TEMEL DEMİRER
“Yoksulluk sorun falan değildir.
Hayattır yoksulluk.
Zengin olmanın bir yolu varsa,
yoksul olmanın binlerce yolu vardır.”[1]
Kölelerin sırtladığı Romalı köle sahiplerinin, “Efendiler başkalarının ayaklarıyla yürür” deyişi, yoksulluğa ilişkin kilit açıklamadır.
“Nasıl” mı?
Bir örnek vereyim: AKP’li patron milletvekili İrfan Çelikaslan ile Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (Birtek-Sen) Genel Başkanı Mehmet Türkmen arasında geçen diyalogda, dört fabrika sahibi Çelikaslan hakkını arayan işçilere, “Zenginliğini Allahın verdiği”ni söylese de, o zenginlikte binlerce işçinin alın teri var. O hâlde sözü edilen zenginlik, “Allah Vergisi” falan değil, bal gibi işçilere reva görülen yoksulluk dayatmasının getirisi!
Evet, tam da Karl Marx’ın belirttiği gibi bir tarafta zenginlik yoğunlaşırken, diğer tarafta yoksulluk alabildiğine yaygınlaşıyor. Açlık ve yoksulluk bozkırları tutuşturan bir yangın gibi dünyayı kasıp kavuruyor.
1867’de Karl Marx, “Bir kutuptaki zenginlik birikimi, aynı zamanda, öteki kutuptaki, yani kendi emeğinin ürününü sermaye olarak üreten sınıfın yer aldığı karşı kutuptaki sefalet, acı, kölelik, cehalet, vahşileşme ve manevi bozulmanın birikimidir” demişti.
“Emek zenginler için harikalar, ama işçi için yoksunluk üretir. Saraylar, ama işçi için inler üretir. Güzellik, ama işçi için solup sararma üretir. Emeğin yerine makineleri geçirir, ama işçilerin bir bölümünü barbar bir çalışma içine atar ve öbür bölümünü de makine durumuna getirir. Us, ama işçi için budalalık, aptallık üretir.”[2] ‘1844 El Yazmaları’ndaki bu satırlarıyla Karl Marx yine “Anlatılan senin hikâyendir,” diyerek kapitalist üretim düzen(sizliğ)inde yoksulluğun, bolluğun kendisinden kaynaklandığını vurgular. Çünkü kapitalizm, üretim ilişkilerinin niteliği gereği bir tarafta zenginliği yoğunlaştırıp diğer tarafta yoksulluğu yaygınlaştıran ve sürekli olarak toplumsal eşitsizlik üreten bir ekonomidir.
Karl Marx’tan beri kapitalizmin temel işleyiş yasaları değişmedi. Eşitsizlik uçurumu genişleyerek ve içine milyonları çekerek büyümeye devam etti.
‘The Forbes’ dergisine göre, dünya çapında 12.7 trilyon dolar gibi akıl almaz bir servete sahip 2668 milyarder var. Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın ‘Acıdan Kâr Ediyorlar’ başlıklı raporuna göre ise, en zenginler listesinin Jeff Bezos, Elon Musk gibi daimi üyeleriyle birlikte 40 plütokrat, nüfusun yüzde 40’lık kısmının, yani 3.1 milyar insanın toplam servetine sahip.[3]
Türkiye de bu gerçekten azade değil. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2025’in ilk yarısına yönelik ‘Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu’nda, şunlar kaydediliyor:
“Ailesi yanında en temel ihtiyaçları dahi karşılanamayan ve ailesinden alınma riski bulunan çocuk sayısı, Haziran 2025 itibarıyla 171 bin 895’e dayandı. Türkiye’de, ‘Oturulamayacak derecede eski’ 11 bin hanede yaşam sürdürülmeye çalışıldığı, 11.8 milyon kişinin aşırı yoksulluk çektiği öğrenildi.”[4]
Sürdürülemez kapitalizmin yerle bir ettiği yerkürenin dört bir yanında, tüm insanlığın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek gıda maddelerini üretebilecek verimli topraklar bulunmasına rağmen milyarlarca insan açlık ve yoksulluk içinde.
Market rafları temel gıda ürünleriyle tıka basa doluyken milyarlar hâlâ en temel ihtiyaçlarına ulaşmakta zorlanıyor. Yetersiz beslenmeden kaynaklanan sorunlar azalmak şöyle dursun, günden güne katlanılmaz bir hal alıyor. Açlık veya gıda sorunu dendiği zaman Afrikalı kara derili insanlar akla gelse de gerçek sorun bunu kat be kat aşıyor.
‘BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) yayımladığı “Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu 2023” raporuna göre, dünyada açlık ve yoksulluğun çok daha fazla yaygınlaştığına dair veriler karşımıza çıkıyor. Örneğin 2022’de 691 milyon ile 783 milyon arasında insan açlıkla karşı karşıya gelmiş. Aynı raporda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 30’unun, yani yaklaşık 2.5 milyar insanın yeterli gıdaya erişemediği, 3.1 milyar insanın ise sağlıklı bir öğünü karşılayamadığı belirtiliyor. Milyonlarca insanın ise kronik yoksulluğunun on yıllar boyu süreceği ifade ediliyor.
* * * * *
Şimdi burada durup, “Yoksulluk nedir, nicedir?” sorusuna yanıt arayalım.
Yahudi Atasözü’nün, “Öksürük, yoksulluk ve aşk saklanamayan üç şeydir”; Vergilius’un, “Açlık, kötü bir danışmandır”; Johann Wolfgang von Goethe’nin, “Yasa güçlüdür, ancak yoksulluk daha güçlüdür.” “Açlık, en akıllı balıkları bile oltaya getirir”;[5] Katherina Mansfield’in, “Aç insan kolay kandırılır,” diye betimlediği yoksulluk, çaresizlik demektir. Çaresiz insan her şeyi yapar: Makarna ve kömür karşılığı oyunu da satar, sınıf atlama umuduyla AKP’ye de üye olur.
Evet, yoksulluk rezilliktir. Unutulmaktır. Önemsenmemektir.
Yoksulluk, onu çekmeyenlere “romantik” gelir; onu yaşamayan anlamaz yoksulluğu. Ebedi incinmişlik hâlidir o!
Kelime kökünde de hareketle her şeyden mahrum olmak anlamımda kullanılan yoksulluk insan(lık)ın aşağılanmasıdır. Yoksulluk hayal bile edememektir…
İnsan onurunu zedeler. Yozlaşmayı beraberinde getirir.
Ve yoksulluk, toplumun eşitsiz dengesi(zliği)nin, aşırılıklarının kaçınılmazlığıdır. Kapitalizmde yoksulluk yok edilemezken; toplumda servet ve imkânlar az sayıda insanın elinde yığılırken çoğunluk temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hâle geliyorsa; bu sistemin arızalı olduğunun göstergesidir.
İktisatçı Amartya Sen’e göre yoksulluk “yapabilirlikten yoksunluk”tur. Bu ise eşitsizlik anlamına gelir ve affedilemeyen tek suç(!)tur… Çünkü yoksulluk utanç getirir. Çünkü kapitalizm ürettiği yoksulluğun sonuçlarına tahammül edemez!
Kolay mı? Yoksulluk açlıktır, eğitimsizliktir. Barınacak bir evinin olmamasıdır. Hasta olmak ve tedavi olamamaktır. Kaybetmektir. Gelecek korkusuyla yaşamak ve çocuklarının geleceğinden endişe etmektir. Umutsuzluktur, eşitsizliktir, özgür olamamaktır, siyasal yaşama katılamamaktır.
Kapitalizmin insan(lık)a uyguladığı en dolaysız şiddet türü diye tanımlanabilir. İnsan(lar) yoksullaştıkça daha az yer kaplar, hiçleşerek görünmez olur.
Zenginlerin zevkleri, fakirlerin gözyaşları ile satın alınırken; yoksulluk, dünyanın en pahalı şeyidir…
En önemlisi de; aslî yoksulluk, insan(lık)ın kendi imkânlarının sınırsızlığını görememesidir.
Bugünlerde yoksulluk dillere pelesenk oldu. Ya da coğrafyamızda hiçbir dönem bu kadar yoksulluk konuşulmadı.
Bu denli vahim koşullarda yoksulluğu anlamanın, anlamlandırmanın tek yolu, kapitalist ekonomi-politik konusunda fikir ve tavır sahibi olmaktır.
* * * * *
Kapitalist ücretli kölelik düzen(sizliğ)inde yoksulluk, yaşananın dışında olma hâlidir
Bunun için de burjuvalar tarafından istenmeyen, yüzleşmekten kaçınılan yoksulluk, yok sayılır, görmezden gelinir!
Bu nedenledir ki, yoksulluktan bahsedenler “duygu sömürücüsü, fakirlik edebiyatçısı, servet düşmanı” diye aşağılanagelmiştir.
Oysa açların, evsizlerin, mülksüzlerin haritasıdır yoksulluk.
Hakkın gasp edildiği durumdur. Temel ihtiyaçların özleme dönüştüğü hayat hâlidir.
Ayrıca Albert Caraco’nun, “Her yoksul başka bir yoksul doğurarak sefalete yeni bir rehin verdikten sonra suçlu olur”; Albert Camus’nün, “Yoksullukta bir yalnızlık vardır, ama her nesneye değerini veren bir yalnızlık,”[6] notunu düştüğü yoksulluk, sadece yiyecek ekmek bulamamak değil, bunun çok ötesidir.
Şöyle ki: “İşçi ne kadar çok servet üretse, üretiminin gücü ve kapsamı ne kadar artsa, kendisi de o kadar yoksullaşır. Ne kadar çok meta yaratırsa kendisi de bir meta olarak o kadar ucuzlar. Şeyler dünyasının artan değeriyle doğrudan doğruya orantılı olarak insanlar dünyası değersizleşir. Emek yalnız meta üretmez; kendini ve bir meta olarak işçiyi de üretir – ve bunu meta ürettiği oranda gerçekleştirir.
“Bu olgu göstermektedir ki emeğin ürettiği nesne -emeğin ürünü- emeğin karşısına yabancı bir şey, kendini üretenden bağımsız bir güç olarak dikilir. Emeğin ürünü, bir nesneye aktarılmış, maddeleşmiş emektir: emeğin nesneleştirilmesidir. Emeğin gerçekleştirilmesi, emeğin nesnelleştirilmesidir. Politik iktisadın ele aldığı durumlarda, emeğin bu gerçekleşmesi, işçiler için gerçekliğin yok olması şeklinde görünür; nesneleşme, nesnenin yok oluşu ve nesneye kölelik, mülk sahibi ise yabancılaşma, başkalaşma olarak ortaya çıkar.
“Emeğin gerçekleşmesi gerçekliğin öylesine bir yok oluşudur ki, işçi açlıktan ölme derecesinde yitirir gerçekliği. Nesneleşme öylesine nesnenin yok oluşudur ki işçi, yalnız yaşaması için değil, çalışması için de çok gerekli olan nesnelerden bile soyulur. Emek, çalışma, artık işçinin ancak pek büyük çabalar harcayarak ve iyice düzensiz kesintilerle ele geçirebildiği bir şey olmuştur. Nesneye sahip olmak öylesine bir yabancılaşma olmuştur ki işçi ne kadar fazla nesne üretirse kendisi o kadar azına sahip olabilir ve kendi ürününün, sermayenin egemenliği altına o kadar girer.
“Bütün bu sonuçlar şu tanımlamanın kapsamında vardır: işçi kendi emeğinin ürününe, yabancı bir nesneyleymiş gibi bir ilişkidedir. Bu öncülden bakılınca açıkça görülür ki işçi kendisini ne kadar harcarsa, karşısında yarattığı yabancı, nesnel dünya da o derece güçlenir, kendisi -iç dünyası- ne kadar yoksullaşırsa, kendine ait şeyler de o kadar azalır. Tıpkı dindeki durum. İnsan tanrıya ne kadar çok şey verirse, kendine o kadar az şey kalır. İşçi hayatını nesneye koyar; ama artık hayatı kendine değil, nesneye aittir. Dolayısıyla, bu etkinlik ne kadar fazla olursa, işçinin nesnelerden yoksunluğu da o kadar artar. Emeğinin ürünü, kendisi değildir. Onun için bu ürün ne kadar büyükse, kendisi o kadar küçüktür. İşçinin kendi ürününden dışlaştırılması, sadece emeğinin bir nesne, dışsal bir varoluş olduğu anlamına gelmez, onun dışında bağımsız, ondan başka bir şey olarak var olduğu, karşısına dikilen bağımsız bir güç olduğu anlamına da gelir; yani işçinin nesneye aktardığı hayat, yabancı ve düşman bir şey olarak kendi karşısına çıkmaktadır.”[7]
* * * * *
İşte tam da böyle: Yoksulluk insan(lık)ın yabancılaşmış köleleştirilmişlik hâlidir. Tıpkı Vedat Türkali’nin, “Kapitalizm nedir, biliyor musunuz? Kitabı bırakın ben söyleyeyim size çok parası olanın, olmayanları sinek gibi görmesidir! Gerisi ıvır zıvır! Sinek gibi gördüklerinden de ödleri patlar heriflerin, ellerindeki balı kapışacaklar diye!”; ya da Aziz Nesin’in, “Silahlanmaya ödenen para, dünyadaki açlık sorunun tamamen hâlledilmesi için gereken paranın yaklaşık 100 katıdır,” saptamalarıyla malûldür!
Hızla aktarıyorum: Oxfam’ın, ‘Takers, Not Makers/ Yapanlar Değil, Alanlar’[8] başlıklı 2025 raporuna göre milyarder oligarşisi giderek büyüyor ve milyarder olmak için hiç bundan daha iyi bir zaman olmamıştı!
Rapor bu olguyu çeşitli verilerle ortaya koyuyor:
Milyarderlerin toplam serveti 2024’de 13 trilyon dolardan 15 trilyon dolara çıkarak 2 trilyon dolar (yaklaşık 72 trilyon lira) veya günde yaklaşık 5.7 milyar dolar (yaklaşık 203 milyar lira) arttı ve bu artış 2023’e kıyasla üç kat daha hızlı gerçekleşti.
Milyarder sayısı 204 kişilik artışla 2769’a çıktı ve her milyarderin serveti günde ortalama 2 milyon dolar arttı.
2024’de Oxfam 10 yıl içinde bir trilyoner ortaya çıkacağı öngörüsünde bulunmuştu. 2025 raporu ise günde 6.85 dolardan (yaklaşık 244 lira) az parayla geçinen insanların sayısının 1990’dan bu yana neredeyse hiç değişmediğini belirtirken, mevcut eğilimler devam ederse 10 yılda 5 trilyonerin ortaya çıkacağına dikkat çekiyor.
Toplumun en zengin yüzde 1’i yeryüzündeki tüm servetin neredeyse yüzde 45’ine sahipken, insanlığın yüzde 44’ü yani yaklaşık olarak 3.6 milyar insan Dünya Bankası’nın günlük 6.85 dolarlık yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Buna karşılık 2024’te her hafta en az dört yeni dolar milyarderi ortaya çıktı.
Dünya çapında en fazla milyarder ABD’de. Onu Çin ve Hindistan takip ediyor. Rapora göre dünyanın en zengin kişileri, 449 milyar dolarlık net servetiyle Tesla ve SpaceX’in kurucusu Elon Musk, 245 milyar dolarlık net servetiyle Amazon CEO’su Jeff Bezos ve 217 milyar dolarlık net servetiyle Facebook CEO’su Mark Zuckerberg. Rapor, finansal oligarkların servetinin akıl almaz boyutlarına da dikkat çekerken dünyanın en zengin 10 adamı hakkındaki üç gerçeği şöyle tanımlıyor:
En zengin 10 adamın serveti 2024’te günde ortalama 100 milyon dolar arttı.
İlk insanlardan bu yana yani 315 bin yıl önce, her gün 1000 dolar biriktirmiş olsanız bile, en zengin on milyarderden birinin sahip olduğu kadar paranız olmazdı!
En zengin 10 milyarderden herhangi biri servetinin yüzde 99’unu kaybetse yine milyarder kalır![9] Bu kadar da değil, dahası şöyle: ‘Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) ‘Dünya Gıda Raporu’,[10] 2017-2018 kesitinde 822 milyona yakın insanın, yani dünya nüfusunun yüzde 11’inin açlık çektiğini ortaya koyuyor.
2021’de ‘Dünya Bankası’nın ‘Dünya Kalkınma Raporu’na göre, yerküre nüfusunun yarısı, yani 3 milyardan fazla insan günde 2 dolardan daha az; 1.5 milyar insan da 1 dolardan daha az bir gelirle yaşamaya çalışmaktadır. Dünya’da 800 milyon insan aç yaşamakta ve her yıl 11 milyon çocuk da açlıktan ölmektedir.
2003’de 10.6 milyon çocuk 5 yaşına gelmeden hayatını kaybetti. Bu, Fransa, Almanya ve İtalya’daki çocuk nüfusuna eşit. Aşı yapılmadığı için her yıl 2.2 milyon çocuk ölüyor. İnsanlığın dörtte biri, yani 1.6 milyar insan elektrik olmadan yaşıyor.2008’de dünya nüfusunun yüzde 0.13’ünü oluşturan 8.3 milyon insan 30.8 trilyon dolarla dünya finansal varlıklarının yüzde 25’ini kontrol ediyordu. Dünya yoksulluğunun yok edilmesi için gerekli olan kaynak 189.5 milyar dolara dünyada yoksulluk kalmaz.[11]
İnsanların yüzde 80’i gelir dağılımı adaletsizliğinin arttığı ülkelerde yaşıyor. En yoksul yüzde 40’lık nüfus tüm gelirin yüzde 5’ine sahipken, en zengin yüzde 20 gelirin yüzde 70’ine yakın bir kısmına el koyuyor. UNICEF’e göre yoksulluktan günde 26.500 ila 30.000 arası çocuk ölüyor. 1.1 milyar insan yeterli içme suyuna sahip değil. 2.6 milyar insan ise kirli içme suyu kullanmak zorunda.
1960’da dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’sinin ortalama geliri, en yoksul yüzde 20’sinin gelirinin 30 kat fazlasıydı. Oysa 2000’lerde bu oran 80 katı aşmıştır. Ve en yoksul 48 ülkenin toplam üretim değeri, dünyanın en zengin 3 kişisinin toplam varlığından daha azdır.[12]
Evet, sürdürülemez kapitalist vahşetin yarattığı küresel yoksulluk hâl(ler)i kabaca böyle!
O hâlde Robin Sharma’nın, “Hâlâ açlıktan ölenler varsa dünyada, aslında ölen insanlar değil; insanlıktır,” uyarısını anımsa(t)ma zamanıdır!
* * * * *
Ya 14 milyon 753 bin 512 yurttaşın düzenli sosyal yardıma mahkûm olduğu[13] coğrafyamız Türkiye mi? Evet, 2025 itibarıyla 20 milyon yurttaş, düzenli sosyal yardıma muhtaç hâle geldiği[14] coğrafyamızda 2014’te 1 milyon 815 bin ihtiyaç sahibine yardım için kurulan ALO 144 Sosyal Yardım Hattı’nı arayanların sayısı, 2024’te 4 milyon 947 bine fırladı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) haneyi 4 kişi kabul eden hesabına göre, 14 milyon 148 bin 740 kişi yaşamını ancak sosyal yardımlar ile sürdürebiliyor.[15]
2024’de 18.2 milyon kişi sosyal yardımla geçinirken, 3 yılda 23.5 milyon kişi geçinebilmek için sosyal yardım başvurusunda bulundu.[16]
2024’te ‘Aile Destek Programı’ndaki hane sayısı 3 milyona dayanırken ailesi tarafından bakılamayan çocukların sayısı 170 bini aştı.[17]
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verilerine göre, ailesinin yanında yaşamını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çocuk sayısı Haziran 2023 itibarıyla 168 bin 247’ye ulaştı.[18]
Aile Bakanlığı’nın 3 Mart 2025’de yayımladığı, ‘Rakamlarla Türkiye’de Sosyal Yardım’ verilerine göre, aşırı yoksul hane sayısı 2024’de 3.6 milyona ulaştı. 2024’de tam 252 bin 348 çocuğun ailesi, çocuklarının en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz kadar yoksul hâle geldi.[19]
TÜİK ve Dünya Bankası’nın beraber hazırladıkları ‘Beşeri Sermaye Endeksi’ verilerine göre Türkiye’de 11 milyon çocuk artık hayal kurmuyor. Toplam nüfusun yüzde 28.4’ü yoksul iken ve çocuk yoksulluğu yüzde 35.3 ile bunun 5 puan üzerindeyken; her 100 çocuktan 32’si (7 milyon) aç 5 yaş altı 6.7 milyon çocuk günde bir öğün protein tüketemiyor.[20]
Özetle, TÜİK verilerine göre, 2024’de 4 evden birinde et pişmiyor; ihtiyaç sahibi her 5 çocuktan 4’ünün ailesi, özel gereksinimlerin masrafını karşılayamadı. 100 evden 9’unda çocuklara yeni giysiler alınamadı. Her 10 evden birinde, çocuklar günde bir kere dahi taze meyve ve sebze yemekten yoksun kaldı. 10 evden 1’inde, çocuklar düzgün ayakkabıya sahip olamadı. TÜİK’e göre 2024’te her 3 evden birinde, içinde et, tavuk veya balık olan bir yemek pişmedi.[21]
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 6.1 milyon kişinin GSS borçlarının devlet tarafından ödendiğini açıkladı. Ancak Aile Bakanlığı’na göre bu sayı 8.3 milyon oldu.[22]
İlaveten Türk-İş verilerine göre, 2025 Ağustos’unda yoksulluk sınırı 4 asgari ücrete denk[23] iken bir de emekliler: Onların pastadan aldığı pay 15 yılda yüzde 43 küçültüldü.[24]
Evet, coğrafyamızda yaşlı nüfusu hızla artarken, sosyal politikalar yerinde sayıyor. Emekli aylıkları yetersiz, bakım yükü kadınların omzunda, yaşlılar ise yalnızlığa ve yoksulluğa mahkûm ediliyor.
TÜİK verilerine göre, 2024 itibarıyla Türkiye’de yaşlı nüfus 9 milyon 112 bin 298 kişiye ulaştı ve toplam nüfus içindeki oranı yüzde 10.6’ya yükseldi. Yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaki nüfusun oranı yüzde 29.3 oldu. Yaşlılar için ise bu oran yüzde 23.3 seviyesine çıktı. Özetle yaşlı nüfusun dörtte birine yakını sosyal dışlanma ve ekonomik zorluklarla mücadele ediyor.[25]
Bu durumda geçinemeyen emekliler yeniden iş arıyor. 60 yaş üstü yurttaşlarda İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı arttı. Emeklilik çağı işsizlikle gölgeleniyor. 60 yaş üzeri 30 bin 367 kişi İŞKUR’da iş bekliyorken; emeklilik yaşı sefalet çağı oldu.[26]
Toparlarsak: Aktif yaşlanma endeksinde Avrupa’nın gerisinde kalan Türkiye’de yaşlılık, “dinlenme dönemi” değil, geçim derdiyle ikinci bir mesai anlamına geliyor. Yaşlı refahını ölçen endekste sondan ikinci olan ülkede yaşlılar; yalnızlığa ve güvencesizliğe mahkûm ediliyor. TÜİK ve ‘BM Avrupa Ekonomik Komisyonu’nun (UNECE) hazırladığı ‘Aktif Yaşlanma Endeksi’ne göre, nüfusu yaşlanan Türkiye, yaşlı adayları için uygun koşulları sağlayamadı. Aktif yaşlanmaya elverişli ortamı ölçen endekste Türkiye, 45.9 ile sondan ikinci oldu.[27]
Ek olarak: ülkede 65 yaş ve üzeri nüfusun yüzde 10.2 olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Serap Duru, yaklaşık 9 milyon yaşlı bireyin yüzde 30’unun tek başına ve sosyal destekten yoksun yaşadığına dikkat çekti.[28]
İlaveten, bir şey daha: Eurostat’ın Kasım 2024 verilerine göre, resmi kadın işsizliği oranı Türkiye için yüzde 11.7 olurken;[29] coğrafyamızda kadın yoksulluğu, yaşamın her aşamasında derinleşen bir soru(n) olarak karşımıza çıkıyor. Bu yoksulluğun en ağır yüzlerinden biri, yaşlı kadınların karşı karşıya olduğu ekonomik eşitsizlikler ve güvencesizlikler. Yaşlı kadınların 3’te 1’inin hiçbir geliri yok![30]
* * * * *
Thomas More’un, “Büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlette mutluluk olmaz,” vurgusundaki üzere, geleceği biçimlendirecek bugünlere dair eklenmesi gerekenler de şunlar olabilir.
Coğrafyamızda 100 kişiden 86’sı ekonomik olarak zorda![31]
Her 100 liranın 83’ü gıda alışverişine gitti. Satın alma gücündeki düşüşle birlikte hane halkının en büyük gider kalemi olan gıda, harcamalardan yüzde 83 pay aldı. 2024’te indirim marketlerini daha çok tercih eden vatandaş 2 yıl öncesine göre yüzde 160 daha fazla harcama yaptı.[32]
IPSOS’un araştırmasına göre 2024’de market harcamalarının yüzde 83’ünü gıda oluşturdu. Et, süt, peynir gibi temel gıda alımı düştü, ucuz ve hemen karın doyuran bisküvi ve gazlı içecek satışı arttı.[33]
Kredi kartı ile yapılan market harcamaları bir yılda yüzde 72.5 oranında artarken batık kredi kartı borç tutarı ise yüzde 241 yükseldi.[34]
Zengin kesim tasarruf yaparken dar gelirli yurttaş borçlanarak geçiniyor; kırılgan ekonomi bankacılık verilerine yansıdı. Bankalardaki mevduat azaldı, kredi hacmi ise 18.3 trilyon lirayı aştı. Borç yükü artarken tasarruflar hızla eriyor. Borçta tırmanış devam ediyor.[35]
BDDK verilerine göre toplam tüketici kredi borcu Mayıs 2025’de 2 trilyon 286 milyar TL’ye yükseldi. Bu borcun yüzde 72’sini ihtiyaç kredileri oluşturdu. Takipteki alacaklar ise 2025 Ocak’ından Mayıs başına göre 100 milyardan fazla arttı.[36]
Borçsuz geçinemez hâle getirilen yurttaşlar ile darboğaza giren işletmeler krediye sığındı, geri ödeme krizi patladı. Ticari kredide tasfiye olunacak alacaklar yüzde 57.3 büyüdü. Bir yılda 2 milyon kişi daha kredi borçlusu hâline geldi.
‘Türkiye Bankalar Birliği’ (TBB) Risk Merkezi’nin Nisan 2025 verileri, yurttaşların ve reel sektörün krediye olan bağımlılığı artarken, geri ödenemeyen borçlarda da tehlikeli bir tırmanış yaşandığını ortaya koydu. Bir yılda tasfiye olunacak krediler yüzde 85 artarak 488 milyar TL’ye ulaştı. Her 100 TL’lik kredinin 2’si batık.[37]
İstanbulluların yüzde 55’i kredi kartı borcunu tam olarak ödeyemiyor;[38] günde 33 bin dosya icra dairelerine düşüyor. Yani borç batağı her kesimi yutarken, geçinemeyen milyonlar borçlanmaya, borçlananlar ise icralık olmaya devam ediyor. Bireysel kredilerde takibe düşenler 2025’in ilk 5 ayında 1 milyonu aştı.[39]
BDDK verilerine göre bankaların takibe aldığı borçlar bir haftada 2.6 milyar TL arttı. Bireysel kredi kartı ve kredi borçlarında takibe alınan borç tutarındaki artış Ocak 2024’den Ağustos’a yüzde 78.3 oldu.[40]
Nüfusun 4’te 1’i icralık. İcra dairelerindeki derdest dosya sayısı 2017’ye göre yaklaşık 7 milyon, 2024’e göre ise 1.5 milyon artış gösterdi.[41]
Özetle coğrafyamızda yoksulluk, Aile Bakanlığı öngörülerini de aşarken; 2024 yılı için 8 milyon 967 bin 143 olan borçlu öngörüsüne karşın GSS borçlusu sayısı 2024’te 9 milyon 444 bin 458 olarak gerçekleşti.[42]
* * * * *
“İyi de anlatılanlardan ne sonuç çıkarmalı” mı?
Öncelikle “Bir Rockefeller’in daha ortaya çıkması için gereken yoksulluk ve ıstırabın derecesi ve böylesine büyük bir servet birikiminin zorunlu kıldığı ahlâksızlığın ölçüsü perde arkası edilir.”[43] “Neden birileri açlıktan ölürken, birileri zevki sefa içinde yaşıyor?”[44] diyen Ernesto Che Guevara’nın sorunları anımsamalı…
Sonrasında da rakamların kesin diline kulak verilmeli: Coğrafyamızda gelir dağılımı eşitsizliği uçuruma döndü. Gelir adaletsizliğinde Avrupa lideri Türkiye, dünyada ilk 10 ülkenin içine girdi. BDDK’ye göre toplam mevduatın neredeyse yüzde 80’i en zengin yüzde 1’lik kesimin hesabında. Banka hesaplarının yüzde 83’ünde 10.000 lira bile yok.[45]
Gelir eşitsizliği artarken varlıklı kesim servetini büyütüyor 2024’te milyoner mudi sayısı 529 binlik artışla 1.8 milyonu aştı. Türkiye’deki döviz milyarderi sayısı da 28’e ulaştı.[46]
Amerikan patronlarının dergisi ‘The Forbes’un ‘Milyarderler Listesi’nde yer alan kişi sayısı 2025’de ilk kez 3 bini aşarken, milyarderlerin toplam serveti 16.1 trilyon dolara ulaştı. Listeye Türkiye’den 35 isim girdi. Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker, 5.5 milyar dolarlık servetiyle Türkiye’nin en zengini ve listede 639’uncu sırada gösterildi.
Ülker’i, 4.3 milyar dolarlık servetiyle Kazancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Kazancı, 3.2 milyar dolarlık servetiyle Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi İpek Kıraç, 3.1 milyar dolarlık servetiyle Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Semahat Arsel ve 3.1 milyar dolarlık servetiyle Rönesans Holding Başkanı Erman Ilıcak izledi. Türkiye’den listede yer alan milyarderlerin toplam serveti yaklaşık 65.05 milyar dolar olarak hesaplandı.[47]
Ülkedeki 26 milyon haneyi inceleyen TÜİK, Türkiye’de toplumun farklı 7 sosyo-ekonomik grup altında değerlendirdiği çalışmada, nüfusun yüzde 1.1’inin “en üst seviye” olarak tanımlanan “ultra zenginlerden” oluştuğu açıklandı.
Araştırmaya göre, “en üst seviyenin” hemen altında yer alan, “üst seviye” zenginlerin oranı yüzde 11. Geriye kalan nüfusun yüzde 36.1’ini orta sınıf, yüzde 51.8’ini alt gelir grubundaki “yoksullardan” oluşuyor. Yoksulların en alt katmanı ise nüfusun yüzde 16.7’si.
Servet sahiplerinin yaşadıkları coğrafya da ilginç ipuçları gösteriyor. Zenginlerin yüzde 28.6’sı İstanbul’da, yüzde 11.5’i Ankara’da, yüzde 6.7’si İzmir’de yaşıyorlar. Bu illeri Bursa ve Antalya izliyor.[48]
Ve sonrasında! Beş zengin kentte 3.5 milyon yoksul… Türkiye’nin en zengin kentlerinde yardıma muhtaç sayısı katlandı. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya’da yoksul sayısı 3.5 milyonu buldu.[49]
Örneğin asgari ücretli ve memurun maaşıyla satın alabileceği benzin miktarı 11 ila 29 litre azaldı. Varlıklının deposuna ise bir yıl yetecek benzin aktı. Yoksul silkelendi, zenginin cüzdanı şişti.[50]
* * * * *
Aziz Nesin’in, “İnsanların bu kadar yoksul olduğu bir ortamda asıl utanılması gerekenin zengin olmak olduğunu yıllar sonra fark edecektim”; Oya Baydar’ın, “Sadece bu dünyanın değişmesini istiyorum. Zulüm, açlık, savaş olmasın; kimse kimseyi ezmesin, sömürmesin; senin, benim hakkımız olan şeylere herkesin de hakkı olsun istiyorum,” uyarıları eşliğinde diyeceklerimi toparlarsam:
Yoksul olmamızı istedikleri için yoksuluz. Sadece Elon Musk’ın servetinin yüzde 5’i 17 milyon insanı yoksulluktan kurtarıyor. Yerküredeki Elon Musk gibi zengin sayısını düşündüğünüz zaman kıtlık ve yoksulluk ile boğuşan insan(lar)ın kurtulmasının zor olmadığını görebiliriz.
Çünkü kapitalizmde yoksulluk bolluğun kendisinden doğar. Böylelikle açlık artarak yaygınlaşırken; toplumsal kutuplaşmayı artıran yoksulluk ve sefalet kapitalizmin gerçeğidir.
Kapitalizmde yoksulluğa çare yoktur.
Çözüm mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesidir.
“Uygarlıkta yoksulluk bolluğun kendisinden doğar.”[51]
Kapitalizm böylesine akıldışı bir sistemdir.
Kapitalizm kriz ile debelendikçe açlık ve yoksulluğu katmerlendirir.
Milyarlar açken milyarderlerin trilyoner olduğu kapitalizm koşullarında açlık sona eremez.
Çünkü Bizim açlığımız, onların servetidir. Ya da onların servetinin büyümesinin koşulu bizim daha da yoksullaşmamızdır.
Ve nihayet yoksulluğ(umuz)un panzehiri, kapitalizmin emekçiler tarafından ilgasıdır!
7 Ekim 2025 20:17:35, Muğla.
N O T L A R
[1] John Berger.
[2] Karl Marx, 1844 El Yazmaları, çev: Murat Belge, İletişim Yay., 2000.
[3] Suna Akaltan, “Bizim Açlığımız, Onların Serveti”, 8 Eylül 2022… https://marksist.net/suna-akaltan/bizim-acligimiz-onlarin-serveti
[4] Mustafa Bildircin, “Yoksulluk Verilerine Sansür”, 4 Eylül 2025… https://www.birgun.net/haber/yoksulluk-verilerine-sansur-650787
[5] Johann Wolfgang von Goethe, Faust, çev: İsmet Zeki Eyuboğlu, Sosyal Yay., 2001.
[6] Albert Camus, Evet ile Hayır Arasında, Notos Öykü, No: 72, 2018.
[7] Karl Marx, 1844 El Yazmaları, çev: Murat Belge, İletişim Yay., 2000, s.75.
[8] https://webassets.oxfamamerica.org
[9] Aylin Dinç, “Milyarlar Açken Milyarderler Trilyoner Olma Yolunda!”, 10 Şubat 2025… https://marksist.net/aylin-dinc/milyarlar-acken-milyarderler-trilyoner-olma-yolunda
[10] http://www.fao.org/3/ca5162en/ca5162en.pdf
[11] Gülay Toksöz-Alev Özkazanç-Bedriye Poyraz, Kadınlar, Kalkınma ve Sosyal Adalet, Haziran 2008… https://kasaum.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/34/2020/06/toksoz_KadinlarKalkinmaveSosyalAdalet-2.pdf
[12] Elif Çağlı, Küreselleşme- Eşitsiz ve Bileşik Kapitalist Gelişme, Tarih Bilinci Yay., 2006, s.61-62.
[13] Mustafa Bildircin, “Sosyal Yardımla Yoksulluğa Yama”, Birgün, 15 Kasım 2024, s.2.
[14] Mustafa Bildircin, “114 Bin Hane Yardıma Muhtaç”, Birgün, 4 Mayıs 2025, s.6.
[15] Mustafa Bildircin, “5 Milyon Yoksul ‘İmdat’ Dedi”, Birgün, 20 Şubat 2025, s.3.
[16] Deniz Ayhan, “18.2 Milyon Kişi Yardımla Geçiniyor”, Sözcü, 5 Mart 2025, s.7.
[17] Mustafa Bildircin, “14 Milyon Yurttaş Yardıma Muhtaç”, Birgün, 17 Şubat 2025, s.4.
[18] Mustafa Bildircin, “Yoksulluğun Utanç Tablosu”, Birgün, 13 Eylül 2023, s.5.
[19] Mustafa Bildircin, “3.6 Milyon Hane Aşırı Yoksul”, Birgün, 5 Mart 2025, s.5.
[20] @UmitOzlale, 24 Eylül 2025… https://x.com/UmitOzlale/status/1970818310330609867/photo/1
[21] Melisa Ay, “4 Evden Birinde Et Pişmiyor”, Birgün, 19 Mart 2025, s.4.
[22] Havva Gümüşkaya, “Yoksulu Tespitte Dahi Aciz Kaldılar”, Birgün, 15 Kasım 2024, s.5.
[23] “Türk-İş Verileri Açıkladı: Yoksulluk Sınırı 4 Asgari Ücret!”, 29 Ağustos 2025… https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/turk-is-verileri-acikladi-yoksulluk-siniri-4-asgari-ucret-2430480
[24] Aziz Çelik, “Sosyal Güvenlikte Neo-Liberal Gaddarlık”, Birgün, 14 Mart 2025, s.5.
[25] Havva Gümüşkaya, “Yaşlılık Krizi Kapıyı Çaldı”, Birgün, 14 Mart 2025, s.5.
[26] Havva Gümüşkaya, “Emeklilik Yaşı Sefalet Çağı Oldu”, Birgün, 13 Nisan 2025, s.4.
[27] “Emeklilik Dinlenme Değil, Geçinememe Çağı Oldu”, Birgün, 26 Nisan 2025, s.4.
[28] “3 Milyon Yaşlı Destekten Yoksun”, Birgün, 19 Mart 2025, s.14.
[29] “En Büyük Engel Cinsiyetçi İşbölümü”, Yeni Yaşam, 5 Mart 2025, s.4.
[30] Havva Gümüşkaya, “Yaşlı Kadınlar Yoksulluk Kıskacında”, Birgün, 2 Nisan 2025, s.4.
[31] “100 Kişiden 86’sı Zorda”, Sözcü, 19 Mart 2025, s.7.
[32] Sayime Başçı, “Her 100 Liranın 83’ü Gıda Alışverişine Gitti”, Sözcü, 24 Şubat 2025, s.6.
[33] “Bisküvi Gazoz Mecburi Öğün”, Birgün, 26 Şubat 2025, s.2.
[34] Havva Gümüşkaya, “Batık Kredi Kart Borcu Yüzde 241 Arttı”, Birgün, 24 Nisan 2025, s.5.
[35] “Borçta Tırmanış Devam Ediyor”, Birgün, 14 Haziran 2025, s.5.
[36] “Kredi Borçları ‘İhtiyaç’tan Arttı”, Birgün, 30 Mayıs 2025, s.5.
[37] Havva Gümüşkaya, “Borca Bağımlı Yaşam Tekledi”, Birgün, 20 Haziran 2025, s.4.
[38] “Borç Yükü Ağırlaştı”, Birgün, 25 Şubat 2025, s.2.
[39] “Borç Batağı Her Kesimi Yutuyor”, Birgün, 8 Temmuz 2025, s.4.
[40] “Takipteki Borç Yüzde 78 Arttı”, Birgün, 16 Ağustos 2024, s.4.
[41] “Nüfusun 4’te 1’i İcralık”, Birgün, 21 Mayıs 2025, s.5.
[42] Mustafa Bildircin, “Yoksulluğun Resmi Görülmedi”, Birgün, 19 Mayıs 2025, s.4.
[43] Ernesto Che Guevara, Sosyalizm ve İnsan, çev: Nadiye R. Çobanoğlu, Yar Yay., 1977.
[44] Ernesto Che Guevara, Motosiklet Günlükleri, çev: Osman Akınhay-Adil Baktıaya, Everest Yay., 2003.
[45] “Servet Azınlıkta Kümeleniyor”, Birgün, 22 Temmuz 2025, s.7.)
[46] Tolga Uğur, “Emekli Yılı Değil Milyoner Yılı”, Sözcü, 1 Şubat 2025, s.6.
[47] “Türkiye’nin En Zengini Kim?”, Sözcü, 2 Nisan 2025, s.6.
[48] Bahattin Yücel, “Türkiye; Zenginler, Ultra Zenginler ve Diğerleri”, 22 Ağustos 2025… https://www.gazetepencere.com/yazarlar/turkiye-zenginler-ultra-zenginler-ve-digerleri-668651h
[49] Cem Yıldırım, “Beş Zengin Kentte 3.5 Milyon Yoksul”, Sözcü, 27 Temmuz 2025, s.7.
[50] Erdoğan Süzer, “Yoksul Silkelendi, Zenginin Cüzdanı Şişti”, Sözcü, 25 Mart 2025, s.7.
[51] Jean Baptiste Joseph Fourier,’den aktaran: Friedrich Engels, Anti-Dühring: Bay Eugen Dühring Bilimi Altüst Ediyor, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1966, s.375.