Korona gölgesinde eğitim-öğretim

0
692

Nuray Ertaş

Deveye sormuşlar “Boynun neden eğri?” “Nerem doğru ki” demiş. Ülkemizde son 20 yıldır doğru bir uygulama göremedik. Çünkü neyin nasıl uygulanacağı bir tercih meselesiydi. Ve AKP’nin tercihlerinde halkın yararına bir uygulama yoktu. Biz, milyonlarca kalabalık, 20 yıldır AKP’nin tercihlerinin sonuçlarını yaşıyoruz.

2020’nin Şubat ayından itibaren korona şüphesi içeren epikriz (ön muayene) raporları internette dolaşmaya başlamasına rağmen vaka görüldüğüne dair ilk resmi açıklama 11 Mart 2020 de yapıldı. Korona ile mücadele adına iktidar her olayda olduğu gibi sadece algıyı yönetmeyi ve koronayı yeni fırsat malzemesi olarak değerlendirmeyi seçti. Vakalar gizlenemez hale gelince mücadele ediyor görüntüsü vermek gerekiyordu. Yaşlıları eve hapsetmek, okulları kapatmak, esnek çalışmayı dayatmak, işten çıkışları yasaklamak ama tazminatsız atmayı (meşhur kod 29) serbestleştirmek, küçük esnafın iş yerlerini kapatmak ama sanayi üretimine son gaz devam etmek, kendileri dışında her kurumun kongresini bile yasaklamak, Erdoğan’ın çay atma mitingleri hariç bütün toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, sanatı, eğlenceyi yasaklamak ama AVM’leri açık tutmak, gece 10 dan sonra, hafta sonları ve resmi tatillerde sokağa çıkma yasağı ilan etmek ve daha onlarcası, algıyı yönetmek için bizlere dayatıldı. Yasaklar döneminde halk kuru ekmeğe muhtaç kalıp intiharlar artık sayılamaz olurken, fabrikalar ücretleri yarıya indirilmiş, pcr testi bile yaptırılmayan işçilerle doldurularak sanayicinin karı %90 arttırıldı.

İnsan yaşamında gelişimin kritik evreleri vardır. Belli davranışlar bu kritik evrelerde kazanılamazsa onları daha sonraki dönemlerde kazanmak zorlaşmakta hatta mümkün olmamaktadır. Yürüme, konuşma, tuvalet eğitimi, okuma yazma, kalem tutma becerisi, sosyalleşme vb. kritik evreler için örnek verilebilir. Bu nedenle okul çok çok önemlidir.

Pandemi nedeni ile okullar neredeyse bir öğretim yılı kapalı kaldı. Koronanın çıkış merkezi olan yaklaşık 1,5 milyar nüfuslu Çin de bile 3 ay içinde okullar açılabilir hale getirilirken ‘tüm dünyanın kıskandığı’ Türkiye’de bir yıla yakın çocuklar okula gidemedi. Hatta aylarca sokağa bile çıkamadı. (Yalnız Kuran kursları bu durumdan muaf tutuldu. Küçücük beyinlere hurafe doldurmak bir gün bile aksatılmadı.) Dolayısıyla zaten tavan yapmış olan eğitimsel sorunlar yumağına bir de davranışsal sorunlar yumağı eklenmiş oldu.

Uzaktan eğitimde dünyanın en iyi sistemi olduğu iddia edilen EBA’dan yararlanılacağı söylendi. Hatta öğretmenlerin Zoom, Whatsapp vb programları kullanmaları yasaklandı. Çok övünülen EBA (Eğitim Bilişim Ağı), öğrencilerin büyük çoğunluğu erişememesine rağmen ilk haftadan çöktü. Utanmaz bakan bununla bile övünebildi. (Ziya Selçuk, “Bu bizim için aslında olumlu bir haber. Talepte sıçrama oluştu” dedi.) Öğrenciler, öğretmenler ve veliler kendi kaderine terk edildi. İnternete erişim, teknolojik araçlara erişim gibi olanaksızlıklar nedeniyle EBA’dan düzenli yararlanabilen öğrenci oranı %5 ile sınırlı kaldı. EBA’ya erişemeyen öğrencisine, milyarlarca lira harcadığı FATİH Projesinden bir tablet veremeyen devlet, öğrenci başına 3,290 TL ile 4,610 TL arasında değişen özel okullara teşvik parasını yatırmayı ihmal etmedi. Asgari ücretin aylık brüt 3.577,50 TL, aylık net 2.825,90 TL olduğu ülkemizde bu kadar yüksek meblağların özel okullara aktarılması milyonlarca yoksul öğrenci ve ailesiyle dalga geçmektir. Oysa eğitim sendikaları değil 3 bin-5 bin lira gibi rakamlar, devlet okullarına öğrenci başına aktarılacak 100 TL desteğin birçok sorunu çözeceğini söylemektedir.

Her şeyi olduğu gibi uzaktan eğitimi de eline yüzüne bulaştıranlar eğitim öğretim kanallarını açık tutmuşlar gibi çocukları formalite tedbirlerle kalabalık sınıflara doldurup sınav yaptılar. Çünkü sınav demek aynı zamanda velinin cebinden gasp edilen para demek. Doğal olarak gerek lise giriş sınavlarında, gerek üniversite giriş sınavlarında öğrenciler kelimenin tam anlamıyla döküldü. Bu bir yıla yakın süre zarfında normal bir ülkede yaşıyorsanız yaşanan sorunların çözümüne yönelik devletin bir takım çözüm yolları geliştirmiş olduğunu düşünürsünüz. Çünkü öyle olması gerekir. Bu tedbirler okullar için; seyreltilmiş sınıflar, artırılmış personel, dezenfeksiyon araçları, test araçları, yaygın aşılama, eğitim gibi sıralanabilir.
Uzun yıllar oldu okullara hizmetli alımı yapılmıyor. Görevde yükselme sınavlarıyla memur yapılan hizmetlilerden boşalan kadrolar iptal edildi. Hizmetli ihtiyacı İŞKUR’dan 6 aylık süre için gönderilen işçilerle karşılanıyor. 130 bin ücretli, 120 bin sözleşmeli, diğerleri kadrolu olmak üzere 800 bin üzeri öğretmen var, halen öğretmen açığı sayıştay raporlarına göre 137 bin (pandemi öncesi). Okulların sadece tadilat, yakıt, elektrik ve su parası ile personel maaşları MEB tarafından karşılanıyor. Bunun dışındaki tüm giderler Okul Aile Birlikleri (veliden tahsilat yapmak için kuruldular) vasıtasıyla velilerden toplanıyor.

Hiç değilse pandemi nedeniyle ufak tefek de olsa bir takım önlemler beklenirken Mart ayından bugüne kadar pandemi koşullarına uygun hiç bir önlemi alınmadığı okullar açılınca ortaya çıktı. Meğer MEB pandemi adına okul müdürlerine “gerekli tedbirleri alın” demekten öte hiç bir olanak yaratmamış.

Okulların kapalı olduğu dönem boyunca eğitim sendikalarının yaptığı çağrıların (okulların dönüşümlü açılması, öğretmen alımı, personel alımı, öğretmen, veli, yardımcı personel, servis şoförlerinin aşılanması, köy okullarının açılması vs) hiç birisi dikkate alınmamış. Sınıflar yine 30-40 kişilik, bir çok okulda tuvaletlerde sabun bile yok. Okullarda keşmekeş, herkeste stres diz boyu. Çocuklara maske taktırmanın dışında alınabilen önlem neredeyse yok. Zaten güvenilirliği çok düşük olan pcr testlerinin denetlenebilirliği de pek yok. Süreç daha çok beyanlar üzerinden yürüyor. Bir öğrenci “testim pozitif çıktı” dese ertesi gün sınıf boşalmış oluyor. Gerçekte ise aynı sınıftan iki öğrencinin testi pozitif çıkarsa sınıf geçici olarak yani 14 gün kapatılıyor. (Bir öğrencinin herkese bulaştıramayacağını düşünüyor, işi sağlama almak istiyorlar herhalde ki karantina için iki kişinin pozitif olması gerekiyor). Oldukça tedirgin olan velilerin okullarda yarattığı kalabalık ayrı bir risk olarak okul idarelerinin yüküne yük katıyor. İŞKUR’dan gelecek hizmetliler henüz gelmedi, rutin prosedür gereği Ekim ayında işe başlayacaklar. Koskocaman okullar bir iki kişiyle temizlenmeye çalışılıyor. Bu keşmekeşin yarattığı riski göze alamayan birçok veli çocuğunu okula göndermiyor. Birçoğu ise özel okuldan başka çare yok düşüncesiyle çocuğunu özel okula naklediyor. Çocuklar, eğitim öğretim için görece biraz daha uygun binalardan alınıp, apartmandan bozma köpek kulübesi ebatlarındaki sınıflara dolduruluyor.

Tüm bu gerçeklere rağmen bakan görünümlü bir varlık “200 civarında kapatılan sınıfımız var, daha da artacak ama henüz okul kapatmadık” diyor. Ancak eğitim sendikaları bakanı yalanlıyor. Eğitim örgütleri kapatılan sınıf sayısının altı yüzden fazla olduğunu söylüyor. Eğitim Sen MYK üyesi Sinan Muşlu katıldığı bir TV programında şubelerden gelen bilgiye dayanarak bir çok okul ve pansiyonun karantinaya alındığını, bazı ilçelerde (Çanakkale / Bayramiç) tüm okulların karantinaya alındığını söyledi.

Sonuç olarak; bu iktidar her alanda zarar vermeye devam ediyor. Adına bilim kurulu dedikleri AKP’ye manivela olmaktan başkaca ne işe yaradığını bilmediğimiz kurula rağmen ülkemizde oldukça fazla sayıda sağduyulu ve sorumluluk sahibi bilim insanı var. Ortak görüşleri yeni bir pike doğru gittiğimiz yönünde. İktidar ise ülkeyi iliklerine kadar bitirmeye ant içmiş gibi görünüyor.
Ülkenin yok oluşunun önüne geçebilmemizin yolu derhal bu iktidardan kurtulmakla başlayacak. Sözüm ona muhalefet partilerinin sözcüleri mecliste birer mikrofon kapmış, ağlama duvarıymışız gibi iktidarı bize şikayet edip duruyorlar. Her dert bitmiş gibi Erdoğan’ın 2023’ten önce yapmaya pek istekli olmadığı, 2023’te de yaptıracağı şüpheli olan seçimde kim aday olsun diye tartışıyorlar. Fatih İstanbul fethine hazırlanırken Bizans aydınlarının meleklerin cinsiyetini tartıştığı söylenir, muhalefet partilerinin tartışması bunu hatırlatıyor.

Eğitim, tüm insanların en üst seviyede ücretsiz olarak ulaşması gereken temel insan haklarından birisidir. Kapitalist sistem ise her alanda olduğu gibi eğitimi de kar aracı olarak görür. Kapitalist üretim sisteminin bir metası olan yoksulların eğitimi sisteme gereksiz yüktür. Bu nedenle geniş yoksul kesimlerin kaliteli eğitimden yararlanmasının önü kesilmiştir. Sanayinin dişlilerinde sadece hayatta kalacak kadar ücret alabilen kesimler için eğitim uzunca bir süredir şeklen var, ama içerik olarak çoktan elinden alınmış halde. Çocuklarını özel okullara göndererek sistemin dişlilerinden kurtulmak isteyenler ise daha acımasız sömürülmekteler. 200-300 kişilik okullarda ancak 15-20 öğrenci görece iş bulabileceği bölümlere yerleşebilmekte, kalanı ise yüksek öğretimin çarklarında un ufak edilmektedir. Eğitime biçilen misyonun bu olduğu ülkede okullarda pandemiye yönelik tedbirlerin alınmasını beklemek ham hayal olurdu zaten. Pandemi doğanın kuralları gereği sönümlenirse sönümlenecek ya da sistemin mağdurları sürece dur diyecek. Dolayısıyla işçi sınıfının ve halkın kapitalizme biat etmekten vazgeçmesi, yumruğunu sistemin tepesine indirmesi dışında başkaca çözüm yolu yoktur.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.