24 Temmuz: Basın Özgürlüğü ve Gazeteciliğin Onuru

0
575

Egemen Tanrınıan

24 Temmuz, Türkiye’de Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak anılmaktadır. Bu tarih, bugün Erdoğan’ın iktidarı ile de benzeştirilen Osmanlı Padişahı 2. Abdulhamit’in istibdat yani baskı rejimine karşı, 1908 yılında gerçekleşen 2. Meşrutiyet’in ardından, basında sansürün kaldırılmasını, basın özgürlüğünün önemini ve onun toplumsal işlevini vurgular. Basın Bayramı, Millî Mücadele’yi destekleyen yazıları sebebiyle Damat Ferit Hükümeti tarafından tutuklanıp “derhal, ne olursa olsun idam edilmek” cezasına da çarptırılan Falih Rıfkı Atay tarafından ileri sürülmüştür. Günümüzde Basın Bayramı, aynı zamanda basının karşı karşıya olduğu zorlukları, medyanın tekelleşmesini, yozlaşmasını ve gazetecilerin mücadelesini de düşünmemiz için bir fırsat haline gelmiştir.

Basın sektörünün AKP öncesi Türkiye’de de burjuvazinin tekeli haline getirildiği bilinen bir gerçek olmakla birlikte, son yıllarda medyanın birkaç büyük şirketin elinde toplanarak tekelleşmesi ve “iktidardan bağımsız” kuruluşların neredeyse parmakla sayılacak kadar az hale gelmesi, bu sektördeki gerilemeyi gözler önüne sermektedir. Deyim yerindeyse, büyük balık küçük balığı yemiştir. Tekelleşen medya, haber akışını daraltmış, kamuoyunun gerçek bilgiye erişimini zorlaştırmış ve toplumun demokratik süreçlere katılımının engellenmesine yol açmıştır. Bu durum, basının denetim ve bilgi sağlama işlevini zayıflatmıştır. Medya gerek ülkemizde gerekse de dünyada artık “manipülasyon aracı” halindedir. Son yıllarda meydana gelen uluslararası olaylar, örnek vermek gerekirse Rusya-Ukrayna savaşı ya da İsrail’in Filistin’e saldırıları, “demokrasi” ve “ifade özgürlüğü” gibi kavramları egemen politikalarının aparatı haline getirerek kullanan Batı’nın da medyayı nasıl bir dezenformasyon amacıyla kullandığını gözler önüne serer.

Coğrafyamızda 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı, tarihi itibariyle basın özgürlüğünün ilan edildiği önemli bir günü simgeler. Ancak, bu tarih bugün bir bayram olmaktan ziyade, basın özgürlüğü için süregelen mücadelenin de hatırlanması için gerekli bir gün olarak görülmelidir. Zira medya dünyasında yaşanan yozlaşma ve basın-iktidar ilişkileri, gazetecilerin asli görevlerinden, meslek onurlarından uzaklaşmasına da neden olmaktadır. Öte yandan topraklarımız Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Hrant Dink, Musa Anter gibi yiğit basın emekçilerinin demokrasi ve özgürlükler uğruna cesaretle davrandıkları için katledildikleri bir ülkedir. Bununla birlikte onlarca sosyalist-devrimci basın emekçisinin hala cezaevlerinde olduğu da bir gerçektir. Gazeteciliğin onurunu taşıyan, gerçekler uğruna korkusuzca mesleğini icra eden ve etmeye hazır onca insanı da hatırlamak ve buradan güç almak gerekmektedir.

Bugün mevcut siyasi iktidarın medya üzerindeki kontrolü artırdığı ve kendi propagandalarını yaymak için medya kuruluşlarını baskı altına aldığı bilinmektedir. Bu baskılar, gazetecilerin bağımsız çalışmasını engellemekte ve medya kuruluşlarının kamuoyu üzerindeki etkisini manipüle etmektedir. Gazetecilerin, iş adamları ve siyasi figürlerle kişisel çıkar ilişkisine girmesi, medya bağımsızlığını ciddi şekilde zedelemekte, bu ilişkiler de gazetecilerin tarafsız haber yapmasını engellemekte ve medyaya duyulan güveni kuvvetli şekilde sarsmaktadır.

Medyanın iktidar tarafından kontrol edilmesi, halkın üzerinde bir halüsinasyon etkisi yaratır. Nasıl ki medyada yer almayan bir haber bizim için aslında var olmamışsa, medyada yer alan olayın gösterildiği gibi algılanması da normaldir. Bu sadece halkın doğru ve güvenilir bilgiye erişimini kısıtlamakla kalmaz, gerçek dışı bir dünya da oluşur. Tarafsızlığın kaybı, toplumsal güvenin zedelenmesine neden olur. Medyanın güvenilirliğinin azalması, toplumda genel bir güvensizlik atmosferi yaratır. İnsanlar, medyanın verdiği bilgilerin doğruluğunu sorgulamaya başlar ve alternatif bilgi kaynaklarına yönelir.

Bugün bu güvensizlik ortamının en derininde yaşıyoruz. Bu durumun yaşanmasında maşa görevi gören meslektaşlarıma “limon satın onurlu yaşayın” demeyi burada kendime görev bilirdim. Ancak bugün geçmişinde ana akım medyada çalışmış onlarca basın emekçisinin çeşitli alanlarda yandaş medyaya meydan okuyan tavırları da takdir edilesidir.

24 Temmuz, basın özgürlüğü ve gazeteciliğin toplumsal rolünü kutlamanın yanı sıra, bu mesleğin karşı karşıya olduğu zorlukları da anlama fırsatıdır. Medya tekellerinin, iktidarla ve diğer egemenlerle kurduğu manidar ilişkileri, basın ve kamuoyu arasındaki iletişimi yozlaştırmıştır. Bu yozlaşan ilişkinin ekmeğine yağ süren sözde gazeteciler ise mesleki onuru yerle bir ederken kendilerini egemenlerin kuklalığını yaptıklarının bilmem farkındalar mı?

Bugün basının bağımsızlığı ve hak odaklı habercilik bu denli tehdit edilirken Uğur Mumcu ve Metin Göktepe gibi gazetecilerin anılması, bu değerlerin savunulmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmalı. Ayrıca, hapisteki gazeteciler, basın özgürlüğü mücadelesinin sembolleridir. Gazetecilik mesleğinin onurunu ve önemini savunmak, sadece bir gün değil, her gün üzerimize düşen bir sorumluluktur. Bu özel günde, gazeteciliğin gerçek anlamını ve değerini yeniden düşünmeli ve bu değerlerin korunması için aktif bir şekilde destek olmalıyız.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.