SOLDA BİREYCİLİK VE GRUPÇULUK II: DEVRİMCİ KILIKLI GRUPÇULUK

1
2483

Bir önceki yazıda Marksist solda ve toplumda bireyciliği tartıştık. Şimdi grupçuluğu ele alacağız. Bireycilikle grupçuluk ayrı dünyalara ait ve birbirinin tam zıttı gibi görünürler ama aslında aynı sistem içinde birbirlerini tamamlamaktadırlar.

Söze devrimcilik ve örgütlülükle grupçuluğun aynı şeyler olmadığını belirterek başlayalım. Örgütlerine devrimci samimiyetle bağlı insanların grupçu olmaları gerekmediği gibi bu normal de değildir. Örneğin Che Guevara ve Deniz Gezmiş grupçu değillerdi. Devrimci örgüte ve devrimciliğe değil de grup kimliğine ve sembollerine bağlı insanlar Türkiye solunda ne yazık ki daha çoktur. Devrimciliği bırakırlar, grupçuluğu bırakmazlar. 

Grupçuluk bir sol harekette örgüt sayısına ya da örgütlerin büyüklüğüne değil niteliklerine bağlıdır. Az ileride de anlatılacağı gibi Sovyetler Birliği Komünist Partisi bütün sosyalistleri bünyesinde topladığı halde grupçuydu. Grupçuluğun belli başlı özellikleri olarak şunları sıralayabiliriz:

  1. Grupçuluk esas olarak  tek yanlı bir iletişim yürütür. Bu iletişim devrimcilik adına kendi görüşlerini empoze etmeye dayanır, insanlardaki eleştiriciliği körelterek onları şartlandırmayı ve yönetmeyi amaçlar. Grupçuluğun karakteristik iletişim metodu propaganda ve polemiktir. 
  2. Grupçuluk eşitlikçi ve özgürlükçü yoldaşlık ilişkileri yerine hem örgüt içinde hem solda hem de kitlelerle ilişkide gruba bağımlılık ilişkileri yaratır. Grupçu insan ilişkileri, birbirlerini grubun dünyasına hapsetmeye ve orada tutmaya hizmet etmektedir. 
  3. Grupçuluk bir şirket mantığı güderek grubun çıkarlarını devrimci hareketin ve halkın genel ve uzun vadeli çıkarlarının önüne koyar yani parçayı bütüne tercih eder. Bazı gruplar bunu devrimci kılığa sokmak amacıyla kendilerini işçi sınıfının tek öncüsü veya halkın kendisi olarak tanımlamaktadırlar. Grupçuluk gene şirket mantığı ile devrimci hareketin potansiyelini geliştirmekten çok onu kendine mal etmekle ilgilenir. Grupçu sol hareketlerin, kendi gruplarına fayda sağlayacağını gördüklerinde, sol içi çatışmalar dahil, solun geneline zarar veren metotlara ve eylemlere başvurabilecekleri görülmüştür. 
  4. Grupçuluk sol grupların birbirini anlamasını ve dayanışma içinde birlikte mücadele etmesini yani solda sağlıklı birlikleri engeller. Çünkü grupçu sol örgütler birbirlerini sapkın görmekte, ötekileştirmektedirler ve birbirleriyle rekabetçi ilişki içindedirler. İlişkilerinde birbirlerini yedeklemeye, egemenlik altına almaya ve tasfiye etmeye çalışırlar. Grupçu örgütlerin liderliğindeki birlik çalışmaları da aynı yere çıkar. Bu yüzden solda birlik girişimlerine kuşku ve güvensizlikle yaklaşılmaktadır.
  5. Grupçu rekabetçilik tek tek gruplara kazanç sağlasa bile solu hem güç hem de nitelik bakımından aşağıya çeker. Ayrıca sola, kitlelerin gözünde itibar kaybettirir.
  6. Grupçuluk örgütlü mücadeleyi saçmalıklara götürmesi nedeniyle sürekli bireycilik üretir. Alternatif siyasi hareketler geliştirilemediği sürece grupçuluğun tek alternatifi bireycilik görülecektir. 
  7. Grupçuluk tarafından bölünen ve birbirine güvensiz hale gelen sol ayakta kalmak için kendi dışındaki güçlere bel bağlamaya başlar. 
  8. Grupçuluk sol hareketi iktidarın manipülasyonlarına, yönlendirmesine açık hale getirir. Türkiye devrimci hareketi on yıllardır devletin kontrolü ve yönlendirmesindeyse, bunun fark edilememesinin ve devlet tarafından kolaylıkla sürdürülebilmesinin en önemli sebebi grupçuluktur.
  9. Grupçuluk kısa vadeli ve kolaycı gelişme olanakları sunar ve o yüzden güce fazla önem veren insanlara cazip gelir.
  10. Grupçuluk kolektif bencillik olduğu için de burjuva sisteminin içindeki insanların bilinç düzeyine uygundur. Onlar tarafından kolay benimsenir ve zor teşhis edilir. 

Grupçuluk da tıpkı bireycilik gibi insanlığı özgürleştirme iddiasını taşıyor. Bireyciliğe kaşı alternatif olmak iddiasındaki grupçuluk bireyiciliğin kolektif bencillik anlamımdaki bir üst biçimidir, burjuva toplumun ve insanın insana yabancılaşmasının ürünüdür. 

Marksist hareket içinde grupçuluğun tarihinde ise Ekim Devrimi sonrasında yaşanan süreç bulunmaktadır. Marks, Engels ve Lenin gibi liderler grup iktidarı tehlikesine dikkat çekmişler ama tehlikeyi yeterince hesaplayamamışlardı. 

Rusya’da 1917 yalında iktidara gelen sosyalist hareketin, elverişsiz iç ve dış koşullar nedeniyle, rayından çıkmasıyla devrimci iktidar grupçuluğa saplanarak parti iktidarına dönüştü. Devrim kapitalist toplumun yol açtığı işsizlik, ekonomik bunalım, konut sorunu, eğitim, sağlık gibi çok önemli sorunları üretim araçlarının kamulaştırılması ve plan ekonomisi yoluyla aşmayı, çok büyük ekonomik, askeri ve toplumsal gelişmeler sağlamayı, Nazizmi yenmeyi, klasik sömürgecilik sisteminin çökmesine olanak ve destek sağlamayı başardığı halde grup iktidarlarına dönüştüğü için birliğini koruyamadı ve ilerlemesini sürdüremedi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi liderleri birbirine düştüler. Birbirlerini ajan ilan ettiler. Devrim kendi evlatlarını yedi. Devrimci parti ve dünya devrimini koordine etmek için kurulmuş olan 3’ncü Enternasyonal örgütü, muhalif sosyalistlere karşı yer yer Engizisyon’a benzemeye başladı. Ardından Yugoslavya Devrimi ve lideri sosyalist Tito ile düşmanlık gelişti. Giderek sosyalist Çin, Sovyetler Birliği ve Arnavutluk liderleri birbirine düşeceklerdi. Sosyalizm büyük prestij kaybetti. Sonunda sistem çöktü ve kapitalizm dünyaya hakim oldu. 

Sosyalizmi grupçuluk yıktı. Yıkılan sistem halk iktidarı değil, grup yani parti iktidarıydı. Parti iktidarı, giderek dünya sosyalist hareketinin düşüncesine ve eylemine grupçuluğu yerleştirdi. Özgürlükçü devrimciliğin yerini grupçuluk aldı. Sosyalizm adına grup iktidarları bu yüzden sahte özgürlükçü bireyciliğin en büyük dayanağı oldu. 

Türkiye solu 1970’li yıllara kadar grupçu yozlaşmadan görece uzak durumdaydı. Grupçuluk adına tipik davranışları 1960’lı ve 70’li yıllarda Yurt Dışı Bürosu adıyla ortaya çıkmış olan TKP’de görüyoruz. Bu grup, gerçek TKP’nin Şefik Hüsnü, Reşat Fuad, Kıvılcımlı ve Mihri Belli gibi direnişçi liderlerini partiden attıklarını ilan edecekti. Grupçuluk 1960’lı yıllarda Türkiye solunun birleştiği Türkiye İşçi Partisi içinde de görüldü. TİP yönetimi, illegal hareketten gelen devrimcileri engel bildi. Bu anlaşmazlık MDD-TİP bölünmesine, rekabetçiliğe ve hatta küçük çaplı sol içi kavgalara sebep oldu. Aynı dönemde yurt dışında TKP adına yayın yapan “BİZİM RADYO”nun Denizlerden “emperyalizmin ajanları” olarak söz etmesi ise sol hareketi bekleyen tehlikelere işaretti. 

En tehlikeli grupçuluk ise 1971 yenilgisinden sonra gelişti. TKP ile Perinçek gruplarının kendi taraftarlarını şartlandırarak birbirini düşman ilan etmesi giderek sola yayıldı. Sol gruplar taraftarlarını düpedüz şartlandırmaya, birbirlerini düşman görmeye ve birbirleriyle çatışmaya başladılar. 

1980 darbesi sonrasında sosyalist hareket grupçuluğu aşmayı gündemine alamadı. Sosyalist hareket içinde bir yandan birbirlerine karşı grup duvarları güçlendirilirken aynı zamanda sosyalist örgütlerin kendi içlerinde baskı ve şiddeti sistemleştirdikleri görüldü. Propaganda bu yanlışlıkların zorunluluk hatta güzellik gösterilmesine hizmet etti. Sol hareket bu hatalara karşı ortak bir tutum geliştiremedi. 

Bir süredir solda eski grup çatışmaları yok, fakat grupçuluk devam ediyor. Grupların temel iletişim ve eğitim metodu ne yazık ki hala propaganda ve polemiktir. Eleştirici düşünceyi geliştirmek yerine insanlara propaganda ürünü düşünceler benimsetiliyor. Devrimcilik yerine grupçuluk öğretiliyor; mücadeleye bağlılık yerine grup etiketine bağlılık geliştiriliyor. Apaçık yanlışlıklar bile propaganda yoluyla erdemmiş gibi gösterilebiliyor. Gruplar kendi içlerindeki ilişkilerde, kitlelerle ilişkilerde daraltıcı ve kısırlaştırıcı konumdalar. Gruplar solun genelini kucaklayacak, devrimci hareketi geliştirecek, sol hareketin ortak kurumlarını, ortak değerlerini geliştirecek çabalar yerine giderek daralan ve zayıflayan solda, kendi örgütlerini öne çıkarmayla sınırlı çabalara saplanmış durumdalar. Her bir sol grup bürokratik iktidar modeli olarak birbirinin karşısında duruyor. Gruplar birbirini anlayacak durumda değiller. İlişkilerde dayanışma değil gruplar arasında rekabetçilik esas. Türkiye solu bu yüzden güçlü örgütler kuramıyor, kitlelerde heyecan yaratamıyor, gruplar arasında sağlıklı iletişim, koordinasyon ve birlik sağlayamıyor ve bir kısım sol, Kürt siyasal hareketi etrafında bir arada durmaya çalışıyor ve enternasyonalizm adına onun politikalarına yedekleniyor. Bunun Kürt siyasal hareketine de faydası olmuyor. Grupçuluk nedeniyle birleşmeyen sol örgütler devletin belirlediği alana hapsedilmiş durumdalar. Devlet sol içindeki rekabetçiliği kullanarak sol içindeki ve hatta örgütler içindeki güç ilişkilerine dahi müdahale edebilmektedir. Ortak hukukun, kurumların, koordinasyonun ve iletişimin çok zayıf olduğu solda sağlıksız insanlar kendilerine alan buluyorlar. 

Bireycilik nasıl bireyleri ve ezilenleri zayıf düşürüyorsa grupçuluk da sosyalist hareketi zayıf düşüyor. Birinde her biri halkı değil de kendisini esas alan ve burjuvazi karşısında birbiriyle rekabet halindeki bireyler diğerinde ise gene her biri kendisini esas alan, burjuvazi ve devlet karşısında birbiriyle rekabet halindeki gruplar var. Birbiriyle rekabet halindeki burjuva bireylerin piyasa, hukuk, devlet ve uluslararası kurumlar gibi eğitim ve koordinasyon araçları olduğu halde sol hareket kendi içinde düzenleyici kurumlardan yoksundur. Solda bu yüzden zaman zaman orman kanunları geçerli olmaktadır. 

Yukarıdaki eleştirileri yadırgayan olacaktır. Eleştirilerimiz, bizi de kapsayacak şekilde, solun genelinedir. Eleştiriler sol hareketin kendi gerçekliğiyle yüzleşecek cesarete ve kendisini yenileyecek potansiyele sahip olduğu inancıyla yapılmıştır. Sosyalist hareket eğer bireyciliği ve grupçuluğu aşarsa çok büyük bir dinamizm ve prestij kazanacak, hızla güçlenerek halkın gerçek umudu yaratmasına öncülük edecektir.

Üçüncü bölümde önerilerimizi ifade edeceğiz. 

1 Yorum

  1. Gerçek ve Tespit. Devlet Türkiye solu üzerinde etkin ve yönlendirmekte başarılı…

    Yol : bu süreçte solcuların DEVRİMi olanaksız.

    Yapılacak: Devlet içerisinde yapılanarak devlet içerisinde etkin dolayısıyla ağırlıklı, söz ve kudret sahibi olmak…

    Aynı Karşı DEvrimcilerin denediği gibi…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.