Haftalık özetimize dış dünyadaki gelişmelerle başlıyoruz. ABD emperyalizmi ve Batılı güçler, Rusya, İran ve Çin’e yönelik hamlelerini sürdürüyor.
İsrail, ABD Başkanı Donald Trump’ın mimarı olduğu Abraham Anlaşmaları’nı Orta Asya’yı da içine alacak şekilde genişletiyor. Geçtiğimiz günlerde Kazakistan’ın Abraham Anlaşmaları’na katıldığını resmen duyurması, Gazze’de işlediği suçlar nedeniyle birçok ülkeyle ilişkileri gerileyen ve tecrit edilen İsrail’i rahatlatan bir gelişme oldu. Bu olay, egemenlerin Müslüman dayanışması edebiyatının nasıl bir yalan olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Zaten Azerbaycan, İsrail’in en yakın müttefiklerinden biridir ve İsrail’in Azerbaycan’la yaptığı istihbarat anlaşması sayesinde İran’ı gözlediğini, İsrail petrolünün ve Gazze’yi vuracak jetlerin yakıtını bile Azerbaycan’dan aldığını biliyoruz. Kazakistan’la yapılan Abraham Anlaşmaları’nı diğer Türk devletleriyle anlaşmaların izlemesi bekleniyor.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Trump ve Selman görüşmesinin ardından, Suudi Arabistan’ın ABD’ye yönelik mevcut 600 milyar dolarlık yatırımının 1 trilyon dolara çıkarılabileceği açıklandı. Açıklamada, Trump ve Muhammed bin Selman’ın ABD-Suudi Arabistan Stratejik Savunma Anlaşması’nı imzaladığı da belirtilerek, Trump’ın gelecekteki F-35 teslimatlarını da içeren büyük bir savunma satış paketini onayladığı ve Suudi Arabistan’ın yaklaşık 300 Amerikan tankı satın almasına yönelik anlaşmaya varıldığı aktarıldı. F-35 uçakları satış izninin onaylanması sonuçta İsrail’e bağlıdır. ABD, her türlü ve sınırsız destek verdiği İsrail’in hegemonyasında planladığı Ortadoğu tasarımını, şimdi Kafkasya ve Orta Asya’yı da kapsayan daha geniş bir alana taşımış oldu. ABD öncülüğündeki ittifakın Rusya, İran ve Çin’i hedef alan hamleleri, bu bölgedeki çatışma ve savaş risklerini artırmaktadır.
10 Ekim’de yürürlüğe giren “ateşkese” rağmen İsrail ordusunun saldırılar düzenlemeye devam ettiği Gazze’de bir vesayet rejimi kurulmak isteniyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze için “barış” planı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde kabul edildi. BMGK’de yapılan oylamada 13 evet oyuna karşılık Rusya ve Çin çekimser kaldı. Oylamayı “dünya çapında barışa öncülük edecek tarihi bir an” olarak nitelendiren Trump, başkanlığını üstleneceğini duyurduğu “Barış Kurulu” adlı geçiş yönetiminin uluslararası meşruiyet kazanacak olmasından oldukça memnun görünüyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, BMGK’nın Trump’ın Gazze planını onaylayan kararının, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına aykırı ve uluslararası hukukun ihlali olduğunu savundu. Çatışmanın aktif tarafı olan ABD Başkanı’nın başkanlık edeceği “Barış Kurulu”na bağlı bir askeri gücün hukuki olmadığını vurgulayan raportör, bunun “ABD ve İsrail çıkarlarını, fiilen savunmasız bir nüfusa karşı güç tehdidiyle dayatma girişimi” olduğunu ifade etti.
Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre İsrail saldırılarında 69 binden fazla Filistinli öldü, 170 binden fazlası yaralandı. Kişi başına düşen günlük su miktarı, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) acil durum için belirlediği minimum miktarın altına gerilemiş durumda. Kanalizasyon altyapısının tamamen çökmesi, sel birikintileri, tıbbi atıklar ve patlamamış mühimmatın halk sağlığı açısından büyük risk yarattığı ortaya konuyor. 282 binden fazla evin tamamen yıkıldığı veya ağır hasar gördüğü kentte, yüz binlerce Filistinli hâlâ çadırlarda, temel hizmetlere erişimi olmadan yaşamaya çalışıyor.
Japonya Başbakanı Takaiçi Sanae’nin Tayvan ile ilgili sözleri nedeniyle Çin ile Japonya arasında yaşanan gerilim sürüyor. Takaiçi, “Çin’in Tayvan’a yönelik olası bir saldırısının Japonya’nın bekasını tehdit edeceğini ve bunun askeri bir karşılık tetikleyebileceğini” söylemişti. BM Genel Kurulu’nda BMGK reformu için düzenlenen toplantıda Japon başbakanın sözlerini eleştiren Çin’in BM Daimi Temsilcisi Fu Cong, Takaiçi’nin sözlerinin Çin’in iç işlerine müdahale olduğu, ‘tek Çin’ ilkesini ve iki ülke arasındaki ilişkileri kuran siyasi belgelerin ruhunu ihlal ettiğini savundu. Tırmanan gerilimin ardından iki ülke arasında ekonomik yaptırımlar artarken, önümüzdeki günlerde yapılması planlanan etkinlikler de iptal edildi. Senkaku Adaları çevresine sahil güvenlik gemileri gönderen Çin, ayrıca Japonya’nın bazı bölgelerinin yakınına askeri insansız hava araçları gönderdi. Hatırlanacağı üzere, yakın zamanda ABD Başkanı Donald Trump, Asya turu kapsamında ziyaret ettiği Japonya’da yeni başbakan Takaiçi ile görüşmüş ve yeni anlaşmalar imzalanmıştı. Takaiçi de iki ülke arasında “altın çağ” sürecini başlatmak istediğini belirtmişti.
Güney Amerika ülkesi Şili’de düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda hiçbir aday oyların yüzde 50’sini geçemediği için seçimler ikinci tura kaldı. İlk turda sol cephenin adayı Komünist Parti üyesi Jeannette Jara, oyların yüzde 26,8’ini; Trump’a benzetilen sağcı popülist aday Antonio Kast ise yüzde 24’ünü aldı. 14 Aralık’ta yapılacak seçimin ikinci turunu, diğer adayların destek vereceğini açıkladığı Jose Antonio Kast’ın kazanma şansının yüksek olduğu tahmin ediliyor.
Arjantin’deki seçimlerde, desteğini günden güne yitiren Trump hayranı faşist başkan Milie’nin yeniden seçilmesinde, ABD merkezli sosyal medya ve finans şirketlerinin etkili olduğu bilinmektedir. Arjantin’de Milie iktidarının daha ne kadar süreceğini bilemiyoruz, çünkü Latin Amerika’da anti-emperyalist yurtseverlik ve enternasyonal dayanışma hâlâ canlı durumda.
ABD’nin “arka bahçesi” olarak gördüğü kıta üzerindeki baskılar da devam ediyor. Venezuela’ya yönelik askeri tehdit ve saldırı hazırlığı sürüyor. Latin Amerika halkları ve Küba ve Kolombiya gibi bazı hükümetler bu konuda Venezuela ile dayanışma içindeler. Rusya, Venezuela’ya silah göndermektedir. Yakın zamanda bir fırtına nedeniyle, Küba’ya Çin ve İran başta birçok ülke yardımlarda bulundu. ABD’nin arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika ülkelerinde kontrolü ele alma çabaları zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.
ABD ve AB’nin ağır ekonomik yaptırımları altındaki Rusya’da yoksulluğun çarpıcı şekilde azaldığı ortaya çıktı. İsveç’te yayınlanan Global Politics adlı yayın organı, Rusya kaynaklarına dayanarak verdiği haberde “Rusya’da yoksulluk 10 yılda neredeyse yarı yarıya azaldı” ifadelerine yer verdi. RANEPA (Rusya Devlet Başkanlığı Akademisi) tarafından yapılan bir analiz, ülkedeki yoksulluğun önemli ölçüde azaldığını ve bazı sosyal araştırmaların da bu eğilimi doğruladığını göstermektedir. Bilindiği üzere Rusya, Şubat 2024’ten bu yana Ukrayna ile savaş halinde ve Batılı ülkelerin ekonomik yaptırımları altında bulunuyor. Bu süreçte Rusya’ya yaptırım uygulayan Batı’da ise yoksulluğun artıyor olması dikkat çekicidir.
Geride bıraktığımız haftada Irak Duhok’ta yapılan Kürt konferansına konferansa Barzani iktidarı yanında Mazlum Abdi, İlham Ahmed bazı AB Parlamenterleri, Osman Baydemir, Cengiz Çandar gibi ABD’ye en yakın DEM partililer katıldılar. Mazlum Abdi’nin bu konferansta yaptığı konuşmaya Avrupa medyasının çok yoğun ilgi gösterdiği gözlendi. AKP iktidarının konferansa engel olmaya çalışmaması SDG ile yakınlaşma adımı olarak yorumlanmaktadır.
Özetimize ülkemizdeki gelişmelerle devam ediyoruz.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda “Alırım yanıma 3 arkadaşımı İmralı’ya gitmekten gocunmam, bir masa başında yüz yüze gelmekten imtina etmem” ifadeleri epey yankı uyandırdı.
Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli görüşmesinin hemen ardından gelen Bahçeli’nin bu yeni çıkışı iktidar ortaklarının ABD’nin Ortadoğu projesinin devamı yolunda “uyum” içinde olduklarını gösteriyor. MHP adına Feti Yıldız İmralı’ya gideceğini açıkladı. CHP ise süreci desteklemekle birlikte İmralı’ya gitmeyeceğini açıkladı.
Bahçeli’nin bu çıkışı geçtiğimiz yıl yaptığı bir açıklamayla başlatılmış olan görüşmelerde yeni bir aşamaya mı geçiliyor yorumları ile karşılandı.
Bugün meclis komisyonunda görüşülmesi beklenen Bahçeli’nin İmralı ziyareti çıkışının kabul edilmesi bekleniyor. Suriye’nin yıkılması sürecinde asıl aktörün kendisi olduğunu düşünen Erdoğan, bölgedeki gelişmelerin İsrail’in insiyatifini artırmış olmasını hazmetmeye çalışıyor. Sürecin bundan sonrası aşamalarında sahada daha etkili olmak için de bir süredir vurguladığı “iç cepheyi tahkim etmek” çabasını sürdüren Erdoğan’ın bu Kürt sorununun çözümü yolunda adımlara devam etmekte temkinli olduğu da görülüyor.
Küresel Organize Suç Endeksi 2025 raporunda Türkiye, organize suç riskinde ağır suç ekonomileriyle aynı ligde yer aldı. 2020’de 6.9 puanla 12’inci sırada olan Türkiye, bugün 7.2 puanla 193 ülke arasında 10’uncu sıraya yükselmiş oldu. Devlet içi yapılardan finansal suçlara, yargı bağımsızlığından ekonomiye sızmış suç ağlarına kadar geniş bir tabloyu ortaya koyan endekste küresel ortalama 5.08. Cenevre merkezli Global Initiative Against Transnational Organized Crime tarafından yayımlanan raporda, Türkiye’de suç aktörlerinin yalnızca sokak çeteleri veya mafya grupları olmadığının altı çiziliyor. Uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından finansal dolandırıcılığa; sahte ilaç üretiminden akaryakıt ve altın kaçakçılığına; eğlence sektörü ve özel güvenlik şirketleri üzerinden yürütülen suçlardan kamu kaynaklarının zimmete geçirilmesine kadar geniş bir suç yelpazesinin, siyasal ve ekonomik bağlantılarla güçlendiği belirtiliyor.
Rapora ilişkin açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, “FETÖ irtibatlı bir STK raporudur” iddiasında bulundu. İktidardayken yargı bağımsızlığını ve liyakat esasını ayaklar altına alan Fethullahçıların, Batılı ülkeler desteğiyle uluslararası kurumlarda nasıl yer tuttuğunu biliyoruz. Ancak “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi”nin iddiası doğru olsaydı bile, rapor gözlemlerimize uygun düşmektedir.
Suç örgütlerinin her yanı kapladığı bir ortamda gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlik ve yoksullaşma artmaktadır. Hükümetin yalan makinesi haline gelmiş TÜİK’in 2024 yılı “Gelir Dağılımı İstatistikleri”ne göre bile, en zengin yüzde 20’lik kesimin toplam gelirin yüzde 48,1’ini, en düşük gelirli yüzde 20’nin ise yalnızca yüzde 6,3’ünü aldığı görülmektedir. Yine TÜİK’in “Yoksulluk ve Yaşam Koşulları” verilerine göre, yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında bulunanların oranının yüzde 30’a çıktığı ve yoksul fert sayısının 25 milyona yaklaştığı belirtilmektedir.
Bayrampaşa hapishane katliamı davası zamanaşımından düşürüldü. 17 Kasım 2025’te Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, mahkeme heyeti 19 Aralık 2000’de cezaevindeki devrimcilere yönelik gerçekleştirilen ve aralarında er ve rütbeli askerlerin de bulunduğu 194 sanığın yargılandığı ”Hayata Dönüş” operasyonuna ilişkin davayı zamanaşımı gerekçesiyle düşürdü. Duruşmaya katılanlar, avukatlar ve demokratik kitle örgütleri, yıllardır süren yargılamanın cezasızlıkla sonuçlanmasına tepki gösterdi. Avukatlar ve demokratik kitle örgütleri, 19 Aralık 2000 operasyonunun “katliam” olarak tarihe geçtiğini, bu kararın sorumluların fiilen korunması anlamına geldiğini ifade ederek, karara karşı hukuki ve politik mücadeleyi sürdüreceklerini açıkladı.
“Hayata Dönüş Operasyonu” olarak adlandırılan, Türkiye genelindeki hücre tipi cezaevlerine karşı devrimci tutsakların başlattığı direnişi kırmak için 19–22 Aralık 2000 tarihlerinde 20 cezaevine birden düzenlenen saldırılarda 32 kişi hayatını kaybetmişti. Bayrampaşa Cezaevi’ndeki saldırıda ise 12 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirmiş, en az 29 kişi yaralanmıştı. “F tipi” tecrit hapishanelerinin ardından, çok daha katı bir tecrit ve izolasyonun uygulandığı “kuyu tipi” olarak tanımlanan hapishaneler inşa edildi. Bu hapishanelerin kapatılması için direniş sürüyor.
Eskişehir Odunpazarı Belediyesi ile Tekin Yayınevi tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Doğan Avcıoğlu Ödülleri sahiplerini buldu. Jüri Özel Ödülü, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Merdan Yanardağ’a verildi. Ödül törenine eşi adına katılan Sevim Kahraman Yanardağ, yaptığı konuşmada eşinin törene gönderdiği mesajı okudu. Yanardağ, mesajında “üzerimizde emeği var” dediği Doğan Avcıoğlu’nun, Türkiye’de anti-emperyalist yurtsever solun gelişmesine önemli katkıda bulunmuş bir Kemalist olduğunu belirtti ve Avcıoğlu’nun ortaya koyduğu Marksizme yakın yurtseverlik çizgisinin Aydınlık hareketini ve gençliği derinden etkilediğine dikkat çekti. Başına kayyum atanan Tele1’in kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, casusluk suçlamasıyla 24 Ekim’de gözaltına alınmış ve Silivri Cezaevi’ne konulmuştu. Tele1 çalışanları, 14 Kasım’da Tele-2 adıyla yeni bir yayın başlattı.
Emek mücadelesi haberleri ile özetimize devam ediyoruz.
İşçi cinayetleri arasında çocuk işçi ölümlerinin sayısı giderek arttırıyor. İktidarın yasallaştırdığı MESEM projesi kayıtlı ve kayıt dışı çalışan birçok çocuğu iş cinayetlerinin kurbanı haline getirdi. Her gün haberlerini aldığımız çocuk işçi ölümlerin sayısının artacağı belirtiliyor.
Özel Okmeydanı Hastahanesi’nde çalışanların işsiz bırakılmasıyla başlayan direniş devam ediyor. İşçiler seslerini büyütmek için kamuoyunu dayanışmaya çağırıyor.
Şık Makas işçileri yürüttükleri mücadeleyi Tokat’ta düzenledikleri büyük bir mitingle daha güçlü hale getirdi. İşçiler BİRTEK-SEN öncülüğünde haklarını aramaya devam ediyor.
Şişli Belediyesi’nde kayyum yönetimi toplu iş sözleşmesinden doğan geriye dönük ücret alacakları için dava açan işçileri işten çıkartınca belediye emekçileri belediye binası önünde direnmeye başladılar. Kakil Yazar ve Turan Aktaş ise mücadelelerini uzun süredir sürdürüyor.
Dersim Belediyesi’nde kayyum yönetimiyle Genel-İş Sendikası arasında imzalanan yeni toplu iş sözleşmemesiyle işçilerin birçok kazanımı ortadan kaldırıldı. Dersim’de belediye işçileri günlük 7 saat çalışıyordu, kadınlar ayda bir gün regl izni kullanıyordu, işçiler ücretsel ve idari yönden bir çok haklara sahipti.
Queen Tarım işçileri baskılara, tacize, tehditlere ve işten atmalara karşı hakları için mücadele ederken BTO-SEN’in açtığı sendikal yetki davasının bu hafta duruşması yapıldı. İşçilerin sahip olduğu sendikal yetki hakkı yargı yoluyla da tescillendi.
Dev Yapı-İş Sendikası Berko İnşaat isimli şirketin inşaat işçilerinin yasal haklarını gaspettmesine karşı direnişe başladı. Şirket, işçilerin izin hakkını, kıdem hakkını, resmi tatil mesaisi ve hafta tatili mesaisi gibi haklarını vermeme tutumu izliyordu.
Temel Conta işçileri 347 gündür hakları için direnmeye devam ediyor. Hödlmayr Lojistik’te işçi kıyımına ve sendika düşmanlığına karşı Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünden başlayan direniş 35 gündür sürdürüyor. Smart Solar’da işçiler hakları için direnmeye devam ediyor.
Özetimize geride bıraktığımız hafta yaşanan hak ve özgürlük mücadeleleri ile devam ediyoruz.
Geride bıraktığımız hafta Cumartesi Anneleri’nin basın açıklamasına devam edildi. Cumartesi Anneleri; “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle gerçekleştirdikleri eylemlerinin 1077. haftasında tekrardan Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bir araya gelen grup, 1994’te askerler tarafından götürüldükten sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Nazım Gülmez’in durumunu sordu.
Bu hafta hasta mahpusların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. Ankara ve İstanbul’da gerçekleşen basın açıklamasında; 30 yıldır tutsak olan, ağır hasta mahpuslar Muhlise Karagüzel ve Abdulvahap Kavak’ın durumuna dikkat çekilerek derhal serbest bırakılmaları talep edildi.
Geride bıraktığımız hafta Dilovası’nda parfüm dolumu yapılan depoda gerçekleşen patlamaya karşı eylemler devam etti. İzmir Kadın Platformu çağrısıyla Alsancak TSKM önünde bir araya gelen grup; “Kaza değil katliam! Denetimsizliğe, güvencesizliğe karşı isyandayız!” yazılı pankartın arkasında basın açıklamasını gerçekleştirdi.
Geçtiğimiz günlerde oturduğu sitede sokak hayvanlarını beslediği için saldırıya uğrayan ve yangın tüpüyle evinin kapısı kırılan Gülnaz Akdoğan için Ataşehir’de kaldığı sitede basın açıklaması gerçekleşti. Açıklamada; “Bu saldırganlık canlı duyarlılığına ve kadın kimliğine karşı yapılan bir saldırıdır.
Yaşama, doğaya, canlılara ve insana olan bağlılığımızı ve duyarlılığımızı bu saldırganlıklar engelleyemez.” Dendi.
Yurdun değişik yerlerinde yol açtığı doğa tahribatları ile anılan Cengiz Holding, Artvin’de protesto edildi. Cengiz Holding’e bağlı Eti Bakır’ın Artvin Murgul’da genişletmek istediği madencilik projesi, halkın büyük tepkisiyle karşılaştı. Murgul Siyanüre Hayır Platformu öncülüğünde bir araya gelen yaşam savunucuları, bölgeyi talan edecek projenin durdurulması için kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirdi.
Gençlik Haberleri
Yunanistan’da Politeknik Direnişi’nin yıldönümü olan 17 Kasım’da kitlesel bir anma yürüyüşü gerçekleştirildi. Atina merkezinde toplanan kalabalık Filistin bayrakları taşıdı ve anti-emperyalist sloganlar atarak ABD Büyükelçiliği’ne kadar yürüdü.
Ege Üniversitesi Öğrenci Köyü’nün ekim ayında Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi Başkanlığı’ndan alınarak Egeliyiz Konaklama Yemek Hizmetleri Gıda Turizm İnşaat Ltd. Şti.’ne devredilmesinin ardından, depremzede öğrencilerden geriye dönük kira talep edilmeye başlandı. Daha önce ücretsiz konaklayan depremzede öğrenciler, Ekim–Kasım–Aralık aylarını kapsayan 9 bin 500 TL’lik ücretin kısa sürede geri ödenmesinin istendiği, yaptıkları itirazların ardından ise bu tutarın 19 bin TL’ye çıkarıldığını belirtti.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde yemekhane rezervasyon sisteminin kaldırılması, öğrenciler arasında uzun kuyruklara ve hizmette aksaklıklara yol açtı. Uygulamanın yeniden hayata geçirilmesi talebiyle kampüste eylem yapmak isteyen öğrencilere ÖGB ve polis müdahale etti. Öğrencilerin günler süren itirazları ve kamuoyu oluşturma çabaları etkili oldu ve Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü bugün yaptığı açıklamayla yemekhane için rezervasyon paylaşım özelliğinin yeniden kullanılacağını duyurdu. Öğrenciler, bu kararın nitelikli ve erişilebilir beslenme hakkı için verilen mücadelenin önemli bir kazanımı olduğunu ifade etti.
Batılı emperyalist güçler, egemenliklerini sürdürmek için her yola başvuruyor. Halkların direniş umutlarını kırmak ve onları köleleştirmek istiyorlar. İşbirlikçi rejimler, onlara biat ederek bu suça ortak oluyor. Venezuela örneğinde gözlemlendiği gibi Latin Amerika’da emperyalizme karşı dayanışma yaşanırken, bölgemizde ise -Abraham Anlaşmaları örneğinde görüldüğü gibi- emperyalizme teslimiyet yaşanıyor. Ülkemizde ve coğrafyamızda Filistin halkıyla dayanışmanın zayıf olması, bu sorunun dışavurumlarından biridir. Önümüzdeki sürecin de zorluklarla geçeceği görülüyor. Halkların bu yıkımdan çıkması ve zorbalardan kurtulması için onların önlerine düşecek, adalet, dayanışma ve direniş bayrağını yükseltecek anti-emperyalist sol güçlere ihtiyaç var. Bizler bu sorumlulukla hareket etmeliyiz. Hatırlanacağı üzere, Türkiye’de emperyalizme karşı başarıya ulaşan Kurtuluş Savaşı, Ortadoğu halklarını ve İslam ülkelerini derinden etkilemişti. 1960’lı yıllarda devrimci gençlik sayesinde anti-emperyalist mücadelede dünyada yine önde gelen ülkelerden biriydik. Eğer devrimci hareket inisiyatif gösterebilirse, Türkiye emperyalizme karşı mücadelenin yine öncüsü olabilir.
























