Ölüm yıldönümünde Genco Erkal’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz…
Yankı Koçyiğit
Genco Erkal ve Dostlar Tiyatrosu ülkemizde politik tiyatronun öncülerinden ve ustalardan kabul edilir. Duruşları ve sahneledikleri oyunlar ile birçok olaya ışık tutmuşlardır, kimilerine Genco Erkal Nazım Hikmet’in şiirlerini en iyi yorumlayan sanatçılardan biridir. Bugün bu yazımızda hem Genco Erkal’ı anacağız hem de hikayelerine, yaşadıklarına ve yaptıklarına göz atacağız.
Genco Erkal 28 Mart 1938’de dünyaya gelip 31 Temmuz 2024’de ise aramızdan ayrıldı. Onu anlatmaya, onun hayatı ve ideallerinde önemli bir yer kaplayan Dostlar Tiyatrosu ile başlayalım.
Genco Erkal’ın 1959 yılında çeşitli özel tiyatrolar ile başlayan sanat öyküsü, 1969 yılında Dostlar Tiyatrosu’nu kurması ile bambaşka bir yere evrildi. O, Türkiye’de politik ve epik tiyatronun gelişiminde öncü rol üstlendi. Sahnelemede ve oyunculukta “göstermeci” biçimi benimsedi. Dostlar Tiyatrosu özellikle yetmişli yıllarda belgesel tiyatroya verdiği önemle Türk Tiyatrosu’nda yeni bir soluk oldu. “Sivas 93” gibi bu türde dikkat çekici ve acı dolu eserlerle belgesel tiyatroya önemli örnekler kazandırdı. Bunun yanı sıra yine yetmişli yıllarda ortaya çıkan ve amatör işçilerin de katılımı ile birlikte sahnelenen “Alpagut Olayı” adlı oyun da dikkat çekiciydi. 12 Mart öncesinde oyun yazarı Haşmet Zeybek ile iş birliği sonucunda ortaya çıkıp gösterilen bu eser Türkiye’de yazılıp sahnelenen en ilginç belgesel tiyatrolardan biri olarak gösterilir. Eserde geleneksel köy seyirlik oyunlardan yararlanılmıştır. Çorum Özel İdaresi’ne bağlı Alpagut Linyit İşletmesi’nde 13 Haziran 1969’da başlayan ve 35 gün süren işgal ve yönetime el koyma eylemini konu alınır.
Alain Decaux’nun Rosenbergler Ölmemeli, Enzensberger’in Havana Duruşması, Peter Weiss’ın Soruşturma, Orhan Asena’nın Şili’de Av oyunları sahnelediği belgesel tiyatro örneklerine ek gösterilebilir. Belgesel Tiyatro’nun yanı sıra Şiir-Tiyatro’da Nazım Hikmet’in eserlerinden yola çıkarak ortaya koyduğu “Kerem Gibi” oyunu ile devrimci sol çevrelerde de dikkat çekmiştir. “Çizgi-Roman Tiyatro” denemesi olan Abdülcanbaz, Aziz Nesin’in fıkra ve öykülerinden oluşan Azizname, Yaşar Kemal’in romanından uyarlanan Ağrıdağı Efsanesi ve yerli bestecilerin 1960’larda ve 70’lerde tiyatro için yazmış oldukları şarkılara Brecht şiirlerini ekleyen “Ezenler, Ezilenler, Başkaldıranlar” gibi yapıtlar Dostlar Tiyatrosu tarafından uyarlanmış eserlerdendir.
Dostlar Tiyatrosu özellikle Brecht’in eserlerine büyük önem verir. Brecht – Kabare, Galileo Galilei, Rosenbergler Ölmemeli, Asiye Nasıl Kurtulur?, İkili Oyun gibi eserler bunlara örnek gösterilebilir. Birçok tiyatro eleştirmeni tarafından da oldukça beğenilen, “Bir Delinin Hatıra Defteri” isimli oyun, Genco Erkal’ın en önemli eserlerindendir. Genco Erkal oyunu hem gençliğinde hem de yaşlılık sürecinde yıllarca sahnelemiştir. Erkal, bu oyunlar ile tiyatro için prestijli birçok ödüle de layık görülür.
Genco Erkal kendine yol gösterici olarak Brecht ve Nazım Hikmet’i aldığını belirtir ve kendinin bu konuda tutucu olduğunu dile getirir.
Erkal, yetmişli yıllarda katıldığı grevler, eylemler ve 1 Mayıslarda Dostlar Tiyatrosu olarak açtıkları “DEVRİMCİ SANAT ÇELİŞKİLERİ VURGULAR” gibi pankartlar ile dikkat çekmiştir. Bunun yanı sıra eylemleri sanat ile birleştirmesi sonucunda birçok direnişte sahneler kurulup tiyatro oyunları, halk oyunları, türküler, devrimci marşlar gibi kültürel aktivitelerin icra edilmesinin de önünü açmıştır.
Türk Tiyatrosunda Brecht Etkisi ve Epik Tiyatro
Epik tiyatro kavramı Alman tiyatro yazarı ve kuramcısı Bertolt Brecht tarafından ortaya atılmıştır. Brecht bu tarzı, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan politik, sosyal ve ekonomik sıkıntıların sonucunda Erwin Piscator’un ortaya koyduğu politik tiyatro anlayışından etkilenerek geliştirmiştir. Türk tiyatrosunda epik tiyatronun ilk örnekleri 1960’lı yıllarda Haldun Taner tarafından verilmiştir. Onu Vasıf Öngören, Sermet Çağan, Oktay Arayıcı, İsmet Küntay ve Turhan Selçuk gibi yazarlar izlemiştir. Epik tiyatro anlayışının ortaya çıktığı yer, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda buhranlar geçiren Almanya’dır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra halkın ilgisi özellikle politik konulara yöneldiği için, tiyatro da bu konuların gündeme getirilip tartışıldığı bir alan olmuştur.
Erwin Piscator adlı bir tiyatro adamı, tiyatroya politikayı sokarak “politik”, “belgesel” ve “total” tiyatro adlarıyla yeni biçim denemelerine girişmiştir. Brecht, 1925’li yıllarda onun tiyatrosunda dramaturg olarak görev yapmıştır. Gerek Piscator’un görüşleri gerekse ortam Brecht’in, tiyatro anlayışını geliştirip netleştirmesine yardımcı olmuş; bunun sonucunda da tiyatronun ya politik olması ya da tamamen politikanın dışında kalması biçiminde özetlenebilecek anlayışı ortaya çıkmıştır. Brecht bu görüşler doğrultusunda eserler vermiştir. Brecht, 1930’lu yıllarda politik görüşlerin ön planda geldiği tezli eserlere daha çok yöneldiğinden estetik kaygıların arkaya atıldığı oyunlarıyla gündeme gelmiş, Nazilerin iktidara gelmesiyle Almanya’dan ayrılıp ABD’ye gitmiştir. Ülkeye geri döndüğünde ise Doğu Berlin’e yerleşip Berliner Ensemdbl adlı bir tiyatro kurmuştur. En sevilen oyunları arasında Kafkas Tebeşir Dairesi (1944), Galilei’nin Yaşamı (1938) ile Cesaret Ana ve Çocukları (1939) ilk sıralarda yer alır.
Epik kavramı, “destanla ilgili”, “destansı”, “destana özgü” anlamlarını içerse de Brecht’in geliştirdiği “epik tiyatro” biçimi bunu aşar. Bu tiyatro biçiminde toplumsal ve politik konular ele alınarak seyircinin bu konular üzerine düşünüp fikir yürütmesi; bu konuları tartışması, kendi yargısına varması amaçlanır. Epik tiyatro bilgilendirici, tezli, taraflı ve diyalektik bir anlayışı esas alır.
Brecht insana umut duyar, ona göre insan akıllı ve güçlüdür. Bu yüzden içinde bulunduğu şartları ve kendisini değiştirebilir. İnsan çaresizce kendini olayların akışına, kaderine terk etmek yerine, mücadele etmeli ve başarmalıdır. Sosyalist ideolojiyi benimseyen Brecht’e göre insanların işsizlik, yoksulluk, açlık, kimsesizlik, savaş vb. sorunları epik tiyatro sahnesinde gösterilmelidir. Sanat, toplumsal sorunları doğrudan içermek zorundadır. Aksi halde tiyatro görevini yapmamış olur. Onun tiyatrosu eleştirel, gerçekçi bir tiyatrodur. Tiyatronun boş zamanları değerlendirmek için değil, eğlendirirken eğitmek-düşündürmek amacında olduğunu söyler.
Brecht geleneksel tiyatronun toplumsal sorunlara yeterince eğilmediği eleştirisini yapar. Geleneksel tiyatro bireye, bireyin iç dünyasına yer verir; olay örgüsü düz bir çizgide gelişir. Brecht, seyircinin ilgisinin düğüm çözülmesi ümidiyle olay örgüsünün sonuna yönelmesini ve sahnelerin birbirine bağlı olmasını eleştirir. Onun için toplum sorunları ön planda gelir; olay örgüsü eğriler çizer, seyircinin ilgisi dramatik tiyatroda olduğu gibi oyunun sonuna odaklanmaz, oyunun seyri üzerinde yoğunlaşılır.
Brecht’in Türk tiyatrosunda tanınmaya başlanması, siyasi ve toplumsal sorunların yoğun olduğu 1960’lı yıllara rastlar. Onun eserleri bu zamanlarda Türkçe’ye çevrilir, tiyatro biçimi örnek alınır. Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Eşeğin Gölgesi, Zilli Zarife ve Ayışığında Şamata oyunları ile Vasıf Öngören’in Asiye Nasıl Kurtulur, Almanya Defteri eserleri; Sermet Çağan’ın Ayak-Bacak Fabrikası, Oktay Arayıcı’nın Nafile Dünya’sı, İsmet Küntay’ın Birinci Kurtuluştan’ı ve Turhan Selçuk ile Dostlar Tiyatrosu’nun ortak yapımı olan Abdülcanbaz, ülkemizdeki epik tiyatro biçiminin ilk örnekleri olarak gösterilebilir.
Dostlar Tiyatrosuna Selam
Dostlar Tiyatrosu bugüne, benimsediği ilerici-toplumcu sanat anlayışı doğrultusundaki ilkeleriyle, kuruluşundan beri yaşanan “iki askeri darbe” ve nice baskılardan geçerek geldi. Başarısının temelinde, toplumun özgürlüğü ve esenliği adına verilen inançlı savaşımın yanında, tiyatro sanatının gerektirdiği tüm sorumlulukların yıllar boyunca hiç savsaklanmadan yerine getirilmesi eylemi de yatmaktadır. Dostlar Tiyatrosu’nun serüveni, topluma ve insana en zor koşullarda bile tiyatro yoluyla hizmet vermekte direnen onlarca sanatçının umudu, coşkusu, emeği ve özverisiyle biçimlenmiştir.
Dostlar Tiyatrosu, tiyatromuzda önemli bir atılımın yaşandığı 1960’lı yıllarda, İstanbul’da bir “yıldız” sanatçı çevresinde kurulmuş olan herhangi bir özel tiyatro değildir. Olabilirdi de. Genco Erkal ve arkadaşları kazandıkları şöhreti kullanıp çok başka işlerde oynayıp çok iyi paralar kazanabilirdi ama onlar 1969’da kafa kafaya vererek Dostlar Tiyatrosu’nu kurdu. O altı idealist gencin amacı Anadolu’da tiyatro yapmaktı. Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Arif Erkin ve Nurten Tuç, Genco Erkal’ın önerisi üstüne, yarı ödenekli bir bölge tiyatrosu oluşturmak için bir araya gelmişlerdi.
İlk elde gerekli mali kaynakları yaratamayan tiyatro başka bir seçeneğe yöneldi: Örgütlü işçi sayısının en yoğun olduğu İstanbul’da devrimci bir sendikaya bağlanarak işçiler için tiyatro yapmak. Ancak, bu tasarı da gerçekleşmedi çünkü tiyatronun işçiler için gerekli olduğuna inanan bir sendika bulamadılar ama yine de vazgeçmediler ve kendi çalışmaları ile tiyatroyu kurdular.
Yazımızda buraya kadar Epik Tiyatro ve Dostlar’ın macerasını inceledik ama Dostlar’a selam akademik ve tarihsel bilgilerin çok daha ötesinde bir biçimde verilmelidir.
Onların yaptıkları, başarıları ve ülkemiz sanatına kattıkları oldukça derindir. Tiyatro denilince birçoğumuzun aklına yalnızca eğlence, sevdiklerimiz ile geçirilen hoş vakit vb. geliyorken, Brecht’in etkisiyle yan yana gelen altı genç bu anlayışımızı kökten değiştirmiş, tiyatro sanatı işçileri, köylüleri, ezilenleri eğitecek bir araç haline gelmiştir. Gerçi ülkemizde tiyatro anlayışı her zaman “muhalif” özellikler de barındırmaktaydı. Ortaoyunu denilen biçim buna verilebilecek en güzel örneklerdendir. Bu konuda Ferhan Şensoy’un, “Kavuğu muhalif olmayan birisine vermem” sözleri, tiyatromuzun geçmişten beri eleştirel ve düşündürmeye teşvik edici yönlerini açıklıkla vurgulamaktadır.
Devrimci Sanat ve Çelişkileri Vurgulamak
Yukarıda, Genco Erkal’ın kendisine örnek aldığı Epik Tiyatro biçimini, bu tiyatronun gelişimini ve ülkemizdeki örneklerini; onun kurucularından olduğu Dostlar Tiyatrosu’nun politik sanat anlayışına kattıklarını açıkladık. Şimdi son olarak ise bu tiyatronun mottosu olarak bilinen, “DEVRİMCİ SANAT ÇELİŞKİLERİ VURGULAR” sözlerinden günümüz dünyasında tiyatro biçiminin ve sanatın nasıl kurulması gerektiği üzerinde duracağız.
Bu söz, Dostlar Tiyatrosu’nun katıldığı 1 Mayıslarda kurduğu kortejlerde açılan pankartta yazar. “DEVRİMCİ SANAT ÇELİŞKİLERİ VURGULAR” pankartı, Dostlar’ın tiyatro sanatına bakış açısını özetler niteliktedir.
Dostlar Tiyatrosu için işsizlik, yoksulluk, işçilerin doğrudan yaşadığı sorunlar, hükümetlerin halk düşmanı politikaları, faşistlerin gerçekleştirdiği saldırı ve katliamlar toplum temel çelişkileri arasındadır. Bu sorunları sahnelemek, onlar için devrimci bir sanatçının görevidir. Onlara göre oynadığı filmlerden aldığı paralar ile gününü gün edip halkın dertlerinden uzaklaşan, deyim yerindeyse ülkesine, toplumuna, topraklarına yabancılaşan kişi sanatçılık görevlerini yerine getirmiyordur. Yukarıda saydığımız gibi Dostlar Tiyatrosu, sanatını bu anlayışın üzerinde kurar.
Devrimci sanat, tam olarak budur. Toplumsal dertleri sahneleyip anlatmak, dönemin politik havası içerisinde kendisini devrimci-ilerici gören birçok sanatçı açısından görev edinilmiştir. Yıllar içerisinde ülkemizde gerileyen muhalefet, bu sanat anlayışından etkilenen sanatçı toplamını daraltmış olsa da bu görev yani toplumsal sorunların sanatçılar tarafından icra edilen sanatlarında vurgulanması gerekliliği, hala büyük bir önem teşkil etmektedir. Yoksulluk, açlık, emperyalist savaşlar, çok işçiliği, haksızlıklar, iş cinayetleri, kadın cinayetleri, hırsızlık, uyuşturucu, çeteleşme gibi sorunlar artıyorken sanatçı bu sorunlardan azade bir sanat icra etmemelidir.
Bunları ileri sürerken, ülkemizde muhalif tüm kesimlerin karşılaştığı zorlukları ve devrimci muhalefetin içerisinde bulunduğu güçsüzlüğü de hesaba katmalıyız ancak Hamza Yalçın’ın, “Devrimci gerçekçilik genellikle aşılması başkalarına imkansız görünen sınırların ötesinde gezinebilmektir. Nüfuzun ezici çoğunluğu sömürü ve baskı düzenine ayak uydurmaya çalışırken özgürlük, eşitlik ve sosyalizm için mücadele etmek demek imkansızı istemektir. Bu ise alışılagelmiş ve ezberci düşünce ve davranışla yürüyecek bir iş değildir. Mutlaka yaratıcılık ister” sözlerinin işaret ettiği toplumsal görevleri kendine dert edinmiş cesaretli öncülerin her zaman bu topraklarda var olduğunu ve olacağını da bilmeliyiz. Bu elbette sanatı da kapsamaktadır.
Sanat insanın insanlaşma becerisine umut duymak, onunla birlikte sorunların kavranmasına olanak yaratmak görevini üstlenmelidir. Örneğin büyük devrimci Ernesto Che Guevara’nın, “Bir devrimci başkasına atılan tokadı kendi yüzünde hissedendir” sözlerindeki empati yeteneğinin topluma kanıksatılması için sanat önemli bir rol oynayabilir.
Tiyatro sanatında bu anlayışın geliştirilmesine yaptığı katkıları ve idealleri uğruna bitmez tükenmez çabaları sebebiyle ölümünün birinci yılında Genco Erkal’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz…
Hatırlayalım, bize Nazım Hikmet’in şu şiiri ile veda etmişti:
“Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın!
Sizi canımda
canımın içinde,
kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın…
Resimlerdeki kuşlar gibi
dizilip üstüne kumsalın,
mendil sallamayın bana.
İstemez… Tek hecesiz elveda.”
Kal sağlıcakla ey büyük usta…