Ölüm yıldönümünde Fidel Kastro ve örnek kişiliği

0
938

İnan Kaloğulları

Fidel Kastro beş yıl önce, 90 yaşında hayatını kaybetti. 16 Ağustos 1926 tarihinde doğmuştu ve 25 Kasım 2016 yılında hayata veda etti.  

Onun ölümü sadece Küba için değil tüm ilerici ve ezilen, emekçi insanlık için de büyük bir kayıp oldu. 

Fidel, sosyalizmin son kalesi olarak görülen Küba’nın uzun yıllar boyunca liderliğini üstlenmişti. Devrimin ilk yıllarından itibaren kimi zaman başarısızlıkla sonuçlanan eylemlerin ardından güçlü devrimci kişiliği ile mücadelenin yeniden toparlanmasında etkili bir isim oldu. Dava arkadaşlarına ilham verdi ve en zor sorunların çözülmesinde görevler üstlendi. İyimserliği ve güçlü iradesi ile Küba devriminin izleyeceği yol konusunda belirleyici bir rol oynadı.  

Küba’daki devrimci mücadelenin önemli gelişmelerinden biri olan Moncada Kışlası baskını çeşitli kaynaklarda da belirttiği gibi Fidel ve arkadaşları için bir intihar eyleminden farklı olmadı. Bu eyleme 120 kişi ile katılmışlardı ve hazırlıklarında geri çekilme planı yapmadıkları belirtiliyor. Direnişçilerin yarısından fazlası gerçekleştirdikleri bu eylem esnasında öldürüldü ve sağ yakalananların bir kısmı ise o an ya infaz edildiler ya da hapsedildiler. Yurtsever bir subayın yardımı sonucu sağ kalan Fidel Kastro, hayatta kalan birkaç arkadaşıyla birlikte Batista iktidarı tarafından hapsedildi.   

Moncada Kışlası baskını, seçimleri kaybedeceğini anlayan Fulgencio Batista’nın ABD destekli bir darbe ile yeniden iktidara gelmesine karşı yapılan ve Küba tarihi açısından önemli etkileri olan bir eylem olarak tarihe geçti. Fidel Kastro o yıllarda halkın ilerici güçlerinden diktatörlüğe karşı bir çıkış yapmasını beklediğini belirtir. Bu gerçekleşmeyince Moncada Kışlası baskınını düzenleme planını ortaya koyduklarını söyler. Anılarında o yıllarda Küba’daki mücadelenin ön saflarında yer almalarının nedenlerini ise bir devrim yapmak için değil diğer devrimci güçlere katılmak amaçlı olduğunu belirtiyor.  

Fidel ve arkadaşlarının Küba devrimine doğru dönüşecek olan mücadelesi başarısızlıklar, büyük zorluklar ve kayıplarla doludur. Fakat Kastro’nun liderliği ve yoldaşlarının çabaları tüm olanaksızlıkları aşarak bunların üstesinden gelmeyi başarabildi. Fidel’in “biz yenilirsek kalkar yeniden deneriz, diktatörler yenilirse sonları olur” şeklindeki ünlü sözü zorluklar içinde şekillenen inancı ve bu güçlü iradeyi ifade ediyor.  

Fidel Kastro hapsedildiği esnada yaptıkları eylemin haklılığını anlatmak için etkili bir savunma yapar. Güçlü kişiliği ve başarılı fikirleri sayesinde arkadaşlarıyla birlikte başarısız olan bu direnişin olumsuz etkilerini toparlayarak onu Küba Devrimine ilham verecek güçlü bir dayanağa dönüştürürler. Devrime öncülük edecek olan 26 Temmuz Hareketi’nin ilk adımları da böylece atılmış olur. Fidel Kastro, Moncada Kışlası eyleminin ardından artık daha çok tanınan ve güven duyulan devrimci bir kişilik olur. 

Kastro, onunla yapılan söyleşilerde gençlik yıllarında tanıştığı Marksist-Leninist fikirlerin kendisine ilham verdiğini belirtir. Latin Amerika’nın ve Küba halkının kölelikten kurtulmak için verdiği özgürlük mücadelesinden ise güç aldığını söyler. Küba tarihinde yer alan ilerici adımlardan ve köleliğe karşı mücadelede kahramanlaşan isimlerden büyük bir saygı ile söz eder. Küba’nın köklerinde yer alan yurtsever değerlere güçlü şekilde sahip çıktıklarını ifade eder. Jose Marti’nin kendisi için büyük bir ilham kaynağı olduğunu belirtir ve onun mücadelesinin, fikirlerinin kendi kişiliği üzerinde önemli izleri bıraktığını sıkça vurgular.  

Kamuoyu baskısının ve Batista diktatörlüğünün yanlış hesapları sonucu tutulduğu hapishaneden serbest bırakılan Fidel ve arkadaşları, bir hareket başlatmak için sürgün edildikleri Meksika’da hazırlık yapmaya başlarlar. Meksika’da hareketin altyapısının oluşturulmasında kadınlar önemli bir rol oynarlar. 

Küba devrimi için Meksika’dan Küba’ya bir çıkarma hazırlığı yaparlar. Küba’nın kontrolden uzak bölgesi olan Sierra Maestra dağlarına yapacakları bu çıkarma kölelikten kurtulmak için eski zamanlarda özgürlük savaşçılarının Küba kıyılarına yaptıkları çıkarmaya benzer bir heyecanla karşılanır. Küba topraklarına sömürge zamanlarındaki gibi destansı bir hava ile çıkma planları yapılır. 

Küba’da bir devrim gerçekleştirmek için yapılan bu planlar kimi insanlar arasında çılgınca fikirler olarak görülür. Fidel ile yeni tanışan ve ondan etkilenen Ernesto Che Guevara da onunla diyaloglarında bu planı çılgınca bulduğunu söyler. Fakat Che, Fidel’e inanır ve mücadelenin ilk günlerinden itibaren devrimci hareketin içinde yer alarak onun önemli bir figürü haline gelir. 

Diktatör Batista Meksika’daki baskıcı iktidarın da yardımıyla savaşçıların peşini bırakmaz. Savaşçılar hazırlıklarına devam ederken Fidel, Che ve arkadaşları Meksika’da tutuklanma engeliyle karşılaşırlar. Kısa süre hapis yattıktan sonra serbest bırakılırlar. Sıkı şekilde takip edilmelerine rağmen o koşullar altında palanlarını sürdürmeye devam ederler. Küba kaynaklarına göre yaşamı boyunca uğradığı 638 suikastın ilki Fidel Kastro’ya Meksika’da gerçekleştirilir. Batista istihbaratının Fidel’i öldürme girişimi daha sonraki girişimler gibi başarısız olur.  

Meksika’daki hazırlık sürecini büyük zorluklar içinde gerçekleştirirler. Savaşçıların gördüğü 3 aylık sıkı eğitimin ardından Granma isimli tekne ile Küba kıyılarına ulaşmak için 82 kişi olarak yola çıkarlar. Batista askerleri 26 Temmuz Hareketi’nin bu hazırlığından önceden haberdar edildiği için savaşçıların çıkacakları noktaya ve çevresine büyük bir askeri yığınak yaparlar. Yapılan yoğun saldırı sonucu 82 kişiden sadece 12 kişi hayatta kalabilir. Bu saldırının ardından tüm savaşçıların yok edildiği ve Fidel Kastro’nun öldürüldüğü yalanı basın aracılığıyla hızlıca yayılır. Bu kalkışmanın da diğerleri gibi halk arasında büyük hayal kırıklığıyla karşılanması istenir.  

Verdikleri kayıpların ardından Küba topraklarına ayak basan savaşçılar, liderlerin sahip olduğu güçlü özellikler sayesinde kısa süre içinde yeniden ayağa kalkarlar ve yeni insanlar bulurlar. Köylü halkla güçlü bağlar kurarlar ve Sierra Maestra dağlarından Küba devrimine evirilecek olan devrimci mücadeleyi şekillendiren çok önemli bir güç haline gelirler. 

Kübalı direnişçiler, sürdürdükleri savaş boyunca Batista askerlerinden sayıca daha azdı ve olanaklar bakımından onlardan daha güçsüz durumdaydı. Fakat savaşçılar büyük bir moral gücüne, ekip çalışmasına ve Fidel, Che, Raul, Camilo gibi güçlü liderlere sahiptiler. Diktatör Batista’nın zayıflıkları ve direnişçilerin kararlılığı halkın verdiği destekle birleşince savaş dağlardan şehirlere doğru taşındığında 26 Temmuz Hareketi başarı üstüne başarı sağladı. Batista, savaşçıların şehirlere doğru yayılan ilerleyişi karşında daha fazla dayanamadı ve Küba’yı terk etmek zorunda kaldı. Mücadele Küba’nın başkenti Havana’ya yapılan yürüyüşle taçlandırıldı ve 1 Ocak 1959 yılında Küba Devrimi gerçekleşti. 

Fidel ve arkadaşları Amerikancı kimi askerler tarafından, mücadelenin başarıya dönüşme potansiyeli fark edildiğinde onu kontrol altına almak amacıyla bir askeri darbe ile Batista’dan kurtulma önerileriyle zaman zaman yoklandılar. Fakat inisiyatifli davrandıkları için egemen güçlerin bu girişimlerini kolayca savuşturdular. 

Devrimci arkadaşları Fidel Kastro’nun askeri konularda güçlü bir sezgiye sahip olduğunu belirtirler. Fidel, askeri okulda yetişen ya da asker kökenli bir lider değildi. Öğrencilik yıllarında gençlik hareketi içinde aktif şekilde yer alan, hümanist ve militan görüşleriyle öne çıkan isimlerden biri olarak tanınıyordu. Anılarında okulu bitirip avukat olduğunda çoğunlukla yoksul işçileri savunarak onlardan para almadığı belirtiliyor. Dayanışmacı kişiliği nedeniyle gençlik yıllarında yoksul insanların beslenmesine yardım eden bir oluşumun içinde kendisini büyük borçların içine soktuğu da anlatılır. 

Fidel Kastro, Sierra Maestra dağlarında yürütülen savaş sırasında, ABD’nin düzenlediği Domuzlar Körfezi saldırısında ve Küba devriminin ilerleyen yıllarında askeri bir komutan olarak büyük başarılar kazandı. Sadece askeri konularda değil, siyasi ve politik zekasıyla da çok yönlü bir lider olarak büyük başarılar elde etti.  

Devrimci liderler mücadelenin daha ilk adımlarından itibaren devrimin izleyeceği ahlaki yol konusunda titizlikle davranmaya özen gösterdiler. Fidel’in “yalanlar asla devrimin silahı olmamıştır” sözü halka ve mücadeleye yaklaşım konusunda çok önemli bir tutarlılığı ifade etti.  

Yoksul halk ile hem onların zayıflıklarını anlayacak hem de onlarla güven ilişkisi geliştirecek bir diyalog kurmaya özen gösterdiler. Küba devriminin karakterini yansıtan eğitim, sağlık ve toprak reformu konusunda hareketin daha ilk aşamasında halka nasıl söz verdilerse ona uygun davranma kararlığında oldular. Che’nin günlüklerine de yansıyan “Sierra Maestra’nın uzun zamandan beri sıkıntı içinde yaşayan gerçek sakinleri, devrimci ideolojilerimizin gelişmesinde oynadıkları rolü asla tahmin edemezlerdi” sözü yoksul halkla kurulan bu ilişkinin güçlü yanlarını vurguluyor.

Fidel ve arkadaşları ortaya koydukları mücadele ile Küba’daki devrimci güçleri birleştirme konusunda da ısrarcı oldu. Sierra Maestra dağlarında yürütülen savaşın halk arasında güç kazanmasıyla birlikte Batista’ya karşı olan çeşitli güçler Fidel Kastro’nun liderliği konusunda hemfikir oldular ve mücadelenin ortaklaşması konusunda anlaştılar. Liderler hassas ve birleştirici çabalarıyla ilerici ve devrimci güçlerin bir araya gelmesinde önemli başarılar sağladılar.  

Sol içi ilişkilerde ve yoldaşlık ilişkilerinde Fidel’in söylediği “devrim kendi evlatlarını yemeyecektir” sözüne sadık kaldıkları belirtiliyor. Che de Küba devriminin bu ahlaki özelliğini “…yoldaşlarıma karşı silahlandığım gün mücadeleyi bıraktığım gün olacak” sözleriyle belirtmişti.  

Küba devrimi sahip olduğu özgün yanlarıyla devrimci hareketler için çok önemli örnekler yarattı. Sosyalizmin dünyada kazandığı saygınlığa olağanüstü katkıları oldu. İlerici insanlığın güvenini kazandı ve yoksul ülke halklarıyla kurdukları dayanışma sayesinde adından övgüyle söz ettirdi.   

Liderlerin sahip olduğu devrimci özellikler Küba devriminin yıllar içinde izleyeceği yolu köklü şekilde etkiledi. Fidel Kastro’nun ve devrimci arkadaşlarının yarattığı bu güçlü örnek halkın yüreğinden kolay silinmeyecektir. Bugün Fidel Kastro’nun çok sevdiği ülkesi olan Küba, emperyalist barbarlığın yarattığı çeşitli zorluklar karşısında direnmeye devam ediyor.  

Fidel Kastro’yu ölüm yıl dönümde sevgi ve özlemle anıyoruz.  

Kaynaklar: 

  1. Ignacio Ramonet, “Fidel Castro İki ses bir biyografi” 1. Baskı, İstanbul: Doğan Kitap 2004 
  2. Paco Ignacıo Taıbo II, Nam-ı Diğer CHE”,  5.Baskı, İstanbul: Everest Yayınları 
  3. İyi ki doğdun Fidel…, İnan Kaloğulları, Odak Dergisi, 13 Ağustos 2019

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.