Ramazan Ayı ve Dayanışma

0
1292

Nuray Ertaş

İçinde bulunduğumuz ay müslümanlarca kutsal sayılan Ramazan ayı. Ben de müslüman bir ailenin bireyi olarak çocukken bu ayda üç beşle sınırlı olsa da oruç tutmuş biriyim. Bizler çocukken oruç; sabrın, kararlılığın, cennetin; ama ille de bayramın müjdecisiydi. Hele bayramlar! Şeker demek, eğlence demek, yeni kıyafetler (bayramlık) demekti. Çünkü bayramlar gerçekten bayramdı. Tabii bu çocukar için böyleydi. Ancak yetişkinler için de Ramazan ayları bolluğun, bereketin, yardımlaşmanın ve de yedirmenin sembolüydü.

Oruç, Türkiye’de felsefi olarak aç gözlülükten uzaklaşmak, egoyu terbiye etmek, başkalarının acılarını hissetmek maksadıyla tutulur. Sosyal yapıdan etkilenmiştir. Özellikle ramazan eğlencelerinde tamamen yerel kültür egemendir.

Anadolu’da Ramazan demek dostluk, dayanışma, yakınlarla bir arada olma, küslüklerin giderilmesi olarak uygulanagelmiştir. İlişkilerin bu denli yozlaşmadığı, tüketim hırsı, savurganlık, gösteriş ve rekabet kültürünün hücrelerimize kadar işlemediği dönemde ramazan menülerinin diğer zamanlardan çok fazla farklı olmaz, aynı zamanda dayanma gücü ve sabır duygularının gelişmesi için de bir araç olarak kullanılırdı. Çocuklar dayanabildikleri kadar aç kalır, böylece yokluğun, aç kalmanın ne demek olduğunu öğrenirlerdi. (“Tekne orucu” kavramı çocukların açlığa dayanma sınırını belirlerdi. Çocuk çok acıkıp ta yemek yediği zaman morali bozulmasın diye tekne orucu tuttuğu ve orucunun kabul olduğu söylenirdi. Tekne: ekmek yapmak için hamur yoğurulan aracın adı) Fakirler, komşular arasında gözetilir, yardımlaşma üst seviyelerde tutulmaya çalışılırdı. Akşamlar genellikle kalabalık geçirilirdi. İnsanlar belirli yerlerde toplanır, sohbetlerin yanısıra oyunlar da oynanırdı. Gün boyu çalışan insanlar için bu toplanma anları oldukça etkili sosyal paylaşımların olduğu zamanlardı. Doğaldır ki öğün sayısı yarıya düşen insanlar ramazandan zayıflamış olarak çıkardı.

Bu geleneksel yapı bir takım değişiklerle bugün halen devam etmektedir. Ramazan gelenekleri yörelere göre ufak tefek farklılıklar göstermekle birlikte yemeğin paylaşılması ve bir nevi fedakarlık olan süreci eğlencelerle desteklemek hepsinde ortaktır.

Oruç; sadece müslümanlar için değil; zamanı, süresi, amacı farklı olmakla beraber hemen hemen tüm dinlerde zorunlu kılınmış bir ibadettir. Bazen Yahudilik’te olduğu gibi Büyük Oruç ya da Tövbe Günü olur adı, yirmi beş saatliktir. Bazen Hıristiyanlık’ta olduğu gibi Büyük Perhiz olur adı, kırk üç gün sürer. Budizm’de Nirvana’ya ulaşmak arzulardan vazgeçmekle mümkün olup, bunun da en iyi yolu oruçtur. Taoizm’de orucun amacı sağlığı korumaktır. Hinduların bir kolu olan Sadularda bir deri bir kemik kalıncaya kadar tutulan oruç iç alemi görmenin yoludur. Janiistlerde oruç kırk günlük bir açlık sürecinden oluşur. Hatta en makbulü ölümle sonuçlanan oruç sürecidir, ancak kimse oruca zorlanmaz. Zerdüştlükte bedenin zayıflamasının hayırların zayıflamasına yol açacağı düşüncesiyle oruca sıcak bakılmaz. Yeni dinlerden Real (Dünyada yaşamı dünya dışı varlıkların başlattığına inananlar) takipçileri vücudu rahatlatmak için haftada bir gün oruç tutarlar. Tüm dinlerde oruç güzel amaçlar için zorunlu tutulmuştur. O amaç; ya egonun terbiye edilmesi, ya sağlık ya da kötülüklerden korunmadır. Bir çok müslümanın zannettiği gibi sadece İslam’a özgü değildir.

İslami açıdan baktığımızda, Bakara Suresi’nde (Bakara: 183-184. ayetler) oruç yükümlülüğünün gerekçesi “doğruyu eğriden ayırt etme” olarak açıklanmıştır. Koşulları elvermeyene daha sonra tutma, sağlığı elvermeyip tutamayacaklar için de “bir yoksulun bir günlük yiyeceğini karşılayacak kadar fidye vermesi” esnekliği getirilmiştir.

Müslümanlıkta Sünnilerle Alevilerin oruca yaklaşımı farklıdır. Sünniler, Hicri takvime göre Ramazan ayında otuz gün, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek üzere kulluk görevini yerine getirmek amacıyla oruç tutarken; Aleviler Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayında matem orucu ya da on iki imam orucu tutar. Ramazan orucunun sonunda üç gün tatlı ikramının ağırlıkta olduğu bir bayram (Şeker Bayramı) yapılırken Muharrem orucunun sonunda on iki imamı sembolize eden on iki çeşit malzeme ile hazırlanan aşure çorbası yapılıp dağıtılır. Ramazan orucunda, oruç dışında kalan zamanda yeme içme kısıtlaması yoktur. Ancak Muharrem orucunda Kerbela’da ölenleri anlamak ve yadetmek adına daha katı kurallar vardır. Örneğin su içilmediği gibi; hoşaf, ayran gibi içecekler de kafaya dikilerek içilmez. On iki gün boyunca, -cana kıymanın haram olduğu inancı nedeniyle- deniz canlıları dahil et ya da etli yemek yenmez. On iki gün boyunca eğlence yapmak, düğün yapmak, traş olmak, süslenmek gibi mutluluğu ya da güzelliği sembolize eden birçok eylem yasaktır. Çamaşır yıkamak, aynaya bakmak da yasaklara dahildir.

Kapitalizm insan egosunun zayıf yönlerini kendi yararına çevirme konusunda çok maharetli. Yaşam koşullarının değişmesi ve etkili propaganda sayesinde; insanların, artık daha benmerkezci olduğu, dayanışma yerine rekabetin kutsandığı günümüzde, Ramazanlar aç kalmak yerine yemenin, empati ve mütevazılık yerine varsıllık kanıtlama gösterisinin aracı haline geldi. Artık insanlar Ramazan’dan kilo almış olarak çıkıyor. Her yıl Ramazan ayları yalnız -bu aylara özgü- zamlara sahne oluyor. Oruç tutanlar akşama kadar aç kaldıklarına göre, akşam en büyük ödülü hak ettiklerini sanıyorlar. Tıka basa yiyorlar. Bu nedenle Ramazanlarda acil servisleri dolduranların büyük çoğunluğu zafiyet geçirenler ya da kalp spazmı geçirenler oluyor. Daha ezanın ilk hecesi duyulur duyulmaz sofradan intikam alırcasına yenilen yemekler, yenilen tatlılar sadece aç gözlülüğün dışavurumu olarak karşımıza çıkıyor.

Durumu fırsata çeviren yalnız kapitalistler değil tabii. Her zaman kapitalistlerin en büyük destekçisi olmuş cemaatler de özellikle derinleşen yoksulluğu çok acımasızca sömürmekteler. Kitlelerin dikkatini orucun temelinde yatan iyiliklerin kötülüklerden ayırdedilmesi amacından şekilci bir mantığa büründürmekte; yıllardır neyin orucu bozup bozmayacağı gibi saçma gerekçelerle ya da ekranlarda salya sümük ağlayarak peygamberin bir hurmayla oruç açması vb. türünden örnekler vermekteler. İktidarın dini örgütü olan diyanetin de kolaylaştırıcılığında uydurdukları safsatalarla fakirliği kutsamakta, böylece yoksulluğun asıl kaynağı olan sömürenlere yöneltilecek tepkiyi sönümlendirmekteler.

Bu sahtekarlar her alanda olduğu gibi ramazanda da yoksullara yardım adı altında samimi müslümanların hem duygularını hem paralarını sömürmekte. Her türlü faaliyetlerinde başta AKP olmak üzere tüm sağ iktidarların açık ya da örtülü desteğini alan cemaatler, topladıkları yüksek meblağların çok çok az bir kısmını yoksullarla ‘yardımlaşma’ adı altında paylaşırken önemli bir kısmını da yurt, imam hatip, Kur’an kursu gibi alanlarda yatırım olarak kullanmakta. Yine buralarda barınan ve ya okuyan çocuklar yoksulların çocukları olmakta. Böylece yoksullara çay kaşığıyla yaptıkları yardımları kazan kazan geri alırken aynı zamanda dindar-kindar nesiller yaratmaktalar.

Son dönem ramazanlarının kabul edilebilir tek güzel yanının belediyelerce verilen iftar hizmetleri ve sokak eğlenceleri olduğu söylenebilir. Uygulamadaki yanlışlıklar bir kenara bırakılırsa; gittikçe yoksullaşan, sosyal etkinlikler için para ayıramayan, gelir seviyesi yoksulluk sınırının çok çok altında olan bunalmış kalabalık kesimler, bu hizmetler sayesinde en azından akşamları sıcak bir kap yemek yiyebilmekte; bir öğünü bari bedavaya getirebilmekte. Yapılan sokak eğlenceleriyle biraz sorunlarından uzaklaşabilmekte.

Olması gereken yoksullara sadaka tarzı yardım değil, yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Kapitalist sistemin, doğası gereği, yoksulluğu yok etmesi mümkün olmadığına göre, bir çok sorunun çözümü için olduğu gibi yoksulluk sorunun çözülebilmesi için de devrim gereklidir. Ramazan’ın insanın insana karşı sevgi ve sorumluluğunu, birliği ve dayanışmayı geliştiren komünal özü değerlidir. Dolayısıyla samimi dindarların o değerli özü kapitalizmden ve gericilikten ayıklamasına yardım edilmelidir. Kapitalist çirkefin içindeki cemaat dayanışması yerine emperyalist kapitalist sistem tarafından ezilen, sömürülen ve mücadele eden halkın eşitlikçi ve özgürlükçü dayanışması geliştirilmelidir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.