Ormanlarımızı birlikte savunmalıyız 

0
242

Eylül Kalkan

Haftalardır hepimizin içi yandı. Büyük orman yangınları bu kez de Tekirdağ Şarköy ilçesinde ortaya çıktı. Şenköy, Kocaali ve Kızılcaterzi köyleri boşaltıldı. İki hafta önce İzmir başta olmak üzere 12 ilde çıkan orman yangınları sadece ağaçları değil, köyleri, yaşam alanlarını, hayvanları ve en önemlisi de halkın güven duygusunu tahrip etmişti. Yaşamını kaybedenler olmuş, 50 binden fazla insan tahliye edilmiş, yüzlerce yapı zarar görmüştü. 

Yangınlar sırasında kamu otoriteleri “müdahale sürüyor” dedi, uçak sayıları, kaç ton su atıldığı açıklandı. Ama ekranlara ve sosyal medyaya yansıyan gerçekler başka bir tabloyu gösterdi. Yangın bölgelerinde köylüler, gençler, kadınlar ellerinde hortumlarla, sırtlarında damacanalarla yangına müdahale etmeye çalıştı. Kimi çocuğunu, kimi hayvanını kurtarmaya koştu. Yangın söndürme ekiplerinin geç geldiği köylere, ilk olarak yine halk koştu.

İşte tam da bu yüzden, bu yangınları sadece “doğal afet” olarak görmek büyük bir hata olur. Bu, yıllardır biriken ihmallerin, ranta açılan doğanın ve halkı dışlayan politikaların sonucudur.

Tarım ve Orman Bakanı, 1 Haziran’dan bu yana 1.500’den fazla yangın çıktığını ve büyük bölümünün kontrol altına alındığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sabotaj ve kasıt ihtimaline dikkat çekti. İçişleri Bakanlığı onlarca gözaltıdan bahsetti. Ama kimse şu sorulara net bir yanıt vermedi: Bu yangınlar neden önceden engellenemedi? Neden hâlâ yeterli sayıda yangın uçağımız yok? Neden orman köylüsü yok sayılıyor?

Muhalefet partileri ve meslek odaları ise asıl gerçekleri dile getirdi: Kalıcı orman işçileri istihdam edilmediği için ekipler yetersiz. Yerel halk yangına müdahale sürecine dahil edilmiyor. Maden ve enerji projeleri için orman alanları yıllardır daraltılıyor. Ormanların talanı mecliste yasalarla meşrulaştırılıyor.

TÜMÖD, bilim dışı yaklaşımları sertçe eleştirdi; yangınlara karşı planlı, toplumsal ve teknolojik temelli bir hazırlığın olmadığını söyledi. CHP’li ve İYİ Partili vekiller yerel halkın örgütlenmesi, TSK desteği, kadrolu ekipler ve kırsalda üretimin canlandırılması gerektiğini vurguladı.

Ama bu felaketin ortasında bir başka büyük gerçek daha vardı: Halkın dayanışması. Özellikle İzmir’de, sırtına damacanayı alıp yangına koşan gençler, su taşıyan kadınlar, birbirine hortum uzatan komşular… İşte bu insanlar, asıl “müdahale ekibi”ydi. Devletin yetişemediği yerlere halk ulaştı. Yine en zor anda, en çok halkın kalbi çalıştı.

Orman yangınlarını önlemek için halkın eğitimi çok önemlidir. Gerektiğinde bu eğitim için devrimciler olarak inisiyatif almalıyız. Sorun sadece yangınlara sebep olmamayı, sebep olanları uyarmayı ve yangın çıkması halinde onu söndürmek için çalışmayı öğrenmek değil, bu konuda ülke politikasını etkilemeyi yani kolektif bir tutumla çevreye ve ülkemize sahip çıkmayı da öğrenmektir. Devleti ve kamu kurumlarını bu konuda zorlamak gerekiyor.

Bu yangınlar, sadece ormanların değil; mevcut yönetim anlayışının, rant politikalarının ve plansızlığın da yandığı bir döneme işaret ediyor. Bu düzen böyle devam edemez.

Yanan sadece ağaç değil. Yanan, doğayla birlikte toplumun güveni. Ama o küllerin arasından yine halk dayanışması yükseliyor. Ve biz biliyoruz ki, bu ülkenin ormanını da geleceğini de ancak birlikte savunabiliriz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.