İtalya’nın Thatcher’ı Meloni yeni başbakan… Bakkal hesabıyla sandık oyunları…

1
415

Birgül Göker Perdisa

Küresel hesaplar İngiltere ve İsveç’te olduğu gibi İtalya’da da tuttu, Avrupa’da iktidar vitrinlerine yeni yüzler yerleştirildi. Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, 21 Temmuz’da parlamentoyu feshedip erken genel seçim kararı aldığında, hesaplar sağcı Giorgia Meloni’nin yeni başbakan olması üzerine yapılmıştı. İtalya’da 25 Eylül Pazar günü yapılan seçimin sonuçları, hesapların ne kadar doğru yapılmış olduğunu göstermiş oldu. Merkez sağ koalisyon partileri toplamda yüzde 44 oy alırken, merkez sol yüzde 25,99 oy aldı. Seçmenlerin sandığa gitme oranı ise, yüzde 63,9: İtalyan tarihindeki en düşük katılım oranı. 

Bu durumda 206 sandalyeli Parlamento’nun üst kanadı Senato’da, merkez sağ 112, merkez sol 39 sandalye kazanırken, alt kanat Temsilciler Meclisi’nde ise sağ koalisyon 235, sol koalisyon ise 80 milletvekili çıkardı. Eski başbakan Giuseppe Conte’nin liderliğinde seçimlere katılan 5 Yıldız Hareketi ise yüzde 15,5 oy oranıyla 51 milletvekili ve 28 senatör hakkı kazandı. Merkez sağ ittifak, parlamentonun her iki kanadında da çoğunluğu ele geçirmiş bulunuyor. Ancak elde ettiği çoğunluk, referendumu by-pass ederek Anayasa’yı tek başına değiştirmek için gerekli gücü vermiyor. Merkez sağ, anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemini İtalya’ya getirme niyetinde. Şimdiki durumda böylesi bir sistem değişikliğini yapabilmek için Meclis’teki diğer partilerin desteğine ihtiyacı var. Renzi ile Calenda’nın oluşturduğu liberal kanat bu desteği sağ koalisyona vermekte sakınca görmeyecektir. 

İtalya’nın ilk kadın başbakanı Meloni

Bu sonuçlar çerçevesinde, beklenildiği ve hesaplandığı gibi sağ koalisyonda en fazla oyu olan Fratelli D’Italia (İtalya’nın Kardeşleri) partisinin lideri, 45 yaşındaki Giorgia Meloni, İtalya’nın ilk kadın başbakanı olmaya hak kazandı. Meloni’nin başbakanlığında yeni hükümetin 13 ekim itibariyle kurulacağı öngörülüyor. 

İtalya’daki siyasi durumu daha iyi anlayabilmek için parlamentonun feshedilip seçimin yapıldığı 25 Eylül Pazar gününe kadar geçen bu yaklaşık iki aylık süreci yeniden anımsamakta fayda var. Küresel finans çevrelerinin adamı bankacı Mario Draghi, Başbakan Giuseppe Conte’nin yerine, Şubat 2021’de teknokrat bir hükümet kurması için getirilmişti. İktidardaki koalisyon partileri ve muhalefetin desteğiyle geniş katılımlı bir Ulusal Birlik Hükümeti kuran Draghi, Koronavirüs salgını gerekçesiyle olağanüstü hal ilan ederek ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle yönetiyordu. İktidar ve muhalefet tek bir partiymiş gibi uyumlu bir şekilde hareket ederken, Temmuz 2022’de ise, beklenmedik bir şekilde, hükümetin koalisyon ortaklarından eski başbakan Conte’nin liderliğindeki 5 Yıldız Hareketi (M5S), Draghi’nin hazırladığı ekonomik yardım paketinin parlamentodaki oylamasına katılmadı. M5S oylamaya katılmadı diye, yardım paketi rafa kalkmadı tabii, yine de yasalaştı… Çünkü muhalefet ve iktidar desteğini arkasına almış Draghi’nin istediği kararnameleri yasalaştırmak için aslında M5S’nin desteğine ihtiyacı hiçbir zaman olmadı. Sonuç olarak, M5S’nin oylamaya katılmaması bahanesiyle Draghi istifasını verdi, birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Mattarella parlamentoyu feshetti ve 2023 yılının bahar aylarında yapılması gereken genel seçim, İtalyan tarihinde ilk kez apar topar sonbahara, Eylül’e alındı. Soluyla sağıyla düzen partilerinin bu danışıklı dövüşüyle ülkenin baskın seçime götürülmesindeki nedenler neydi peki?   

Baskın seçimle muhalefetin birleşmesi engellendi

Ülkenin başına dışarıdan getirtilip oturtulan Draghi’den küresel güçlerin yapmasını istediği ve beklediği ajandası yüklüydü. İtalya’nın henüz özelleştirilmemiş, neo-liberal güçlerin eline geçmemiş tüm zenginliklerini, kurum ve kuruluşlarını elden çıkarmak, Ukrayna-Rusya savaşında NATO-ABD’nin isteği doğrultusunda Ukrayna’ya güçlü bir destek vermek gibi… Halk tarafından sevilmeyen Draghi’ye, hem sağ hem de sol kesimden tepki çok güçlüydü. Öyle ki, Fransa’daki gibi halk genelinde yeni oluşumlar, yeni partiler ortaya çıktı. Bu yeni oluşumların bahara kadar geçecek sürede hazırlanmalarına, birleşip tek bir parti olarak seçime girmelerine izin vermemek gerekiyordu. Ayrıca beklenildiği üzere bu kış tüm dünyada olduğu gibi İtalya’da da çok sert, zorlu geçecek: Gıda krizi, enflasyon, gaz ve benzin kısıtlamaları, yüksek meblağlı faturalar, geçim sıkıntısı, iflaslar, işsizlik… Yoklukların, yoksunlukların yaşanacağı, muhtemelen Avrupa’nın orta yerindeki savaşın dünyanın tamamına bulaştırılacağı bir kıştan sonra seçime gitmek düzen partileri için hiç de akıl kârı değildi. O nedenle apar topar seçimlere gidildi. Kovid kısıtlamalarından yaz aylarında kurtulmuş, tatiller nedeniyle nispeten rahatlamış seçmeni, savaş nedeniyle kış aylarında doğacak sıkıntıları yaşamadan önce sandığa götürmek en akıllıca karardı. 

Çizme’de bakkal hesabıyla seçim tahmini 

Draghi istifa ettiği gün, Meloni’nin başbakanlığında sağ ittifakın iktidar yapılacağı belliydi. Hemen hemen her ülkede siyasi partilerin blok oyları var ve bu oylar üç aşağı beş yukarı seçimlerde hep aynı kalır. Türkiye’de CHP’nin yüzde 20’lerde olması gibi. İtalya’da da durum bu, düzenin merkez sol ittifakı ile merkez sağ ittifak partilerinin oyları birbirine denk. Draghi ile birlikte iktidar koalisyonunda Demokratik Parti ile Beş Yıldız Hareketi vardı. Bu iki parti birlikte seçime girse, kazara seçimi kazanabilir ve yeniden iktidar olabilirdi. Yeniden iktidar olsalar aynı tas aynı hamam olacak, değişim ve yeni vitrin rüzgarı estiremeyeceklerdi. İşte o nedenle, daha en baştan DP ve M5S ittifakı bozdu ve birlikte seçime gitmeyecekleri kararı aldıklarını duyurdular ve kanlı bıçaklılarmış gibi bir hava estirdiler. Sağ partiler ise, daha ilk günden itiraben birlikte olduklarını açıkladılar. Hangi ara konuşup anlaştılar, orası büyük bir muamma… Blok oy oranlarına bakıldığında, merkez sol ayrı ayrı, merkez sağ ise birlikte seçime girdiğinde, sağ ittifak hiçbir şey yapmayıp söylemese, halka yeni vaatlerde bulunmasa da sandıktan kazanan grup olarak çıkacağı çok ortaydı. Bunun için kahin olmaya gerek yok, biraz düzeni tanımak, biraz ülkeyi tanımak yeterli. Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri partisi yüzde 20, Matteo Salvini’nin Lega Nord (Türkçesi, Kuzey Ligi ya da Kuzey Birlik) partisi yüzde 10 ve Silvio Berlusconi’nin Forza İtalia (Haydi İtalya) partisi ise yüzde 9 blok oya sahip… Kaba hesapla birlikte yüzde 40’ı buluyorlar. Pazar günkü seçimde de Meloni yaklaşık yüzde 26, Berlusconi yüzde 8, Salvini ise yüzde 9 oy aldı. Bu hesapları yapabilmek için dahi olmaya gerek yok, her şey kağıt üzerinde bakkal hesabıyla ortaya çıkıyor. 

Conte’ye çakma muhalefet görevi verildi

Tabii burada, sorun sandığa ve düzene tepkili olan seçmenin yaklaşık yüzde 60’ı. Bu yüzde 60 sandığa gitse hesaplar altüst olacaktı. Bunu küresel mafya da biliyordu tabii… Bu sorunu çözmek için de Draghi ile Conte’nin danışıklı dövüşünü sahnelediler. Beş Yıldız Hareketi, iktidara düzen dışı oluşum olduğu iddiası ile gelmiş, zaman kaybetmeden de sistemle uyumlu bir düzen partisi halini almış ve halkta büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. M5S’nin liderliği verilmiş Dış İşleri Bakanı Luigi Di Maio, Draghi’nin sağ kolu gibi çalışıyordu. Bu kısa süreli seçim oyununda “düzen karşıtı” bir muhalif kişi ve partiye ihtiyaç vardı, bunu da Conte ile çözdüler. Conte başbakanlığı döneminde halkta olumlu izlenim yaratmıştı. Luigi Di Maio’yu ve yanındaki birkaç milletvekilini M5S’den ayırdılar ve Conte’yi tek lider olarak hareketin başına getirdiler. Sanki Conte, Draghi’yi iktidardan düşürmüş gibi bir hava estirildi ve M5S’ye çakma muhaliflik görevi verildi. Sonuç olarak, sisteme tepkili olan yüzde 60’ın yaklaşık yüzde 20’sinin sandıkta verdiği oyların bir kısmı Conte’ye bir kısmı da düzen karşıtı küçük partilere gitti. Ancak bu küçük partiler ulusal bazda yüzde 3 barajını aşıp Parlamento’ya giremediler. Yüzde 40 ise, bu yirmi günlük seçim kampanyası boyunca sosyal medyada dolaştırılan haberler, videolar ile “sandığa gitmeyin nasılsa bir şey değişmeyecek” mesajıyla sandıktan uzakta evlerinde tutuldu. Şayet muhalif gruplar üç farklı parti olarak değil de Fransa’daki gibi birleşerek seçime girmiş olsalardı durum farklı olacaktı tabii. İtalya dışındaki 5 milyon seçmenin oylarının akibeti ise henüz açıklanmadı. “Zaman darlığı” gerekçesiyle yeni muhalif partiler oy pusulasına konmadı. Muhalif partilerden bu 5 milyon oy kaçırılmış oldu. Türkiye’deki Anayasa referendumunda sayılan mühürsüz 2 milyon oyun benzeri yani.  

İtalya’da dış politika değişmez, iç politikada AB ile ağız dalaşı sürer

Meloni’nin partisi bu seçimde tek başına 118 milletvekili ve 65 senatör çıkardı. Bu nedenle, Parlamento’da kontrolü elinde tutabilmek için iktidar ortakları olan Matteo Salvini ve Silvio Berlusconi’nin desteklerine sürekli ihtiyacı var. Salvini ve Berlusconi, Meloni’ye kendilerine iktidarı kaybettirecek baskılar ve zorlamalarda bulunmayacaktır, ancak sürekli bir orta yol bulma, her üç partinin de gönlünü yapacak, AB ile ABD’yi kızdırmayacak politikalar sürdürecekler. Bu üç lider seçim öncesi AB ile ABD’ye Atlantik politikalarını sürdürmek, Draghi ajandasını aynen uygulamak için güvence vermişlerdi. Savaş yanlısı NATO politikalarını, neo-liberal ekonominin gereklerini, küresel mafyanın planlarını aynen uygulayacaklar yani. İtalya’da bu seçimlerin en kötü etkisi, artık Parlamento’da gerçek muhalefetin olmayışı. Beş Yıldız Hareketiyle parlamentoya girmiş birkaç gerçek muhalif milletvekili ve senatör, M5S düzen partisi olma yoluna girince, oluşumdan ayrılıp parlamentoda ve Avrupa Birliği’nde gerçek muhalefet yapmıştı. Şimdiki sonuçlarla bu isimler de artık italyan meclisinde bulunmuyor. Roma gerçek muhalif milletvekillerinden tamamen temizlenmiş oldu. 

Meloni, içeride halkın gazını almak için arasıra AB ile ağız dalaşına mutlaka girecek, ama somut hiçbir şey yapmayacak. Macron bir ara İtalya’yı rencide edici açıklamalarda bulunduğunda Meloni sömürgecilikle suçlamıştı Macron’u. Şimdi Meloni’nin bu videosu düzen karşıtı sağcı lidermiş propagandasıyla sosyal medyada paylaşılıp duruluyor. Dönem siyasilerinin sözlerinde tutarlı olmadığını artık herkesin öğrenmiş olması gerek. Bugün diktatör diye suçladığının yarın elini sıkar bu politikacılar. Macron da İtalya’daki seçim sonuçlarının ardından, “Birlikte çalışmaya devam edeceğiz” dedi. Sanırım durum daha net anlaşılmıştır. 

İtalya seçimlerinin de planlandığı gibi sonuçlanmış olmasıyla Avrupa artık ABD-NATO’nun emrindedir. Parlamento’da Macron’un gücünü kırmayı başarmış Fransız muhalefeti tek başına bir şey yapamaz. İtalya seçimlerinde farklı bir sonuç ortaya çıkmış olsaydı, belki… Geçmişler ola!

1 Yorum

  1. ABD’nin kurdurup yönettiği Gladyo örgütü, Avrupa’da iş başında.
    Son yıllarda bu örgüt sürekli fazla mesai yapıyor.
    Mücadele ve birlik gerekiyor.

Hamza Yalçın için bir cevap yazın İptal

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.