Odak Dergisi
Gazze ile dayanışma, dünya gündemine damga vurmaya devam ediyor. “Sumud” Özgürlük Filosu, bu dayanışmanın simgesi oldu. Sumud, Arapçada direniş, azim ve kararlılık anlamlarına geliyor. Sözcük, İsrail’e karşı direniş sürecinde daha 1967 yılında kullanılmaya başlamış. Sumud Filosu, Gazze’de Filistin halkının bombalar, kurşunlar, aç ve ilaçsız bırakılarak katledilmesine karşı, enternasyonal dayanışma hareketinin bir ürünü olarak ortaya çıktı. Birleşmiş Milletler ve devletler görevlerini yapmayınca, ablukayı delerek Gazze halkına yiyecek, ilaç ve ihtiyaç maddeleri götürmek amacıyla bu sivil inisiyatif oluştu ve harekete geçti.
Filistin’deki soykırıma “dur” demek için bir araya gelen, dünyanın çeşitli ülkelerinden barış yanlısı insanlar, Akdeniz’de uluslararası sularda İsrail tarafından saldırıya uğradı, kaçırıldı ve hapsedildiler. Aralarında ülkemiz insanları da bulunuyor. İlk 400 kişinin ardından yola çıkanlar da İsrail tarafından uluslararası sularda benzer şekilde kaçırıldı. İsrail’in bu saldırıları yapabilmesi, insanlığın nasıl iradesizleştirilmiş olduğunu ortaya koyuyor. İsrail’e karşı çıkanlar, karşılarında ABD ve Avrupa’yı bulacaklarını bildiklerinden korkuyorlar. AKP hükümeti, İsrail’e karşı atıp tutmasına rağmen, İsrail’den korkuyor; hatta alttan alta onunla işbirliği yapıyor.
Ne mutlu ki, az sayıda cesur insanın gerçekleştirdiği eylemler vicdanları uyandırabildi. Sumud’a destek olmak için Avrupa’da, Latin Amerika’da ve Avustralya’da milyonlarca insan sokağa çıkıp eylemler yaptı. Barselona’da 70 bin, Madrid’de yüz bin, Berlin’de yüz bin, Dublin’de yüz binlerce ve Roma’da milyonu aşkın insan gösteri yaptı. Hatta İtalya’da sendikalar, işçileri genel greve çağırdı.
Serbest kalanlar, İsrail’in Gazze halkına yaptığı zulmü ve kendilerine yapılan kötü muameleleri anlattılar. Birkaç İslamcı ise, eylemin ciddiyetine yakışmayan bir cıvık üslupla, bazı Hristiyan kökenli eylemcileri nasıl Müslümanlaştırdıklarını anlattılar. Yandaş medya, bu ciddiyetsiz ve dinci propagandalara bilerek çanak tutuyor. Asıl amaçları, soldan yana insanları Filistin halkıyla dayanışmadan uzak tutmaktır. Ne yazık ki, İsrail yanlılarının solda Filistin aleyhine yürüttükleri propagandalar, bu dinci propagandaları tamamlayıcı işlev görüyor.
Türkiye’de Sumud Filosu’na destek için yapılan dayanışma eylemlerine katılanların sayısı ise acınacak kadar azdı. Bu durum, Türkiye solunun anti-emperyalist mücadeledeki gücünün ne kadar zayıfladığını ortaya koyuyor. Sanatçı Nur Sürer, Pazar günü katıldığı eylemde kendisiyle görüşen basın vasıtasıyla, Filistin’le dayanışma eylemlerinin neden geciktiğini soruyordu. Sosyalist solda anti-emperyalist yurtsever bilincin zayıfladığı koşullarda, işte bu dinci ve İsrail yanlısı propagandaların etkili olması sonucunda gecikiyor! Sol, öyle etkisiz bir hale getirildi ki, soykırımcı bir din devleti olan İsrail bile, Türkiye’deki sola yakın bazı kesimler tarafından laikliğin, Alevilerin ve Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin savunucusu görülebiliyor.
Oysa Türkiye, güçlü bir anti-emperyalist yurtsever mücadele geleneğine sahiptir. Halkımız, geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreğinde emperyalizme karşı başarılı bir kurtuluş savaşı vererek mazlum halklara örnek olmuştu. 1960’lı yıllarda, kendisini memleketin ve Kurtuluş Savaşı geleneğinin sahibi gören devrimci gençlik, bu geleneği proleter bir anti-emperyalist yurtseverlik anlayışı düzeyine yükseltti. Denizler, Mahirler ve İbrahimler’de sembolleşen anti-emperyalist proleter devrimci mücadele, tarihimize yeni bir kurtuluş savaşı gibi damga vurdu.
Dikkat edelim: Türkiye solu, bu eylemleri bağımsız bir çizgide ve büyük ölçüde birlik halinde olması sayesinde başarmıştı. Sosyalist hareket, anti-emperyalist ve proleter yurtsever çizgisi sayesinde gençliğin en iyi evlatlarını kazanmış ve halkın gönlünde yer edinmişti. Denizlerin ve Mahirlerin dalgalandırdığı yurtseverlik bayrağı, emekçileri esas alıyor ve başta Kürt halkı olmak üzere ezilen milletlerin, inançların vb. demokratik hak ve özgürlüklerini savunuyordu.
Emperyalizm ve onların yerli ortakları, büyüyen devrimci tehlikenin önünü almak için devrimci gençliğin önderlerini katletti. Attıkları en önemli adımlardan biri, sosyalist solu anti-emperyalist yurtseverlik geleneğinden uzaklaştırmak oldu. Toplumda anti-emperyalist yurtseverlik yerine faşist bir milliyetçilik anlayışını öne çıkardılar. Egemen güçler, bir yandan da solun birleşmesini engellemek için sol içinde grupçuluğu alabildiğine körüklediler. Her örgüt, başarıyı diğer örgütlerle rekabette aradı. 1980’ler sonrasında, halkı soldan uzaklaştırmak için ülkemizde bireycilik de olağanüstü körüklendi.
Grup rekabeti, sol güçlerin etkisini azaltırken, bireycilik de ezilenleri ve solu örgütlenemez hale getiriyordu. Egemen güçlerin desteklediği şoven-milliyetçilik, tam da Türkiye solunun saf dışı edildiği ve Kürt hareketinin yükseldiği koşullarda ön plana çıkma imkanı bulabildi. Türkiye solu, bu şovenizme karşı anti-emperyalist proleter yurtsever mücadele geleneğine sahip çıkarak direneceği yerde, Türkofobik bir hatta savrularak kendi halkına yabancılaştı. Türkofobi, Türkiye solunu Kürt ulusal hareketinin egemenliğine bağlayıp daraltırken, halk şoven milliyetçiliğe ve bireyciliğe teslim edilerek iradesizleştirildi. AKP, bu süreçte kolaylıkla iktidara gelerek halkın iradesizleştirilmesini derinleştirdi.
Türkiye gibi köklü bir anti-emperyalist mücadele geleneğine sahip bir ülkede, sosyalist hareket Filistin halkının mücadelesine destek veren etkili eylemler yapamıyor. “Sumud Filosu’nda örgütlü soldan kaç devrimci yer aldı?” sorusu, durumumuza ışık tutuyor.
Halkın iradesizleştirilmesinin dikkat çeken görüntülerinden biri de, Türkiye denilince her seferinde ve neredeyse sadece iktidarın ve egemen güçlerin akla gelmesidir. Haklarına, özgürlüklerine ve ülkesine sahip çıkacak durumda olmayan halk, haliyle hesaba katılmıyor. Bir kısım sol da bunu sorgulamayıp olduğu gibi kabul ediyor ve bu da solda yurtseverlik bilincinin gelişmesine engel oluyor.
Halkın iradesizleştirilmesinin en önemli sebebi, ülkemizdeki en tutarlı yurtsever ve devrimci güç olan sosyalist solun saf dışı edilmesidir. Diğer yandan ise sosyalist sol, örgütsüz, dağınık ve etkisiz durumda olmasına rağmen, milyonlarca insan hâlâ sola sempati duyuyor. Gençlik ve kadınlar arasında sosyalist harekete eğilimli güçlü bir dinamik mevcut.
Adalet, dayanışma, yurtseverlik ve mücadele bayrağını yükselterek halkın önüne düşecek örgütlü ve eşgüdüm içinde bir sol, iradesizleştirilmiş halkın iradeye kavuşmasının anahtarıdır. Solda mücadele birliğini sağladığımızda, ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın kaderi değişecek.