Üç fidanın yoldaşı Atilla Keskin ile söyleşi: Yoldaşlarımızın isyankar ruhunu söylemeden Denizleri savunmak, onlara yapılmış bir kötülüktür

1
4353

Bugün, üç fidanın yani Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilişlerinin 48’inci yıl dönümü. Denizler, aradan on yıllar geçmesine rağmen Türkiye halklarının kalbinde edindikleri yeri hiç kaybetmediler. Verdikleri anti-emperyalist, bağımsızlıkçı ve sosyalist mücadele yüzbinlerce, milyonlarca insan tarafından örnek alındı. Binlerce çocuğa isimleri verildi. 

Egemenler, onları idam etmek ile fiziki olarak yok etse de görüşlerini ve inançlarını asla bitiremedi. Biz de bugün ölümlerinin 48’inci yılında üç fidanın yoldaşı, Denizlerin yargılandığı davada 4. kişi olarak idam cezasına çarptırılmış THKO önderlerinden Atilla Keskin ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Umuyoruz ki gerçekleştirdiğimiz söyleşi, bir nebze de olsa mücadeleye katkı sunar… 

Odak: Denizler ile nasıl tanıştınız? Bize biraz o süreçten söz edebilir misiniz? 

Atilla Keskin: Denizlerle ben THKO davasında beraber yargılandım, dava arkadaşıyım. Ben ODTÜ’ye 1964 yılında girdim, 69’a kadar okudum. Son sınıftaydım. O zaman THKO daha henüz yoktu. Ama biz devrimciler olarak bir grup arkadaşlık. TİP, Devrimci Gençlik gibi yerlerde mücadele ettik ve daha sonra da kır gerillası yapmaya karar verdik. 

Biz Ankara’daki devrimcilerdik. Deniz ise İstanbul’da öğrenci lideriydi. Denizde bize katılacağını, kır gerillası olmaya gönül verdiğini haber verdi ve sonrasında buluştuk. O dönem hepimizin amacı dağa çıkmaktı. Malatya civarında küçük bir üs kurmuştuk. Olanaklarımız kısıtlı idi. Hüseyin İnan gelmek isterken yakalandı. Önder arkadaşlarımızdandı. Daha sonra da Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan, Gemerek‘te son kurşunlarına kadar çarpışarak yakalandılar. Daha sonra da zaten bilinen olaylar gelişti. Çok kısa zaman süren yargılanmamız oldu. Ben de idam cezası alan 4. kişi idim. 3 arkadaşımızı,  yoldaşımızı aramızdan alıp idam ettiler. 

Odak: O döneme dair anılarınızı kitaplaştırdığınızı biliyoruz. 

Atilla Keskin: Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler, diye bir kitap yazdım. Bu kitapta bir kahramanlık hikayesinden ziyade Denizlerin insan yanlarını, hümanizmalarını, dünyaya bağlılıklarını, şakalarını yansıttık. 8 baskı yaptı kitap Türkiye’de. 

Odak: Tam da burada, araya girecek olursak; 68 ruhu diye bir ruhtan söz ediliyor. Siz de bunu anlatmış gibisiniz. 68 ruhu neydi, sizi hangi duygularınız devrimciliğe çekmişti?  

Atilla Keskin: Öncelikle dünya kaynıyordu. Anti-emperyalist mücadeleler, gerilla mücadeleleri, Avrupa ve Amerika’da yaşanan sınıf mücadeleleri, Küba ve Çin devrimi… Hepsinin üzerimizde etkileri vardı. 

Öte yandan Türkiye‘de 1965’te kendisine sosyalistim diyen 15 milletvekili meclise girdi. Çok geniş kitlesel yürüyüşler, DİSK’in kuruluşu vs. kaynayan bir Türkiye vardı. Toprak ağalarına karşı Kürtler kendi seslerini çıkarmaya başlamıştı. Böyle bir ortam vardır. Fakat bunların yanında bizler edebiyat, sinema, kültür, tiyatrodan gelen insanlardık. Hemen hemen hepimiz bunlarla uğraşmıştık. Nazım’ı, Yaşar Kemal’i, Orhan Kemal’i okumuştuk. Böylesi bir kültürel birikim vardı. 

Mesela abim Mamak Cezaevine bizi ziyarete geldiğinde, doktordu benim abim, bir isteğiniz var mı, diye sorardı. Deniz, “Rodriguez’in gitar konçertosunu bulabilir misin abi bize?” dedi. Allah Allah, bu nedir ya. Şimdi bile az bilinir belki Rodriguez. Anti-faşist, çok güzel bir gitar konçertosu yazmış bir İspanyol bestekarı. Abim de buldu getirdi. Ben hala dinlerim. Buradan bu söyleşimizi okuyanlara da tavsiye ederim. İşte öyle bir kültürel birikimi vardı 68 kuşağının.

Odak: Hem kendinizi geliştirebilip, iyi okullarda okuyabiliyorken hem de mücadeleden hiç geri kalmıyormuşsunuz. Bu, bugün daha az gözlemleyebiliyor gibi. Özel yaşamınız ile mücadelenizi birleştirebilmişsiniz siz. 

Atilla Keskin: Elbette. Şunu her zaman belirtirim, şimdiki gençlikten biz farklıydık, evet. Ama bu bugünkü gençliğin kabahati değil bence. Gençliğin üstünde korkunç bir baskı, demokrasinin kırıntısı kalmadı. Bizim ise hem ruhumuz zengindi, hem de mücadele içerisinde olduk. İşçilerin, köylülerin yanında olduk, böyle bir süreçte yoğurulduk ve Türkiye bir an önce değişsin istiyorduk. Bu bir ütopya tabii, bu olabilir mi olmaz mı diye düşünmedik. Bir başlangıç lazımdı. Hüseyin İnan yoldaşımın dediği gibi, biz bir ateş yakalım, bu giderek büyür, diyorduk. Belki biz yenildik, ama bakın aradan 48 sene geçti, onlar hala anılıyor. 

Odak: Anti-emperyalizm, bağımsızlık, yurtseverlik gibi kavramları siz sıkıca sahipleniyordunuz. Bu kavramlar sizin için ne ifade ediyordu? 

Atilla Keskin: O dönem bizim için belirleyici olan Türkiye‘de Amerikan üslerinin olması, kültür egemenliğinin olması, her şeyin Amerika’ya bağlılığıydı. MİT’e ABD zarf içinde para veriyordu.          

Bizim sosyalizmimizin temelini teşkil eden şey anti-emperyalizmdi ve bağımsız Türkiye idi. O yüzden de, Yankie go home, Bağımsız Türkiye, sloganlara egemen durumdaydı.

Yurtseverdik. Ülkemizi, insanlarımızı seviyorduk. Bundan daha doğal bir şey yoktur. Ama muhakkak vurgulanması gereken şeyler var. Az önce CHP’nin Denizlerin idamı için verilen kanunun iptali için bir öneri hazırladığını okudum. Buna paralel olarak da Deniz, Yusuf ve gidelim isimlerinin Türkiye‘de belli alanlara verilmesini önermişler. TBMM tutanaklarına girince şu gözükür: evet, o zaman Denizlerin idamını isteyen Demirel ve kendi partisi idi. 3’e 3 diye bağırarak girdi bunlar Meclis’e. Yassıada’da idam edilenlere karşılık Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idam edilmesini istiyordu Demirel. Ama bu idama el kaldıranlar, oy verenlerin içinde CHP’liler de vardı. Büyük bir kısmı da Meclis’e gelmemişti. CHP önce kendi içine dönüp bunu sorgulamalı ve özeleştiri vermeli.

Ben CHP tabanındaki yurtsever gençlerin Denizlere sahip çıkmasına karşı değilim. Çıksınlar. Bu iyi bir şey. Ama bir şey gözardı ediliyor. Denizler iyi çocuktu, masum çocuktu, yanlış yaptılar, diyor bazıları. Ben de dördüncü idam mahkumu olarak şunu diyebilirim; biz o günkü düzene, mevcut statükoya karşı ayaklanmış insanlardık. Yani isyankardık. Ve bu isyanın haklı olduğunu, bir mücadele için gerekli olduğunu söylüyorduk. Bunun için yoldaşlarımızölüme gittiler.       

O zaman cezaevine gelip bizimle konuşan subaylar, MİT elemanları vardı. Açıkça şunu diyorlardı: “Siz ülkenizi seviyorsunuz ama siz kötü örnek oldunuz. Çünkü siz isyan ettiniz devlete. Bu nedenle içinizden bazılarınızı biz idam edeceğiz. Gelecek nesiller aynı şeyi yapmasınlar diye.”

En önemli şey Denizlerin isyan ruhudur. Bu söylenmeden Denizleri savunmak, onlara yapılmış bir kötülüktür. Bu son derece çirkin. 

Odak: Sizin dönemimizde İbrahim’lerin eylemi var, Kızıldere var… Müthiş bir birlik ruhu bunlar.  Yoldaşlık, dayanışma sizin için ne ifade ediyordu? 

Atilla Keskin: Bizim yoldaşlarımız yaşama çok bağlıydı. Türkü söyleyerek ölüme gittiler. Kitabımın ismini de bu nedenle “Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler” olarak koydum. 

O zamanın devrimcileri birbirini çok iyi tanıyordu. Kızıldere’den önce, İstanbul’da THKO’lu arkadaşlar cezaevinden kaçmak için tünel kazdı. Bundan Mahirlerin haberi yoktu. Tam çıkacakların zaman, öteki tarafta Mahirler var, onlarsız olmaz, diyor Cihanlar. Ve onlara bu, gelin birlikte kaçalım, diyorlar. Birlikte de kaçtılar. Sonra Kızıldere. Devrimciler öleceklerini biliyordu, kaçabilirlerdi, ama Türkiye devriminin namusunu kurtarmak için diyeyim, böyle bir eyleme giriştiler. Bu birlik ruhu devrimcilerin arasında başlangıçta çok yoğundu. 

Daha sonra dünyadaki ayrılıklar oldu. Ben de tabii kendimi ayırt etmiyorum, taraftım. Dünyada sosyalizm adına sürdürülen devlet politikasıydı. Yani herkes kendi devletini kurmak adına bir sosyalizm anlayışı geliştirdi ve bu anlayış da enternasyonel ruhu yok etti. Tırnak içinde vurgulamak gerekirse, adına sosyalizm denen sistemler de sonra patır patır çöktü zaten.   

Türkiye‘de de bunun etkisi altında kaldık. Herkes bir şeyci oldu. Sosyal faşist, Maocu bozkurt falan dedik birbirimize. Olacak iş değil. 1970’te omuz omuza faşizme karşı mücadele etmişiz, sonra ise ayrılmışız. Birbirini öldürenler oldu… Ölen de devrimciydi,  öldüren de devrimciydi. Yanlış düşünceler, tekelci düşünceler bizi küçülttü. Bugün gir internete, halen kendisine en devrimci örgüt, proletaryanın tek örgütü biziz diyen gruplar var. Tekilci düşünce dünyada ve Türkiye‘de sosyalist hareketin zayıflamasına ve küçülmesine sebep oldu. Çoğulcu düşünce bize yerleşmeden Türkiye’de sosyalizm yerleşik olmayacaktır. 

Odak: Deniz’lerin son sözleri neydi peki, ne demek istiyorlardı? 

Atilla Keskin: Deniz, “Yaşasın Türkiye halkının bağımsızlığı. Yaşasın Marksizm, Leninizm‘in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, kahrolsun emperyalizm“ diyordu.

Ben yoldaşlarımın idam edilmeden 15 gün önce yanlarındaydım. Gayet net olarak biliyorum ki, onlar kendi aralarında, ben ne diyeceğim, sen nereye vurgu yapacaksın, diye görev paylaşımı yaparak son nefeslerini verdi. O zaman Deniz, çok az dillendirilen bir şeyi dile getiriyordu. Denizin bu laflarını çarpıtıyorlar. Onun Türk ve Kürt halklarının kavgasına sahip çıktığını belirtmeyip, onu sadece “iyi bir yurtsever“ durumuna indirgiyorlar. 

Demin de söyledim. Tamam, Mustafa Kemal’in bağımsızlığını savunduk. Her zaman yaptık. Ama artık mevcut statükoya kurulmuş olan rezil devlet sistemine karşı ayaklanmışız. Şarkışla’da bu arkadaşlar çiçek toplamaya gitmedi ki. Bizim yanımıza katılmaya geliyorlardı. Yani bu isyan ateşinin en öncüleriydi onlar. Nasıl olur da bu isyankar yanı, Kürt halkının da hakları olduğu yanını hiç bahsetmeden onları ön plana çıkarabilirsiniz. Bunu yapıyorlar ama. Usanmadan hem de. Yoldaşlarımızın bu iki yanına, yani isyan yanına ve Kürt halkının mücadelesini destekledikleri yanına değinmemek en büyük hakarettir onlara.

Odak: Peki son olarak, bugün 68 gözüyle sola bakacak olursak, neler söyleyebilir, neler önerebilirsiniz? 

Atilla Keskin: Benim tavsiyem, birlik olmak. 68’den sonraki dönemi mahveden, tek doğru benim, adeta otobüs şirketleri gibi, Öz Diyarbakır, En Öz Diyarbakır… Proletaryanın öz örgütü benim, en öz örgütü benim, diye 100 tane grup çıkardık ortaya. Kendimi de katıyorum buna tabi. Farklı düşüncelerde olan insanların birliği olması gerekir. İkincisi de Kemalist düşünce, ulusalcı düşünceye karşı çıkmadan; onların doğru tarafları varsa da elbette savunarak, ki hep savunduk zaten, bugün Kürt mücadelesini de görüp, onların haklarını savunmadan da devrimcilik olmaz. İstiyorsan onlarla yan yana durma, orada yer alma, ama en azından o haklara sahip çık. Böyle bir hakkın var olduğunu düşün. Bunu da yapmak lazım. Son olarak bunları söyleyebilirim, birlik, birlik, birlik; farklı düşüncelere yer veren, çoğulcu bir birlik ama. 

Odak: Peki, güzel bir söyleşi oldu. Emeğinize sağlık. 

Atilla Keskin: Ben de teşekkür ederim. Denizlerin insan yanını ön plana çıkarmayı unutmayalım.

1 Yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.