Siyasi karışıklığın sürekli hüküm sürdüğü bir ülke: Myanmar

0
812

Mustafa Yılmaz

“Myanmar’daki halkların aynı topraklar üzerinde kargaşadan uzak ve barış içinde bir arada yaşamaları, kendi aralarında kuracağı kardeşlik ve dayanışma adımlarından geçmektedir.”

Myanmar’a kısa bakış

Birmanya ya da Burma adlarıyla da bilinen Myanmar (1989 yılından beri resmi olarak bu adı taşımaktadır), Güney Asya’da Benegal Körfezi kıyısında yer almaktadır. Yaklaşık 55 milyonluk bir nüfusa sahip olan Myanmar, Çin, Hindistan, Bangladeş, Laos ve Tayland ülkeleri ile komşudur.

Doğal kaynakları bakımından zenginliği olmasına karşın, Myanmar, sanayisi gelişmemiş, ekonomisi oldukça zayıf ve kırılgan, yoksul bir ülkedir. Tarım ağırlıklı bir ekonomiye sahip olan ülke, ticari ilişkilerinin yaklaşık üçte bir oranını Çin ile yürütmektedir. Ayrıca, Tayland, Singapur, Japonya, Hindistan, Endonezya, Suudî Arabistan ve Malezya ile ticareti vardır.

Myanmar, yakın dönemde imzalanan ve dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olan, Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasında yer alan 15 ülkeden biridir. Bu anlaşmada yer alan Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) üyesi ülkeler şunlardır: Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam. Çin, Japonya, Güney Kore Avustralya ve Yeni Zelanda ise birliğin diyalog ortaklarıdır.

İngiliz sömürgeciliği döneminde, 1919 ve 1937 yılları arasında Hindistan’ın bir eyaleti durumunda olan Myanmar, İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın işgaline uğradı. Savaş sonrasında yeniden İngiliz egemenliği yaşansa da, 4 Ocak 1948 yılında ülke bağımsızlığına kavuştu.

Bağımsızlık sonrası

Myanmar’da, bağımsızlığın ilk on yılında sivil bir hükümet idaresi hakim olmuş, yönetimdeki çekişmeler sonrasında ise, 1962 yılında askeri darbe yaşanmıştır. Bu askeri idare farklı biçimlerde yaklaşık 50 yıl kadar sürmüştür.

Ordu, ülkenin siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşamında önemli bir etkiye sahiptir.

Devlet yönetimi belirlenirken Savunma, İçişleri ve Sınır İlişkileri bakanlıklarına asker kökenliler atanmaktadır. Meclis üyelerinin dörtte biri seçimsiz şekilde askeri otorite tarafından atanmaktadır. Böylece, herhangi bir parti seçimle göreve gelse de askeri otorite yönlendirici gücünü güvencede tutabilmektedir.

”Çoğunluğu Budist olan Myanmar’da resmî makamlar, Müslümanların nüfusun %4’ünü oluşturduğunu iddia etmektedirler. Ancak müslüman önderler bu oranın %10 ile 14 aralığında olduğunu söylemektedirler. Müslümanların etnik köken dağılımı ise şöyledir: %68 Hint, %30 Myanmarlı, %2 Çin asıllı. Müslümanların %41’i Arakan bölgesinde, geri kalanı ise ülkenin diğer bölgelerinde yaşamaktadırlar. Büyük çoğunluğu Hanefî mezhebindendir.” (Vikipedia) Myanmar’da bu farklı etnik yapılar arasında ve farklı kültürler arasında sürekli bir siyasi kargaşa yaşanmaktadır.

1982 yılında askeri yönetimce kabul edilen bir yasa ile Myanmar’da “yerli geçmişe sahip olmayan” etnik grupların vatandaşlık statüleri değiştirilmiş ve oy kullanma hakları ellerinden alınmıştır. Bu karar, savaş döneminde İngilizler tarafından demografik yapıyı değiştirmek amacıyla getirildikleri ileri sürülen Arakan’daki toplum üzerinde baskı oluşturmuştur. 1988 yılındaki askeri darbe sonrasında Arakan’da yaşayan Müslüman topluma yönelik baskılar artmış ve çatışmalardan kaçan on binlerce insan göç etmek zorunda kalmıştır.

1980’lerin sonunda öne çıkan ve önemli siyasi bir kimlik olan Aung Suu Kyi, Myanmar’da etkisi olan ve askeri otorite ile sürekli karşı karşıya gelmiş bir siyasetçi. Bu muhalif tutumu nedeniyle de uzun yıllar tutuklu kalmıştır. Babası, Aung San, ülkenin bağımsızlık mücadelesine önderlik etmiştir. Aung Suu Kyi, muhalif biri olarak, Batı tarafından da “bir demokrasi ve insan hakları aktivisti” olarak Nobel ile ödüllendirilmiştir. Fakat, Suu Kyi, 2012 yılında yaşanan etnik şiddet olaylarında, Arakanlı Müslümanlara yönelik ordunun kullandığı şiddet, taciz ve tecavüz suçlamalarını reddeden tutumu nedeniyle tepkiler almıştır.

Myanmar, 2015 yılından beri sivil bir liderin başkanlık ettiği hükümet tarafından yönetilmekteydi.

1 Şubat ordu darbesine varan süreç ve sonrası

Myanmar’da 8 Kasım 2020 tarihinde yapılan genel seçimi iktidardaki Demokrasi İçin Ulusal Birlik Partisi’nin (NLD) kazandığı açıklanmıştı. Fakat, ordunun desteklediği ve içerisinde rütbeli askerlerin de yer aldığı Birlik İçin Dayanışma ve Kalkınma Partisi (USDP), 26 Kasım’da bir açıklama yaparak, seçim sürecinde “hile” yapıldığını öne sürerek, “oyların yeniden sayılması” çağrısı yapmasıyla ortam gerilmişti.

Darbeyi yapan ordu tarafından yapılan ilk açıklamada, yönetimin artık orduda olduğu ve bir yıllık olağanüstü hal ilan edildiği, bir yılın sonunda ise seçimlerin yeniden yapılacağı duyuruldu.

Ordunun darbesi ile birlikte, Dışişleri Bakanı ve ülkenin fiili lideri Aung San Suu Kyi başta olmak üzere pek çok yetkili ve iktidar partisi yöneticisi gözaltına alındılar.

Askeri darbeye karşı değişik şehirlerde yapılan gösterilerde bugüne kadar 50’den fazla kişinin hayatını kaybettiği açıklandı. Gözaltı, tutuklama ve ölümlerin yaşandığı gösteriler hala devam etmektedir.

Darbeye yönelik dış tepkiler ve açıklamalar

ABD’nin başını çektiği Batı bloğu darbeyi kınarken, ABD, Kanada ve İngiltere darbede rol oynayan askeri yetkililere yaptırım kararı da aldılar. Pakistan’da ve Tayland’daki generallere destek vermekte tereddüt etmeyen Batılı emperyalistler, “demokrasi yanlısı” tutumlarla Myanmar’daki darbeyi kınayan açıklamalar yaptılar. Batı’nın çıkarları darbecilerle örtüşüyor olsaydı “demokrasi” kazanmış olacaktı.

Myanmar’da gerçekleşen darbenin ardından şu açıklamalar yapıldı: 

Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, “ABD son yapılan seçimlerin sonuçlarını değiştirme ya da Myanmar’ın demokratik geçişine engel olma girişimlerine karşıdır ve bu yönde atılan adımlar geri döndürülmezse sorumlulara karşı harekete geçecektir.” 

Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel, “Seçimlerin sonucuna saygı gösterme ve demokratik süreç yeniden tesis edilmelidir.”

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Bu gelişmeler Myanmar’daki demokratik reformlara ağır darbe anlamına geliyor.”

Çin adına açıklama yapan, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vang Vehbin ise şunları ifade etti: “Çin, Myanmar’ın dost komşusudur. Tarafların farklılıklarını anayasal ve yasal çerçeve içinde çözmesini, siyasi ve toplumsal istikrarı korumasını umuyoruz.”

Çin’in tarihi “İpek Yolu”na çağrışım yaparak tanımladığı “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin muazzam büyüklüğü biliniyor. Çin, hem bölgedeki çıkarları gereği hem de büyük projesine uygun olarak ASEAN ülkeleri ile ilişkilerini güçlendirmektedir. Çin ve Myanmar arasında 2000 km’nin üzerinde bir kara sınırı var. Myanmar’ın Benegal Körfezi kıyısında yer alması ve Hint Okyanusu’na açılan konumu nedeniyle Çin, bu ülkeyle ilişkilerini güçlü ve kalıcı tutmaya önem veriyor. Ve darbeye yönelik açıklamaları da bu ilişkiyi gözeten bir tutumda oldu.

Sonuç

Myanmar’da gerçekleşen darbe, dışarıda Çin ile ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki rekabetine etki etti ancak içerideki güç mücadelesinin getirdiği yasak, baskı ve zorlukların daha ne kadar devam edeceğinin belirsizliği sürmektedir. Myanmar halkı, yakın bölgesinde yer alan diğer Asya ülkeleri gibi darbe süreçlerinin kurbanı olmaktadır. Ezilen yığınlar bir yandan yoksulluğun cenderesi içinde ve kendi içlerinde ayrıştırılarak birbirleriyle boğuşmaya itilmekte, diğer yandan da bağımlılık ilişkisinin getirdiği dış müdahalelere karşı daha korumasız kalmaktadırlar.

Myanmar’daki halkların aynı topraklar üzerinde kargaşadan uzak ve barış içinde bir arada yaşamaları, kendi aralarında kuracağı kardeşlik ve dayanışma adımlarından geçmektedir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.