Sosyalist Sol Tartışıyor – Bir Özet ve Değerlendirme

0
1925

Sol hareketler arasında grupçuluktan ve rekabetten uzak, dayanışmayı ve yoldaşça diyaloğu esas alan ilişkilerin hakim olması için çalışıyoruz. Bu sağlanırsa karşılıklı saygı, sevgi, alçakgönüllülük ve güven ilişkileri temelinde omuz omuza mücadele ile beraber gelişebilen; saldırılar karşısında tıpkı Kızıldere dayanışmasındaki gibi birbirine sahip çıkan gruplar en sıkı programatik birliklerden dahi daha sağlıklı bir birlik kurmuş olacaklardır.

Bu anlayışla Türkiye solundaki siyasi örgütler ile, gündeme ve solda birliğe dair görüşüyoruz. Ulaşamadığımız gruplardan şimdiden özür dileriz, eksiğimizi kısa sürede kapatacağız.

Ulaşabildiğimiz gruplardan bir kısmı sorularımıza cevap verdi. Bir kısmı cevap vereceğini söylese de ne yazık ki hala geri dönüş yapmadı. Kısa sürede dönüş yapmalarını diliyoruz.

Bazı gruplardan da olumsuz cevaplar aldık. Kimi arkadaşlar “zamanımız yok” diyerek cevap vermeyi reddederken, kimi arkadaşlar ise mesela sorularımıza cevap veren bir grubu öne sürerek söyleşimize katılamayacaklarını ifade ettiler. “Zamanımız yok” diye söyleşiyi reddeden arkadaşların gerçekten de ifade ettikleri kadar yoğun çalışmalar içinde olduklarını dileriz ama cevapları bizde çabamızı önemsemedikleri görüşü oluşturdu. Yazsalardı, en azından okurlarımıza ve saflarımızdaki insanlara, dergimizi takip edenlere de kendilerini tanıtma fırsatları doğardı.

Söyleşimizde cevap aradığımız üç soru vardı. Sorular sırasıyla sol grupların Türkiye’deki gelişmeler, solun durumu ve solda birlik üzerine görüşlerini tartışmayı amaçlıyordu. Solda birliğe dönük son sorumuz, “Sol bu sürece tutarlı ve etkin bir müdahale için kendi güçlerini nasıl birleştirebilir” idi.

Gelen cevaplarda sol gruplar arasında birbirine güvensizlik dikkat çekiciydi. Halka duydukları güveni ifade eden grupların birbirine dönük umutsuzluklarının üzerine muhakkak düşünülmelidir. Öte yandan kendini merkeze alan ve kendi dışındakileri “öteki” olarak gören bir eğilimi gözledik. Birbirimizi anlamaya gayret eden, kapsayıcı ve eleştiriyi öncelikle kendisine tabi tutan yaklaşımları daha anlamlı bulduk. Bu konulara yeniden döneceğiz.

Şimdiye kadar sırasıyla Barikat, Komite, Devrimci Proletarya, TİP, EHP, ÖDP, TÖP ve SYKP adlı örgütlerden cevaplar aldık. Temas kurduğumuz ve kuracağımız başka gruplardan yazılar geldikçe yayımlamaya devam edeceğiz.

Bir özetleme

1) Barikat’tan arkadaşlar “emperyalist-kapitalist sistem” dedikleri günümüz dünyasının zeminini 90’larda çöken reel-sosyalizm ile ilişkilendiriyor. Daha önce çeşitli kaynaklarda da geçen “medeniyetler çatışması” anlayışının ilk uygulama halkasının Ortadoğu coğrafyası olduğunu söylüyorlar (Medeniyetler Çatışması kavramı ilk kez ayrıntılı şekilde 1996’da Amerika’lı siyaset bilimci Samuel Huntington tarafından kullanılmış ve daha sonra da siyaset tartışmalarına girmiştir). Arkadaşlar bu süreçte AKP’nin de bir ılımlı-İslam projesi olarak Milli Görüşçüler, Fetullahçılar ve öteki dinci grupların koalisyonu olarak başa geldiğinin altını çiziyorlar. Gezi isyanının her türlü muhalefeti kapsayıcı bir isyan olduğunu belirten arkadaşlar, devrimci siyasetlerin ise bu kitlenin taleplerini karşılamakta eksik kaldıklarını da ekliyor. Sol hareketler olarak sürecin “şu veya bu düzeyde varlığını koruma, örgüt mülkiyetçiliği” noktasına gerilediği eleştirisini getiren Barikat, örgütlenme ve kitle mücadelesi açısından devrimci yenilenme süreci olmadan bu gerilemenin aşılamayacağını ifade ediyor. Arkadaşlar son olarak solun şu şekilde bir hat izlemesi gerektiğini söylüyor: İlk olarak bütünlüklü bir yenilenme potasına girmek; ikinci olarak Türkiye gündemini esas alan, kendi motifleriyle, bağımsız bir canlanma yaratacak bir birlik hattı oluşturmak; üçüncü ve son olarak ise Kürdistan devrimiyle de her alanda ortaklaşmaya çalışmak ve eğer ortaklaşılmıyor ise de kendi yolundan yürümek.

2) Sorularımıza cevap veren Komite dergisinden arkadaşlar Erdoğan iktidarının, “solun bazı kesimleri” dedikleri sol kesimler tarafından fazlaca abartıldığını ifade ediyor. Anadolu’nun en muhafazakar kesimlerinde dahi direnişler gelişirken, “Türkiye nereye gidiyor” diye hayıflanıp, “faşizm geliyor” diye konuşmak yerine, gelişen mücadelelere odaklanılması gerektiğini söylüyorlar. Özellikle sınıf içinde çalışma üzerinde duran Komite’den arkadaşlar emekçilerin solda birlik gibi bir sorunu olmadığını, bunun solcuların sorunu olduğunu ve solun halkı kendi sorunları ile meşgul etmemesi gerektiğini söylüyorlar. “Proletarya devrimciliğinin özüne dönmek gerekir” diyen arkadaşlar, kendilerinin “utangaçça ve kurnazca düzene eklemlenen anlayışları” ideolojik ve politik açıdan teşhir edeceklerini söyleyerek yazılarını bitiriyorlar.

3) Sorularımıza hızlıca yanıt veren Devrimci Proletarya’dan arkadaşlar ise sınıf eksenli geniş bir Dünya ve Türkiye analizi yaparak yazılarına başlıyor. Dünyada ve Türkiye’de önümüzdeki süreçte sınıfsal, toplumsal, siyasal sarsıntı ve çatışmaların daha da artacağını söyleyen arkadaşlar, solun ise grev ve isyanlarda büyütücü bir rol oynamak şöyle dursun, onları “tamponladığı” ifadesinde bulunuyor. Solun, kapitalizmin yenileceğine olan inancını yitirdiğini ve aynı zamanda da küçük-burjuva sınıf karakteri taşıdığını yazıyorlar.

 İmamoğlu ile yan yana gelen, burjuvaziden medet uman bir sol ile değil birlik yapmayı, yan yana gelmeyi bile işçi sınıfına hakaret sayarız, diyen DP’li arkadaşlar, bir takım siyasetlerin “yukarıdan” yapacakları birliklerin bürokrasi, hantallık ve gevezelikten başka şey üretmeyeceğini düşünüyorlar.

4) Türkiye İşçi Partisi’nden arkadaşlar Saray rejiminin kurumsal ve fiili anlamda faşizme geçişi denediğini ifade ediyor. Faşizm tehlikesinin yalnızca AKP ile geçerli olmadığını da söyleyen arkadaşlar, sosyalist ve ilerici muhalefetin gündeminde faşizme karşı mücadelenin yer alması gerektiğini söylüyor. Türkiye’de sosyalist hareketin cephe, ittifak, güç birliği vb. yan yana gelişlerinin önemli olacağını; fakat bu tarzlı yan yana gelişlerin yaratacağı etkinin sınırlı olacağını ifade eden TİP’li arkadaşlar, sorunların aşılması için taktik birlikteliklerin değil, stratejik düzlemdeki kurucu politikaların etkin olacağını söylüyorlar.

5) Solun var olan güçlere yaslandığı sürece iktidar hedefinden kaçınır durumda kalacağını ifade eden EHP’den arkadaşlar, sosyalistlerin kendi öz gücü ile hareket etmesi gerektiğinin altını çiziyorlar. Solun kendi içinde demokratik bir işleyiş ile yan yana duramamasını da ifade eden arkadaşlar, solun birliğinin koşullarının zayıflamış durumda olduğunu da ifade ederek “solda birlik” görüşüne mesafeli durduklarını gösteriyorlar. 

6) ÖDP’den arkadaşlar (sorularımızı cevapladıkları sırada halen ÖDP ismini kullanıyorlardı, arkadaşlar artık “Sol Parti” ismi ile devam ediyorlar) AKP’nin son seçimler ile yenilgi aldığını fakat bir yenilgi ile de yıllardan beri kurduğu alanları bırakmayacağını söylüyor. 31 Mart ile yeni bir dönem açıldığını ve bu dönemin de değişim-dönüşüm dönemi olduğunu ifade ederken, sürecin aynı zamanda dünyada da olduğunu ekliyorlar. Arkadaşlar, Haziran Hareketi’nin solun rekabetçi yaklaşımları nedeniyle zayıfladığı ve daraldığı görüşündeler. Solun önümüzdeki dönemde bu değişim dönüşüm sürecine yönelik strateji geliştirmesi gerektiğini ifade ederken, milyonlarla buluşma arayışı olması gerektiğini söylüyorlar. 

7) TÖP’den arkadaşlar ise Türkiye’de solun gelişeceği olanaklar olmasına rağmen, ilginç bir kriz içerisinde olduğunu söylüyor. Türkiye’de ilericilik-gericilik kutuplaşmasında solun bağımsız bir tutum geliştiremediğini ifade eden arkadaşlar, sosyalistlerin AKP karşısında “ilerici” tutumda kaldığını eleştirel bir ifade ile belirtiyor. Halk güçlerinin siyasal program ve önderlikten yoksun olduğunu ifade eden arkadaşlar, solun tasfiye yaşamakta olduğunu da ekliyorlar. Daha önce “yetmez ama evet” çizgisinde yedeklenen solun, mevcut durumda ise düzenin restorasyonunu savunan çizgide yedeklendiğini ifade ediyorlar. Arkadaşlar birliğin “demokratik cumhuriyet” ve “demokratik anayasa” talebi etrafında kurulacak geniş bir ittifak ile sağlanabileceğine inanıyor.

8) SYKP’den arkadaşlar burjuva demokrasisinin her askıya alındığı otoriterleşme süreçlerinin “faşizm” olarak tanımlanmaması gerektiğini belirtirken Türkiye’nin ise faşist bir kurumlaşma süreci içinde olduğu tespitini yapıyor. Bu durum karşısında iki direnç odağını ise Kürt hareketi ve kadınlar olarak belirliyor. Solun bir temsil krizi yaşadığını, siyasi yapıların toplumsal hoşnutsuzluğu temsil etmediğini söylüyorlar. Arkadaşlar, önümüzdeki süreçte solun var olan durumuyla yan yana gelmesinin herhangi bir çözüm sağlamayacağını ifade ederken bu durumdan çıkışı ise kendi ifadeleri ile “geçmiş sosyalist deneyler ile yüzleşmekte” gördüklerini de belirtiyorlar. SYKP’nin solda birliğe HDP solu içindeki birlik temelinde yaklaştığını gördük. Önümüzdeki dönem sosyalistler içinde yeni arayışlar içinde olanlar ile daha kuvvetli diyaloglar kuracaklarını ifade eden SYKP’li arkadaşlar son olarak yerel meclislere dikkat çekerek birliğin ancak hareket halindeki güçlerle geliştirilebileceğini söylüyorlar.

Gruplar arası benzerlikler

Sorularımıza cevap veren grupların çeşitli meselelerde kendi içlerindeki benzerlikleri de ifade etmekte yarar var.

İşçi sınıfı vurgusu konusuna özellikle Devrimci Proletarya ve Komite’den arkadaşlar özel önem veriyor gibi gözüküyor. Öyle ki, mevcut solun işçi sınıfı mücadelesini engelleyen konumda olduğuna dair ifadelerde dahi bulunuyorlar.

SYKP ve TÖP gruplarından arkadaşlar Kürt hareketi ile birlikte davranmaya özen gösterilmesini vurguluyorlar. Barikat’tan arkadaşlar da bir yandan bağımsız bir hat örmenin önemine vurgu yapıyor ama solun Kürt hareketi ile ortaklaşması için elinden geleni yapması gerektiğini de ekliyorlar.

Solda birliğe duyulan ihtiyaç konusunda Devrimci Proletarya, Komite ve EHP’li arkadaşlar oldukça ilgisiz. Hatta DP ve Komite’den arkadaşlar “işçi sınıfının solda birlik gibi bir gündemi yoktur” da diyor.

Solun bağımsızlığı konusunda özel olarak ÖDP’li (Sol Parti) arkadaşlar vurgu yapıyor. Onlar ile birlikte Barikat’dan arkadaşlar da benzer vurgular yapıyor.

Faşizm konusunda ise SYKP ve TİP’ten arkadaşların özel olarak benzerlikleri bulunuyor. Her iki gruptan arkadaşlar da Türkiye’de faşizm tahlili yapmak yerine faşizmin kurumsallaşma sürecinde yani oluşum aşamasında olduğuna vurgu yapıyorlar.

Son olarak solda yenilenme konusunda ise özel olarak SYKP ve Barikat’çı arkadaşların cevaplarında bir benzerlik gözüküyor. Barikat’tan arkadaşlar doğrudan “yenilenme” ifadesini kullanırken SYKP’den arkadaşlar ise “solun geçmiş deneyimlerine eleştirel yaklaşımda olması” gerekliliğini vurguluyor. 

Yakın ve uzak gördüğümüz yanlar

Barikat’tan arkadaşların devrimci hareketler açısından tıkalı olan süreci aşmaya dönük kullandıkları “yenilenme” ifadesi bizim de üzerinde uzunca süredir durduğumuz bir ifadedir. Arkadaşların yenilenmeyi nasıl somutlaştırdıklarını da öğrenmek isterdik. Kendi öz gücüne güvenen, bağımsız bir sol hareket; devrimci yenilenme çabası taşıyan, kendi gerçekliği ile yüzleşebilen ve zaafları ile mücadele edebilen bir sol hareket bu anlamda Türkiye’de var olan sıkışıklığı da aşacaktır. Sol grupların birbirlerinin yardımıyla kendi grupçulukları hakkında eleştirici bir düşünceye ulaşarak aralarında rekabet yerine dayanışmayı geliştirmelerini istiyoruz.

Komite’den arkadaşların cevabını ise fazla üstten bulduk. Özellikle çalıştıkları sınıf alanında yoğun çaba içerisinde gördüğümüz arkadaşların kendilerini eleştiriden biraz azade tutarak, kabahati “öteki” gördükleri sola yıkma çabasında oldukları izlenimi edindik.

Benzer ifadeleri ne yazık ki Devrimci Proletarya’dan arkadaşlarda da okuduk. DP’den arkadaşların da kendi dışındaki sola karşı aşırı güvensiz ve küçümseyici tutumları bize geleneksel sol bir yaklaşım geldi. Bu tutum soldaki grupları birbirinden uzaklaştırıyor.

Türkiye İşçi Partisi’nden arkadaşların cevaplarını da ilgi ile okuduk. Arkadaşların Türkiye tahlilleri yalın ve anlamlıdır. Sosyalist ve ilerici güçlerin AKP’ye karşı ortak mücadelesi de bu açıdan önem arz etmektedir. Arkadaşların faşizm görüşü ise bizle uyuşmuyor. Biz, Mahir Çayan’ın faşizm görüşünü kabul ediyoruz. Öte yandan “birlik” konusunda arkadaşların ifade ettikleri taktiksel yan yana gelişlerin başarısızlığını esas olarak bu birliklerin önlerine grupçuluğu aşmayı koymamasına ve yenilenmeyi hedefleyememesine dayandırıyoruz. Yani “stratejik” olarak (stratejik derken, arkadaşlar program ve hiyerarşi birliğini kastediyor olmalı) yaratılan birlikler de pekala sol hareket için sınırlı veya var olanın da gerisine düşen etkiler yaratabilir. Aynı isimde, aynı programda ve aynı örgütte birleşmek grupçuluğu aşmayı ve devrimci yenilenmeyi hedeflemediği sürece başarısız kalacaktır.

EHP’den arkadaşların, sosyalistlerin öz gücü ile hareket etmesi gerektiği fikrine katılıyoruz. Sol, bağımsız bir hat geliştirmeden, kendi politikalarını yaratmadan ne yazık ki Türkiye’de bir güç durumuna gelemeyecektir. Bununla birlikte arkadaşların solda birliğe dönük karamsarlıkları ise üzüntü verici. Sosyalist hareketlerin halka duydukları güveni kendileri dışındaki sol gruplara duymayışları kendilerini de kapsayan bir sorun değil midir? Solda gerçek bir örgütlü mücadeleden uzak liberal yozlaşma, müzminleşen grupçu kültür ve kendi dışındaki güçlere yaslanma gibi eğilimler karşısında mücadeleye yeni katılan sempatizanların değişmeye genelde daha açık oldukları bir gerçektir. Bu nedenle yeni bir şey yaratmaya çalışanların yeni insanlara gitmesi gerektiği açıktır. Halkı sol hareketlerden çok daha iyi durumda görmeyi ise hiç gerçekçi bulmuyoruz. Kaldı ki sol bu halkın, bu toplumun bir parçası olduğu için şikayet ettiğimiz sorunlara sahiptir. Grupçuluk asıl bu toplumdan kaynaklanmaktadır. Toplum ne denli grupçu ise, sol da o denli grupçu; toplum ne denli diyaloğa kapalı-rekabetçi ise sol da o denli diyaloğa kapalı ve rekabetçidir.

ÖDP’den arkadaşlar sorularımıza cevap verdikleri sırada daha isim değiştirmemişlerdi. Ankara’da gerçekleştirdikleri bir kongre ile isimlerini “Sol Parti” yaptılar. Umarız ki hedefledikleri yolda başarılı olurlar.

Arkadaşların özellikle Haziran Hareketi’ne dönük değerlendirmelerine değinmek isteriz. ÖDP’den arkadaşlar Haziran’ın solun rekabetçi yaklaşımları nedeniyle zayıfladığını ve daraldığını ifade ediyorlar. Bütün eksiklerimiz ile birlikte Haziran içerisinde yer aldığımız süre boyunca biz, arkadaşların ifade ettikleri durumdan epey farklı gözlemlerde bulunduk. ÖDP’nin kuruluş sürecini ve sonrasında yaşananları geçmişte deneyimlemiş bir hareket olarak, Haziran’a girerken de “ihtiyatlı bir adım” attığımızı ifade etmiştik. Nihayetinde Haziran’da da geçmişte karşılaşılan şeyler ile çok benzer şeyler gördük. ÖDP’li arkadaşların onca çabası, ortaya koydukları onca emek birazcık olsun kendi grupçu ve rekabetçi yanlarını sorgulamaya da yönelse, eminiz ki çok daha büyük etki yaratacaklar. Ama ne yazık ki arkadaşları kendi gerçeklikleri ile yüzleşme çabasında göremiyoruz. Yine de sorularımıza verdikleri yanıtlarda da ifade ettikleri “arayış”a değer veriyoruz.

TÖP’lü arkadaşların kullandıkları kavramlara biraz şaşırdık. “İlericilik-gericilik” diye ifade ettikleri ve eleştirdikleri “ikilik”ten “bağımsız” nasıl olunacağını pek kestiremiyoruz. Bununla birlikte arkadaşların geçmişte “yetmez ama evet” çizgisi gibi restorasyoncu bir tarafa düşülmemesine dönük kaygılarına da katılıyoruz. Arkadaşların kullandığı “demokratik cumhuriyet” kavramını sıkça Kürt hareketinden duyuyoruz. Çeşitli yazılarında da  “Çözüm Demokratik Cumhuriyet” dediklerini biliyoruz. Arkadaşların “demokratik cumhuriyet” talebi etrafında kurulması gerektiğine inandıkları geniş ittifak, bizim önerdiğimiz solun kendi özgücüne dayanan bağımsız bir birliğini değil; HDP’nin çevresinde, Kürt hareketinin talepleri ve ihtiyaçları etrafında bir birliği adres gösterir. Yine de yan yana geliş ihtiyacının TÖP’lü arkadaşlarda da dillendirilmesi çok anlamlıdır.

SYKP’li arkadaşların ifade ettiği “temsil krizi” yerinde bir tespittir. Birliğe yaklaşımlarını da anlamlı bulduk.  Arkadaşların solda arayış içerisinde bulunan siyasi hareketler ile daha sıkı bir iletişim hedefleri de oldukça anlamlıdır. Arkadaşların solda birliğe HDP merkezli yaklaşmaları bize uzak geldi.

Sonuç

Umarız Odak okurlarının konuya ve bize cevap yazan sosyalist örgütlere ilgisi artmıştır. Daha ileri değerlendirmelere ulaşmak için daha çok tartışmaya ve dayanışmacı pratiğe ihtiyacımız olduğunu görüyoruz.

Biz her ne kadar grupçuluğu ve rekabetçiliği eleştirmeye yoğunlaşsak da özellikle örgütlenme alanında yukarıda tartıştığımız grupların çoğundan daha fazla kusura sahip olduğumuzun farkındayız. Güçlerimiz ve etkinliklerimizin birbirine oranı ne denli farklı olursa olsun hepimiz birden ülke politikasında etkisi zayıf siyasal örgütleriz. Farklılıklarımızın önemli bir kısmı ile ise file dokunup, onu anlamlandırmaya çalışan körler hikayesindeki gibidir. Her birimiz mevcut gerçekliğin genelde sınırlı yönlerine dikkat çekiyor ve gerçekliği kendi öznelliğimiz ile anlamlandırmaya çalışıyoruz. Oysa gerçekliği daha iyi kavramak için farklı gruplar olarak duyumsadığımız, düşündüğümüz ve deneyimlediğimiz gerçekleri birbirimizi anlama çabası ile buluşturmaya ihtiyacımız var.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.