Savaşın kaynağı kurutulmalıdır

0
463

Mehmet Güzel

“Savaş, siyasetin askeri araçlarla devam ettirilmesidir.”

Clausewitz

Yukarıdaki savaş tanımlamasını yapan cümle çok bilinen bir cümledir. Bu tanımın sahibi Clausewitz, Prusya’lı, Rusya İmparatorluğunda yaşayıp görev yapmış bir subaydır (1780-1831).

Bu tanımın, şimdiki durumu çok güzel ifade ettiğini düşünüyorum.

ABD ve NATO, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından bu yana Rusya’ya doğru genişleyip yayılmaya devam ediyor. Oysa 1991 yılında Almanya’nın Bonn kentinde yapılan bir toplantıda ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya Sovyetler Birliği’ne bir taahhütte bulunmuştu. Bu yazılı anlaşma belgesine göre NATO’nun Almanya’nın doğusuna doğru genişlemeyeceği sözü verilmişti.(¹)

Ama öyle olmadı. NATO 1997’den sonra eski Sosyalist Blokun on dört Balkan ve Baltık ülkesini bünyesine kattı. (Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Macaristan, Romanya, Hırvatistan, Karadağ, Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Bulgaristan).

NATO ve ABD bunlarla da yetinmedi. Rusya’nın komşusu olan stratejik konuma sahip olan eski Sovyetler Birliği bileşeni ülkelerinde “Renkli Devrimler” yoluyla siyasi yönetim değişiklikleri organize etmeye başladı. Kırgızistan, Tacikistan, Gürcistan, Belarus ve Moldova’da büyük karışıklıklar yarattığı halde bunu başaramadı.

Ama Ukrayna üzerinden saldırılarına devam etti. Ukrayna’da 2014 yılında organize ettiği bir sivil darbe ile seçimle iş başına gelmiş olan yönetimi devirdi. İktidara, Hitler’in ikinci dünya savaşı sırasında Sovyetler Birliği’ne saldırısı esnasında Nazilerle işbirliği yapmış olan Balenderistleri getirdi. Şimdiki Ukrayna yönetimi Ukrayna halkının kendi özgür iradesi ile iş başına getirmiş olduğu bir yönetim değildir. ABD’nin sivil darbe ile iktidara getirmiş olduğu yönetimin devamıdır ve Nazilerle işbirliği yapmış olan siyasi akımın sürdürücüsü olan Neonazi faşist bir iktidardır. Bu iktidar, ABD ve NATO’nun kuklası olarak Rusya’nın ve NATO dışındaki tüm bölge devletlerinin yaşamsal güvenliğinin aleyhine bir rol üstlenmiş durumdadır. Bu rolü ile Ukrayna’nın faşist kukla yönetimi Ukrayna’yı NATO ve ABD’ye bir sıçrama tahtası ve askeri üsler rampası yapma çabası içerisindedir.

Aslında Ukrayna Krizi 2014 yılında Batı’nın bu darbesi ile başlamıştı.

ABD ve NATO bunlarla da yetinmedi. Doğu Avrupa ülkelerinde, Balkanlar’da ve Baltık ülkelerinde eşi benzeri görülmemiş bir tarzda askeri yığınak yaptı. Süreklilik arz eden savaş gibi tatbikatlarla Rusya ve Çin’i kuşatıp sıkıştırmaya devam etti.

Bu gelişmeler ışığında kesin olarak söylenebilir ki, bu küresel krizde saldırgan ve yayılmacı olan taraf ABD-İngiltere liderliğindeki Batı Bloku’dur. Rusya ve Çin ise yaşamsal güvenliklerini korumak kaygısıyla önlemler almaya çalışan bir savunma pozisyonundadırlar.

NATO ve ABD’nin Rusya’yı kuşatma hamleleri o kadar ileri boyuta ulaştı ki, Rusya’nın yaşamsal güvenlik damarlarına kadar ulaştı. Bu noktadan itibaren Rusya bu sorunu siyasi yollarla çözmek amacıyla yoğun bir diplomasi çalışması yürüttü. ABD ve NATO ile doğrudan görüşmeler yapıldı ve sorunun yazılı güvenceler ile aşılması istendi. Bu kapsamda Avrupa’nın lider pozisyonundaki ülkeleri ile, ABD ve NATO ile doğrudan görüşmeler yapıldı. Ancak diplomatik yollardan bu güvenceleri alamadı. En sonunda bu yılın şubat ayında ABD ve NATO’ya bir ültimatom verildi. Ültimatom, diplomatik kanalların tükenmesi anlamına geliyor. Ve bu ültimatoma da olumsuz bir cevap verildi.

Buradan Clausewitz’in tanımına geçiyoruz. Bu noktada Rusya NATO ve ABD’nin bu saldırganlığına ve yayılmasına dur demezse teslimiyeti kabul etmiş olacaktı. Rusya’nın bunu kabul etmesi beklenemezdi. Rusya diplomasi yoluyla elde etmek istediği ve elde edemediği güvenlik koşullarını askeri araçlarla elde etme yoluna gitti. Rusya açısından bakıldığında ya bu koşulları kabul ettirecek veya Batı’nın egemenliğine teslim olacaktır. Bu durumda Rusya istediği güvenceleri elde etmek ve karşısındaki saldırgan, yayılmacı güce resmi olarak kabul ettirmek zorundadır.

Bu talepler neler?

NATO’nun Rusya’nın güvenliğini tehdit eden doğuya doğru genişlemesinin durdurulması, Ukrayna’nın NATO’ya alınmaması, Ukrayna doğusundaki Donbass bölgesinin özerkliğinin tanınması şeklinde özetlenebilir.

Bu talepler özünde böylesi bir krizin çıkmasına ihtiyaç duymadan kolaylıkla çözümlenebilecek taleplerdir. Ama sorun çözme değil sorun üretme kaynağı olan ABD ve NATO buna bir türlü yanaşmadı ve sorun askeri araçlarla çözülme aşamasına gelmiş oldu.

Şu anda gelinmiş olan aşamada Rusya, Batı Bloku’na bu talepleri resmi olarak kabul ettirmek üzere harekete geçmiş durumdadır. Bu adımla Ukrayna’nın ABD kuklası olmasına son verilmesi, NATO’nun yayılmasının durdurulması hedefleniyor. Bu adım karşısında Batı’nın yapabileceği fazla bir şey yok. Yapılabilecek en ileri adımlar, ekonomik yaptırımlardır ki, bu yaptırımlar iki tarafı keskin bıçak gibi her iki tarafa da zararı dokunacak olan bir yöntemdir.

Savaş genel olarak yıkım, yokluk, yoksulluk, acı ve ölümdür. Savaşın her türü ve her boyutuna karşıyım. Dünya muktedirlerinin insanlığa karşı saldırganlıkları ve tahakkümlerine karşı yaşamdan ve halkların özgürlüklerinden yanayım. Siyasal tutum ve mücadelem bu yöndedir.

Bunun yolu, saldırgan emperyalist yayılmacılığına karşı durmaktır. Bu koşullarda yaşamı savunabilmek için ölüm ve teslimiyeti dayatan, insanlığın baş belası olan ABD ve İngiltere’nin liderliğindeki Batı Emperyalist tahakküme karşı direnmek zorunludur.

Batı’nın dezenformasyonuna karşı dikkat

Batı Emperyalist bloku, dezenformasyon konusunda son derece başarılıdır. İbret verici bir şekilde gözlemliyorum ki gelişmeler, uluslararası basın tekellerinin çarpıtarak sunduğu bakış açısıyla değerlendiriliyor. Bu dezenformasyonu Libya’nın yıkılmasında, Irak’ın işgalinde ve on bir yıldır devam eden Suriye savaşında çok çarpıcı olarak gördük. Şu anda da benzer bir durumu görüyoruz. Dünya, gelişmeleri Batı’nın penceresinden izliyor. Bunun sonucu olarak da Batı’nın istediği gibi değerlendiriyor. Kaçınılmaz olarak da yanlış ve adil olmayan tutumlar ortaya çıkıyor. Bu dezenformasyona karşı uyanık durmak ve Batı’nın pompaladığı propagandaya karşı algılarımızda filtre kullanmak çok önemlidir.

Benim tutumum, dünyanın baş belası olan ABD ve İngiltere öncülüğündeki saldırgan NATO emperyalist gücüne karşı halkların direniş ekseninden yana olmaktır. Elbette ki savaşa karşıyım. Dünya ve bölge sorunlarının, savaşsız şekilde, tarafların haklarına saygı çerçevesinde siyasi yöntemlerle çözülmesi gerekir. Ancak savaş ve ölümün dayatıldığı noktada başını bir kuzu gibi giyotinin altına uzatan değil, en iyi savaşçı olmak gerektiğini savunurum.

(¹)
https://www.spiegel.de/ausland/nato-osterweiterung-aktenfund-stuetzt-russische-version-a-1613d467-bd72-4f02-8e16-2cd6d3285295
ve
https://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/bir-belge-ve-bir-soz-uzerinden-ukrayna-krizi,34295

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.