İbrahim Kaypakkaya ve Türkiye Solu

0
3203

TKP-ML/TİKKO lideri İbrahim Kaypakkaya mücadelede alçak gönüllülüğü, içtenliği, kararlılığı ve işkencede direnerek ölmesiyle her görüşten devrimcinin saygı duyduğu bir önderdir. İbrahim Kaypakkaya, Kemalizm hakkındaki görüşüyle, Dersim civarındaki kitleleri derinden etkilemiştir.

Hüseyin İnan’ın lideri olduğu THKO öncülüğünde başlayan 1971 atılımları Mahir öncülüğündeki THKP-C ile sürdü. TKP-ML/TİKKO hemen onların yenilmesinden sonra ortaya çıktı. İbrahim Kaypakkaya, Denizlerin ve Mahirlerin ardından 1 yıl daha yaşadı. 1949 yılında doğan Kaypakkaya, 1973 yılında öldürüldüğünde 24 yaşındaydı.

1960’lı yıllarda sol Kemalizm temelinde hızla gelişen ilerici hareket, elverişli iç ve dış koşullar sayesinde aynı hızla sosyalizme yöneldi. Sosyalist hareketin bütün kesimleri Türkiye İşçi Partisi etrafında toplanmıştı. Ancak TİP yönetimiyle Türkiye’deki illegal TKP liderleri anlaşamadılar. TİP yönetiminin dışladığı radikal sol, Mihri Belli liderliğindeki MDD’ciler (Mili Demokratik Devrim) olarak gruplaştı. İbrahim Kaypakkaya bu saflaşmada, Denizler ve Mahirler gibi, MDD tarafında yer aldı.

İbrahim’in 1971 çıkışlarına en son katılmasının bir sebebi onun Doğu Perinçek grubunda yer almasıydı. Perinçek ve arkadaşları, Mihri Belli liderliğindeki Aydınlık Sosyalist Dergi’den ayrılıp Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) dergisini çıkardılar ve TİİKP’i kurdular. Örgütün Doğu Anadolu Bölgesinde çalışan İbrahim kitlelerin psikolojisinin çok uygun olduğu düşüncesiyle bir an önce silahlı mücadeleye başlamak istiyordu. Doğu Perinçek ile gelişen anlaşmazlık sürecinde İbrahim Kaypakkaya arkadaşlarıyla birlikte 24 Nisan 1972’de TKP-ML/TİKKO örgütünü kurdu.

Denizler ve Mahirler Mihri Belli’den ayrıldıktan sonra da Türkiye’deki yurtsever, aydınlanmacı ve halkçı gelenek ile devrimci mücadele arasında bağı korumaya ve geliştirmeye önem verdiler. Ezilen ulus milliyetçileri ve liberal solcular tarafından Kemalist görülmeleri bu yüzdendir. Türkiye’deki en geniş sol birikim, bu geleneği sahipleniyor ve onun üzerinde yükseliyordu. Mihri Belli, Denizler ve Mahirler bu yaklaşımla Kürt ulusal bilinçlenmesiyle de bağ kurmaya çalışıyorlardı. Egemen güçler öncelikle Türkiye solu ile Kürt hareketinin birlikte gelişmesini engellemeyi başardılar. Aynı zamanda Türkiye solunun aydınlanmacı ve yurtsever gelenekle bağlarını “sosyal şovenizm”, “darbecilik” gibi ithamları destekleyerek sürekli zayıflattılar. Türkiye solu egemen güçlerin bu operasyonunun başarıya ulaşmasını engelleyemedi. Öyle ki ABD emperyalizminin Türkiye’nin ulusal demokratik güçlerine ve Türkiye soluna karşı geliştirdiği MHP, giderek Türk kimliğinin temsilcisi görünümü kazanacaktı. Deniz Gezmiş gibi ulusa malolacak kadar etkili bir sembolü yaratan Türkiye solunun, Türk kimliğinin faşizm tarafından ele geçirilmesine direnemeyişi üzerinde düşünülmelidir.

İbrahim Kaypakkaya, MDD çizgisinden çok değişik bir yol tutarak Kurtuluş Savaşı’nın ilerici geleneği yerine, onun zayıf ve gerici yanları üzerinde yoğunlaştı. Hatta İbrahim, Kemalizm ile faşizm arasında özdeşlik kurdu. İbrahim ayrıca Türkiye’yi yarı-feodal gördü ve Mao’nun halk savaşı görüşünü uygulamayı önüne koydu.

İbrahim’in Kemalizm kavrayışı ve anti-feodal devrim görüşü, çalışma alanı olan Doğu Anadolu’nun o zamanki sosyo-ekonomik yapısının izini taşımaktadır. Gelişen süreçte İbrahim’in görüşleri kitlesel olarak Dersim ve onun ekseninde yaşayan Alevi kesimlerde daha çok sahiplenildi.

İbrahim sonrasında, TKP-ML geleneği içinde Türk kimliğine karşı tepkili bir ezilen ulus milliyetçiliği eğilimi gelişecekti. Aleviliğe özel ilgi göstermekte olan bu gelenek, Alevi hareketi içinde de Türk kimliğine karşı tepkili yaklaşım içine girdi. Kemalizm eleştirileri Türk kimliğine karşı tepkilerle iç içe geçti. Bir yanıyla Türkiye’nin etnik olarak dışlanmış kesimlerinin devrimcileştirilmesine yardımcı olan İbrahim geleneği; diğer yanıyla ise Türk kimliğini benimsemiş kitlelerin gericiliğin etkisine alınmasına, en azından, ilgisiz kalmıştır.

Türkiye solu bir yandan ülkemizdeki ezilen ulus milliyetçisi eğilimleri anlamaya çalışmalı ve onlara karşı anlayışla davranmalıdır. Sol hareket diğer yandan ise bu eğilimler tarafından Kemalist, sosyal-şoven vb. görülmekten ve suçlanmaktan kesinlikle korkmadan tarihimizdeki ilerici birikime sahip çıkmalıdır. İbrahim Kaypakkaya’nın Türkiye solunun geçmişine, dünya sosyalist hareketine ve mevcut koşullarda kendisi dışındaki Marksist hareketlere teorik yaklaşımları da devrimci-eleştirici yaklaşımla değerlendirilmelidir.

Denizler, Mahirler ve Ibrahimler dünyada sadece devrim umudunun değil eleştiriciliğin de daha güçlü olduğu bir dönemde yetiştiler. 1971 atılımının önderleri birbirlerine yabancı olarak değil birbirlerinin arkadaşı olarak ve hatta birbirleri için öldüler. Denizler, Mahirler ve İbrahimler sonrasında emperyalizmin yeniden inisiyatif kazanması devrimci hareketi olumsuz etkiledi. Gelişen süreçte grupsal kimlik, devrimciliğin önüne geçti. İnsanlara yoğun propaganda yoluyla birbirini dışlayan grupçu kimlikler aşılandı. Şimdi mücadeleyi bırakmış on binlerce insan bile hala grup kimliklerini vücutlarında dövme gibi taşıyorlar ve birbirlerine rakip takımların taraftarları gözüyle bakıyorlar. Bu da onların mücadeleye birer demokrat olarak, birlik oluşturacak şekilde katılabilmesine engel yaratıyor. Dünyada yeni-liberalizmin yükselmesine paralel olarak bir yandan sol hareket liberalleşirken diğer yandan devrimci hareket içinde ezbercilik, sevgisizlik ve hatta yer yer bağnazlık gelişti. Şimdi belirsizliklerle dolu yeni bir döneme girmekteyiz. Sadece gericiliğin değil kapitalizme karşı mücadelelerin de dünya çapında yükseleceği beklenen bu dönemde 1971 devrimci hareketlerindeki devrimci kararlılığa, sevgiye, eleştiriciliğe, içtenliğe ve dayanışmacılığa alan açılıyor. Yolumuz devrimci mücadeleyi yaşam edinen bu örnek insanlarını yoludur!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.