Merhametin Endüstrileştirilmesi

0
1564

Çocuklarını teselli etmek için ücretli uzmanlara ihtiyaç duyuyor olması o toplumun durumu hakkında ne ifade eder. Travma psikologlarının ‘yardımseverlik kuşatması’ hakkında.

Winnenden | 19.03.2009 05:00 | Götz Eisenberg

Winnenden de Tim K’nın ölüm koşusundan (Almancası Amoklauf; bir insanın planlayıp rasgele insan öldürmesini ifade ediyor.) sonra Almanya’nın her yanından yaklaşık yüz psikolog, psiko-sosyal yardım sistemi jargonunda ‘etkilenenler’ denilen insanlara yardımcı olmak için bir araya geldiler.

Alman Birinci Kanalı ARD, haberlerde bize arkadaşı kurbanlar arasında bulunan belki de 12 yaşındaki bir kız çocuğunu gösteriyor. Muhabir çocuğa kendisine birilerinin yardımcı olup olmadığını soruyor. Çocuk göz yaşları arasında, az önce bir psikologa rastladığını, psikologun kendisine düşüncelerini biraz dağıtabilmesi için bir arkadaşıyla buluşmasını önerdiğini, söylüyor. Başka gençler uzmanlardan, şimdi birbirlerine sıkı sıkıya kenetlenmeleri gerektiği, öğüdünü almışlar.

Kısa bir süre önce 1964 yılında Almanya’da, Köln-Volkhoven’de bir okulda yaşanan ilk ölüm koşusu hatırlandığında (erken emekli Walter Seifert bir ilaçlama makinasından bozma lav silahı ile eski okulunu basmış, iki öğretmen ve sekiz öğrenciyi öldürmüş bir çok kişiyi de yaralamıştı) muhabirler olayın kurbanlarına ve görgü tanıklarına o zamanlar kendileriyle nasıl ilgilenildiğini sordular.

Bireycilik ‘Toplumsal Bağışıklık Sistemini’ yok ediyor

Kısa, şaşırtıcı ve hayret verici yanıt; ‘hiiiç’ti. İnsanlar yaşadıklarını kendi başlarına ya da Aile ve komşular arasında veya kilise cemaatleri içinde adeta kendiliğinden bir şekilde savuşturabilmiş ve bir şekilde hayatlarına devam edebilmişlerdi. Elbette, yaşananlar kişiler üzerinde bugüne kadar gelen izler de bırakmıştı.

Belli ki o zamanlar ‘Toplumsal Bağışıklık Sistemi’ diye tarif edebileceğimiz şey henüz yaşıyormuş. Tek tek kişiler sosyal topluluklara bir biçimde içkindiler ki, en büyük insanlık felaketlerinde bile bu ilişki sayesinde dünya ile bağları kopma tehlikesi yaşamıyordu. İnsanlar birbirleri ile ilgileniyor, birisi zorlukla karşılaştığında ona yardımcı olunuyordu. O zamandan bu zamana toplumda bu bağlamda çok ağır değişiklikler yaşanmış olmalı.

Açık ki bireycilik yönelimi birlik duygusunun son kalıntılarını da törpülemiş ve ‘Toplumsal Bağışıklık Sistemi’ni yok etmiş. Duygudaşlık ve yardımseverlik eşya tabiatına bürünmekte ve giderek ücretli bir hizmete dönüşmekte.

Çocuklarını teselli etmek için ücretli uzmanlara ihtiyaç duyuyor olması o toplumun durumu hakkında ne ifade eder? Nasıl ki zayıflamış bedensel bağışıklık sistemimizi her türden besin destek ürünü ile güçlendirmeye çalışıyorsak aynı şekilde çökme tehlikesi yaşayan ‘Toplumsal Bağışıklık Sistemini’ de sentetik olarak üretilmiş duygudaşlık ve satılık ilk yardım ile ayakta tutmaya çalışıyoruz.

Bir ev çöküyor, bir tünelde yangın çıkıyor, bir tren kazası yaşanıyor, bir çığ geliyor, bir uçak düşüyor… haberin sonunda hemen, psikologların kaza yerinde olduğu ve kazazedelerle ilgilendikleri, bilgisi ile rahatlatılıyoruz, ‘Ha, öyleyse her şey yolunda, diyor ve koltuğumuzda rahatça geriye yaslanıyoruz.

Kuralına uygun travma savuşturması

Seksenlerin başından bu yana, her kim ki yaşadığı şoktan çıkıp normalleşmenin yolunu bir şekilde bulamaz ve ortalama sürenin üzerinde, bedensel ve ruhsal olarak şokun etkilerini taşırsa psikolojinin ve psikiyatrinin ilgi alanına girmektedir.

O zamandan bu yana, şok tarzı yaşanmışlıkların, kendisini uçak kazası, tren kazası, maden göçüğü ve saldırı kurbanlarında ortak semptomlarla dışa vuran ve kalıcı olan etkilerine psikiyatrik teşhis kataloğunda ‘travma sonrası stres bozukluğu’ denmekte. Travmatik deneyimlerin olası geç etkilerinin (sonradan ortaya çıkabilecek) bilinmesinden bu yana artık bu etkilerin kendisini göstermesi beklenmemekte, aksine bir çok psikolog ve travma uzmanı olaydan etkilenenleri koruyucu gözetimlerine almak ve bir travma nasıl kuralına göre savuşturulur göstermek için hemen kaza ya da afet mahalline uçmaktalar.

Okulda yaşanan katliamın ertesindeki haftalarda yaklaşık elli psikolog öğrencileri, öğretmenleri ve ölenlerin yakınlarını teselli etmek için Erfurt’daydılar. Dersler başladığında haftalık plana iki saat ‘travma savuşturma’ dersi konmuştu. Bir öğrenci, psikologun derse herkesi duygularını birlikte getirdiği bir kartona koymayı istemekle başladığını söylüyor. Öğrenciler, psikologların kimin yalnız tedaviye ihtiyacı olacak kadar travmatize olduğunu anlamaları için soru formları doldurmaya zorlandılar. Psikologlar zaman zaman olayı yaşayan birisi ile görüşebilmek için kuyruğa bile girdiler.

Bu tür bir olayla nasıl başa çıkılacağını en iyi bilme iddiasında olan ve ihtiyaç gördüğü anda da psikoterapik yardımlar ‘öneren’ böylesi yoğun bir Uzman varlığının, şehirde neredeyse psikologların işgaline karşı anti-kolonyal direnişi hatırlatan eleştirel seslerin yükselmesine neden olmasına da şaşmamak gerekiyor. 16 yaşında bir öğrenci ‘biz sadece üzgünüz, psikolojik hasta değiliz’ diyerek kendini psikologlardan korumaya çalışıyor.

Usandırıcı Psikologlar

Bir öğrenci, gazeteci sürüsünün yanı sıra esas korkunç olanın kişilerin peşinde koşan ve gelişmiş hilelerle kişilerin arkadaşları, ailesi ya da kendisi ile baş başa kalmasına engel olmaya çalışan psikologlar olduğunu dile getiriyor. Kim bilgilendirilmeye ve tedaviye yanaşmıyorsa travmanın geç etkileri açısından kendisini riske atıyormuş, sadece uzmanların kılavuzluğu kişilerin olayın etkisinden ucuz kurtulmasını garanti edermiş!

Bu tarz usandırıcı psikolojik saldırıların, menderessel psikolojik süreçleri kontrol altına almak ve düzeltmek gibi bir hedefi var. Ancak bu tutumlar sonuçta kurbanların yaşadıklarını ilkin kendilerinin ve yakın çevrelerinin savuşturma mekanizmalarına başvurarak atlatma çabalarını engellemektedir. Bazı eleştirmenler, psikologların bu acele müdahaleleri ve emrivaki tutumları nedeniyle tedavi edecekleri rahatsızlığa asıl kendilerinin neden olduğunu iddia etmektedirler.

Bir zamanlar toplumun yetersiz kaldıklarını telafi etmek için göreve çağrılan uzmanlar, bir kez meslek dalı olarak yerleşik hale geldikten sonra Toplumsal Bağışıklık Sistemini, o alanı özel mülkiyetlerine almak ve sistemin yetkilerini azaltmak yoluyla zayıf düşürmektedirler. Gün gelmekte insanlar, birisini teskin eder ya da birisine yardımcı olurken yanlış bir şey yapacağıma, en iyisi işi uzmanlarına bırakıp ben dışında kalayım, demektedirler.

Tam bilemediğimiz duygusal durumlarımızı psikoaktif maddeler aracılığıyla ya da danışmanlık hizmetlerini kullanarak denetlemeye alışmalıyız(!) Otonom ben-hizmetlerinin yerini giderek doktora, eczaneye ya da en yakındaki psiko-sosyal danışmanlık bürosuna gitmek doldurmaktadır. En küçük işletme olarak tasarlanan özne, kendi beninin giderek daha fazla kaybolmasına hizmet eden bir ‘kendini yönetme’yi öğrenecektir buralarda.

Katliam erken uyarı sistemi

Son günlerde başka bir psikolojik ‘asılan yolcu’ çeşidi medyada boy göstermeye başladı. Kriminal psikologlar ‘önleyiciliği’ karlı bir araştırma ve iş alanı olarak keşfettiler ve Katliam erken uyarı sistemleri ile harekete geçmeyi bekliyorlar. Okullarda bir ‘tehdit menajerliği’ oluşturulması ve kendileri tarafından eğitilmiş ‘kriz takımları’ kurulmasıyla ilerde bu tür olayların çok aza indirileceğini ve problemin kontrol altına alınacağını telkin ediyorlar.

Burada insanın iç dünyasına yönelmiş bir psiko-teknik yapılabilirlik çılgınlığı ile karşı karşıyayız. İnsanın iç doğasının dışsal verilerden hareketle kontrol altına alınabileceğine inanılmaktadır. Oysa sayılan alametler her zaman ancak felaket gerçekleştikten sonra alamet olarak tanınabilmektedir.

Sonradan bakınca her şey, başından beri agresif bir patlamaya doğru yol alan bir mantık izliyor gibi görülmektedir. Ama öncesinde bu ‘alametler’ büyüyünce geçecek gündüz düşleri ya da kendiliğinden yoluna girecek, gençlikten kaynaklanan şeylerdiler.

Eğer sorumlular yaşanan bu olaylara sıkılaştırılmış kontrol uygulamaları ve zorunlu psikolojik-sosyal danışmanlık hizmetleri ile yanıt verirlerse okullarda sürekli bir suçlu arama anlayışı ve herkese şüpheli gözüyle bakan bir ortam oluşacaktır, ki esas bu ortam az çok canlı her okulda bedava bulunan duygusal bağlardan ve karşılıklı güvenden kaynaklanan erken uyarı sistemini yok edecektir.

Götz Eisenberg, 1951 doğumlu. Cezaevi psikologu olarak çalışıyor. Son kitabı ‘Gewalt, die aus der Kälte kommt. Amok, Pogrom, Populismus’ (‘Soğuk’tan gelen Şiddet) Psiko-sosyal Yayınevi (2002)

Paylaş
Önceki İçerikNewroz Piroz Be
Sonraki İçerikSİSTEME REQUİEM

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.