Cemalettin Can Yazdı: MISIR’DA DARBE: ERDOĞAN TUTUŞTU

0
1886

Cemalettin Can (5 Temmuz 2013)

Taksim Gezi direnişi ülkemizde gündemi belirlemeye devam ederken Mısır’da kitle hareketleri gelişti ve hemen ardından ordu iktidara el koydu. Darbenin ABD, AB  tarafından olağan bir gelişmeymiş gibi karşılanmış olması gösteriyor ki darbeciler hem “çok demokrat” ABD’nin hem de AB’nin önceden onayını almışlar.

 

Rusya da memnun görünüyor. Kanımızca ona önceden bilgi verilmesine gerek görülmemiştir. Fakat Rusya’nın ve hatta Çin’in memnun olmaları doğaldır. Her ikisi de İslam adı altındaki dinci gericilikten rahatsızdı.

Memnunlar arasında başı Suriye rejimi çekiyor. Suriye rejimi memnun çünkü “Müslüman Kardeşliği” Suriye’yi yakıp yıktı. İlkin Türkiye’de iktidara gelen ve Türkiye devletinin çok özel desteğiyle Tunus, Libya gibi İslam ülkelerine yayılan siyasal İslam ilkin Suriye’de mağlup oldu. Suriye yenilgisi Türkiye’yi haliyle etkileyecekti çünkü AKP iktidarı adeta kendisini Suriye rejiminin yıkılmasına adamıştı. Suriye’de önlerinin kesilmiş olması onlar için Türkiye’deki denizin de bitmesi oldu.

Gezi direnişinin Kürt ulusal hareketinden güç veya esin aldığı iddiası doğru değildir. Odak’ta da belirttiğimiz gibi Gezi direnişinin arka planında Suriye’deki yenilgi bulunuyor. Yoksa Kürt ulusal hareketi AKP ile anlaştıktan sonra “bin yıllık İslam kardeşliği”nden dem vurmaya başlamıştı.

Mısır’daki darbenin Gezi direnişiyle ilgisi var mı? Elbette var. Gezi direnişi Mısır’daki laik güçleri cesaretlendirdi.  ABD ve AB zaten Suriye yenilgisinin ardından siyasal İslam ile bir yere varamayacaklarını görmüşlerdi. Kendisine Özgür Suriye Ordusu adını takan AKP’nin müttefiki kan içiciler bir şey başaramadıkları gibi din adına yaptıkları vahşetle hem Suriye’de hem dünyada nefret ve tiksinti yarattılar. Esat halkın desteğini elde tutarken Erdoğan’ın ayağının altındaki toprak kaymaya başladı. ABD Taksim Gezi direnişinde de gördü ki bir şey sanıp desteklediği dincilik beş para etmezmiş.

Mısır’da ordu on yıl boyunca Türkiye’deki yaşananlardan kendi başına gelecekleri biliyordu. Mursi yargıyı, orduyu yeniden örgütleyerek Erdoğan’ın yaptıklarının aynısını yapmaya çalışıyorken  Mısır ordusu Mursi tarafından boğazlanmayı beklemedi. Gelişmekte olan kitle hareketini kullanarak iktidara el koydu. Batılı güçler ya Müslüman kardeşleri ya orduyu ya da halk hareketini seçeceklerdi. Mursi’nin işe yaramadığını anladıkları için seçimlerini ordudan yana yaptılar.

misirhalk

Mısır’da laik güçlerin Türkiye’deki direniş sayesinde cesaretlenmiş olmaları Türkiye’deki direnişin şaibeli olduğunu göstermez. Türkiye’de milyonlar AKP iktidarından zaten rahatsızdı. Daha çok şoven milliyetçi güçlerin başını çektiği Cumhuriyet mitingleri bu rahatsızlığın sonucuydu. AKP o mitingleri organize eden güçleri ezdi ama kitle olduğu gibi kaldı. Cumhuriyet mitinglerini yönlendiren en etkin güçler Veli Küçük gibi isimlerdi ama miting meydanlarına akan milyonlarca insan sola açık bir kitleydi. Generaller yükselen dinciliğin önünü kesmek için, geçmişte ezmiş oldukları kitleye oynamaya başladılar.

Askerler geçmişte solun önünü dincilikle kesmişlerdi. Dinciliğin giderek kendilerini tehdit edeceğini hesaplayamadılar. Dünya koşulları öyle gelişti ki siyasal İslam yükselişe geçti. Milli Görüş hareketi ve tarikatlar hızla güçleniyorlardı. Erbakan’ın önü kesildi ama o potansiyele Erdoğan ile Gülen kondu. O sırada dünya imparatorluğu kurmak sevdasındaki ABD her ikisini birleştirip sırtlarına binmeyi uygun gördü.

Önce 28 Şubat darbecileri Alevileri ve reformist solu kullanarak yükselen dinciliğe barikat oluşturmaya çalıştı. Fakat bu plan ABD’nin dincilikten yana tavır koyması nedeniyle yürümedi. Irak’tan başlayarak Ortadoğu’yu A’dan Z’ye yeniden düzenlemenin hayalini kuran Bush yönetimi Erbakan yerine Erdoğan’ı bulmuştu ki Irak’ı ve hemen ardından Suriye’yi ve İran’ı halletmek, kurtarıcı rollerde Kürtleri denetimine alarak onları petrol bekçiliğine ve İsrail’in yardımcılığına memur etmek, daha sonra Amerikancı İslam atıyla ta Rusya içlerine ve Çin’e kadar gitmek istiyordu. Türkiye bütün bu planlar için onlara model ve üs ülke olacaktı.

Laiklik yemini etmiş generaller kendi aralarında AKP’nin nereye gittiğini tartışırlarken hükümetin arkasında ABD ve AB’yi görünce korktular ve birbirini sattılar. Zaten ABD onları en tepeden ele geçirmiş ve içlerine mayınlar yerleştirmişti. Tasfiye edilen generaller kitlelere gitme yolunu tuttular. Bu iş Cumhuriyet mitinglerine vardı. Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenler AKP iktidarının dinciliğinden ve soygunculuğundan rahatsız olan sola açık örgütsüz seküler kitleyle Alevileri ulusalcılığa kanalize etmenin hesaplarını yaparken ABD destekli AKP onları ezdi ve dağıttı.

Mayasında Yavuz Sultan Selimlerin Alevi düşmanlığı ve sol düşmanlığı olan AKP eski rejimi tasfiye ederken istemeyerek sola hizmet etmiş oldu. Burada ABD’nin Irak’ta yapmış olduğu ile bir benzerlik var. Bush Saddam’ı yıkmakla daha büyük düşmanı bildiği İran’a hizmet etmiş duruma düşmüştü. Gezi direnişi gücünü aynı kesimlerden yani sola açık aynı seküler (laik) ve Alevi kitlelerden aldı.

Şimdi bütün hesaplar yeniden yapılacak. Çünkü ABD’nin dünya imparatorluğu kurma planları suya düştü. Amerikancı İslam atı Suriye’de işe yaramaz oldu. Gezi direnişi Amerikancı İslam’a yeni bir darbe vurdu.

Biz geçmişte AKP ile ulusalcıların çatışmasının sola nefes aldıracağını yazdık. Yeter ki sol güçler bu mücadelede taraflardan her ikisinin de dostu olmadığını bilsin, dedik ve durumdan yararlanmanın yolunun solun her iki güçten de bağımsız olmasından geçtiğini belirttik. Öngörümüzde haklı çıktık.

Suriye’de başı sıkışan AKP çareyi Öcalan ile ittifak kurmakta aramaya başlamıştı. Böylece şaibeli bir barış süreci başladı. AKP’nin amacı zaman kazanmak ve Kürt ulusal hareketinin desteğiyle hem içerideki dinci dikta rejimini yerleştirmeye hem de Suriye seferine devam etmekti.  Barış sürecinin bu yanlarına dikkat çekerken sürecin solun lehine sonuçlar yaratacağını öngördük. Sol hareket ne AKP’nin ne Türk ne de Kürt ulusalcılarının peşine takılmazsa bu süreci kendi lehine çevirir, dedik.  Kemalizmin etkisi altındaki sola açık kitlelerden direniş geleceğini biliyorduk. Öyle de oldu.

Erdoğan Mısır’da darbeyi duyunca tatilini yarıda kesip Ankara’ya gelmiş. AKP’liler “Mursi halkın yüzde 70’lik desteğiyle seçildi, seçimle gelen seçimle gider”, diyorlarmış. Peki Mısır’da seçimlere katılım neydi? Mursi oy kullanma hakkına sahip olan kitlenin yarısının katıldığı seçimlerde yüzde 50 küsür oy aldı. Yani gerçekte yüzde 25’lik bir oyu var.

Kaldı ki AKP’nin kendisi seçim görünümlü ve ABD destekli bir darbe ile başa geldi.  Bu sürecin arkasında cuntacıların sola karşı dinciliği geliştirmeleri var. Daha sonra Ortadoğu’yu kana bulamak için sefere çıkmaya hazırlanan ABD’nin komplosuyla Erbakan ile Ecevit’in tasfiyesi var. Seçim sandıkları, o kadar çok pisliği birden örtemez. Darbeyle işbaşına gelen AKP iktidarını gene ABD ve AB desteğiyle, din istismarıyla, para gücüyle, baskılarla ve polis terörüyle sürdürdü. Öyle seçimle gelenin meşru gidişi halk devrimiyle olmalıdır.

Şimdi AKP’nin Kürt ulusal hareketine kazık atma olanakları azaldı. Gezi direnişi Kürt milliyetçilerini korkutmuştu ama aslında bu direniş Kürt ulusal hareketine büyük destek sağlamış oldu.

AKP artık PKK’ye karşı çok zor savaşır. Çünkü hem orduyu tasfiye etti hem de halkta barış beklentisi arttı. PKK ise AKP hükümetiyle girdiği süreç içinde hem silahlı güçlerini hem de kitle desteğini artırdı. Ayrıca AKP ile Esat rejimi arasındaki çatışmadan yararlanarak Suriye’de yeni ve güçlü bir mevzi kazanmıştı. Esat’ın durumu toparladıktan sonra Suriye Kürtlerinin kazanımlarını yok sayacağını sanmıyoruz. Kürt ulusal hareketiyle anlaşmaya çalışacaktır.

Dolayısıyla AKP’nin önünde şimdi yumuşama yolu görünüyor. Erdoğan din istismarına ağırlık vermeyi durdurmak zorunda. Milliyetçiliğe de yönelebilir ama PKK ile çatışması zordur. AKP’nin ayakta kalması için en uygun yol reformcu kimliğe bürünmek görünüyor. Bu süreç iyi değerlendirilirse mücadelenin gelişmesi için çok olanak sağlar.

Bir yandan dinci rejimin önü kesildi ve AKP hükümeti din adına en büyük yolsuzlukları yaparak; şehirlerdeki muazzam rantları kendi  yandaşlarına peşkeş çekerek; ülkenin varını yoğunu emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine peşkeş çekerek; yargıda, basında, ordu ve polis içinde, devlet kurumlarında, medyada akıl almaz kanunsuzluklarla tasfiyelere ve kadrolaşmalara girerek;  ülkede 12 Eylül benzeri bir baskı düzeni kurarak; Gezi direnişine karşı aşırı zor kollanarak; milletin gözüne baka baka “camide içki içildi”, “başörtülü kadınlar dövüldü” gibi yalanlar söyleyerek; Suriye’de Alevileri testereyle kesip etlerini yiyen, kalplerini koparıp kamera önünde yiyen, gene kameralar önünde Allahü Ekber naralarıyla insan öldüren çakalları silahlandırıp destekleyerek; daha öncesinden de NATO güçleriyle birlikte Libya’yı bombalayarak; onun öncesinden Irak’ın işgaline destek vererek dinciliğe en büyük darbeleri vurmuş oldu

Ancak dinci rejim hem devlette hem de toplumda kurumlaşmış ve çok hakim durumda. Şimdi demokratik güçlerin topluma yerleşmiş bu baskı ve sömürü sistemini sorgulaması zamanıdır. Şimdi devrimcilerin birlik olma, örgütlü olma ve aktif olma zamanıdır. Amerikancı İslam düşüşe geçerken dünyada yeni liberalizme karşı direniş gelişiyor. İşte bu dinamiklerden güç alan Taksim direnişi toplum içinde örgütleniyor. Bu sürece coşkuyla katılmalıyız.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.