Bahçeli’nin cemevlerinin ibadethane sayılması yolundaki sözleri, “Kürt açılımının ardından şimdi de Alevi açılımı mı?” sorusunu yarattı. Ancak Bahçeli’nin bu çıkışının, Kürt çözüm sürecinde olduğu gibi Erdoğan ile anlaşmalı yapıldığı konusunda kuşkular bulunuyor. Alevi açılımının AKP tabanında destek sağlayacağına kuşkuyla bakılmaktadır. Zaten bu yönde geçmişte yapılan girişimler denenmiş ve sonuç alınamamıştı.
Alevi açılımının MHP geleneği içindeki rekabetle ilişkisi bulunuyor. Hatırlanacağı gibi MHP kökenli İYİ Parti’nin lideri Müsavat Dervişoğlu, Alevi-Bektaşi Kurultayı’nda Aleviliğin “Türk Müslümanlığı” olduğunu açıklamıştı. 1970’li yıllarda Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta vb. Alevileri katleden faşist geleneğin, şimdi Alevi dostu kesilmesi, bu partilerin Alevileri kendi Türk-İslam sentezi çizgilerine çekme amacı taşımaktadır. MHP ve İYİ Parti gibi partiler, Alevi toplumu içinden yandaşlar edinerek birbirine üstün gelmeye çalışıyor. Bahçeli aynı zamanda askeri hastanelerin yeniden açılmasını da savundu. Bu görüşün de AKP ile anlaşmalı olduğu kuşkuludur. Sürecin takip edilmesi gerekiyor.
Bahçeli’nin Erdoğan ile irtibatlı olarak başlattığı ve çok tartışılan “Kürt açılımı” ise tıkanmış durumdadır. Öcalan’ın, AKP’den “açılım aleyhine yayın yapan basının susturulması” anlamına gelebilecek bir talebi, DEM Parti açıklamasıyla yalanlanmakla birlikte kafalarda kuşku yarattı. Basında, Selahattin Demirtaş’ın beklenen tahliyesinin de Öcalan’ın karşı çıkması nedeniyle gerçekleşmediği haberleri yayıldı. Ortalık başka şekillerde de karıştı. AKP ve MHP, DEM Parti’nin Öcalan tarafından yönetilmesini savunurken, onlara muhalefet eden İYİ Partililer Öcalan’a ve DEM Parti yetkililerine küfür ve hakaretler ettiler. DEM Parti’den Sırrı Sakık, bu provokatif küfürlere benzer şekilde yanıt vererek ortamın gerilmesine katkıda bulunurken, PKK yetkilileri silah bırakma kararının yürürlüğe girmesi için Öcalan’ın serbest bırakılması gerektiğini açıkladılar.
Sürecin özellikle Suriye’de tıkandığı görülüyor. Kürt ulusal hareketi tarafından yönetilen Suriye Demokratik Güçleri (SDG), PKK’nın silah bırakma kararına uymayacağını açıklamıştı. SDG’nin, Fırat’ın doğusunda kontrol ettiği bölgede, ABD’nin siyasi ve askeri desteğiyle kurmuş olduğu askeri, politik ve toplumsal sistemi koruyacağını açıklaması, Türkiye’deki sürecin ilerlemesini zorlaştırıyor. AKP, Türkiye’deki Kürt çözümünü Suriye’deki Kürt çözümüne bağlamışken, SDG, Suriye’de kurulacak yeni orduya, üç tümenden oluşan bağımsız silahlı kuvvetleriyle katılmakta ısrar ediyor. Bu durumda AKP’nin Suriye’yi yönetme iddiası günden güne daha anlamsız ve halka ağırlaşan yük haline geliyor. Suriye’deki Kürt yönetiminin, bölgedeki mevcut güç dengesi içinde hem kendi kontrol ettiği bölgede hem de Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar ve laiklik yanlısı güçler nezdinde etkinliğinin arttığı görülüyor. “Alevi açılımı” tartışmasının, Suriye’deki sürecin Türkiye’de de gelişmesini engelleme gibi bir işlevi olduğu iddia ediliyor. Ancak Türkiye’nin “Suriyelileşmesi” yönündeki gelişmeler artıyor. Hatta Suriye’de HTŞ iktidarı gibi, Türkiye’de de AKP iktidarı artan tehlike altındadır.
Gazeteci Emrah Gülsunar’ın sosyal medyada yaptığı tartışmalı bir anket üzerine tutuklanması bu tehlikeye dikkat çekiyor. Gülsunar, X platformu üzerinden takipçilerine şu soruyu yöneltmişti: “Diktatöryal bir yönetimi devirebilmek için dışarıdan yardım istemek meşru mudur?” Kullanıcılara “meşrudur” ve “değildir” seçeneklerini sunan bu anket, kısa sürede tartışma konusu olmuş, Gülsunar bazı çevrelerce hedef gösterilmişti. Tepkilerin ardından Gülsunar, paylaşımın Türkiye’yi değil, Venezuela’yı kastettiğini belirtmişse de iktidar yargısı onu tutukladı. İktidar, ABD tarafından kullanıldıktan sonra çöpe atılmaktan korkuyor.
AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana hem iktidar hem de burjuva ve Kürt ulusal muhalefeti, ABD emperyalizmine yakınlaşıyor. İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın İsrail ile yakınlaşma yanlısı olduğuna dair haberi sosyal medyada tartışıldı. AKP yanlıları haberin manipülasyon amaçlı olduğunu iddia etseler de haberin gerçeğe dayandığı açıktır. İktidarın İsrail’e karşı mücadele söylemi bir propaganda aracıdır. AKP, iktidara geldikten sonra fiilen hep İsrail’e hizmet etti. ABD emperyalizmi, AKP’nin yardımıyla Irak’ı, Libya’yı ve en önemlisi Suriye’yi yıktı. Suriye yıkılınca Filistin ve Lübnan ezildi. İran ağır saldırılara maruz kaldı. Bütün bunlar İsrail çıkarına oldu. AKP’nin İsrail’e hizmet amacıyla iktidara getirildiğini, Erdoğan ve arkadaşlarının hocası Erbakan, ölünceye kadar tekrar tekrar söyledi.
Yakın zamanda Filistin mitingi yapmış olan CHP de ne yazık ki, tıpkı AKP gibi, gerçekte ABD, NATO ve İsrail yanlısıdır. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in kamuoyuna yansıyan raporu da bunu göstermektedir. Çakırözer, NATO Parlamenterler Asamblesi’ne sunduğu “İran’ın Bölge ve Avro-Atlantik Güvenliğine Yönelik Tehdidi” başlıklı raporda, Türkiye’nin Ortadoğu’daki NATO etkinliğinin artırılmasını, Suudi Arabistan, Katar ve BAE gibi Körfez iktidarlarıyla yoğun işbirliği sağlanmasını savundu. Raporda, İsrail ile işbirliği; İran’ın, Çin’in, Rusya’nın ve Kuzey Kore’nin ise daha çok hedef alınması savunuldu. Çakırözer’in bu rapor üzerine partiden atılması gerekirdi. Erdoğan’ın Trump yönetiminden meşruiyet almasını kamuoyu önünde eleştiren CHP, ne yazık ki alttan alta aynı yolu izlemektedir. CHP yönetimi, Kılıçdaroğlu döneminde de NATO ve Batılı emperyalist güçlerden aşırı yanaydı. Erdoğan, ABD ve AB’ye her seferinde yeni tavizler verince CHP, Batılı güçlerden aradığı desteği bulamadı. Ancak CHP yönetimi bu yöndeki çabalarını alttan alta sürdürmeye kararlı görünüyor.
CHP ile AKP arasındaki mücadele de sürüyor. 24 Ekim’de CHP’ye kayyım atanması ile sonuçlanabilecek bir “Mutlak Butlan” kararı çıkması olasılığı bulunuyor. CHP yönetiminin bu karara engel olabilmek amacıyla çalışmaları sürüyor. 22 Ekim’e kadar bütün CHP il kongrelerinin tamamlanmış olması bekleniyor. Karardan önce Parti Meclisi tarafından Olağanüstü Kongre tarihi belirlenecek.
İşçi, Gençlik ve Demokratik Mücadele Haberleri
İşçi
Tokat’ta bulunan Şık Makas tekstil işçileri, işsiz bırakılmalarına ve alacaklarının gasbedilmesine karşı direnişlerini sürdürüyor. İşçiler, sarı sendika Öz İplik-İş’in arabuluculuk sürecinde kendilerini BİRTEK-SEN’den istifa etmeye ve tazminatlarını alamayacakları bir anlaşmaya zorladıklarını belirtiyor.
İzmir’de bulunan TPI Kompozit işçileri, grevlerinin 156. gününde telefonlarına gönderilen mesajlarla işten atıldılar. İflas gerekçesiyle tazminat alacakları da gasbedilen işçiler, Ankara’ya yaptıkları yürüyüşün ardından Çalışma Bakanlığı önünde ablukaya alındı.
İzmir Ege Üniversitesi’nde, alacaklarının uzun süredir ödenmemesine karşı işçilerin başlattığı 5 günlük iş bırakma eylemi sonuç getirdi ve üniversite yönetimi sorunu çözmeye dönük bir anlaşma yapmak zorunda kaldı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde taşeron çalışmayı reddederek güvenceli çalışma hakkını isteyen Süt Kuzusu Projesi işçileri, işten atılmalarına karşı mücadele etmeye devam ediyor. Şişli Belediyesi işçileri ise işe dönme mücadelesini sürdürüyor.
150 bine yakın metal işçisini ilgilendiren toplu sözleşme süreci başladı. Birleşik Metal-İş Sendikası, ücretlerde ilk 6 ay için %58,5 oranında zam, ilk yıl için sosyal yardımlarda %150-190 oranında artış ve MESEM sömürüsüne son verilmesi gibi 16 önemli talebi paylaştı.
İzmir’de bulunan Digel Tekstil işçileri direnmeye devam ediyor. SAG Hidrolik fabrikası işçileri işe dönme mücadelesini sürdürüyor. Temel Conta işçileri 312 gündür hakları için direniyor.
Gençlik haberleri
Gençlik Kolektifleri, mücadele programlarını duyurmak için Gençlik Spor İlçe Müdürlüğü önünde basın açıklaması düzenledi. Ancak açıklama başlamadan önce polis, GBT yapılacağı gerekçesiyle gençleri ablukaya aldı. KYK burs ve kredilerinin artırılmasını talep eden gençler, yapılan müdahalenin ardından gözaltına alındıktan 1 gün sonra serbest bırakıldılar.
Ankara Üniversitesi DTCF öğrencileri, üniversitelerin açılmasıyla birlikte kampüslerde özgürlük mücadelesi çağrısıyla bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Ancak açıklama sırasında faşist çetelerin saldırısına uğradılar. Okula gelen çevik kuvvet ekipleri saldırganları korurken, öğrencilere müdahalede bulundu.
Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenciler, nitelikli beslenme hakları ve yemekhane talepleri için bir araya geldi. Yemekhane eylemlerinin dördüncü gününde, rezervasyon sistemine karşı rektörlük önüne yürümek isteyen 30’dan fazla öğrenci okulda gözaltına alındı. Ankara’da ise aralarında Genç Direnişçilerin de bulunduğu gençlik örgütleri, gözaltılara tepki göstermek ve arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep etmek için bir basın açıklaması düzenledi.
Özetimize geride bıraktığımız hafta yaşanan diğer hak ve özgürlük mücadeleleri ile devam ediyoruz.
Geride bıraktığımız hafta Cumartesi Anneleri’nin basın açıklamasına devam edildi. Cumartesi Anneleri; “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle gerçekleştirdikleri eylemlerinin 1072. haftasında tekrardan Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bir araya gelen grup 45 yıl önce Kars’ta gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın durumunu sordu.
Bu hafta hasta mahpusların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. İzmir, İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen basın açıklamasında; ağır hasta mahpus Hatice Onaran’ın durumuna dikkat çekilerek derhal serbest bırakılması talep edildi.
Geride bıraktığımız hafta Esenyurt’ta saldırıya uğrayarak katledilen gazeteci Hakan Tosun son yolculuğuna uğurlandı. Nurtepe Metro Meydanı’nda bir araya gelen kitle “gazeteci cinayetleri politiktir” , “Hakan Tosun için adalet” yazılı pankartları taşıyarak Nurtepe Cemevi’ne yürüyüş gerçekleştirdi. Gerçekleşen açıklamada ise; gazeteci cinayetlerinin politik olduğuna değinildi.
KYK yurdundan ayrılmasının ardından haber alınamayan ve yaklaşık 1 ay sonra cansız bedeni bulunan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş için İzmir’de basın açıklaması gerçekleşti. İzmir Kadın Platformu’nun çağrısıyla toplanan kitle Alsancak Gar’dan TSKM’ye yürüyüş gerçekleştirdi. Açıklamada; Rojin Kabaiş’in ölümünün sadece bir kadın cinayeti olmadığına, devletin kadın bedenine ve kadın iradesine yönelttiği politik bir saldırının yansıması olduğuna değinildi.
Dünyadan
Filistin’de sağlanan ateşkes, İsrail’in zaman zaman saldırılar yapmasını engelleyemiyor. Filistin’de dünyanın gördüğü en büyük imha savaşlarından birini yürütmüş olan Batılı emperyalistler, şimdi Filistin’in imarını konuşuyor. Kapitalizm, kendi yıktığı ülkenin imarını ekonomik canlanma kaynağı olarak kullanıyor. İnsan aklı ve iradesi, sermayenin bu mantığının aracına dönüşüyor. Filistin’in imarı adı altında ve Suriye’de, bölgenin işbirlikçileri arasında keskin bir rekabet yaşanıyor. Suudi Arabistan, BAE ve Mısır ile AKP iktidarı arasındaki bu rekabetin kızışması bekleniyor.
Ukrayna’da savaş kızışırken, Rusya içlerini vuracak ABD yapımı Tomahawk füzelerinin Ukrayna’ya ulaştığı açıklandı. Ukrayna askerleri bu füzelerin kullanılması iznini bekliyorken, Trump hem Putin hem de Zelensky ile ayrı ayrı görüşecek. Füzelerin parasını ödemiş olan AB ülkeleri silahlanmaya devam ediyor. Bu süreç, AB ülkelerindeki ekonomik zorlukları artırıyor. Hafta içinde Trump’ın Çin ile ticaret savaşını gündeme getireceği yolundaki açıklaması, doların değerinde keskin düşüş ve altın fiyatlarında artış yarattı. Çin, AB ülkelerine sattığı nadir toprak elementlerini azaltacağı işaretini verdi. Sürecin bu yönde sürmesi halinde Avrupa’da işsizliğin ve iflasların artacağı tahmin ediliyor. AB ülkeleri sosyal harcamaları, işsizlik parasını kısmaya, göçmenlerin koşullarını zorlaştırmaya devam ediyor.
Madagaskar’da iki haftadır devam eden hükümet karşıtı protestolar, ordunun iktidara el koymasıyla sonuçlandı. Ülkede yaygın yoksulluk, yüksek işsizlik, eğitim sistemi ve son zamanlardaki elektrik ve su kesintilerine tepkiler gösterilerin nedeni oldu. Askerlerin ve polislerin desteğini kaybeden Cumhurbaşkanı Andry Rajoelina’nın Fransa yardımıyla yurt dışına kaçtığı açıklandı. Rajoelina ulusal meclisin de desteğini kaybetmişti. İktidarı alan seçkin askeri birlik CAPSAT’ın komutanı Albay Randrianirina, ordu ve jandarma mensuplarından oluşan bir başkanlık komitesi kurulacağını açıkladı. Albay Randrianirina anayasanın askıya alındığını, sivil yönetime geçiş amacıyla bir Başbakan atanacağını söyledi. Madagaskar’daki en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi, devrik cumhurbaşkanının yetkilerinin Albay Randrianirina’ya devredildiğini açıkladı ve yeni seçimler düzenlenmesini talep etti. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan ve siyasi çalkantılardan kurtulamayan Madagaskar nüfusunun yüzde 75’i, Dünya Bankası verilerine göre yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İktidarın devrilmesinde sokak gücünün, Z Kuşağı adı verilen gençler tarafından oluşturulduğu bildiriliyor.
Değerlendirme ve Sonuç
Özetimizin sonuna gelirken şu tespitleri yapabiliriz: ABD emperyalizmi bölgeye ağırlığını koydukça, iktidarı ve muhalefeti ile birlikte burjuva partiler daha çok NATO ve ABD yanlısı tutum içine giriyorlar. AKP, MHP, CHP, Zafer Partisi, İYİ Parti; iktidara gelmek amacıyla ABD ile işbirliğine açık partilerdir. AKP zaten bu sayede başa geldi; bu ay Trump’a gidip bir kez daha meşruiyet tazeledi. Kürt ulusal hareketinin ABD ile Suriye’de girdiği stratejik ittifak ilişkisi çok dikkate alınması gereken bir konudur. Esat iktidarının devrilmesi sonrasında Suriye ve Türkiye’deki Arap Alevileri, ABD taraftarlığına itilmektedir. İran’ın kuşatılması sürecine destek olunması, bütün bölgenin “Suriyeleşmesi” riskini artırmaktadır. DEM Parti ve Kürt ulusal hareketi de bu konuda onlarla paralel düşmektedir. Bahçeli ve Müsavat Dervişoğlu’nun Alevileri etki altına almaya yönelik söylemleri karşısında ise, Türkiye solunun bir yandan Aleviliğin ilerici yanlarını desteklerken, aynı zamanda Türk ve Sünni halka yönelik ilgisini artırması gerekmektedir.
Filistin’in imarı ve Suriye’de, işbirlikçi Arap rejimleri ve Türkiye egemenleri arasındaki çıkar ve güç rekabeti şiddetlenmektedir. Bu rekabetin sonucunda, mevcut yönetimlerin (Colani vb.) ve radikal İslamcıların gitmesi ihtimali artıyor. Bu ihtimal AKP’nin de geleceğini tehdit ediyor. Bu tedirginliğin bir dışavurumu olarak Emrah Gülsunar’ın tutuklanmasına üzüldük; ancak muhalefete, emperyalistlerle işbirliği yolunu gösteren söylemlerden uzak durulmalıdır. Venezuela’da hükümeti ABD ile işbirliği yaparak yıkmaya kalkmanın alçaklık olduğunu söylüyoruz. Türkiye’de mevcut iktidarı devirmek amacıyla ABD ile işbirliği yapmak ise hem meşru değildir hem de faydasızdır. Emperyalistlere yaslanmaya çalışan tutum, hep halk güçlerini zayıflattı. Türkiye solu, CHP ve DEM Parti’nin emperyalizm yanlısı tutumundan bağımsız davranmalıdır. Bu ülke, emperyalizme karşı mücadele sayesinde köleleşmekten kurtuldu. Bugünkü kötü gidişten ise, Kurtuluş Savaşı yıllarındakinden daha geri değil, daha net ve daha tutarlı bir bağımsızlıkçı çizgiyle kurtulacağız.