DTP’NİN KIZILBAYRAK TARAFTARLARINA SALDIRISI ÜZERİNE

1
1928

Bir önceki sayımız da DHB’nin ESP tarafından saldırıya uğradığı haberini yayınlamıştık. Bu tarz yaklaşımların sola zarar verdiğini belirten 25 Şubat 2003 sayısından bir alıntı yapılmıştı. “Az olsun bizim olsun, anlayışı ile değil; çok olsun hepimizin olsun, anlayışı ile davranmalıyız. İki tane taraftar kazanmak için yüz sol sempatizanının 98’ini soldan soğutacak dar grupçu, yıkıcı ve sorumsuz davranışlardan kesinlikle uzak durulmalıdır.” Bu yazının yazılmasından bir süre sonra yine benzer bir olayla karşı karşıya kaldık.

Bu üzücü olay 28 Ağustos tarihinde 1 Mayıs Festivalinde yaşandı. DTP taraftarları Kızılbayrak okurlarına yönelik saldırısıyla, sol içinde sürekli eleştirdiğimiz şiddet olaylarına bir yenisi daha eklendi.

Bu olayın zamanlaması oldukça ilginç; Kürt Ulusunun temsilcisi iddiasındaki DTP, Hükümetin “Demokratik açılımını” tartışıyor ve devletten bu yönde adımlar bekliyor. Demokratik açılımın beklendiği bu günlerde Abdullah Öcalan’ı eleştiren bir yazı yayınlayan bir sol derginin taraftarlarını dövmek ve derginin satıldığı standı dağıtmak ve sırf bu yüzden geleneksel olarak düzenlenen iki Festivalin iptaline neden olmak ne kadar demokratik olduğumuzu gösteriyor.

Kürt ulusalcıları her fırsatta Kürt sorunun çözümü Türkiye’de demokrasinin önünü açar, derler. Türkiye solu on yıllardır bu ülkede Kürt halkının varlığını ve demokratik haklarını şerefle savunmuştur. Bunu genellikle Türkiye halkından tecrit olma pahasına yaptı. Son yirmi yıldır Türkiye solu bu görevini, reel-sosyalizmin çöküşü ile tarihin en zor koşullarında, Türk ve Kürt milliyetçiliği arasına sıkışmış halde sürekli güç kaybetme pahasına yaptı. Sola MHP saldırmış olsaydı anlardık. Ama demokrasi sözcüğünü dilden düşürmeyen insanların bu saldırıyı Kürt halkı adına yapmalarını anlayamıyoruz. Hem de bu saldırı Marks’i ve Lenin’i yeterince demokrat bulmadığı için aştığını iddia eden Öcalan’ı savunmak adına yapılıyor. Ulusalcılar Kürt sorunun çözümüyle geleceğini vaadettikleri demokrasi ile eleştiri özgürlüğünün kitlesel saldırılarla karşılaşacağı bir baskı düzenini mi kastediyorlar?

Marks’ı, Engels’i ve Lenin’i aştığını iddia eden Öcalan’ı lider bilen ulusalcılar geleneksel soldaki anti-demokratik hastalıkları en çok taşıyan kesim durumunda görünüyorlar. Devletten demokrasi bekleyen DTP’nin önce kendisi demokrat olmalı. Kürt halkının meşru temsilcileri geçinen insanlar on yıllardır bu halkın haklarını savunmuş sol güçlere karşı vefasızca davranmamalı ve hele ki düşmanlık etmemeli.

DTP daha öncede DHKC taraftarlarına yönelik Gazi mahallesinde de bu tutumda bulunmuştu. DTP bize karşı da düşmanca tutumlara girdi. Sarıgazi mahallesinde bizi HÖC ile çatışmaya sokmaya çalışan ve muhbir olduğu yönünde şüphelerimiz bulunan bir kişiyi himayesine aldı. O şahıs DTP saflarından bize karşı saldırı ve hakaretlerde bulundu.

Bu sefer de DTP taraftarları Kızılbayrak Gazetesinde M. Can Yüce’nin bir yazısından yola çıkarak dergiye tavır alıyor. 1 Mayıs Mahallesinde 7.’si düzenlenen Geleneksel 1 Mayıs Festivalinde Kızıl Bayrak taraftarlarının standına giderek “Önderliğimiz hakkında tasfiyeci, teslimiyetçi diyen ve hakaret içeren yazıların olduğu bir gazeteyi bulunduğumuz alanlarda sattırmayız. Gazeteyi stanttan kaldırın ve satmayın. Aksi halde kötü olur” (Kızılbayrak) diyerek tehdit ediyor. Dergi kaldırılmayınca bi süre sonra dergi standı dağıtılarak dergiler yırtılıyor ve engel olmaya çalışan stant görevlileri de dövülüyor. Bunun üzerine festivali düzenleyen kurumlar daha fazla gerginlik yaşanmaması için festivali bitirmek zorunda kalıyorlar.

Sarıgazi’de düzenlenmek istenen geleneksel Sarıgazi Festivali de DTP’nin “Kızılbayrak stant açarsa kitlemize sahip olamayız ve olacak olaylardan da sorumlu değiliz” yaklaşımı neticesinde ve demokratik kurumların ikna çabaları da yeterli olmayınca Festival iptal edilmek zorunda kalınıyor.

Kızılbayrak’ın yazdığına göre aynı zamanda bir baskı da gazetenin basıldığı matbaa tarafından yapılmış. Kürt ulusal hareketine yakınlığı ile bilinen Gün matbaası “eğer M. Can Yüce’nin yazılarını kaldırmazsanız gazeteyi basmayız” tehdidinde bulunuyor. Devletin uyguladığı sansürün benzeri değil mi?

“Taraftarlarımıza engel olamayız” ifadesi bile başlı başına kitleyi şartlandırma ve kışkırtmadır. Daha muhalefetteyken eleştiriye tahammül edemeyenler, “taraftarlarına sahip çıkamayan” ve sol örgütlere saldıranlar yarın devletle barışınca nasıl davranırlar, endişe ediyoruz.

Bu tür zorbalıkları sol adına savunanları da kınıyoruz.

1 Yorum

  1. Türkiye solu on yıllardır bu ülkede Kürt halkının varlığını ve demokratik haklarını şerefle savunmuştur. Bunu genellikle Türkiye halkından tecrit olma pahasına yaptı.
    Yazıyı yazan arkadaş,sizi tebrik ederim.son 20 yılda yazılabilecek en güzel, gerçekleri önümüze seren 2 cümlelik yazınız için seni gözlerinden öperim.Sagol,,ellerin dert görmesin.inan gözlerim yaşardı.
    Gerçekten dünyada görülmemişcesine kendisinin yok olma çizgisine gelecegini bile bile”Gerçek sosyalistler”kürt hareketini destekledi.Şimdi benim görüşüm.TÜRKİYE SOLCUlarının hepsi Feodal beylerin ve egemen burjuvazinin peşine takılan aymazları ayırıp,KÜRT HALKININ yine yayındadır.Edirneden Hakkariye ülke namusumuzdur.Kardeşim sagol,öyle güzel yazmışınki.sizin gibilerin olması -yazması beni mutlu etti.gene ellerine saglık.hala güzel şeyler yazılıyor,ne mutlu.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.