Katar’ın yular bağladığı gazeteciler, Messi’nin cübbesi ve “çağdaş” Batı değerleri

0
798

Doğan Baran

4 senede bir gerçekleştirilen FIFA Dünya Kupası’nı bu sene, Fransa’ya karşı penaltılarda elde ettiği üstünlükle, Arjantin kaldırdı. 1986 yılından bu yana ilk kez kupayı ülkesine götüren Arjantin, 3-3’lük beraberlikle biten karşılaşmanın ardından penaltılarda 4-2’lik bir skor sağladı. Böylece son dünya kupasının (2018) sahibi Fransa, bu kez ikincilikle yetinmiş oldu. Arjantin açısından kaptan Messi, kupanın yıldızıydı, toplamda 3 golün sahibi oldu. 

Futbolun estetiği ve karşılaşmaların heyecanı bir yana, 2022 turnuvası, başından sonuna kadar, tartışılan birçok yönüyle belki de hakkında en çok konuşulan turnuvalardan birisi oldu. 

Spor, özellikle de futbol, bilindiği üzere ne yazık ki ilerici muhalefetin en az ilgi gösterdiği, üzerine en az araştırma yaptığı ve yazdığı alanlardan birisidir. Dünyada milyarlarca insanın yakından takip ettiği, yüz milyonlarca insanın çeşitli kulüplere taraftarlık yaptığı bu alanın bu denli boş kalmasının, sporun “endüstrileştirilmesi” ve araçsallaştırılarak toplumun bu yolla apolitize edilmesiyle doğrudan bağlantısı olmalıdır. Halktan yalıtılmış ve taraftarlarının nesneleştirildiği bu alan; öznelerinin milyarderlerden, milyonerlerden ileri geldiği, dünyanın en büyük endüstrilerinden birisi olmuştur. 

Toplumun apolitizasyonuna hizmete koşulan futbolun, aksine, tam da politik alanın konusu olduğu, bu yılki kupa organizasyonu ile daha bir görünür olmuştur. 2010 yılı sonundaki “çekilişle” turnuvaya Katar’ın ev sahipliği yapacağının ilan edildiği süreçten tutun da, Katar’da bu organizasyon için yapılan hazırlık sürecine; turnuvanın başından tutun da sonuna kadar tüm süreç, Batı dünyasının işine gelmeyeni “duymaz, görmez, işitmez” 3 maymun tavrına güzel bir örnek oluşturmuştur.

Ek bir bilgi vermek gerekirse, Katar, 200 milyar dolarlık muazzam harcamasıyla, bu zamana kadar turnuvanın organizasyonu için en büyük “yatırım” yapan ülke unvanını da kazanmıştır. 2018 kupasına ev sahipliği yapan ve toplamda 14.2 milyar dolar harcadığı belirtilen Rusya ile arasında dağlar kadar fark bulunan bu çöl ülkesinin, 2010’daki çekilişteki “talihi” de, rüşvet iddialarıyla tartışılır olmuştur. Katar’ın, Fransa’da yapılan çekilişin ardından, 2015’te bu ülkeden aldığı 6.3 milyar euroluk savaş uçağı da, bu işin cabasıdır. Belli ki aktarılan sermayenin büyüklüğü ve yedirilen “sus” payları, Katar’ın, Batı’nın gözünde “temizlenmesine” yetmiş de artmıştır. 

Katarda kimi kaynaklara göre 6 bin, kimi kaynaklara göreyse 15 bin işçi, bu süreçte iş cinayetlerine kurban gitmiştir. Katarlı yetkililere göreyse bu sayı yalnızca birkaç yüz civarındadır…

Katar nüfusunun yalnızca yüzde 11’lik kısmı Katarlılardan oluşmaktadır. Ülke nüfusunun geriye kalan yüzde 89’luk kısmı ise genellikle Filipinler, Nepal, Hindistan gibi ülkelerden gelen ve sayıları 2 milyona dayanan göçmenlerdendir. Bütün öteki kapitalist ülkelerde olduğu gibi, toplumsal iş bölümünün en insanlık dışı, en insafsız kısmı, bu göçmenlerin omuzundadır. “Kafala” isimli sistemle çalışan göçmenler, bu sistemin yarattığı zorluklar neticesinde, yoğun bir insan ve işçi hakkı ihlaline maruz kalır ancak sesini dahi çıkaramaz. “Özgür” işçinin, kendi emek gücü üzerinde neredeyse hiçbir tasarruf hakkı kalmamıştır. İtiraz edenin pasaportuna derhal el konulur, hapse atılır ve hızlıca sınır dışı edilir. 

Birkaç gün önce, yüz milyonların izlediği o “sevinçli” anların asıl mimarı işte o göçmenlerdir. Toplam işgücünün yüzde 95’ini oluşturduğu belirtilen bu işçiler, bu organizasyon için statlar, yollar, alışveriş alanları inşa ederken kimi kaynaklara göre 6 bin küsur, kimi kaynaklara göreyse 15 bin küsurunu “iş cinayeti”ne kurban vermiştir. Katar’ın gülünç “resmi” açıklaması ise, 400 ile 500 işçinin bu süreçte öldüğüne ilişkindir…

Zengin petrol ve doğalgaz kaynakları bulunan ve kişi başına düşen gelire göre dünyanın 4. zengin ülkesi sayılan Katar’da, turnuvanın başlangıcı da hazırlık süreci gibi, tartışmalarla yüklü olmuştur. Kılıçlı-kalkanlı dans ekibi, Hucurat Suresi eşliğinde açılış; içki yasakları, LGBT+ bireyleri sembolize edecek renklilikte giysi ve materyallerin taşınmasının engellenmesi, tartışılan önemli meseleler arasındadır. 

Yaşananlar ve yaşatılanlara karşılık FIFA yöneticilerinin tavrı, medyanın olayları geçiştirir tarzda ele alışı, “çağdaş” değerlerin bu denli çiğnenişine karşı Batılı devletlerin ilgisizliği… Tüm bunlar yeterli paranın, her türlü Batı “değerini” satın alabileceğinin en açık göstergesi olmuştur.

Sınır tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) verilerine göre Çin, Küba, Kuzey Kore ve Rusya gibi ülkelerden daha “özgür” basına sahip olan Katar’da, statlarda gezdirilen basın mensuplarının “çimlere zarar verebilir” gerekçesiyle hayvanları andırırcasına “yularla” dolaştırılmaları, hangi Batılı aktivizm örgütünün dikkatini çekmiştir bilinmez ama, yalnızca bu örnek dahi bir üst paragraftaki savı doğrulamaya yetmektedir. Kupa’yı kaldıran Messi’ye giydirilen ve ona Katar Emiri tarafından hediye edilen cübbe (bisht) de kamuoyunda tartışma yaratmıştır. Yanlış anlaşılmasın, “bisht” ismi verilen cübbenin buradaki eleştirisi, Doğuya ait kültürel bir objenin Batılı bir gözle reddedilmesinden değil; bu cübbenin nerenin kültürel değeri olduğuna bakılmaksızın egemen bir anlayışın temsil ürünlerinden birisi olmasındandır. Bu bağlamda kupa töreni, çok insan tarafından “hayal kırıklığı” şeklinde nitelendirilmiştir. 

Basın mensuplarının adeta bir “hayvan” gibi “yularla” sahaya sokulması, basın özgürlüğü açısından ne anlam taşır?

İlk 11’inin yarısından fazlasının, sömürgeci tarihinin “başarısı” sonucunda siyahilerden oluştuğu Fransa’dansa, Maradona’nın ve daha başka birçok halk çocuğunun top koşturduğu, Che’nin vatanı Arjantin’in galibiyeti elbette gururumuzu okşamıştır ancak yaşananlar, bize “öğretilenin” aksine, sporun da siyasetten bağımsız olmadığının, politik eleştirinin ve ilginin alanı olması gerektiğinin bir kez daha kanıtıdır. 

Milyar dolarların döndüğü; devletlerin, mafyaların ve patronların ilgisinin üzerinde toplandığı bu sektörde halk çocukları bir daha ne zaman top koşturur, büyük başarılar sağlar bilinmez… Ama içimizden bu alanı doğru şekilde ele alan insanların çıkması, futbolun ilerici eleştiriye maruz kalması gerektiği de öteki bir gerçektir. 

Para, kapitalizmin en yüksek “değeridir”. Katar ve 2022 Dünya Kupası bunu bir kez daha göstermiştir. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.