Küba Devrimi ve Yurtseverlik Mücadelesi

0
121

İnan Kaloğulları

Uzun yıllar boyunca sömürgecilikle, kölelikle ve açlıkla boğuşan Küba halkı bu kötü yazgısını Fidel Kastro ve arkadaşlarının verdiği mücadeleyle, 67 yıl önce değiştirmeyi başardı. Küba Devrimi zorlu bir mücadelenin ardından 1 Ocak 1959 yılında başarıya ulaştı. Devriminin ardından Küba halkı ülke yönetiminde en belirleyici güç haline gelirken ayaklar altında alınmış olan Küba bayrağı dünyanın en saygın bayraklarından birine dönüştü.

Alaşağı edilen Batista, Küba tarihine kanlı bir diktatör olarak geçti. O, ABD’nin kirli elleriyle ülkeyi uzun süre yönetmeyi planlarken Küba’yı adeta can çekişen ve sefaletle boğuşan bir ülkeye çevirdi. Onun iktidarı altında muhalifler yargısız infazlarla katlediliyor ve öldürülen insanların bedenleri halkta korku yaratmak amacıyla şehirlerin işlek sokaklarına, caddelerine atılıyordu. Ülke adeta pisliğe batmış; kumarın, fuhuşun ve mafyanın kötü yazgısına teslim edilmişti. Küba açlık ve acıyla dolu bir karanlık yaşıyordu.

Fidel Kastro ve arkadaşları halkın kaderini değiştirmek için Küba’nın kahramanlık tarihinden güç alarak 26 Temmuz 1953 tarihinde intiharı andıran Moncada Kışlası eylemini gerçekleştirdiler. Fidel ve arkadaşları bu kalkışmayı planlarken geri dönme planı yapmamıştı. Direnişçilerin büyük çoğunluğu henüz sosyalizmi derinlemesine bilmeyen Ortodoks Parti üyesi yurtsever gençlerden oluşuyordu. Bu eylem o an başarılı olamadı ve kanla bastırıldı. Eyleme katılan yaklaşık 125 kişiden çok azı hayatta kaldı. Yenilmiş olan bu isyan Batista yönetimi tarafından hafife alındı ve yaratacağı etki dikkate alınmadı.

Moncada Kışlası eylemi başarısız olsa da yıllar içinde Küba Devriminin ortaya çıkmasını sağlayan önemli bir dayanağa dönüştü.

Yüzlerce yurtsever savaşçıyla birlikte Fidel Kastro, Che Guevara, Raúl Kastro, Celia Sánchez, Camilo Cienfuegos, Juan Almeida mücadelenin öne çıkan isimleri olarak Küba’nın kurtuluş mücadelesini Meksika’dan Sierra Maestra dağlarına ve oradan Küba’nın şehirlerine taşıyarak halkla birlikte devrimi gerçekleştirdiler. Zorlu bir mücadelenin ardından 800 kişilik bir güce ulaşan savaşçılar ordusu 30 bin kişilik Batista ordusunu yenerek Küba’yı esaretten kurtardı. Batista, ülkedeki milyonlarca dolar parayı alarak Küba’dan kaçtı.

Fidel ve arkadaşları yüreklerinde yurtseverlik duyguları taşıyan mücadele insanlarıydı. Sahip oldukları ülke ve halk sevgisi derinleştirdikleri Marksist fikirlere can ve kan verdi. Ülkelerinin tarihine, halkın duygu ve düşüncelerini şekillendiren toplumsal birikime özenle yaklaştılar. Devrimci mücadeleyi Küba tarihinin temiz ve direnişçi karakteriyle buluşturmayı amaçlıyorlardı, bu konuda başarılı oldular. Kübalı savaşçıların kişiliğini şekillendiren bu gelenek hem halka hem direnişçilere moral ve ilham verdi. “Ya vatan ya ölüm” sözü Küba tarihinin her döneminde mücadeleye ve ülke sevgisine davet niteliği taşıyan önemli bir söz oldu. Devrimci liderlerin halk karşısında söylediği “venceremos” (kazanacağız) sözü de kurtuluş mücadelesinin tarihten gelen güçlü izlerini yansıttı.

Küba Devrimi, devrimci ahlak kavramını özel olarak öne çıkaran bir yol izledi. Fidel Kastro ve arkadaşları yurtseverliği devrimin önemli bir dayanağı haline getirmeye çalışırken ahlaki tutarlılığı korumayı önemsediler. Savundukları devrimci teorileri halkın gerçekliğiyle buluşturmaya önem verdiler. Dürüstlük, sadelik ve gerçeklere bağlılık Küba Devriminin öne çıkan özellikleri oldu.

Jose Marti kurtuluş mücadelesini birleştirmeye çalışırken dağılmış ve parçalanmış güçlerin izlediği yolu, “Kılıcı kimse bizden almadı, biz düşürdük” sözleriyle ifade etmişti. Fidel ve arkadaşlarının mücadeleci güçlerle kurduğu ilişkilerde de benzer bir titizliğin olduğu göze çarpıyor. Kübalı devrimciler grupçu eğilimlere saplanmadılar ve mücadeleyi birleştiren yollar bulmaya özen gösterdiler. Fidel Kastro anılarında, içinde yer alabilecekleri bir güç olsaydı ayrı bir hareket olarak ortaya çıkmayacaklarını belirtmişti. Mücadelenin yükseldiği dönemde çeşitli zorluklar yaşansa da direnişçiler farklı güçlerle yan yana gelmeyi başardılar. Hem devrimden önce hem de sonra farklı görüşler arasındaki uyuşmazlığa şiddet kullanarak yaklaşmadılar. Yayınlanan belgelerde Fidel’in ülkesine bağlı olan ordu ve devlet içindeki Batista muhalifi olan kişi ve yöneticilerle dahi özenli bir iletişim kurduğu göze çarpıyor. Bu tutumun Batista güçlerinin çözülmesinde önemli bir etki yarattığı belirtiliyor.

Küba Devrimi ahlaki ilkeleri ve moral üstünlüğünü elinde tutmaya özen gösterdi.

Devrimin hemen ardından ilk 6 ay içinde Küba halkının refah seviyesi önemli ölçüde arttı. Halk devrimi sahipleniyordu ve destek çok yüksekti. Kısa süre içinde Küba’nın sosyalist ilkeler çerçevesinde hareket edecek bir ülke olacağı ilan edildi. ABD saldırganlığı ise giderek arttı. İşgal girişimleri de dahil olmak üzere Küba’ya karşı yoğun bir kuşatma ve yıpratma savaşı başladı.

Küba’yı ekonomik, siyasi ve ticari kuşatma planları ilk olarak 1960 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı raporlarında yer aldı. “Mallory Muhtırası” diye bilinen bu politika devrimin halktan aldığı desteğin yok edilmesini ülkenin yıpratılarak felç edilmesine bağlıyordu. Yeni geliştirilen bu politikaya göre ekonomik kıtlık yaşayan halkın devrimle bağının kopacağı öngörülüyordu. Bu sayede toplumsal bir patlama oluşması ve devrimin zor duruma düşürülmesi hesaplanmıştı. Küba’yı kuşatmayı amaçlayan bu politikalar devrimin daha ilk yılında hızlıca devreye sokuldu. Bu politikaların günümüze kadar Küba’ya verdiği zarar 2.1 trilyon dolara kadar ulaştı. Küba’nın yıllık Gayri Safi Milli Geliri ise 100 milyar dolardır. Kuşatma soykırıma dönüştürülerek halkın gıdaya ve sağlık ihtiyaçlarına ulaşmasını da kapsadı. Tarım alanlarına biyolojik saldırılar düzenlendi, toplumsal hayatı kaosa dönüştürmek amacıyla okullara, sağlık alanlarına, kreşlere ve sosyal alanlara dönük sayısı saldırı gerçekleştirildi.

Trump dönemi Küba için en azılı dönemlerden biri oldu. Trump’tan önce Küba’da önemli bir istikrarın sağlandığı belirtiliyor. Trump iktidara geldiğinde Küba terörü destekleyen ülkeler listesine dahil edildi ve mevcut yaptırımlara ek olarak 240 yeni abluka maddesi eklendi. Küba’nın turizmi felç edildi ve döviz kaynağı sağlayan kanallar kapatıldı. Çeşitli ülkelerle sürdürdüğü ticaret kısıtlandı ve Küba’nın enerjiye ulaşmasını sağlayan yollar hedef alındı. Trump iktidarının ikinci dönemi ise ilk dönemdeki politikaların ağırlaştırılmasıyla devam etti.

Kübalı liderler aradan geçen uzun yıllara rağmen ABD’nin kuşatmayı kaldırmasına dönük hiçbir tavizde bulunmadı ve boyun eğmedi. Ağır sonuçları olan bu kuşatmayı 67 yıl boyunca dünyanın çok sayıda ülkesi kınadı ve dünyada binlerce gösteri düzenlendi. Küba halkı geleneğindeki saygın tutumuyla ablukayı kendi kapasitesiyle, çalışmalarıyla, yeteneğiyle, zekasıyla ve çabalarıyla aşmayı sürdürüyor. Bu mücadeleyi şuan yaratıcı direniş olarak adlandırıyorlar.

Küba Devrimi tesadüflere dayanmayan başarısını kapitalizme özgü olmayan yollarla bulmaya çalışarak sağladı. Yabancılaşmanın aşılması, halk inisiyatifinin geliştirilmesi, toplumsal dayanışmanın güçlenmesi ve yaratıcı halk kültürünün oluşması için 67 yıllık zorlu bir süreç yaşandı. Halka ilham veren devrimci liderlerin örnek kişiliği ve ahlaki özellikleri bu sürecin önemli dayanağı oldu.

Küba kusursuz bir ülke değildir. Küba halkı çeşitli zorluklarla mücadele etmeye devam ediyor. Bazı tüketim nesnelerine kolayca ulaşmak şuan hala zor. Küba özgürlüğün ve saygınlığın olduğu kadar çeşitli yoksunlukların da yaşandığı bir ülke. Bu zorlukların asıl sebebini ise ABD emperyalizmi izlediği politikalar oluşturuyor. Küba’ya uygulanan kuşatmanın çok daha azını yaşayan birçok ülkede emperyalistler sayısız iktidar değişikliği yaptı ve halklara büyük acılar yaşattılar. Küba emperyalizm karşısında yaratıcı arayışlar geliştirerek direnme kapasitesini arttırdı ve gelişmesini sürdürüyor.

Zenginlik kavramı, burjuva aklın topluma öğrettiği gibi daha fazla tüketim nesnesine sahip olmak değildir. Küba yoksul ve açlıkla boğuşan çaresizler ülkesi değildir. Tersine birçok yönden yüksek değerlere sahip, güçlü ve zengin bir ülkedir.

Küba Kovid-19 sürecinde halkını kendi aşılarıyla aşılayan az sayıda ülkelerden biri oldu. Dünyanın büyük ülkeleri iş birliğini ve dayanışmayı arttırmak yerine halkı adeta ölüme terk ederken Küba o koşullarda 46’dan fazlaya ülkeye sağlık tugayı gönderdi. Büyük güçler üretilen aşıları bencilce üretim merkezlerinden önce satın almaya çalışırken Küba egemenliğini koruyarak kazandığı deneyimlerle ve örgütlülükle 3 ay içinde kendi aşısını üretmeye başladı. Başarılı aşılama sayesinde pandeminin zirve süresi Küba’da çok kısa sürdü. Küba 5’e yakın aşı üretti ve bu teknolojiyi diğer ülkelerle paylaştı.

Küba’da sağlık alanında hastalığın gelişmeden engellenmesi konusunda yıllar içinde büyük başarı sağlandı. Hastalıkların neredeyse yüzde 80’i önleyici sağlık sistem ile daha gelişmeden engelleniyor. İhtiyaç duyulan ilaçların ise yaklaşık yüzde 70’ini kendisi üretiyor. Ayrıca akciğer kanseri konusunda dünyadan daha ileri bir tedavi yöntemi geliştirmeyi başardı. Alzheimer ve Parkinson hastalığının tedavisi konusunda derinleşen bir çalışma içine girdiler. Yakın zamanda diyabetik ayak ülserini iyileştiren bir ilaç üretmeyi başardılar. Bu hastalığın tedavisinde kullanılan ilaç dünyanın çeşitli yerlerinde büyük paralarla satılıyor. Vitiligo, Sedef, Kronik Hepatit-B, Saçkıran gibi hastalıklar konusunda dünyaya kolay ulaşılacak bir sağlık hizmeti de sunuyorlar.

Küba dünyada ortaya çıkan teknolojik ve bilimsel gelişmelere çok hızlı uyum sağlayan bir ülke durumunda. Toplumsal örgütlülüğün başarısı devlet kurumları düzeyinde de gücünü gösteriyor. Başarılı eğitim sistemi ile dünyadan edinemediği bilimsel ve teknolojik ürünleri kendi içinde üretmeye hızlı şekilde adapte olabiliyor. Bunun en başarılı örneğini sağlık alanında gösterdiler. Yapay zekâ, dijitalleşme, inovasyon (yenilik) konusunda geniş çalışmalar yapıyorlar. Devlet kurumlarında dijitalleşme ileri düzeye ulaşmış durumda. Kendi bilgisayarlarını, telefonlarını, işletim sistemlerini ve teknolojik uygulamalarını üretebiliyorlar. Yapay zekâ ve dijitalleşme ile toplumsal hayatı kolaylaştırmak amacıyla ciddi çalışmalar içinde oldukları belirtiliyor. Küresel gelişmelere uyum sağlarken bunu insancıl amaçlar etrafında geliştirmeye özen gösteriyorlar. Kübalı yöneticiler ülke gençlerinin bilgiye ve öğrenmeye yaklaşım konusunda büyük bir potansiyeli ve iştahı olduğunu vurguluyorlar.

Küba’da devlet şirketleri yanında özel şirketlerin varlığı da bulunuyor. Bu işletmeler henüz küçük ve orta düzeyde işletmelerden oluşuyor. Üretim araçları devlet elinde bulunuyor ve bu alanı devlet şirketleri temsil ediyor. Kübalılar ABD’nin özel sektörü devrim karşıtı bir güce dönüştürme çabası içinde olduğu da belirtiliyorlar. Yetkililer özel sektörün artabileceğini fakat onların yaratacağı tehlikelere karşı bir kontrol mekanizması oluşturduklarını ifade ediyorlar. Kontrol altında tutulan özel sektörün sömürü düzenine değil tersine devrime hizmet edeceğini belirtiyorlar.

Raúl Castro, Küba Devriminin ekonomik ve toplumsal ilkelerini belirtirken bunu Jose Martí’nin mirasına, Marksizm-Leninizme, Küba Devrimi’nin tarihi lideri Fidel Castro Ruz’un düşüncelerine ve devrimin kendi çalışmalarına dayandırdıklarını belirtmişti.

Küba tarihi tıpkı ülkemizin tarihi gibi bağımsızlık mücadelesinin ve direnişçi geleneğin güçlü izlerini taşıyor. Pes etmeyen bir mücadele anlayışı, ahlaki tutarlılık ve yüksek bir ülke sevgisi…

Küba Devrimi’nin 67. yılı kutlu olsun!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.