İŞTE CEMİL BAYIK’IN ÇOK KONUŞULAN YAZISI-TAM METİN

0
3594

ÇEVİRİ: “Şimdi Kürtler ve Türk Devleti arasında barış zamanı. Bu fırsatı harcamayalım.”—Cemil Bayık*

Cemil Bayık, PKK olarak bilinen Kürdistan İşçi Partisi’nin beş kurucusundan biri. (Washington Post)

Türk Devleti ve Kürt halkı arasında yaşanan çatışmada kritik bir dönemdeyiz. Uzun süredir devam eden ihtilafı kalıcı bir çözüme taşıma fırsatımız var. Doğru bir şekilde değerlendiremezsek, bu fırsatla bir nesil boyunca bir daha karşılaşamayabiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri (1923), Kürtler vatandaş olarak tam anlamıyla kabul edilmek için mücadele etmişler, sayılamayacak ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmışlardır. 50 seneyi aşkın bir süre boyunca politik sistem içerisinde ilerleme çabamız sonuçsuz kalınca, silahlı mücadeleye başvurmaktan başka bir çaremiz kalmadı. 1978 yılında kurulan Kürdistan İşçi Partisi (PKK), 1984 yılında bir gerilla savaşı başlattı. Türk Devleti milliyetçiliği ve siyasal İslam’ı kullanarak mücadelemizi bastırmaya çalışırken, bizim partimiz her zaman olduğu gibi etnik kimlikler ve tüm inançlar için özgürlük talep etti.

1999 yılında Türk istihbaratçıları Amerika Birleşik Devletleri’nin de desteklediği bir operasyonda PKK lideri Abdullah Öcalan’ı Kenya’da esir aldı. Öcalan, İmralı adasında -ki 20 yıl boyunca orada kalan tek mahkumdur- ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Öcalan’ın yakalanıp tutuklanması, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) gücünü artırıp iktidara gelmesiyle aynı zamana denk geldi. Erdoğan ve partisi, demokrasiyi, insan haklarını ve adaleti vurgulayarak kamusal desteği kazandı. Maalesef bundan birkaç yıl sonra Kürt sorunu sorulduğunda ise, ‘Eğer bu konu hakkında düşünmezseniz, böyle bir sorun yoktur’ dedi.

Böyle bir sorun vardı ve sonunda Erdoğan da bu durumu kabul edip onayladı. Karşılıklı ateşkesler dahil olmak üzere, hükümetle iyi niyet çerçevesinde görüşmek için defalarca deneme yapıldı. Her defasında iktidar partisinin barışla ilgili taahhüdü, politik olarak elverişli olduğu sürece devam etti.

Sonra, 2012’de PKK, büyük engellere rağmen savunduğumuz bir ateşkesi uyguladı. PKK, esir altındaki asker ve polisleri serbest bıraktı ve güçlerimiz Türkiye’den kademeli olarak çekilmeye başladı. Bu durum, müzakereler için de bir yol açtı.

28 Şubat 2015’te, 2 yıl süren görüşmelerden sonra, Kürt halkının ve Türk devletinin temsilcileri, barış için ortak umutlarını ifade eden bir anlaşmaya vardı. Ancak, Erdoğan bu görüşmelerin kendi partisine gelecek seçimlerde fayda sağlayamayacağını fark edince, yine çatışmayı seçti.

Türk devletinin temsilcileri ile liderimiz Öcalan arasında devam eden düzenli görüşmeler sona erdi. Savaş taze kuvvetle kaldığı yerden devam etti. Tanklar ve savaş jetleri, 10 Kürt şehrini dümdüz etti. Türk Ordusu kadınların, çocukların ve yaşlıların da aralarında bulunduğu yüzlerce sivili vahşice öldürdü. Güvenlik kuvvetleri ailelerin akrabalarının cansız bedenlerini almalarına izin vermedi.

Türk devleti bir kez daha Kürt halkına öldürücü bir darbe vurmaya çalıştı. Dinci radikallik ve ırkçılık vasıtasıyla demokrasi ve sivillerin yaşamları pahasına iktidarı elinde bulunduran Adalet ve Kalkınma Partisi, sadece Kürtler için değil Ortadoğu ve tüm dünya için bir tehlikedir.

Erdoğan, Suriye’deki Kürtlerin demokratik devrimini ve IŞİD’in yenilgisini Türkiye’nin Kürt politikası ve kendisinin iktidardaki otoriter hakimiyeti açısından tehdit görmektedir. Örgütümüz tüm Suriye halkının özgürlüğünü ve ülkenin gerçek bir demokratikleşme süreci geçirmesini istemektedir. Kuzeydoğu Suriye’nin Kürtleri, Arapları ve Süryanileri Öcalan’ın hapiste geliştirmiş olduğu demokratik özerkliği halihazırda pratiğe döktüler.

Biz, bu zorlukları çözme noktasında yanlışlıklar yaptık. O kadar saftık ki, Kürt sorununun sadece Erdoğan’ın partisiyle kurulacak diyalog vasıtasıyla çözülebileceğini düşündük. Çok karmaşık ve diğer zorluklara bağlı bir sorunu çözerken, Türkiye’nin tüm demokratik kuvvetlerini sürece dahil etme noktasında daha güçlü çalışmalıydık. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun ortadan kaldırılması için Orta Doğu ve dünyadaki tüm demokrasi yanlısı güçleri harekete geçirmeliydik.

Bu konuda herhangi bir belirsizlik varsa diye: biz, bir kez daha Türkiye sınırları içerisinde Kürt sorunun politik çözümü için görüşmelere hazır olduğumuzu ilan ediyoruz.

Daha önce tekrarladığımızı yine tekrarlayacağız: Öcalan bizim lider müzakerecimizdir. Biz, Öcalan’ın son dönemdeki açıklamalarına katılıyoruz ve sürdürülebilir bir ateşkes için Öcalan’ın serbestçe çalışabilmesinin ve katkı yapabilmesinin bizim açımızdan zaruri olduğunu belirtiyoruz. Daha net olmak gerekirse, Öcalan’ın İmralı’dan güvenli bir eve nakledilmesini istiyoruz.

Dünya bizim amaçlarımıza ilgi duyuyor ve hedeflerimizi destekliyor. Bugün Türkiye’deki kriz temel olarak politiktir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık Kürt politikasının iflasından kaynaklanan bu kriz, Türkiye’nin ulusal, bölgesel ve küresel zorluklarının merkezinde bulunuyor. Bu açıdan Türkiye mutlaka farklı etnik ve kültürel kimlikleri içerecek yeni bir ulus anlayışına ihtiyaç duyuyor. Böyle bir bakış açısı, bölgemizin tarihi çeşitliliğini yansıtan, Ankara’nın merkeziyetçi tutumundan kurtulmuş yeni bir idari sistem tarafından yaratılabilir.

Kürt sorununu çözerek Türkiye, Ortadoğu’da demokrasinin, istikrarın ve barışın ilerletilmesinde etkin bir rol oynayabilirdi. Ancak, Türk devleti bunu yapmayı reddetti. Öte yandan biz, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle birlikte Ortadoğu’nun demokratikleşmesi için çabalamaya devam ediyoruz.

*Bu yazı Cemil Bayık tarafından kaleme alınmış olup, ilk defa 3 Temmuz 2019’da “www.washingtonpost.com” adlı sitede yayınlamış ve bu siteden A. Çağrı Gökçek tarafından çevrilmiştir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.