Hamza Yalçın: Mihri Belli devletin özel operasyonuyla tasfiye edildi

1
3270

Odak dergisi yazarlarından Hamza Yalçın ile Mihri Belli hakkında görüştük. Yalçın, sorularımıza yazılı cevaplar verdiMihri Belli’nin ölümünün 9’uncu yılında onu sevgi ile anıyoruz. İyi okumalar…

Odak:  Mihri Belli 2011’de aramızdan ayrıldı. Türkiye devrimci hareketinin önemli önderlerinden oldu. Ölümünden önce sağlığını yitirdiği zamana kadar mücadele içerisinde olmaya çalışıyordu. Sizin onunla tanışmanız da galiba sizin ilk yurt dışına çıkış zamanınıza rastlıyor. Biraz o süreçten, tanışmanızdan bahseder misiniz?

Hamza Yalçın: Mihri Belli ile şahsen 1980 yılında Sağmalcılar Hapishanesi’nde iken karşılaştım. Türkiye Emekçi Partisi (TEP) Başkanıydı. Arabasında ruhsatsız silah yakalanmış olmasından yatıyordu. Yakalanan silah kendisini korumak içindi. Zaten Nisan 1979’da uğradığı silahlı saldırıdan ağır yaralanarak kurtulmuştu. Hapishanede özel bir bölümde kalıyordu. Ben o zaman daha 20’li yaşlarımın ortasına varmamıştım. Değişik görüşlerden hapis yatan bir kısım koğuş arkadaşları olarak fırsat buldukça onu ziyaret ediyor sorular soruyorduk. O zamanlar sorularım daha ziyade Deniz, Mahir gibi 68 kuşağı liderleri ve Sovyetler Birliği hakkındaydı. 

Firar olanağı sayesinde 8 ay gibi kısa süren hapisliğim sonrasında sosyalist hareketin tarihini merak etmeye başlamıştım. Bu konuda kitaplar ve makaleler okurken zaman zaman “Keşke Mihri Belli ile bir kez daha karşılaşabilseydim de ona sorular sorabilseydim”, diye düşündüğüm olmuştu. 1985 yılında İsveç’e gittiğimde buna imkan bulabildim. Mihri Belli’nin aynı ülkede yaşadığını öğrendiğimde onu görmek istedim. Birlik konusundaki ilgi alanımız o yıllarda daha ziyade THKP-C solu çevresinde olduğu için onunla görüşürken, birlikte mücadele etmek gibi bir umuda sahip değildim. Ancak, görüşünce fikrim değişti.  

İsveç’e Yunanistan ve Almanya’dan gelmiştim. Yurt dışına 1984 yılında çıkmıştım. Kaldığım yerlerde Mihri Belli gibi dinamik ve mücadeleye yoğunlaşmış kimseyle yakınlık kuramamıştım. 71 yaşındaydı. O sıralarda yazdığım bir kitapçığı, Türkiye Solunun Yakın Geçmişi ve Bugünü, ona taktim etmiştim. Kitabı eline aldı ve bana bakarak sordu: 

– Tut ki burada yazdıklarını kabul etsem sen ne yapabilirsin? 

– Etmezsiniz ama ne anlamda sordunuz? 

– Yani mesela Türkiye’ye gidip mücadele edebilir misin? 

– Hocam ben zaten Avrupa’ya o amaçla geldim. 

– O zaman seninle bir şeyler yapabiliriz kardaşım. Bu konuda düşün ve sonra kararını ver. 

Stockholm’da çok değerli bir insanla daha görüşmüştüm. Ama Belli çiftinden öyle etkilenmiştim ki evlerinden çıkıp otobüse bindiğimde içimde Belli çiftinin sanki otobüste dahi gözleri varmış gibi bir duygu oluşmuştu. Görüşme açıkçası hiç hesapta olmayan bir şekilde gelişmişti. Belli çiftinin yaşadığı Stockholm’dan benim yaşadığım şehir Lund’a, sanıyorum, gece treniyle döndüm. Yolda uyuyamadım. Eve vardıktan sonra onu aradım ve ”Tamam Hocam” dedim. Türkiye’de bir devrimci hareket başlatmak için Mihri Belli’yi bulmuştum. Arkadaşlarımla bu konuda anlaşmamız zordu ama mücadele ettim ve anlaşabildik. 

1985 yılında İsveç’e geldiğimde Türkiyeli politik mülteciler yılgınlığın ve liberalizmin pençesine düşmüştü. O zamanlar Türkiye’deki sol liberalizm Kürt hareketi ile bugün olduğu gibi el ele değil karşı karşıyaydı. Sovyetler Birliği’nin müttefiki Kürt hareketi kendisini Avrupa sosyal demokrasisinin ve sol liberalizmin tehdidi altında hissediyordu. Biz Kürt hareketinin milliyetçiliğini ve sol içi şiddetini eleştirmekte birlikte onu destekliyor ve devrimci hareketin tasfiyeciliğe karşı direnişinde için onu olanak görüyorduk. Mihri Belli ile bu konuda anlaşıyorduk. Politik mültecilerin ezici çoğunluğunun Mihri Belli’nin bile ardından alay ettiği, devrimci değerlerin şiddetle sarsıldığı, insanların hızla savrulduğu o zor yıllarda Mihri Belli’yi devrimciliğe tutunmamızda sağlam bir dayanak hatta ardımızdaki dağ gibi gördüm. Mihri Belli birileri için alay konusu iken başka birileri için de işte o durumdaydı.

Odak: Peki, yurt dışına çıkmazdan önce onu duymuş muydunuz? Hakkında neler biliyordunuz? 

Hamza Yalçın: Marksist harekete Kara Harp Okulu öğrencisiyken Mihri Belli ile ilişkideki bir arkadaşın önderliğinde başlamıştım (1975). Ama arkadaş, bize TEP ve Mihri Belli hakkında konuşmamıştı. Genel olarak Marksizm, devrimci hareket vb hakkında okuyorduk. Çok ilginçtir, kısa zaman sonra yaşanan gruplaşmalarla en az güç, en yetkinimiz olan ve hepimizi bir arada tutan, gruplara bölünmeye karşı çıkan o arkadaşın tarafında kalacaktı. Orada gerçekleşen, Mihri Belli’nin birlik uğruna mücadelesini andırır bir şekildeydi yani. Mihri Belli’yi, İstanbul’a gidip orada Cepheci olunca, Mahir Çayan’ın tartışmalarından öğrenmiştim. O yazılarda Mihri Belli hakkında yakınlık oluşturacak bir resim yoktu. Fakat hapishanede bizzat karşılaşıp dinlediğimde kafamda çok daha iyi bir resim oluşmuştu. Tahliye olduğunda Mihri Abi’nin yastığını alıp kendi koğuşuma götürmüştüm.

Odak: Mihri abi ile Odak’ta da birlikte çalıştınız. Onun mücadele önemli gördüğünüz, örnek alınacak yanlarını sorsak, nelerden bahsedersiniz? 

Hamza Yalçın: Mihri Belli hakkında verilen bilgilerde hiç bir yerde  Direniş Hareketi ve Odak geçtiğini görmedim. Ancak Devrimci Hareketimiz 1988 yılında Mihri Abi ile birlikte başlatıldı. Kendisiyle Hareketimizin lideri olacağı şeklinde anlaştık. Hareket noktalarımız onun yazdığı Çağrı (1987) isimli metin idi. Yeni bir devrimci hareket için ilk adımları atarken “İkimiz Politbüroyuz” demişti. Atılacak adımları ilk elden onunla kararlaştırmıştık. Benim kaleme aldığım ”Durum ve Görevlerimiz[1]” adlı kitabı (1989) gözden geçirdi. İşaret ettiği bütün değişiklikleri yapmıştım. Diğer kitap  çalışmalarımızı da gözden geçirmişti. Çok hızlı çalışıyordu. Akşam eline aldığı bir kitabın değerlendirilmesini ertesi günün sabahı hazır görebilirdiniz. Lenin’in Ne Yapmalı adlı kitabını Türkçeye bir kaç gün içinde çevirdiğini söylemişti. O cümle cümle okuyup tercüme derken bir arkadaş da daktilo ile yazıyormuş. Yavaş konuşur ama gayet hızlı düşünürdü. Odak Dergisi de onun bilgisi ve onayı dahilinde başlatıldı. Ancak dergiye katkıları genel fikirler vermesi ve kendisinden talep ettiğimiz yazıları yazması düzeyinde kaldı. Hem kendisi hem Sevim Belli, hangi yazıyı istediysek yazıp gönderdiler. Tek bir gecikme dahi hatırlamıyorum. Çok disiplinli insanlardı. Her ikisi de öğretmenimizdir.

Odak Dergisi’nin sözcülüğünü yaptığı devrimci hareketin solda birlik yolunda ilk adımımız olacağı düşünüldü. Hareketin hızla gelişerek birlik yolunda bir odağa dönüşeceğini tahmin ediyorduk. Beklediğimiz hızlı gelişme olmayınca farklılıklarımız keskinleşmeye başladı Solda birlik üzerine farklı yaklaşımlarımız nedeniyle ilişkilerimizde önemli sorunlar yaşandı. Böylesi durumlarda duygusal nedenlerle negatif subjektif yaklaşımlar genellikle ağır basar ve geçmiş yeniden kurgulanır. Örneğin Mahir Çayan’ın Mihri Belli’den ayrıldıktan sonra yazdığı yazılarda bu eğilim görülür. Mahir Çayan’ın daha sonra Mihri Belli’den ayrılmakla hata ettik” dediği de söylenir[2]İlişkilerimizde yaşanan sorunlardan etkilendim ve Mihri Abi’nin ardından yazdığım yazıma[3] “Ona kırgındım ve hala kırgınım” demiştim. Kırgınlığım Mihri Abi’nin devrimci önemini görmemi engelleyemez. 

Mihri Belli’nin en önemli özelliği kuşkusuz sosyalist hareketin hem lideri hem de militanı  olmasıydı. İleri Gençlik Birliği adlı devrimci gençlik örgütünün kurucusu, lideri ve militanıdır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, 14 Mayıs 1944, Süleymaniye Camisi’nin iki minaresi arasına bir pankart asmış bir cüretkar eylemcidir. O, Yunan İç savaşı’nda gözünü budaktan sakınmayan enternasyonalist bir gerillacıdır. Savaş anılarını ”Rigas’ın Dediği[4]” adlı kitabında yazmıştır. Mihri Belli’nin de poliste direnişi de, tıpkı Kıvılcımlı gibi, ünlüdür. Hapislik yıllarındaki ve devrimci hareketin tecrit yaşadığı koşullarda mücadeleye bağlılığı, sağlamlığı ile çok seçkin bir devrimcidir 1971 askeri darbesinin ardından İncirlik üssüne karşı eylem gerçekleştirmek amacıyla füzelerle giderken Suriye’de yakalanmış ve hapis yatmıştı. 1987 yılında İsveç’ten Türkiye’ye gitmem söz konusuyken, 70 yaşını aşmış olmasına rağmen, o da gelmeyi ısrarla istemişti. 

Mihri Abi yaşantısını mücadeleye göre kurmuştu. Başta aile hayatı olmak üzere ilişkileri ve zamanı mücadeleye uygun kurulmuştu. Eşi Sevim Belli onun inanılmaz özverili ve çok yetenekli yoldaşıydı. Stockholm’un kenar semplerinden birinde gayet sade bir konutta yaşıyorlardı. Belli çifti, Stockholm’da ve hatta İsveç’te mücadeleyle yakından ilgili hemen herkesle iyi ilişkiler kurmuştu ve Mihri Abi Avrupa’yı aynı amaçla periyodik olarak geziyordu.

Bilgiliydi. Marksist teoriyi iyi biliyordu. Zaten temel Marksist klasiklerin dilimize kazandırılmasında çok emeği geçmişti. Ortadoğu, ABD, Avrupa, Asya vb çok yer görme imkanına sahip olmuş ve ayrıca tarih, felsefe, sanat, edebiyat gibi alanlarda gayet ileri düzeyde genel kültür edinmişti. Öğrenmede okumayla görmeyi iyi birleştiriyordu. Yabancı dillerde gayet iyiydi. İngilizce ile Fransızcayı çok iyi derecede biliyordu. Ayrıca iyi derecede olmasa bile Rusça, Yunanca, İspanyolca, Almanca ve İsveççe de biliyordu. Sonra bir ara Kürtçe kursuna da yazılacaktı. Eski yazıyı da bilir hatta çok zaman notlarını Arap harfleriyle alırdı.

Mihri Belli yapmacıksızdı. Sade bir dille konuşur ve yazardı. “Teorik” ve kültürlü görünme çabası içinde değildi. Yapmacıklı gördüğü davranışları alaya alırdı. Çok açık sözlüydü. Söyleyeceklerini herkesin yüzüne söylerdi. Bu yüzden bazı insanları kırmış olabilir. Kolay sinirlendiği için çok insan onun karşısında kolay konuşamazdı. Ama kolay sinirlendiği kadar da kolay yatışırdı. 

Mücadeleye bağlılığa, samimiyete, örgütçülüğe, cesarete ve militanlığa çok değer verirdi. Yazılarından ve konuşmalarından anladığım kadarıyla 1968 devrimci gençlik liderleri arasında en çok beğendiği Deniz idi.

Mihri Belli zengin-fakir, tahsilli- tahsilsiz, kadın-erkek, genç-yaşlı her kesimden her etnisiteden insanla kolay iletişim yürütecek bir formasyona sahipti. Yeni insanlarla ve özellikle gençlerle tanışmaya ve ilişkiye çok önem veriyordu. 1980 ve hatta 90 sonrası doğmuş genç arkadaşlar dahi onu tanırlar. Devrimci hareketin eski ve yeni aktörleriyle, sanatçılarla, yazarlarla, basın insanlarıyla tanışmaya ve ilişki sürdürmeye çok önem veriyordu. Resim, edebiyat, film, spor vb ilgi alanı çok genişti. Yaşadığı yerde her şeyden haber almaya ve politik amaçla gittiği yerleri gezip ve tanımaya çalışırdı. Paris’e defalarca gittiğim halde Eyfel Kulesi’ne çıkmak aklıma gelmemişti. İlk kez Mihri Belli götürmüştü. Mehmet Güneş de birlikteydi. 

Açık bir insandı, aile hayatı açıktı. Eşiyle ve çocuklarıyla bizim yanımızda tartışmaktan çekinmezdi. Onun yanında kendimi aynı aileye ait hissederdim. Bununla birlikte şahsi sıkıntılarından bahsetmezdi. Sağlığından yakındığına hiç şahit olmadım. 

Hatalarına ve eksikliklerine gülebilen komplekssiz bir insandı. Mesela ehliyet teori sınavından geçtiğimi öğrendiğinde kendisinin İsveç’te girdiği sınavdan kaldığını gülerek anlatmıştı.

Odak: Mihri abi de, Sevim Belli de mücadele içerisinde olmasalardı, sistem içerisinde çok önemli olanaklara sahip olabilecek insanlardı. Ama sistemi seçmeyip mücadeleyi seçtiler. Malum, mücadele ise sıkıntı, sürgün, yoksulluk, hapis demek. Sizce bu insanların, mücadele eden insanların bunca sıkıntıya göğüs germelerini sağlayan duyguları nelerdir? Mihri abiler nezdinde bize biraz bunlardan bahseder misiniz? 

Hamza Yalçın: Güçlü ve samimi yurtseverlik duygularıyla başlayabilirim. Türkiye devrimci hareketinin köklerinde Türk yurtseverliği bulunmaktadır. Şefik Hüsnü, Reşat Fuad Baraner, Hikmet Kıvılcımlı ve Nazım Hikmet gibi hayatları boyunca mücadeleye kuvvetle bağlı kalmış devrimcilerin mayasında derin yurtseverlik bulunuyordu. Hepsinin de devrimci mücadeleye ulaşmasının ve mücadeleye kararlıca bağlanmalarının temel sebebi derin insan sevgisine ve halka karşı yüksek sorumluluğa dayanan  “katışıksız” yurtseverlik duygularıdır. Hepsi de aydınlanmacı geleneğin içinden gelmişlerdi. Kuşkusuz hepsi de hayata ve insana karşı çok güçlü sevgiye ve çok yüksek öz saygıya sahip insanlardır. Onlar iktidar sahiplerine asla biat etmeyecek, para ve kariyer gibi şeylere tenezzül etmeyecek kadar kendilerine çok büyük değer biçiyorlardı. Ezilen ulus milliyetçileri onlardaki yurtseverliğin niteliğini doğru teşhis edemedikleri gibi onu ”ezen ulus milliyetçiliği” ve ”Kemalizm” görmektedirler

Mihri Belli ABD’ye yüksek lisans öğrencisi olarak gittiğinde, kendisi eski bir ağır ceza hakimi ve Kuvvai Milliyeci bir milletvekili oğluydu. Yahudi okulunda okumuştu. Ama o ABD’nin zenginlerine ve üst tabakasına değil yoksullarına ilgi duydu. Avrupa’da yaşayanlar, Türkiye’den tahsil yapmak için gelmiş hem de sol geçinen öğrencilerin genelinin yaşadıkları ülkelerin alt kesimdeki insanlarına uzak, üst kesimden insanlarla eğleşmeye ise can atan ve kariyere nasıl düşkün olduklarını görmüşlerdir. Mihri Belli Türk yurtseveri olarak gittiği ABD’de sosyalist düşüncelerle tanışır. ABD’nin  burjuvazisine yanaşmaz sosyalist hareketine katılır ve orada Komünist Parti saflarında zenci emekçiler arasında çalışır. Aynı dönemde yüksek lisans tezini birincilikle başardıktan sonra Türkiye’ye dönmeyi tercih eder. Taşıdığı derin yurt sevgisi (emekçilere ve ezilenlere yakınlığa dayanan yurtseverlik) onu Türkiye İşçi sınıfının ve ezilenlerin safında  tuttu. Yunan halkının saflarında savaşması o yurt sevgisinin doğal sonucudur. Filistin halkına ve Kürt halkına yakınlığı aynı sebeptendir. 

Odak: Mihri abi mücadelede kendisini her zaman genç hisseden birisi idi. Onun ölümünü duyduğunuzda peki, ne hissetmiştiniz? 

Hamza Yalçın: Mihri Abi’yi Stockholm’da ilk kez ziyaret ettiğimde otuz yaşımı henüz doldurmamış olduğum halde hızla yaşlandığımı düşünüyordum. Yetmiş yaşını aşmış Mihri Abi’nin o dinamik halini görmek hayata bakışımı değiştirmişti. Mihri Belli yaşama ne yazık ki hiç tahmin edemeyeceğimiz şekilde veda etti. Ölümü ise bekleniyordu. Son yıllarda çok hastaydı. O günlerde bir çok devrimci hareketten olduğu gibi Odak’tan da genç arkadaşlar gidip yanında kaldılar. Keşke Türkiye’de olsaydım da ben de onun yanında kalsaydım ve Mihri Abiyi o günlerinde sahiplenen vefalı insanlarla orada görüşebilseydim!

Odak: Son olarak, bugünü düşünecek olursak… Sizce Mihri Belli’nin devrimci harekete kazandırdığı şeyler neler oldu? Bugünün Türkiye’si için konuşacaksak, onun savunduğu hangi değerleri daha fazla sahiplenmeye ihtiyacımız var?

Hamza Yalçın: Mihri Belli Marksist teoriyi ülkemize ve çağımıza yaratıcı bir şekilde uygulama çabasına önem veriyordu. Onun bu yaklaşımını bugün daha çok savunmalıyız. O hiç bir ülkenin tecrübesini taklit etmemeyi, hiç bir sosyalist merkezi körü körüne izlememeyi savunurdu. Sovyetler Birliği’ni, Ekim Devrimi temelinde, çok savunurdu ama eleştirici yaklaşıma kapalı değildi. Hiçbir ülke devrimci partisinin ve hiçbir devrimci liderin Marksist eleştiriden muaf olamayacağını söyler ve yazardı.  Mücadele için tarihimizde “sağlam olan ne varsa” onları bulmak, onlara sahip çıkmak ve sosyalist idealleri ve mücadeleyi halkın dünyası içinde varetmek metodunu savunuyordu. 

Bu yaklaşımla yurtseverlik ve sosyalizm arasında yakın bir bağ kurdu. Doğan Avcıoğlu’nun etkili olduğu sol Kemalist kesimle ittifak kurarak Kemalist gençliğin militan sosyalizme yönelmesinde belirleyici ve çok etkili bir rol oynadı. Devlet güçleri bu yaklaşımı “yurtseverliği tekeline alarak komünist rejim kurma çabası” olarak görmüş ve endişelenmişti. Devrimci gençler tarafından arabası yakılan ABD Eski Büyükelçisi Kommer’in gazeteci Mete Akyol ile 1969 yılında yapılan söyleşisinde, Mihri Belli hakkındaki ifadeleri ABD emperyalizminin Mihri Belli’ye bakışını göstermektedir. Kommer, gençliğin eylemlerinin gelip geçici olduğunu ifade ederken Türkiye’deki politik kişilikler arasında sadece İnönü ile Mihri Belli’yi önemli gördüğünü söylüyor Mihri Belli için “Ona çok dikkat etmelisiniz” diye de ekliyordu[5].

Egemen güçler Mihri Belli’yi özel bir operasyonla tasfiye ettiler. Hakkında çok yoğun kötüleme kampanyası yürüttüler. Kampanyayı Mihri Belli’nin ağırlıkla milliyetçi-şoven olduğu iddiası üzerinde kurdular. Bir yandan ise onun CIA ajanı olduğu iddiası yayıldı.

Mihri Belli sol hareketin birliğinin gücünü görmüştü. Sol hareketin birliği onun en önemli meselesiydi. 1970 sonrası hayatı, 1960’lı yılların sonunda kaçırdığı büyük inisiyatifi yeniden elde etmek için uğraşmakla geçti.  Mihri Belli’nin birlik doğrultusundaki çabasını eleştirici bir yaklaşımla mutlaka sürdürmeliyiz.

Mihri Belli’nin yaşadığı süreçten ders çıkararak, egemen güçlerin sol hareket içindeki operasyonları üzerinde iyi düşünmeliyiz. Mihri Belli devletin solu nasıl böldüğünü ve soldaki parçalanmaları nasıl teşvik ettiğini görebilmişti. Sosyalist harekete ABD’de zenci yarıcılar arasında çalışarak başlamış ve Yunanistan iç savaşına Türkiye’den tek enternasyonalist gönüllü olarak katılmış, Kürt gerçeğini legal basında ilk kez dile getirmiş, Kemalist gençliğin militan Marksizme çekilmesinde büyük rol oynamış bir devrimci hakkında, sol çevrelerde milliyetçi-şoven algısı yaratılabilmesini egemen güçlerin Türkiye sosyalist hareketine karşı çok başarılı bir operasyonu görüyorum. Mihri Belli kendisinin itibardan düşürülmesinde, Türkiye solunun bölünmesinde ve parçalanmasında devlet operasyonlarının rolünü biliyordu. Egemen güçlerin sol çevrelerde operasyonlar yapmaya devam ettiklerini ve sol hareketin bu konuda zayıf olduğunu unutmayalım.

Mihri Belli’nin dine yaklaşımı da önemlidir. O, emperyalizmin ve gericiliğin islam üzerindeki oyunlarını iyi kavramıştı. Dini, mücadelede engel olmaktan çıkarıp, olanak durumuna getirmeye çalıştı. Din düşmanlığı yerine dindeki dayanışmacı ve mücadeleci değerlerle sosyalizm arasında bağ kurmaya önem verdi[6]. “Namaz kılanlarla kalmayanların, inananlarla inanmayanların” devrimci bir Türkiye yaratmak için mücadele birliğini savunuyordu. 

Kürt halkıyla gönüllü birlik üzerinde duruyor, Kürt hareketini Türkiye devrimci hareketi için bir olanak olarak görüyor ve Öcalan’a ve Kürt ulusal hareketi liderlerine çok değer veriyordu. 1980 sonrasında Kürt hareketiyle birlikte Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi kurulmasında yer almış ve Kürt hareketiyle sürekli yakın ilişki içinde olmuştu. Mihri Belli’nin yaklaşımı önemlidir. Bizler içinde bulunduğumuz süreçte Kürt hareketi ile ilişkilerimizi sağlıklı geliştirebilmek için Türkiye solunun bağımsızlığı üzerinde duruyoruz.

Mihri Belli devrimci hareketin geçmişine bir bütün olarak bakmayı öğretti. Devrimci hareketin geçmişinin sorumsuzca küçümsenmesine karşı çıktı. O Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Reşat Fuat, Şevki Akşit ve Kıvılcımlı’yı[7] çok savundu. Şefik Hüsnü galiba en çok saygı duyduğu liderdi. Şevki Akşit ise en sevdiği arkadaşı olabilir. Şevki Akşit’i devrimci gençlik liderleriyle bağlarının en önemli halkası olduğunu düşünüyor ve onun genç yaşta kaybedilmesinin gençlik önderleriyle ilişkilerin başarıyla sürdürülmesine engel olduğunu düşünüyordu. 

Sadece erdemlerinden söz edersek bu iş Yılmaz Özdil’in Atatürk anlatımına döner. Eleştirmek de gerekir. Hayatını çok cömert bir şekilde devrimci mücadeleye veren bu insanın liderliğini  yaptığı devrimci hareketin 1960’lı yılların sonunda bölünmesine engel olamayışının ve daha sonra solda birlik yolundaki çalışmalarında başarısız kalmasının en önemli sebebinin örgüt konusuna önem veremeyişi olduğuna inanıyorum. İkinci olarak Mihri Abi’nin Türkiye solundaki grupçuluğu iyi inceleyememiş olduğunu hissettim. Mihri Belli soldaki grupları adeta geçici bir arıza görüyor ve onların tek gruba inecek şekilde birleşmeleri stratejisi üzerinde duruyordu. Birlik yolundaki girişimleri sık sık amacının tam tersi sonuçlara yol açacaktı. Mihri Belli’nin Türkiye’nin kaypak ve çok karmaşık insanları tarafından kolay kaldırılan bir yanı olduğunu da düşünüyorum. Türkiye devrimci hareketinin en önemli liderlerinden birisi olan Mihri Belli; devrimci heyecanı, mücadelesi ve düşünceleri ile öğretmenimiz ve esin kaynağımızdır. Onu saygı ve sevgiyle anıyoruz.


[1] Yaşam Yayıncılık

[2] ”Kızıldere’ye Varan Yol”, Yaşam Yayıncılık, Ağustos 1997

[3] Mihri Belli, Odak Dergisi, 22-09-2011,  https://odakdergisi.com/mihri-belli/

[4] İç Savaş Anıları, Rigas’ın Dediği, Dönem Yayıncılık, 1998

[5] Mete Akyol, Hem Yaşadım Hem de Yazdım, 1993. http://www.butundunya.com/pdfs/2020/03/047-051.pdf?fbclid=IwAR3XN-S5Q5Mjho0nXOVp4UDlYuJC9J03uGTsLPLJkDunLZ-Omga8uO48zTw

[6] https://www.yenisafak.com/arsiv/2000/ocak/02/g3.html

[7]Türk Solu: Dünü Bugünü, Adem Kalfa (Mihri Belli), Stockholm: Författares bokmaskin, 1986;  İnsanlar Tanıdım, Mihri Belli 1990, Doğan Kitap

1 Yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.