İnan Kaloğulları
Fidel Kastro 26 Temmuz 1953 yılında Batista diktatörlüğüne karşı gerçekleştirdikleri eyleme José Martí’nin ilham verdiğini belirtmişti. José Martí’nin “haklı olmak bir ordudan daha kuvvetli olmaktır” sözü intiharı andıran ve ağır sonuçları olan bu kalkışmanın ahlaki ve siyasi yönünü ifade eden önemli sözlerden biriydi.
José Martí, Fidel ve arkadaşları için bir ilham kaynağıydı. Küba’nın bağımsızlığı için sömürgeciliğe karşı savaşan ilk antiemperyalist savaşçılardan biriydi. Yurtsever ve aydın kişiliği, Küba ulusuna karşı bağlılığı, direnişçi ve ilerici kişiliği José Martí’nin yıllar içinde Küba halkının önemli bir lideri haline gelmesini sağladı. Fidel Kastro ve arkadaşları ona karşı bağlılık duydular ve Küba’nın kurtuluşunu Martí’nin devrimci birikimine dayandırdılar. Halkın uzun yıllara uzanan bağımsızlık mücadelesi ve bu mücadelenin yarattığı güçlü etki antiemperyalist bilincin ve yurtseverlik duygularının Küba halkının köklerinde iz bırakmasını sağladı. José Martí’nin öncülük ettiği kurtuluş mücadelesi Küba Devrimi’ne çok önemli bir dayanak oldu.
Küba Devirmi’nin önünü açan en önemli atılımlardan biri Moncada Kışlası Baskını oldu. 26 Temmuz’da gerçekleşen bu eylem çok önemli bir direniş olarak tarihe geçti. 125 savaşçının kalkıştığı bu isyan başarısızlıkla sonuçlansa da Küba Devrimi’nin önünü açtı.
Mocada eylemiyle adını duyuran ve tamamı gençlerden oluşan bu hareket büyük fedakârlıklarla ortaya çıksa da ilk esnada yenilmişti. Savaşçıların büyük çoğunluğu cesaretle ve inançla katıldıkları bu direnişte acımasız şekilde öldürüldüler. Baskın sırasında kışlada bulunan askerlerin sayısı savaşçıların yaklaşık 15 katıydı. Ölen direnişçilerin yüzde 95’i sağ olmalarına rağmen, yakalandıkları esnada ve hapsedildikleri sırada katledildiler. Batista’nın emrindeki bir general ölen her askere karşılık 10 savaşçının öldürülmesi talimatını vermişti. O ana kadar adı bile olmayan bu hareket, askeri kışlanın ele geçirilmesiyle birlikte halkın sokaklara döküleceğini ve diktatörlüğe son verecek bir mücadelenin önünün açılacağını öngörüyordu. Savaşçıların 26 Temmuz kalkışmasının başarıya ulaşacağına inançları tamdı. Hesapları ters gitti ve neredeyse tüm savaşçılar bu eylemde hayatını kaybetti. Sağ kalan birkaç kişi ise hapsedildi.
Fidel Kastro arkadaşlarıyla birlikte yargılandığı ilk esnada bu direnişin sorumluluğunu üstlendiğini açıkladı. Mahkemede savunmasını yaparken bu eyleme hazırlanmadan önce üç eylem olasılığı üzerinde konuştuklarını ifade etmişti. Bu seçeneklerin ikisinin halka büyük zararlar vereceği ve savundukları etik ilkeleri ihlal edeceğini düşüncesiyle Moncada Kışlası Baskını’nı seçtiklerini belirtti. Yaptığı savunmada Küba Devrimi için izleyecekleri politik ve ahlaki yolun nasıl olacağını da anlattı. Fidel Kastro’nun “biz yenilirsek kalkar yeniden deneriz, diktatörler yenilirse onların sonu olur” sözü bu yenilginin ardından tekrar ayağa kalkan devrimci mücadelenin güçlü yanını ifade ediyor.
Fidel yakalandığı esnada şans eseri yurtsever bir subayın gizli yardımıyla hayatta kaldı. Arkadaşlarıyla hapsedildiği esnada yine kendisini öldürmeye dönük bir planın yapıldığını cezaevindeki bir askeri yetkiliden öğrendi. Devrimci arkadaşlarının büyük çoğunluğunun öldürüldüğü ve yalnızlaştırılarak tecrit edilmek istendiği bu kötü koşullarda Fidel hayatta kalan arkadaşlarıyla birlikte devrimci harekete moral vermeye ve onu toparlamaya çalıştı. Mahkemede Küba Devrimi’nin neden gerekli olduğunu anlatan ünlü savunmasını yaparken ifade ettiği “umut sonsuzdur, ne zaman kendimi yalnız hissetsem dünyanın bütün güçleri bağrımda toplanır” sözü yaşadıkları bu zorlu süreci ve mücadeleye olan inancı ifade ediyor.
Moncada Kışlası eylemi başarısız olsa da halka verdiği güçlü mesaj giderek yayıldı. Direnişçiler Küba’nın bağımsızlığı için savaşan eski savaşçılar gibi kahramanlaştılar. Fidel Kastro arkadaşlarından aldığı güçle halkın gözünde güven duyulan güçlü bir devrimci lidere dönüştü. Küba Devrimi’ne öncülük eden 26 Temmuz Hareketi artık ayağa kaldırılması gereken bir güç olarak tarih sahnesine çıkmıştı.
Darbe yaparak iktidarı gaspeden Batista, kamuoyu baskısı ve direnişin ezilmiş olduğu düşüncesiyle Fidel ve arkadaşlarını birkaç yıl içinde serbest bırakmak zorunda kaldı. Direnişçiler Küba’dan sürgün edildiler ve Meksika’da yeniden bir araya gelmeyi başardılar. Fidel Kastro ve arkadaşları mücadelenin yeniden toparlanmasını sağladı. Meksika’da yapılan hazırlıkların ve eğitimlerin ardından devrim yapma inancıyla Küba’ya doğru yola çıktılar. O sıralar Fidel ile yeni tanışmış olan Che, Küba Devrimi fikrini Kastro’dan dinlediğinde bunun çılgınca bir fikir olduğunu söyleyecekti. Granma isimli küçük bir tekneye binen 82 savaşçının arasında sosyalizmin güçlü sembol isimlerinden birine dönüşecek olan Che de vardı.
Savaşçıların Küba’ya yaptığı bu çıkarmadan haberi olan Batista, direnişçilerin Küba kıyılarına ilk adımlarını attığı anda saldırıya geçerek 67 savaşçıyı öldürdü. Sağ kalan savaşçılar birbirinden koptu ve birkaç gün boyunca bir araya gelemeyecek şekilde dağıldılar. Askerlerin “teslim olun” çağrısına “burada teslim olacak kimse yok” diye karşılık veren Camilo Cienfuegos’un söylediği bu söz bugün hala Küba’nın emperyalizme teslim olmayacağını ifade eden sembolik ifadelerden biri olarak Küba’da öne çıkarılıyor.
Kısa süre içinde yeniden toparlanan az sayıdaki savaşçı devrimci iyimserlikle ve mücadeleye duydukları inançla, uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından Batista’yı alt edecek bir güce ulaşmayı başardılar. Binlerce kadın ve erkek savaşçının yanında Fidel Kastro, Che Guevara, Raúl Kastro, Celia Sánchez, Camilo Cienfuegos, Juan Almeida Küba Devrimi’nin öne çıkan liderleri oldular.
Küba Devrimi Moncada Kışlası eyleminin üzerinde yükselen, bin bir zorlukla, acı ve ölümle, güçlü yoldaşlık bağlarıyla ortaya çıkan örnek bir devrim oldu.
Devrimin liderleri Marksist, Leninist fikirleri izleyerek onu halkın köklerinde bulunan yurtseverlik duygularıyla birleştirdiler. Küba Devrimi’ni köleliğe karşı verilen bağımsızlık mücadelesinin onurlu ve güçlü tarihine bağladılar. José Martí’nin politik ve ahlaki çizgisi Fidel Kastro’yu ve savaşçıları derinden etkiledi. Fidel en zor süreçlerde José Martí’ye sarıldığını belirtir. Marti’nin direnişçiliği, etik ilkeleri ve mücadeleye duyduğu sonsuz inancı Fidel’e ve direnişçilere ışık olmuştur. Martí, anılarında savaş alanında ölmek istediğini belirtmişti. Ölümü onun istediği şekilde savaş meydanında ve at sırtında çarpışırken gerçekleşti.
Moncada Kışlası’na yapılan ve mitolojik kahramanlıklarla özdeşleştirilen bu eylem gücünü işte bu gelenekten alıyor. Fidel’in Küba Devrimi’nin ahlaki yönünü belirtirken arkadaşlarına söylediği, “Asla yalan söylemeyin veya etik ilkeleri ihlal etmeyin” sözü bu geleneğin temiz köklerine dayanıyor. Kübalı direnişçilerin ülkelerine karşı duyduğu sevgi onların düşünce dünyalarında güçlü ahlaki ilkeler yarattı. Küba halkına karşı duydukları bu derin sevgi, devrime doğru ilerleyen mücadelenin ateşi oldu. Küba Devrimi’nin bağrında yanan bu ateş gücünü Marksist fikirlerden, yurtseverlik duygularından ve antiemperyalist köklerinden alıyor.