Sosyalist Tarihin Kadın Özneleri: Rosa Luxemburg

0
88

Şevval Özdemir

Sosyalist mücadelenin özneleri olmuş kadınları okurlarımızla beraber öğrenmek adına, Özne Kadın İnisiyatifi olarak Sosyalist Tarihin Kadın Özneleri adıyla bir yazı serisi başlattık. Bu yazı serimizin üçüncü yazısında, Rosa Luxemburg’un hayatını ve sosyalizm mücadelesini ele alacağız. İyi okumalar dileriz…

Burada Rosa Luxemburg gömülü
Polonyalı bir Yahudi
Alman işçilerinin öncü savaşçısı
Alman sömürücülerinin emriyle öldürüldü
Ezilenler, gömün anlaşmazlıklarınızı!
Bertolt Brecht

Rosa Luxemburg, bir çalışma arkadaşının ifadesiyle, “Marx ve Engels’in bilimsel mirasçıları arasında en parlak zekâya sahip olan kişi” ve Marksizm tarihinin en özgün ve en etkili düşünürlerinden biridir. Avrupa’nın 20. yüzyıl başlarındaki çalkantılı dönemlerinde, hem düşüncesi hem de eylemiyle tarihe damga vuran Rosa Luxemburg’un yaşamı, bir yandan sosyalist hareketin içinde fikir mücadelesinin, diğer yandan kapitalist modernitenin en keskin eleştirisinin simgesidir.

Rosa Luxemburg, 5 Mart 1871’de Polonya’nın Zamość kentinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve görece iyi eğitimli bir çevrede büyüdü. 5 yaşında olduğu sıralarda ise kalçasında bir sorun yaşadı ve hayatı boyunca topallayarak yürüdü. Henüz genç yaşlarda, Çarlık Rusyası’nın baskıcı rejimiyle ve Polonya’daki milliyetçi hareketlerle tanıştı. Sürgün ve sansürle biçimlenen bu yıllar, onda derin bir adalet duygusu ve özgürlük anlayışı oluşturdu.

Zürih Üniversitesi’nde felsefe, ekonomi ve hukuk okudu; doktora tezini Polonya’nın sanayi gelişimi üzerine yazdı. Bu çalışma, onun entelektüel derinliğinin ve kapitalist yapının diyalektik çözümlemesine olan yatkınlığının erken bir göstergesiydi. Zürih’te bulunduğu sıralarda sosyalist çevrelerle tanıştı. Daha sonrasında, 1898 yılında, Almanya’ya geçerek Sozialdemokratische Partei Deutschlands (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) içinde aktif hale geldi ve Alman işçi hareketiyle bütünleşti. Birinci Dünya Savaşı sırasında SPD’nin çoğunluğu, savaşın hükümetin çıkarları doğrultusunda desteklenmesi gerektiğini savunmuştu. Luxemburg ise, bu tutumu şiddetle eleştirerek sosyalistlerin, ulusalcı ve militarist savaş politikalarına karşı çıkmaları gerektiğini savundu. Savaşın emperyalist bir saldırı ve pazar paylaşım mücadelesi olduğunu, bedelini ise her zaman işçi sınıfının ödediğini savunmaya devam etti.

SPD ile yaşadığı anlaşmazlıklardan dolayı, 5 Ağustos 1914’te Internationale hareketini ve 1916 yılında ise savaşa karşı kararlı tutumlarını güçlendirerek, Karl Liebknecht ile Spartaküs Birliği’ni kurdular.

Spartaküs Birliği’nin kurulması onun hayatında büyük bir dönüm noktasıydı. Yine de devrimci kişiliği bundan daha önce şekillenmişti. Luxemburg mücadelenin sadece örgütsel bir çalışma ya da teorik bir uğraş olmadığını söylerdi. Sosyalizm onun için insanlığın özgürleşme idealinin gerçek bir biçimiydi. Kitlelerin kendi kaderlerini tayin etmesi şarttı. Özgürlüğün belirli bir gruba değil bütün topluma ait olması gerekiyordu. Devrimin yaratıcı bir süreç olarak ele alınması da onun ana fikirlerinden biriydi. Bunları ömrü boyunca hep savundu.

“Özgürlük her zaman farklı düşünenin özgürlüğüdür” sözü, Luxemburg’un siyasal ve ahlaki tutumunu tam olarak yansıtır. Devrim onun için kahramanlık dolu bir yanılsama değildi.

1914’te savaş patlak verdiğinde Avrupa’daki sosyalist partilerin çoğu milliyetçi baskıya boyun eğmişti. Berlin sokaklarında milyonlarca insan coşkulu alkışlarla cepheye gidiyordu. O günlerde Rosa Luxemburg’un sesi bir çan gibi yankılandı.

Bu savaş ulusların değil sermayenin savaşıydı. Bu savaş hükümetlerin değil işçi sınıfının kanıyla yürütülüyordu.

Luxemburg militarizme karşı kampanya yürüttüğü gerekçesiyle defalarca tutuklandı. Hapishane onun için tecrit yeri olmaktan çıktı. Düşüncenin keskinleştiği bir alan haline geldi. Junius Broşürü o dönemde yazıldı. Bu broşür, Alman Sosyal Demokrasisinin Bunalımı (dava açılmasını engellemek için kullandığı takma ad nedeniyle Junius Broşürü olarak bilinir), savaşı destekleyen Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin liderliğine karşı çıkan devrimci sol muhalefetin eğitilmesinde ve örgütlenmesinde önemli bir rol oynadı. Savaşın gerçek yüzünü açıkça ortaya koydu.

“Ya Sosyalizm Ya Barbarlık”

Rosa Luxemburg’un dillendirdiği “Ya sosyalizm ya barbarlık” sloganı Birinci Dünya Savaşı sırasında ve onu izleyen Alman Devrimi’nde büyük bir etki yarattı ve o zamandan beri pek çok sosyalist tarafından benimsendi. Ancak bu söz, sanıldığı gibi Luxemburg’a ait değil, bilimsel sosyalizmin kurucularından Friedrich Engels’e aittir:

“Friedrich Engels bir keresinde şöyle demişti, ‘Burjuva toplumu bir ikilemle karşı karşıyadır: Sosyalizme yönelme ya da barbarlığa dönme.’ Bu ifadeyi, korkunç anlamını kavramadan düşüncesizce okuyup yineledik… Bugün Friedrich Engels’in bir kuşak öncesinde kehanette bulunduğu gibi, korkunç önermenin önünde duruyoruz: Ya emperyalizmin zaferi ve tüm medeniyetin antik Roma’da olduğu gibi çökmesi, nüfusun azalması, ıssızlaşma, yozlaşma – bir büyük mezarlık. Ya da sosyalizmin zaferi, yani sınıf bilinçli uluslararası proletaryanın emperyalizme ve onun yöntemi olan savaşa karşı mücadelesi.”

1918 Kasım Devrimi Almanya’yı sarsmıştı. Rosa Luxemburg hapisten çıkmış sokaklara dönmüştü. Ülkenin her yerinde işçi ve asker konseyleri iktidarı ele alıyordu. Luxemburg’un çabası devrimin bilinçli demokratik ve kitlelere dayalı ilerlemesi içindi. Bir yandan KPD’nin (Kommunistische Partei Deutschlands) kuruluşuna öncülük ediyordu. Öte yandan aceleci bir ayaklanmanın felaket getirebileceğini görüyordu.

Ocak 1919’da Spartaküs Ayaklanması başladı. Luxemburg’un uyarılarına rağmen kanlı bir hesaplaşmaya döndü. Sosyal Demokrat Parti’nin sağ kanadı Freikorps denen paramiliter birlikleri kullandı. İşçi hareketini ezmek için harekete geçti. 15 Ocak gecesi Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht kaçırıldı. İşkence gördüler. Soğukkanlı bir vahşetle öldürüldüler. Luxemburg’un bedeni Landwehr Kanalı’na atıldı. Ama fikirleri asla gömülemedi!

Rosa Luxemburg’u anmak, anlamak onun fikir mirasını ayakta tutmaktır. Bugün dünya çapında halk hareketleri onun yazılarında cesaret buluyor. Berraklık ve ilham alıyorlar. Kapitalizmin yarattığı acıları gözler önüne serdi. Aynı zamanda insan ruhunun dayanıklılığına inandı. Sevgiye ve özgürlüğe olan bitmeyen inancıyla tarihte benzersiz bir yer edindi.

“Biliyor musun, yine de görevimin başında ölmek istiyorum, bir sokak savaşında ya da ağır iş cezası verilen bir hapishanede,” diye yazmıştı Rosa Luxemburg bir yoldaşına 1917’de. Bu, ne abartılı bir ifade ne de boş bir söylemdi: Luxemburg, sahip olduğu her şeyi sosyalizm mücadelesine adadı; en sonunda ise, hayatını da bu yolda feda etti.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.