Haftanın özeti

0
822

Osman Kavala’nın serbest bırakılacağını öngörenler neden yanıldı? Çünkü NATO ile Rusya arasındaki Ukrayna krizi Erdoğan’ı rahatlattı. Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi ve Tayfun Kahraman’a da 18’er yıl ceza verdiler. Erdoğan iktidarı elinde tuttuğu sürece hem NATO’nun hem de Rusya’nın kendisine mahkum olduğunu biliyor. ABD ve AB yetkilileri karar karşısında göstermelik açıklamalar yapmakla yetindiler. Batılılar Kürt hareketine karşı yürütülen askeri saldırılara o kadar bile cevap vermediler. Böylece Biden’ın ve Batılıların Erdoğan’ı iktidardan düşüreceğini umut edenler bir kez daha yanıldılar.

Bu cezalar Erdoğan’ın hem muhalefete hem de Batılılara otoritesini kanıtlaması çabasıdır. Dış dünyaya “Türkiye benim elimde, halkı nasıl ezeceğime müsade edin de ben karar vereyim” mesajını iletti. Erdoğan Batılıların Türkiye’yi sadece emekçileriyle değil toprağı, suyu, tarihi ve ekolojik alanlarıyla da sömürmesine yardımcı olurken karşılığında iktidarına ses edilmemesini istiyor. ABD ve NATO’dan umut bekleyen içerideki muhalefete ise “Batılı güçler beni tercih etmeye mecburdur” mesajını verdi.

Cezalar karşısında Kılıçdaroğlu ve Akşener alışılmışın ötesinde tepkiler gösterdiler. Yargıçların talimatla karar verdiğini dile getiren Kılıçdaroğlu “Bir insanın uğrunda öleceği bir şey yoksa hayatında, zaten o hiç yaşamamıştır” sözleriyle ölümü göze aldıklarını ifade ederken Akşener ise Gezi’nin “milli ruhun şahlanış olduğunu” ve istibdada karşı mücadele eden Jön Türk geleneğine sahip çıktığını ifade etti.

Adalet AKP için paraya çevirebilen bir metadır. Erdoğan İstanbul Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda testereyle kesilerek öldürülen Cemal Kaşıkçı davasında adalet istiyormuş gibi yapmaktan vazgeçti. Kaşıkçı bir ABD vatandaşıydı. Olayın delillerini Türkiye’den teslim alan zamanın ABD Başkanı Trump; bu delilleri göstererek Suudi Arabistan’a yüklü meblağ karşılığında silah sattı ve davayı kapattı. Biden yönetim de davayı sürdürmedi.

Kılıçdaroğlu Kavala’nın aldığı beraat kararının bozulup onun ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmesini dünyada benzeri olmayan bir hukuk ihlali gösterdi. Gezi davası kararı haksız ve adaletsizdir. Ancak Kavala ne yazık ki daha önce beraat ettiği davadan yargıya politik müdahale sonucunda müebbet hapis alan tek kişi değil. Kılıçdaroğlu burada yanılıyor. Mesela Odak Dergisi yazarı Hamza Yalçın bir kez değil iki kez beraat aldığı yargılanma sürecinden 1998 yılında müebbet hapse çarptırıldı. Üstelik bu ceza AKP iktidarı öncesinden verildi. Hamza Yalçın’ın durumu AKP öncesi hukuk ihlallerinin tipik örneklerden biridir. Başkaca çok sayıda benzeri durumlar bulunmaktadır.

Demek istediğimiz, Türkiye’de adalet AKP öncesinden de yoktu. AKP-Cemaat İttifakı kendinden önceki yargı sistemindeki adaletsizlikleri hem devraldı hem de daha çok kötüleştirdi. İktidar mücadelesinde Cemaat’i saf dışı eden AKP ise Cemaat’in yaptıklarını daha da kötüleştirerek sürdürdü.

Adalet sorunu eski sistemi geri getirmekle çözülemeyecektir. Türkiye’nin sorunları restorasyon yoluyla çözülemez. Eski sistem de kötüydü. Yenisini kurmamız gerekiyor. Jön Türk geleneğine de Cumhuriyetin kazanımlarına da sahip çıkarak emekçilerin, çocukların ve kadınların ayak altında gitmediği; Kürtlerin, ezilen milliyetlerin, Alevilerin demokratik haklarının sağlandığı; insanların doğayla uyum halinde yaşayacağı bağımsız, laik ve demokratik bir halk cumhuriyetinin kurulması gerekiyor.

Gezi davasında cezalar yağdırılmasının çok önemli bir sebebi ise Gezi’nin devrimci karakteridir. Milyonlarca insan Gezi eylemlerinde çevreye yani ülkesine, laikliğe, ve özgürlüklere sahip çıktı. Gezi Direnişi’ne katılan kitlenin büyük kısmını Cumhuriyet Mitinglerine katılan kitlenin oluşturduğu doğrudur. Bu da halk arasındaki laiklik ve adalet özleminin istikrarlı olduğu anlamına gelmektedir.

Şimdi biraz Türkiye dışına bakalım. Geride bıraktığımız hafta boyunca Ukrayna savaşı kızıştı. Rusya’ya karşı vekaleten Ukrayna’yı savaştıran ABD; Avrupa ülkeleri yöneticilerinin Ukrayna’ya ağır silahlar vermesini istedi. Almanya’nın da isteğe olumlu yanıt verdiği öğrenildi. NATO ve AB ülkelerinin aldıkları kararda ne kadar ileri gideceklerini bilmiyoruz.

ABD; Ukrayna savaşında Avrupa’yı Rusya’yla daha fazla karşı karşıya getirirken gidişe sistemin içinden itirazlar yükseliyor. Rusya’yı teslim almayı amaçlayan Batılı yaptırımların dönüp ABD egemenliğindeki dünya finansal sistemini vuracağı tehlikesine işaret ediliyor. Putin savaşın gidişini stratejik olarak etkileyecek gelişmelere karşı derhal cevap vereceklerini söyledi. Bu açıklama Ukrayna’daki savaşın Avrupa’ya sıçrama tehlikesinin yakınlaştığı anlamı taşımaktadır. Rusya’nın doğal gazı ruble karşılığı satması, yaptırımların etkisiz hale gelmesine yol açacağı için AB ülkelerinin itirazıyla karşılaşıyor. Ancak AB ülkelerinin direnme güçlerinin Rusya’nın direnme gücünden daha fazla görünmüyor. Avusturya doğal gazı rubleyle almayı kabul ettiğini açıkladı. Yaptırımlara rağmen Rusya’nın enerji ihracatından gelirlerinin arttığı görülmektedir. Batılı ülkelerde yakıt fiyatlarıyla parelel olarak genel fiyatlar hızla artmaktadır. Bunun toplum hayatına ve sokağa yansıması olacaktır.

ABD’nin Rusya ile Türkiye’yi nasıl karşı karşıya getirmeye çalıştığı Rusya’dan alınan S-400’lerin Ukrayna’ya verilmesi ve Türkiye’nin Ukrayna’ya garantör ülke olması tekliflerinden biliniyor. Mariupol şehrinde kuşatılmış olan faşist Azov birliklerinin, silahlarıyla birlikte Türkiye’de teslim olmak istemeleri bu yöndeki çabalardan birisi görülebilir. Batı Avrupa’da onları bağırlarına basacak bir kamuoyu yaratılmışken Türkiye’ye teslim olmayı istemelerinin aklımıza yatkın anlamı budur.

Geride bıraktığımız haftada Fransa seçimlerinde Batılı finans çevrelerinin adamı sağcı Macron kazandı. Karşısındaki ise aşırı sağcı Marie Le Pen idi. Fransa’da bu ilk kez olmuyor. Fransız burjuvazisi halkı vebayla korkutup koleraya razı ediyor. Fransa seçimleri Fransız solunun işçi sınıfına hitap edemediğini ortaya koydu. İşçilerin işsizliğe ve ücretlerin düşürülmesine karşı tepkilerini Le Pen örgütledi. Ancak seçimler göçmen mahallelerindeki nüfusun ve özellikle gençlerin sol aday Melanşon tarafından harekete geçirilebildiğini gösterdi. Fransa’daki solun gelişmesi açısından önemli olan bu durum Türkiye solu tarafından da değerlendirilmelidir. Göçmen işçilerle sınıf kardeşliğini öne çıkaran mücadele birliğinin Türkiye soluna katkıları olacaktır.

Kılıçdaroğlu ve Akşener’in Gezi direnişini savunan ve mücadele kararlılığını ifade eden sözleri olumludur. Mahkumiyet kararlarının açıklanması ardından yapılan Gezi Direnişi yanlısı protesto gösterileri daha olumludur. En olumlusu ise bu süreçte dayanışmayı ve örgütlenmeyi geliştirmek olacaktır.

1 Mayıs geldi. Emekçiler ve ilerici güçler alanlara çıkarak baskı ve sömürüye karşı özgürlüğü, dayanışmayı ve mücadeleyi dile getirecekler. Bizleri kurtaracak olan bilinç, örgütlülük, dayanışma ve mücadeledir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.