YEREL SEÇİMLER VE OBAMA ZİYARETİNİN ARDINDAN

0
1518

Yerel seçimler AKP’nin başaşağı gidiyor olduğunu gösterdi. Ancak AKP’nin bundan sonra hızla dağılmasını beklemek yanlış olur, çünkü bu parti her ne kadar Amerikan desteği ile “bir gecede kurulmuş” bir konjonktür partisi olsa da onlarca yılın dinci ve şoven politikalarının birikimine dayanıyor. Arkasında sermayedarların desteği ve toplumda güçlü bir çıkar örgütlenmesi var. Ayrıca arkasında hem ABD’nin hem de Batı’nın güçlü desteği devam ediyor, çünkü ABD ve Batı’nın bölge politikalarına AKP’den daha başarılı hizmet edecek bir araç yok.

CHP; Kılıçdaroğlu eliyle AKP İktidarı’nı en zayıf yerinden vurmaya başlamıştı; yani din, ahlak ve vatan-millet adına yapılan hırsızlıklardan. Kampanya derhal etki yarattı. Kılıçdaroğlu’nun başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumdan destek aldığı görüldü. CHP oyları arttı. Seçimlerde CHP’ye oy vermiş olan kitle sadece şeriat korkusuna karşı laiklik özlemi ile değil aynı zamanda artan yolsuzluklara bir dur denmesi özlemiyle davrandı. Keşke sol olarak; yolsuzluklara karşı Kılıçdaroğlu eliyle başlatılan Kampanya’yı sahiplenip derinleştirerek bunu hem AKP’nin hem de, CHP ve hatta sosyalistler dahil, toplumun sorgulanmasında değerlendirebilseydik. Bu yol Türkiye’de çok ciddi gelişmelere çıkardı.

Asalak ve çürüyen kapitalist düzen, toplumun ezici çoğunluğunu hırsızlığa bulaştırmış durumda. Herkes birbirine bakıp çareyi çalmakta arıyor. Çürüme yukarıdan aşağıya doğru gidiyor. Toplumda hırsızlık şebekesi gibi örgütlenen AKP hızla çürüyorken toplumu da çürütüyor. Hırsızlığın üstüne İslam ve milliyetçilik kılıfları geçirilmiş. Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, bakanlara kadar herkesin yolsuzluk dosyaları var. AKP’nin 28 Şubatçılara ve Ergenekonculara en büyük düşmanlık sebeplerinden biri işte o yolsuzluk dosyalarıdır. Halk hem hırsızlığa bulaşmış durumda, yani insanlar hem yağmadan pay alma yarışındalar hem de bunun çıkar yol olmadığını görüyor ve temiz bir toplumu özlüyorlar.

CHP’yi bu Kampanya’yı ileri götürmesi için zorlamak çok iyi olurdu. İşte o zaman toplumun sola doğru hareketlenmesi olanağı artardı. Aydınlar ve dürüst insanlar böyle bir Kampanya’ya destek verir ve herkesi etkileyen bir sol vicdan oluşurdu. Bu süreçte sosyalist harekete hem toplumda yer açılırdı hem de bu yoldan sosyalist hareketin düzenin pisliklerinden arınma olanağı artardı.

Ne var ki CHP de çıkar amaçlı bir düzen partisi. Zaten Kampanya hemen CHP’yi sarstı ve Parti’nin çok önemli isimlerinden Mehmet Sevingen yolsuzluk iddiaları yüzünden görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Kampanya’nın devam edebilmesi CHP’nin baştan ayağa yeniden örgütlenmesi ile mümkündür.

Şimdi CHP; toplumda bir parça iltifat görebilmeyi başardığı için ‘Yolsuzluklara Karşı Kampanya’yı derinleştirmekten vazgeçip, oy avcılığına dayanan çalışmasını yeni-liberal anlayışla pek çelişmeyecek başka araçlarla sürdürmeyi tercih edecektir. Sosyalist hareket ise ne yazık ki uzun vadeli ve solun geniş kesimlerini kucaklayacak düşünce ve davranış yeteneğinden çok uzakta. Bu yüzden düzene karşı tepkilerin muhtemel en güçlü adresi yine dincilik ve milliyetçilik olacak.

Dincilik ve milliyetçilik hala asıl olarak AKP’nin hizmetinde. Erdoğan hem dinciliği hem de milliyetçiliği bir arada ustaca kullanıyor. Erdoğan’ın NATO Toplantısı’nda Rasmussen’in NATO Şefi seçilmesine karşı desteksiz çıkışı sırf halkın dinsel ve şöven duygularını okşamaya yönelikti. Danimarka’da Muhammed ve İslam aleyhine karikatürler yayınlanmasına tepki duymuş insanların savunucusu olduğu izlenimi yaratmak içindi. Bir de PKK karşıtlığının savunucusu olduğunu göstermek; yani dinsel duygular ile şoven milliyetçi duyguları birlikte okşamak istemişti. Rasmussen tabii hiç bir ödün verilmeksizin gene seçildi. Daha doğrusu sözkonusu seçim zaten önceden kararlaştırılmıştı. Erdoğan’ın derdi ise iç kamuoyundan puan toplamaktı.

Erdoğan uyanık bir insan. Tıpkı bir ticaret adamı gibi davranarak fırsatları iyi değerlendiriyor. Batılılar da onun bu tarz çıkışlarının kendilerine zararlı olmadığını hatta yararlı olduğunu görüyorlar. “Bakın biz ne demokratik bir topluluğuz; Türkiye bize ağzına geleni söyleyebiliyor” diye İslam Dünyası’na mesaj vermiş oluyorlar.

Yukarıda AKP on yılların dinci politikalarının birikimi üstünde oturuyor, demiştik. Dinci gericilik Türkiye’de altmış yıldır devlet eliyle destekleniyor. Dinci gericilik 1980’li yıllarda 12 Eylül Rejimi tarafından sola karşı özel olarak körüklendi. Cuntacılar solu ezip dağıttıktan sonra da dinciliği bu kez de PKK’ya karşı geliştirmeye devam ettiler. Tarikatlar toplumda güçlendi. Dinci gericilik bir sermaye hareketi olarak da büyüdü ve geleneksel tekelci sermayeye alternatif oldu. Dincilik giderek onu geliştiren rejimi de tehdit eder hale geldi.

Eğer Erbakan 28 Şubat darbecileri tarafından devrilmeseydi dincilik muhtemelen bugünkü AKP’den daha güçlü bir oy tabanına sahip olacaktı. Generaller Erbakan’ı indirip yasaklayarak Erdoğan’ın önünü açtılar. Erdoğan; önüne sunulan iktidar basamaklarını rahatça tırmandı ve bu güne geldi. Şimdi hem dinciliğin hem de şoven milliyetçiliğin temsilcisi sıfatıyla davranıyor. Davos’ta İsrail’e kişilikli tutumla eleştiri yapmış gibi davranarak İslam Dünyası’nda puan toplamıştı. Hatta Batılı ülkelerdeki ilerici insanlar bile Erdoğan’ın davranışını takdir etmişlerdi. Erdoğan giderek daha koyu dinciliğe karşı laikliğin de temsilcisi rolünü oynayacaktır. 28 Şubat sürecinden beri aslında alttan alta bunu yapıyor.

Yerel seçimlerin en önemli sonuçlarından biri de DTP’nin aldığı oylardı. AKP; Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. Bir yandan Fethullahçı zenginleri Kürt illerine seferber ederken diğer yandan yoksul halka nohut, kömür ve beyaz eşya dağıtarak Kürt oylarını alacağını umuyordu. ABD, Barzani ve Talabani ile anlaşmıştı. Kürt bölgelerinde de örgütlenmesini ilerleterek yerleşeceğini, Ulusal Hareket’i tasfiye edeceğini düşünüyordu. Ağır yenilgi aldı. Seçimlerde DTP’nin başarısı Kürt Ulusal Hareketi’nin ana gücünün Türkiye’de olduğunu bir kez daha kanıtladı. Dahası; DTP’nin aldığı oylar dinci gericiliğin önünü tıkayan bir işlev gördü, çünkü dinci gericiliğin geleneksel tabanı bazı Kürt bölgelerinde yoğundur.

AKP’nin bundan böyle ekonomik krizin eğik düzleminde aşağıya inmeye devam etmesi beklenir. Obama, Türkiye ziyareti ile “Ilımlı İslam”a, AKP’ye ve Erdoğan’a ABD desteğinin sürdüğü mesajını vermiş oldu. Önümüzdeki dönemde ABD, AKP’yi ne denli desteklerse desteklesin, AKP’nin geriye gidişinin sürmesi beklenir. Ancak AKP’nin alternatifi olarak CHP’nin gelişme olasılığı güçlü değil. CHP; Kürt meselesinde ve yeni liberalizme karşı politikasında önemli değişiklik yapamazsa dincilik ve şoven milliyetçilik güçlenir. Milliyetçiliğin ticaretini MHP ile AKP daha başarılı yapıyorlar. Saadet Partisi de bu konuda sahne alıyor. Özellikle Saadet Partisi (SP), yürüteceği muhalefette; sosyal sorunlara ve dayanışmaya önem verecek görünüyor. AKP bugün Türk ulusalcılarına karşı nasıl darbe tehdidini kullanıp demokrat görünmeye çalışıyorsa radikalleşen dinciliği de tehdit olarak kullanarak laikliğin savunucusu görünmeye çalışacaktır.

Bu süreçte solun atacağı iki önemli adım; eğitim ve dayanışmadır. Yolsuzluklara, kapitalist çirkefe, dinciliğe, şoven milliyetçiliğe karşı demokratik bir bilinç yaratmanın yolu toplumda bir eğitim hareketi yaratmaktan geçer. Bu eğitim hareketi toplumda dayanışmayı geliştirerek gelişebilir. Dayanışma, bugünün kapitalist kriz koşullarında insan olarak ayakta kalabilmenin yoludur. Solun düzenin pisliklerinden arınarak, toplumu da arındırarak ve toplumda kökler salarak gelişmesi, bir eğitim ve dayanışma hareketi geliştirmekle mümkündür. İçinde bulunduğumuz aşamada en önemli devrimci görev bu çalışmaların çekirdek gücünü oluşturacak olan eğitim gruplarının geliştirilmesine yoğunlaşmaktır.

14.04.2009

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.