Milli Dayanışma, Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu’nun 12. toplantısı gerçekleştirildi. T24’ten Ceren Bayar’ın haberine göre komisyon toplantısında yine çeşitli kurum ve kuruluşların temsilcileri dinlendi.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, komisyonun toplantısında sürecin gerektirdiği yasal düzenlemeler için Ekim ayını işaret etti. Komisyonda ayrıca Rawest Araştırma’nın “Kürtlerin üçte ikisinin süreçten beklediği ilk adımın Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması” verisi de öne çıktı. Ayrıca kayyumlara da dikkat çekildi.
Ekim ayına dikkat çekti
Kurtulmuş konuşmasında bu zamana kadarki çalışmaları önemli bir mutabakatla ilerlettiklerini aktarırken, “Ekim ayı içerisinde, sivil toplum kuruluşlarının da dinlenmesini sağladıktan sonra artık Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’na yapacağımız tekliflerin hazırlığını yapacağız. Gerek yasal düzenlemeler olsun gerek oluşturacağımız çalışma raporu olsun bununla ilgili çalışma dönemi içerisine gireceğiz” ifadelerini kullandı.
SETA: Türkiye’nin demokratikleşmesi…
Komisyonda söz alan ilk isim Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Murat Yeşiltaş oldu. “Kapsamlı bir süreç mimarisi inşa etmek açısından hukuki teminatın gerekliliğine” işaret eden Yeşiltaş, “Silah bırakanların hangi şartlarda ceza alacak, kimler rehabilitasyon alacak açık çerçeveli olarak buradan çıkması sürecin hukuki olması anlamında önemli” dedi.
Bu sürecin sadece “örgütün bitmesi” değil Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye’nin kalkınmaya ve toplumsal refaha daha fazla odaklanması anlamında bir “fırsat penceresi” olduğunu savunan Yeşiltaş, “Ancak hepimiz biliyoruz ki silahların susması yani çatışmanın yokluğu sadece ilk adımlardan bir tanesidir. Kalıcı barışın tesis edilmesi için daha kapsamlı ve dayanıklı bir mimarinin inşa edilmesi zorunlu gözükmektedir. İlk aşamada silahların ortadan kalkarak çatışmanın sona ermesi kritik ama bir o kadar da stratejik bir eşiğin, psikolojik bir eşiğin aşılması anlamına gelmektedir” diye konuştu.
Yeşiltaş, yaptıkları araştırmalarda katılımcıların yüzde 62’sinin sürecin başarısız olması halinde Türkiye’de şiddet olaylarının yeniden artacağını düşündüğü bilgisini paylaştı. Yeşiltaş, toplumsal barış beklentisinin yüzde 77 oranında olduğunu ifade etti.
DİTAM: Çözüm için ikna edilmesi gereken kesim Türkler, adalet duygusunun sağlanması gereken kesim Kürtler…
Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nden (DİTAM) Mesut Azizoğlu, komisyondan beklentilerin sürecin hukuksal alt yapısının oluşması ve toplumsal mutabakatın sağlanması olduğunu kaydetti. Çözüm için ikna edilmesi gereken kesimin Türkler, adalet duygusunun sağlanması gereken kesimin Kürtler olduğunu ifade ederek çözüme ulaşmanın zor olacağını söyledi.
DİTAM adına söz alan ikinci isim Sedat Yurtdaş, 1990’lı yıllarda milletvekili olduğunu ve o yıllarda Leyla Zana’nın Kürtçe yemininin büyük bir infial yarattığını hatırlatarak sözlerine başladı. Yurtdaş, Kürtçenin tüm kurumlarda konuşulabildiği bir Türkiye’nin sadece Kürtler için değil tüm toplum için bir eşitlik ve özgürlük müjdecisi olacağını söyledi. Yurtdaş, Turgut Özal’ın ölümünün barış fırsatının kaybı olduğunu savundu.
Umut Hakkı
Yurttaş konuşmasında ayrıca umut hakkının istisnasız herkes için uygulanması gerektiğini söyledi ve Diyarbakır, Batman, Van gibi belediyelere Kürtçe için ödenek sağlanmasını, bu şekilde örnekler oluşturulmasını ifade etti.
Rawest Araştırma
Kürt toplumunda son yıllarda ciddi bir sosyolojik değişme olduğunu kaydeden Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun ise Kürt sosyolojisinin artık yerleşik, şehirli, daha eğitimli ve Türkiye ile daha entegre olduğunu söyledi. Girasun, sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksindeyse Kürt toplumunun en büyük eşitsizliği yaşadığını ifade etti.
Girasun, ”Araştırmalarımızda bulduğumuz en güçlü ve ilginç veri şu: Kürtler hem Türkiyelileşiyor hem de Kürtlük bilinci artıyor. Bu ilk başta paradoks gibi görünse de aslında bu bir sentez. Yani Kürtler daha fazla kendilerini Türkiye’nin bir parçası olarak görüyorlar ama Kürt kimliği kültürü ve dili üzerinden Kürtlüğe de sahip çıkıyorlar” diye konuştu.
Kürt toplumunun sosyal değişim ve dönüşüm sürecinin Kürtlerin silahlı mücadeleye bakışını da değiştirdiğini öne süren Girasun, “Bizim süreçten önce yaptığımız araştırmalarda Kürtlerin yüzde 65’i silahla hak aranmasına kategorik olarak karşı olduğu görülüyor. Geriye kalan yüzde 35’i oluşturan yüzde 20’lik kesim ise kaygılı ve tereddütlü. Sadece kalan yüzde 15’lik kesim silahla hak aramaya onay veriyor” dedi.
Destek yüzde 70, başarı beklentisi ise yüzde 40
Çözüm sürecine verilen desteğin yüzde 70’lere yaklaştığını belirten Girasun sürecin başarılı şekilde yürütüldüğünü düşünenlerin ve sürecin başarıyla sonuçlanacağına inananların oranının ise yüzde 40–45 bandında seyrettiğini belirtti. Girasun, “Kürt kamuoyunun önemli bir kısmı hükümetin adım atacağına, Türklerin çoğunluğu güvenmiyor, inanmıyor; PKK’nin gerçekten silah bırakacağına güvenmiyor. Öte yandan muhalif Türk kamuoyu ise bu sürecin bir seçim yatırımı olduğunu düşünüyor ve bir demokratikleşme sağlayacağına inanmıyor. Ama ilginç biçimde bu güvensizlik yaygın bir süreç karşıtlığına da dönüşmüyor. Aslında bu sessiz onay sürece açılmış bir kredi olarak okunabilir” diye konuştu.
Demirtaş’ın serbest bırakılması
Girasun, Selahattin Demirtaş’ın serbest kalması ve kayyımların geri alınmasının güven artırıcı adımlar olacağını söyledi ve ”Araştırmalarımıza göre Kürtlerin 3’te ikisinin süreçten beklediği ilk adım Demirtaş’ın serbest bırakılmasıdır. Yaptığımız ölçümler ve kamuoyu araştırmalarına göre bu süreci Kürtler ve Türkler nezdinde toplumsallaştırabilecek en etkili aktör Demirtaş’ken onun hala içerde tutulması bir handikaptır” dedi.
CHP’ye operasyon güveni zedeliyor
CHP’ye yönelik kent uzlaşısı operasyonlarını hatırlatan Girasun, bu operasyonların sürece ve hukuki vaatlere duyulan güveni zedelediğini belirtti. Girasun, “Bu operasyonlar kapsamında tutuklanan, yıllardır yaptığı araştırmalarla demokrasi, barış ve sivilleşmeye büyük katkılar sunmuş saygın araştırmacı meslektaşımız Mehmet Ali Çalışkan bugün keşke hapishanede olmasa sürece çok katkı sunacak değerli çalışmalar yapabilir ve hatta bugün Meclis Komisyonuna bunları sunuyor olabilirdi” dedi.
Mazlum Abdi’nin Ankara’ya gelmesinin zemini yaratılması
Sürecin en önemli zorluklarından birinin Suriye meselesi olduğunu belirten Girasun, “Eğer kardeşlik duygusu toplumsallaşır ve 86 milyonun ortak duygusu haline gelirse tıpkı Şara’nın Ankara’ya gelebilmesi gibi Mazlum Abdi’nin Ankara’ya gelebilmesinin zemini yaratılmalı ve Suriye’deki çözümün yolu bir kardeş başkentten Ankara’dan geçmelidir” ifadelerini kullandı.