerini şiddet yoluyla tasfiye etme geleneği olduğunu yadsıyacak değiliz. Erdoğan’ın Kürt hareketini bölme ihtimalini ise güçlü görmüyoruz. Kürt hareketi hem tek örgüt tarafından yönetiliyor hem de Batılı güçler Kürt hareketinin birlik içinde olmasını istiyor.

Öcalan geçmişte dışarıya Erdoğan’la ittifak kurmuş şeklinde yorumlanmaya açık ifadeler yollamıştı. Pratikte ise HDP bir blok olarak davranmıştı. Erdoğan Kürt hareketini kullanmaya kalktığında esas Kürt hareketi onu kullanmıştı. Bu kez de öyle olması ihtimali güçlüdür. Burada en önemli olan husus ise Türkiye solunun bağımsız temelde birliği sorunudur. Türkiye solu bu haliyle öncü değil yedek Ya da etkisiz eleman durumundadır.

Öcalan-Demirtaş çelişkisine oynamaya çalışan Erdoğan aynı zamanda Suriye’de ABD ile birlikte davranan PYD konusunda Batı ile anlaşabileceğinin sinyallerini vermektedir. Batılı güçlerin önderi ABD Erdoğan’dan Ukrayna’da Rusya’ya karşı kendi tarafını tutmasını da beklemektedir. Odak Dergisi adına yayınlanan “2022 umut ve mücadele yılı” başlıklı değerlendirmemizde “ABD ve Batılı ülkeler, zorlukları artan iktidarı hem Batı’ya göç akınını frenlemek hem de Suriye, Karadeniz, Ukrayna, Kafkasya ve Orta Asya’da saldırgan politikalarına alet etmek için kullanıyorlar.” diye yazmıştık. ABD Erdoğan’dan Suriye’de PYD ile anlaşmasını; Ukrayna’da ve Karadeniz’de Rusya’ya karşı kendi yanında olmasını istiyor. Batılıların Doğu Akdeniz’de köşeye sıkıştırdıkları Erdoğan’ın iplerini biraz gevşetmeleri, Batılılar ile AKP devleti arasındaki görüşmelerin yoğunlaştığına işaret ediyor.

Geride bıraktığımız haftada zamlar ve hayat pahalılığı artmaya devam etti. Gerçek enflasyon yüzde 80’i geçmiş durumda ve yüzde yüzü aşması bekleniyor. Bir yandan fiyat artışları asgari ücret artışını çok geride bırakırken diğer yandan ise küçük işletmeler yeni asgari ücreti bile ödeyemeyecek şekilde zoradalar. Halkın en önemli sorunlarından biri olan geçim sorunu ağırlaşmaya devam ediyor.

Ankara’da ilerici mühendisler bölündü ve bu sayede seçimleri AKP-MHP listesi kazandı. Solun ortak davranamayışını eleştiren Emre Kongar MHP’li faşistlerin hakaretine maruz kaldı. Emre Kongar zaman zaman MHP’liler hakkında “milliyetçi” ve hatta “yurtsever” ifadesini kullanmaktaydı. Emre Kongar’ın bu ifadelerini gözden geçirmesini dileriz. MHP milletin düşmanlarını destekleyen bir şovenist örgüttür.

Özetimizi Türkiye’nin en önemli gücü işçi sınıfının direnişlerinden birini ve öğrencilerin eylemini anarak toparlayacağız. Divriği Demir Madeni’nde taşeron şirkette sendikasız olarak çalışan 600 emekçi maaşlarının ve sosyal haklarının yeniden düzenlenmesi talebiyle üretimi durdurup yürüyüş yaptı.

Enes Kara’nın yurtta yaşadığı baskılar nedeniyle hayatına son vermesi öğrenci gençlik tarafından gösterilerle protesto edildi. “Enes Kara İsyanımızıdır!“ diyen öğrencilerin içeri tıkılmayı, dayak yemeyi, fişlenmeyi göze almaları çok olumludur. Ancak Türkiye solu yurt sorununa ne yazık ki gereken önemi veremiyor. Başkaca birçok sorun gibi yurt sorunu da slogan ve sonuçsuz protestolar düzeyinde ele alınıyor. Soruna derinlemesine yaklaşan sol güçler ise sadece grup yaklaşımı düzeyinde kalıyorlar ve tıpkı cemaatler gibi grup yurdu yapmaya kalkıyorlar. Öğrenci yurdu sorunu öğrencilerin acil barınma ve beslenme sorunu olduğu kadar öğrencilerin eğitime, toplum hayatına katılmaları sorunudur. Bu yüzden yurt sorunu öğrenci hareketinin birliği sorunudur, çünkü öğrencilerin eğitim ve toplum hayatı üzerindeki etkileri birlik halinde anlam kazanacaktır. Bu sorun tek tek sol grupların çabalarıyla değil solun birleşik çabasıyla ele alınmak zorundadır. Sosyalistlerin el ele vererek hayata geçirecekleri tek bir örnek öğrenci yurdu bile hem devleti ve belediyeleri yurt yapmaya teşvik edecek hem de mevcut yurtları etkileyecektir. Sosyalistlerin böyle önemli bir konuda birlikte davranması grupçuluğa hapsolmuş Türkiye solunun yenilenmesini ve güçlenmesini sağlayacaktır. Türkiye solu farklı düşünebilecek ve davranabilecek cesarete ve iradeye sahip devrimcileri bekliyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.