Korona mı tehlikeli yoksa sonrası mı?

0
2634

Erdal Kudiş

Koronavirüsü ya da bilimsel adı ile Kovid-19 nedir ne değildir?

İlk vaka 2019 yılının son günlerinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmıştı. Hastalığın ilk başta zatürre olduğu zannedilmişti. Çinli yetkililer ilk olarak 31 Aralık 2019’da Çin’in 11 milyon nüfusa sahip kenti Wuhan’da 41 kişide zatürre benzeri bir hastalık olduğunu bildirmişti. Ancak daha sonra bunun zatürreye neden olan bir virüs olmadığı anlaşıldı. Yeni bir virüsten kaynaklandığı belirlenen ve ilk defa görülen bu hastalık hızla yayılmaya başladı. Şu zamana kadar 200 den fazla ülkede, 1 milyonu aşan vaka sayısı görüldü ve onbinlerce insanın ölümüne neden oldu. Bu sayı katlanarak devam ediyor.

İlk olarak Çin’de başlayan salgın orada kontrol altına alınmış ve hayat normale dönmeye başlamışken bu kez Avrupa devletleri ve Amerika, salgından en çok etkilenen ülkeler oldu.

Dünyanın en zengin ülkeleri virüse teslim olmuş görünüyor. İtalya ve İspanya, AB’den beklediği yardımlara cevap bile alamazken onların yardımına bilindiği üzere batının düşman olarak gördüğü Çin, Rusya ve Küba koştu. Böylelikle AB’nin sadece küresel sermayenin bir örgütü olduğu daha iyi ortaya çıktı. Halklar ve devletler arası bile dayanışma yaşanmıyor. Devletler salgın döneminde ihtiyaç duyulan maske, eldiven ve diğer ihtiyaçları bırakalım paylaşılmayı, el koyuyor. Almanya ve Fransa, İtalya ve İspanya’ya gitmesi gereken ihtiyaçlara el koyarken; Amerika ise Fransa’nın satın aldığı maskelere daha fazla para ödeyerek kendi ülkesine yönlendiriyor.

Peki neden bu virüs Avrupa’da bu kadar etkili oldu? En önemli neden, özelleştirilen sağlık sistemi ve yine sağlığa ayrılan bütçenin her yıl kısıtlanması olarak ifade ediliyor. Fransa’dan örnek verecek olursak, 2012-2017 arası ülkede 600 milyon maske varken, salgın için önlemler alınmaya başlandığında ise maske stokunun bitme noktasında olduğu görüldü. Yeni çıkan bilgilere göre ise devlet ellerindeki stokları özel sektöre satarak devlet hastanelerini stoksuz bırakmış. Kalan hastanelerdeki stoklarda yok oldu, kimler tarafından çalındığı ya da alındığı ise bulunamadı.

İtalya’nın en zengin bölgesi salgına teslim oldu. Artık hergün bine yakın insanın ölüm haberi geliyor. İspanya’da da durum farklı değil. Fransa onları takip ediyor. Sokağa çıkma yasağı ve karantina önlemleri halen tam olarak alınmış değil. Bu da salgının yayılmasının devam edeceğini gösteriyor.

Amerika ise virüsün yeni merkezi oldu. Vaka sayısında dünya genelinden daha fazla bir sayıya ulaştı. Ölüm oranında İspanya’dan sonra üçüncü sırada görünse de ilerleyen süreçte bu sayının hepsini geçeceği görünüyor. Salgın dünyada yaygınlaşırken, ABD Başkanı Donald Trump, salgının kendi ülkesine gelemeyeceğini çünkü halkının çok güçlü olduğunu söylüyordu. Virüsü küçümsemesi salgının bu kadar yayılmasına neden oldu. Salgının ABD’de bu kadar yayılmasının bir nedeni de sağlık sisteminin tamamiyle özelleştirilmesidir. Obama döneminde yapılmak istenen ve karşı çıkılan sağlık sistemindeki reformlar gerçekleştirilimiş olsaydı bugün bu durum yaşanmayabilirdi.

Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi İran’da da benzer durum var. Abluka altında olan ülkenin ekonomisi zaten çökme noktasındaydı. Salgına karşı önlem almada onlar da geç kaldı ve eğer çözüm bulunmaz ise onbinlerce insanın ölmesi bekleniyor. Bu arada demokrasi ve özgürlükler için Ortadoğu’da olduğunu söyleyen başta ABD olmak üzere batılı güçler İran’ın bu süreçte kendilerine uygulanan ambargonun kaldırılması isteğine de kulaklarını tıkadılar. Ambargo yüzünden daha fazla insanın ölmesi umurlarında değil. Zaten gerçekte Ortadoğu’daki demokrasi ve insan hakları da onların umurunda değildi. Konumuz bu değil zaten.

Yazıda ki asıl amacım, virüsün nasıl ortaya çıktığı ya da nasıl yayıldığı değil elbette. Ben, daha çok virüsün yarattığı etki ve sonrası üzerinde durmak istiyorum.

VİRÜSÜN ETKİLERİ 

İnsanları diğer canlılardan ayıran şeyin, onların sosyal bir varlık olduğu söylenir. (Oysa bazı diğer hayvanlarda da bu özelliğin olduğu artık bilinen bir gerçek) Kapitalist sistem sürekli, insanların bu sosyal yönüne saldırılarda bulunur. Onları bencil bireyler haline getirip, insanlar arasındaki dayanışmayı ve birlikteliği yok edip, kendisinden başkalasınıdüşünmeyen bireyler haline getirmek istedi. “Başarının” yolunun başkalarını düşünmeksizin, kendi hedefi uğrunda gerekirse başkalarını ezerek gitmek gerektiğini söyler. Bireysel zenginliği öğretir.

Bu virüs ve yaratttığı korku şimdi tam da sistemin istediği gibi insanların birbirlerine kuşku ve korku ile bakmalarına neden oluyor. Dışarı çıkılınca en az bir metre mesafe bırakın, deniyor. Muhtemelen farketmişsinizdir, spor için ya da alışveriş için sokağa çıktığınızda karşıdan gelen kişi bir mazeretle kenara çekilip ya çantasını ya da ayakkabılarını düzeltir ya da yolun diğer tarafına geçer. Herkes birbirine “potansiyel bulaştırıcı” gözüyle bakıyor.

Önceleri Avrupa’da aşırı sağcılar yabancılara böyle davranıyordu. Şimdilerde herkes birbirine “yabancı” olmuşdurumda. Toplumda bir kopuş ve yabancılaşma yaşanıyor. Bunu yıllardır başaramayan kapitalizm, virüs sayesinde bir kaç ay içinde gerçekleştirdi.

Peki bu durum en çok kimin işine yarıyor? Kim bu işten kazanlı çıkacak? Salgından dolayı kim kazançlı çıkacaksa bu virüsün de asıl sahipleri onlardır. Canavarlarını insan pazarına saldılar. Kazanımlarını ise salgın döneminde değil,salgının yarattığı atmosfer sayesinde sonrasında toplayacaklar.

Nasıl mı?

Birçok araştırmacı ve yazar yeni bir dünya düzeninin kurulmaya başlandığını ve virüsün de bu amaç için kullanıldığını yazdı. Kimileri bunun 3. Dünya Savaşı olduğunu da söylüyor. Her ikisi de doğru olabilir.

Kapitalizm en az gider ile en fazla karı hedefler. Ayrıca kazancını en az sorun ile de elde etmek ister. Fabrikalarını çalıştırmak için işçiye ihtiyaç duyar ama işçinin de uysalını ister. Sorun çıkartacak, hakkını isteyecek işçiyi istemez. Aslında elinden gelse hiç işçi istemez. Zaten bundan dolayı teknolojik gelişmeler sürekli en az işçi ile üretimi hedefliyor. Birçok iş kolu şimdi otomasyona geçerek işçi sayısını minimuma indirmek istiyor. Henüz hedeflerine ulaşmış sayılmazlar. Çünkü işçilerin örgütlülüğü ve kazanılmış hakları onları engelliyor. Yıllardır bu haklara saldıran kapitalistler işçilerin direnişi ile karşılaşıyordu.

Özelikle hizmet sektöründe isteklerine ulaşamıyorlar. Bu alana robotları şu ana kadar yerleştiremediler. Ancak bu salgın sonrasında bu alana yönelik ciddi adımlar atacakları da kesin. Nedenini de çok insancıl olarak ilan edecekler:İnsan sağlığı! İlk örnekleri İtalya’da görülmeye başlandı.

Salgın süresince birçok işkolu kapanırken hizmet sektörü ise çalışmak zorunda kaldı. Ve bu işkolunda bir çok çalışanda hastalığa kapılıp hayatını kaybetti. Hastanelerde ve marketlerde çalışanlar bir taraftan kahraman olarak gösterilirken diğer taraftan yaşadıkları apartmanlara ve evlerine giderken komşuları tarafından dışlandıkları haberleri de geldi, geliyor. Her akşam onları alkışlayanlar, karşılaştıklarına onları dışlıyor. Hatta oturdukları kiralık evlerinden atılanlar dahi oldu.

Bu virüs tehlikeli ama asıl önemlisi virüsün öldürme oranı değil, korkusu ve sonrasında yapacakları daha tehlikeli.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün ülkeler bütçelerinin büyük kısmını silah sanayiine ayırdı. Sıralamalar arasındaABD, 2019 yılında 800 milyar doların üzerinde bütçesi ile ilk sırada geliyor. Bu salgından sonra uzun zamandır geliştirilmeye çalışılan robot ve yapay zeka alanına daha çok yatırım yapılacak.

Robotlar artık hayatımızda daha çok yer alacak. Fabrikalarda ve hizmet sektörlerinde onlar ile daha çok karşılaşacağız. Gerekçesi artık var. Salgın dönemlerinde, insanları riske atmamak için (!) robotları çalıştıracağız. Fransa’da son yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Benoit Hamon, önümüzdeki dönemde robotlar iş hayatında daha çok yer alacak ve bundan dolayı bir çok kişi işsiz kalacak, diyordu. Bundan dolayı da programında, işini kaybedecek olanlara ulusal gelir adı altında bir maaş verilmesini savunuyordu. Bu döneme böyle girileceğini biliyor muydu acaba?

Karantina döneminde neredeyse bütün büyük işyerleri ve büyük fabrikaların da bir kısmı kepenk kapattı. Milyonlarca işçi, işsizler ordusuna dahil edildi. En az 2 ay sürmesi beklenen bu dönem sonrasında çıkarılan işçilerin hepsinin geri alınacağını kim garanti edecek? İşçilerin direnişinden korkan patronlar için artık işler daha kolay. Kriz nedeniyle iş kaybını mazeret gösterip daha az işçiyi geri alacaklar. Aldıklarını da daha fazla sömürüye mecbur bırakacaklar.Yaşadığı sıkıntılardan ve yaratılan panik havasından korkanlar, kendilerine dayatılan her şeye bir süre sessiz kalacak. Uyandıklarında ise artık çok geç olacak, çünkü yanı başlarında artık insansız makineler ve robotlar olacak.

Özgürlüklerden artık bahsedilmeyecek. İnsanların ve paranın serbest dolaşımı, diye bir şey olmayacak. Yarın belkiinsanları korumak için vücutlarına çip yerleştirmeyi dayatacaklar. Gerekçe yine hazır, virüsler. Belki güya virüs ile kontağa geçildiği zaman çip hemen alarm verecek. Takmayanı da işe almamak ve sağlık sigortasından dışlamak ile tehdit edecekler. Karantina döneminde yoksullaşan ve bunalanlar bir çok dayatamaya razı gelecekler. Ama inanıyor musunuz ki bunu sadece sağlığımız için yapacaklar! Bütün hareketlerimizi ve düşüncelerimizi kontrol edecekler. Bu zamana kadar sokaklardaki kameralar ile bunu yapıyorlardı ama yeterli olmuyordu. Çin ve Güney Kore bu sistemin ilk adımlarını atmaya başladılar bile.

Artık sistem daha korunmacı ve baskıcı olacak. Her şeyimiz kontrol altında olacak. Ki zaten bu konuda çok da yol aldılar. Fransa’da telefon şirketleri abonelerinin bütün hareketlerini devletin bilgisine açtı. Gerekçe de sokağa çıkma yasaklarına uyulup uyulmadığını kontrol etmek.

Nakit para piyasadan kalkıyor. Devletler bunun için zaten uğraşıyorlardı. Ekonomi dışı parayı ekonomiye kazandırmak için. Salgın döneminde, nakit parayı kullanmayın elden ele dolaşarak virüsü bulaştırıyor, dendi. İnsanlar da hemen bunu dikkate aldı. Bütün banka şubeleri kapalı ve para otomatlarında ise para yok. Herkes kart ile alışveriş yapmaya dikkat ediyor. Bankalar işlerini telefon aracılığı ile yapıyor. Uzun zamandır internet bankacılığı diğer bankalara göre daha çok kolaylıklar sunup müşteri kazanmaya çalışıyordu. Yakında bütün bankalar buna dönecek. Artık banka işlemleri için bankalara gidilmeyecek. Arayacağımız kişi de yakında bir robot olacak ve işimizi onunla çözeceğiz.

Askeri alanda da uzun zamandır robotlara yatırım yapılıyor. Savaşları da robotlar aracılığı ile yapacaklar. Çünkü görüldüğü gibi, gözle görülmeyen bir bakteri ile binlerce hatta isteseler milyonlarca insanı öldürebiliyorlar. Ama yine de klasik savaş yöntemleri devam edecektir, çünkü bu alan çok karlı! O “işte” çok para var.

Salgın sonrası küçük devletler daha zayıflayacak. Büyük devletler de bundan nasibini alacak. Yeni bir dizayn olacak. AB artık eskisi gibi olamayacak. Amerika bile eski gücünde olamayacak. NATO da dağılacak. Dünyayı uluslararası büyük güçler yönetmede daha etkin olacak. Ulusal devletler zayıflayacak. Küreselleşen ekonomi zirveye çıkacak. Bu çerçevede göreceli olarak Rusya, Çin ve Güney Kore güçlenerek çıkacak. Asya’da başlayan salgın orda kontrol altına alınırken, Avrupa ve Amerika’da durum vahim şekilde yayılmaya devam edecek. Ölen insan sayısı yüzbinlere ulaşacak. Uzun süredir ekonominin merkezi Asya’ya kayacak deniyordu ve bu süreç başladı.

SONUÇ

Yeni dünyayı kurmak isteyenlerin yolu açık görünse de önlerinde ciddi bir engel de var, o da kapitalist devletlerin şu virüs karşısında ne kadar zayıf, çaresiz ve örgütsüz olduğunu gören halk kitleleri! Halk buna karşı örgütlenirse elbette durum tersine döner. 

Her ne kadar sosyalist olmasa da Batı tarafından sürekli “Komünist” diye anılarak kötü gösterilen Çin’in ve sosyalistKüba’nın salgına karşı tutumu ve inisiyatifi halkta sempati kazanılmasına neden oldu. Toplumda önümüzdeki dönemsosyalist düşünceler güç kazanacak. Yer yer yapılmaya başlanan dayanışma hareketleri yaygınlaşırsa toplumu yalıtmak isteyenler amaçlarına ulaşamaz ve durum tersine dönebilir.

Dünyanın yeni dizaynını gerçekleştirmek isteyenler topluma bir korku yayarak onu teslim almaya çalışıyor. Halkın dayanışmasını kırmaya çalışıyorlar ama toplumları yaratan birlik, beraberlik ve dayanışma öyle kolay yıkılamaz ve özgürlükler için savaş da devam ediyor. 

Özgürlükler için savaşan devrimcilere büyük görevler düşüyor. Yeni süreçlere göre örgütlenmemiz gerekiyor. Artık eski söylemler ve yöntemleri sorgulamamız gerekecek. Kitle bağlarımızı geliştirip onlar ile beraber daha güçlü bir hareket başlatmamız gerekiyor. 

Bu yazının yayınlandığı Odak Dergisi ve Dayanışma Hareketi uzun zamandır solun birlikteliğini savunuyordu. Bu süreçte bunun kaçınılmazlığı kendini bir kez daha zaruri kıldı. Sadece ulusal bazda değil dünya çapında yeni bir enternasyonal hareket başlatılması gerekiyor. Kapitalizm karşısında tek çare sosyalizmdir!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.