Seda Şanlıer
“Emperyalizm halklara barış değil, sömürü ve savaş getirir. Gerçek barış ancak emperyalizmin yenilgisiyle mümkündür.”
Fidel Castro, 26 Temmuz 1983
1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşırken, Türkiye’de barış meselesi yeniden gündemde. Bu gündem etrafında başta emperyalistler olmak üzere barıştan ne anlaşıldığına bakacağız.
Neden 1 Eylül?
Eylül ayı, tarihte pek çok acıyı barındırır. Bunlardan biri de 1 Eylül 1939’dur. O gün Nazi Almanyası Polonya’yı işgal etmişti. İkinci Dünya Savaşı böyle başladı. Milyonlarca insan hayatını kaybetti, şehirler yerle bir edildi. Emperyalist güçler, bir yandan çıkardıkları savaşla halkların katledilmesine sebep olurken, diğer yandan ise savaşın ne kadar kötü olduğu yolunda nutuklar atıyorlardı. İşte bu çelişkili tablo içinde 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler, savaşın yıkıcılığına dikkat çekmek amacıyla 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü ilan etti. O günden sonra 1 Eylül, evrensel bir anlam kazandı.
1 Eylül Dünya Barış Günü, Türkiye’de, özellikle 1994’ten sonra Kürt hareketinin etkisiyle kitlesel olarak kutlanmaya başlandı. O yıl Birleşik Sosyalist Parti (BSP), 3 Eylül’de Kadıköy’de bir eylem düzenledi. Aziz Nesin, Ataol Behramoğlu gibi birçok yazar ve şairin de katıldığı bu eylemde, Kürt anneleri taşıdıkları dövizlerle barış talebini yükselttiler. (1) Bu yıldan sonra Türkiye’deki 1 Eylül eylemlerinin temel mesajı, Kürt–Türk çatışmasının son bulması oldu. Kürt hareketi o dönemlerde her ne kadar Batılı güçlere yakınlaşmaya çalışıyorsa da emperyalizme karşı bugüne kıyasla daha mesafeliydi. Devrimci güçler de bu sebeple Kürt hareketinin geliştirdiği barış yolundaki mücadeleyi destekliyordu.
Bugün gelinen noktada ise barış, ne yazık ki, egemen güçlerin kontrolünde kullanılan bir söze dönüşmüş durumda. 2000’lerin başında ABD emperyalizmi, “özgürlük ve barış” söylemleriyle Irak’a saldırmış, koca bir ülkeyi harabeye çevirmişti. Kurduğu cezaevlerinde halka işkenceler yapmış, böylece vicdansızca insan öldüren gerici çetelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Benzer bir tablo Libya ve Suriye’de de yaşandı. Libya’ya saldıran emperyalistler, Libya lideri Kaddafi’yi sapık dinci çetelere linç ettirdiler. Kaddafi döneminde Libya, sosyal adalet ve kadın hakları bakımından Afrika’nın en iyi ülkesi olarak anılıyordu. Bugün ise Libya, yoksulluğun en yüksek olduğu ülkelerden biri. (2) Suriye’de de emperyalist güçler ve ortakları, aynı yalan söylemlerle ülkeye saldırarak yüzlerce hatta binlerce yıldır bir arada yaşayan halkları birbirine düşman haline getirdi. Gazze’de yaşananlar da bu tabloya dahildir. ABD’nin desteğiyle İsrail, Filistin halkını bombalarla, abluka ve açlıkla cezalandırıyor. Kadınlar, çocuklar kısacası sivil halk hedef alınıyor. Soykırım yapan İsrail’in en büyük destekçisi, dünyaya “barış ve demokrasi” getirdiğini iddia eden ABD ve diğer Batılı emperyalist güçlerdir. İsrail ve Batılı emperyalistler Libya, Suriye, Gazze’de yaptıklarını İran’a hatta Türkiye’ye yaymaya çalışıyorlar.
Şimdi Türkiye’de MHP-AKP ile Kürt ulusal hareketi arasında gündeme gelen barış süreci ne yazık ki ABD ve İsrail’in bölgede yürüttüğü kötülüklere karşı çıkma boyutu taşımıyor. Kürt halkının eşitlik ve özgürlük talepleri doğrultusundaki mücadelesini bugün silahsız sürdürülmesi mümkündür ve bu yolda atılan adımlar da olumludur. Ancak süreç önemli riskler taşıyor. Bu süreç ne yazık ki ABD tarafından yönlendiriliyor ve bölgede İsrail yararına bir düzen kurmaya dönük. ABD ve İsrail de bu doğrultuda Kürtleri kendi yedeklerine almaya çalışıyorlar. Kürt milliyetçilerinin liderliğindeki barış hareketi, savaşın sebebi olan İsrail ve ABD’nin karşısında değil; yanında olmaya çalışıyor. Kürt milliyetçileri buradan kendilerine ulusal özgürlük çıkarmaya çalışıyorlar.
Kürt ulusal hareketi ABD emperyalizminin Ortadoğu halklarına saldırısını kendi milliyetçi hedefleri yolunda bir fırsata çevirme tutumunu seçti. Bu tutum dolayısıyla giderek halkların kasabı İsrail’in hedefleriyle Kürt milliyetçi hareketinin hedefleri paralel hale geldi. Barış talebi artık emperyalizmin ve Siyonizmin halklara saldırısının son bulmasını hedeflemiyor. Türklerle Kürtlerin ve Türkiye halklarının birbirinin varlığına saygı temelinde barış içinde olmaları elbette özlemimizdir. Ancak ABD ve İsrail’in bölgesel stratejileriyle örtüşen bir “barış” arayışı halkların yararına olamaz. Yugoslavya, Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Gazze ve Lübnan örneklerinin de gösterdiği gibi emperyalizm hiçbir halkı özgürleştirmemiş, tam tersine yukarıda da bahsettiğimiz gibi halkları birbirine karşı kışkırtmıştır. Emperyalist güçlerin “barış”tan anladığı, halkları bölüp birbirine düşman ederek yönetmek ve sömürmektir. ABD ve İsrail’in Suriye’den sonraki hedefi şimdi de İran’ı kuşatmaktır. Bu gidişle sıra Türkiye’ye de gelebilir.
Kaynaklar:
1) https://www.yeniarayis.com/yazi/bir-eylul-baris-gununde-kurt-barisi-209
2) https://www.undp.org/libya/events/2023-24-human-development-report-libyas-launch-event