Haftanın Özeti: Hareketlenecek görünen sürece hazırlıklı olmalıyız

0
96

İçte ve dışta hareketli geçen bir hafta yaşandı. AKP iktidarının CHP’ye yönelik kayyım kuşatması ve buna yönelik tepki ve protestolar gündemde yine geniş yer buldu. Bölgemizde İsrail ve ABD ittifakının saldırıları devam etti. Gazze’deki ablukaya karşı protestolar ve dünyanın değişik bölgelerinde hükümet politikalarına karşı protesto dalgaları yaşandı.

Türkiye

AKP iktidarının CHP’li belediyelere kayyım kuşatması, CHP’nin İstanbul İl Başkanlığına Gürsel Tekin’in kayyım olarak atanması ile devam ediyor. Yaşanan gerginliğin ardından şimdi dikkatler 15 Eylül’deki ana kurultay davasına ve 21 Eylül’de yapılması düşünülen olağanüstü kurultaya çevrildi.

9 Eylül’de İzmir’de ve İstanbul Kadıköy’de kitlesel mitingler düzenleyen CHP, davanın öncesinde de 14 Eylül’de Ankara Tandoğan’da büyük bir mitinge hazırlanıyor.

Bilindiği gibi, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2 Eylül’de verdiği kararla Ekim 2023’te düzenlenen CHP İl Kongresi’nin seçime “hile karıştırıldığı” ve Seçim Kanunu’na “muhalefet edildiği” gerekçesiyle iptaline hükmetmişti. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve partinin il yönetimini görevden alan mahkeme, bu isimlerin yerine Gürsel Tekin’in de dahil olduğu geçici bir heyet atadı. CHP yönetimi, Özgür Çelik ve kadrosunun il başkanlığı görevini sürdüreceğini açıklamasına karşın Gürsel Tekin, 8 Eylül’de CHP’nin İstanbul’daki Sarıyer İl Başkanlığı’na polis müdahalesi eşliğinde girdi.

Erdoğan ve AKP iktidarının CHP’ye kayyım kuşatmasındaki hesabının, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu saf dışı etmek ve CHP’yi güçten düşürmek olduğu görülüyor. İktidarın kayyım vb. metotlarla yürüttüğü zorbalığa karşı CHP’yi desteklemek gerekir. Fakat bu desteğin CHP’de bir tarafın desteklenmesi şeklinde algılanmamasına dikkat edilmelidir.

Evet, özellikle 19 Mart sonrası CHP’de bazı değişiklikler oldu. Sokak eylemleri ve mitingler CHP’ye olan ilgiyi artırdı. Fakat şunu unutmamak gerekir: CHP’nin sağcı politikalara çekilmesini dünkü ve bugünkü yönetim birlikte savundu. Altılı masayı da birlikte kurdular; tarikatlara yakınlaşmayı, sağcı ve İslamcı kimliği ile bilinen kişilerin aday gösterilmesini de birlikte savundular. İki tarafın ortak bir önemli özelliği de NATO’cu olmalarıdır. Sol, ortak şekilde katılacağı bu eylemlerde kendi bağımsız politikalarını savunmalıdır.

Ülkenin tüm kamusal iktisadi birikimlerini özelleştirme adı altında satan, hazineye ait arazileri ve arsaları elden çıkaran AKP iktidarı, “tarihin en büyük özelleştirmesi” hamlesi dediği Boğaz köprülerini ve dokuz otoyolu bir paket halinde satışa hazırlıyor. Şimdiye kadarki özelleştirme süreçleri çok büyük kamu kayıplarına mal oldu. Özelleştirme, bir yağma ve soygun aracı oldu. İlkin kamusal iktisadi birikimler, fabrikalar ve sanayi tesisleri yok pahasına elden çıkarılarak sermayeye büyük kaynak aktarımı sağlandı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı verilerine göre, Türkiye’de 1986’da başlayan özelleştirme sürecinde bugüne kadar 71,3 milyar dolarlık satış gerçekleştirildi. Bu rakamın 63,2 milyar dolarlık kısmı, “devletin fabrika yaptığı dönem geride kaldı” diyerek övünen AKP iktidarı döneminde gerçekleştirildi. Satılacak kamu işletmesi bırakmayan iktidar, gözünü diktiği hazineye ait arazi ve arsaları da yağmaladı. 2005-2020 arasında 309 milyon metrekare genişliğinde 72 bin 53 adet taşınmaz satışı yapılırken, kurumlara yapılan devirler, trampa, hibe ve teşviklerle elden çıkarılan alan 1,5 milyar metrekareye ulaştı.

Emek Gündemi

İSİG Meclisi’nin Ağustos ayında yaşanan işçi cinayetleriyle ilgili paylaştığı rapora göre geçtiğimiz ay en az 192 işçi hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden çalışanların 13’ü çocuk işçilerden oluşuyor. 2025 yılının ilk sekiz ayında ise en az 1359 işçi iş cinayetlerinde katledildi.

Buca Belediyesi işçileri aç bırakılmalarına rağmen aylardır ücretlerini alamadıkları için belediye binasını işgal ederek sesini duyurmaya çalışıyor. İşçilerin belediye binasındaki direnişi devam ediyor.

Şişli Belediyesi, Beşiktaş Belediyesi, Van Belediyesi işçileri gasp edilen işlerine dönmek için direnmeyi sürdürüyor.

Çukurova Belediyesi, Karşıyaka Belediyesi, Konak Belediyesi ve çeşitli belediyelerde çalışan işçiler, ücret alacakları ve hakları için eylem yaparak mücadele etmeyi sürdürüyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan Omsa Metal işçileri 66 gündür direniyor.

BİRTEK-SEN’e üye oldukları için “sendikalı işçi çalıştırmam” diyen fabrika patronu tarafından işten atılan Peri Tekstil işçilerinin direnişi devam ediyor.

Yapı Yol-İş Sendikası’nın başkanı ve yöneticileri polislerin yaptığı ev baskınlarıyla bu hafta gözaltına alındı. Sendikadan yapılan açıklamada, karşılaştıkları bu baskının TOKİ şantiyelerinde haksızlığa karşı yaptıkları eylemler nedeniyle gerçekleştirildiği belirtildi.

SUWEN isimli giyim markasının depolarında yaşanan taciz ve mobbinge itiraz ettiği için işten atılan Eda Taş, bu hafta SUWEN Genel Merkezi önünde eylem yaparak işçilerin yaşadığı zorbalığa dikkat çekti.

Temel Conta işçileri 277 gündür direniyor.

Eker Süt Fabrikasında sendika düşmanlığına ve işten atmalara karşı direniş devam ediyor.

GM Teknik Cam işçilerinin grevi 57 gündür devam ediyor.

Hak ve Özgürlük Mücadeleleri

Geride bıraktığımız hafta Cumartesi Anneleri’nin basın açıklamasına devam edildi. Cumartesi Anneleri; “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle gerçekleştirdikleri eylemlerinin 1067. haftasında tekrar Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Grup, 27 Temmuz 1992’de Dersim’de gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Ayten Öztürk için adalet talep etti.

Bu hafta hasta mahpusların sesini yükseltmek için eylemler de devam etti. İstanbul, İzmir ve Ankara’da gerçekleşen basın açıklamalarında; ağır hasta mahpuslar Veysi Abdurrahmanoğlu, Emin Aladağ ve Cihat Özdemir’in durumlarına dikkat çekilerek serbest bırakılmaları talep edildi.

İzmir’de sosyalist gruplar Filistin’de yaşanan soykırıma karşı eylem gerçekleştirdi. Basın açıklamasında; Siyonist İsrail’in Filistin topraklarında yaptığı soykırıma ve sermaye düzeninin AKP eliyle iki yüzlülükle İsrail’i desteklediğine değinildi.

AKP’nin muhalefet üzerindeki baskıları devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde CHP İstanbul İl Başkanlığına Özgür Çelik yerine Gürsel Tekin AKP eliyle kayyım olarak atanmıştı. Halk, kayyıma karşı CHP İstanbul İl binasında toplanarak direniş gösterdi.

CHP, İstanbul Kadıköy’de kayyıma karşı miting gerçekleştirdi. Mitinge Emek, Barış ve Demokrasi güçleri geniş bir kortejle katılım gösterdi. Alanda sıkça “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları atıldı.

Kayyıma karşı bir diğer eylem ise İzmir’de Emek ve Demokrasi Güçleri çağrısı ile gerçekleşti. TSKM önünde toplanan grup “Halkın iradesi gasp edilemez! Kayyımlara hayır” pankartı arkasında basın açıklaması yaptı. Açıklamaya sosyalist partiler ve devrimci gruplar katıldı.

CHP İstanbul İl Binası’na atanan kayyım sonrası öğrenciler tepkilerini göstermek için sokaklara çıktı. İstanbul’da gün boyu süren polis ablukası ve saldırılarına rağmen gençler iradelerine sahip çıkmakta kararlı olduklarını vurguladı. İstanbul’daki müdahalelerin ardından Ankara ve İzmir’de de gençlik örgütleri harekete geçti. “Halkın iradesine saldırıya karşı bir aradayız” diyerek buluşan gençler, kayyım uygulamalarına karşı ortak bir tavır sergiledi. İzmir’de düzenlenen buluşmada öğrenciler, “Kayyımlara karşı üniversiteler ayakta” sloganıyla meydanlardan seslerini yükseltti. Gençlik örgütleri, saldırılar karşısında geri adım atmayacaklarını, dayanışmayı büyüteceklerini ifade etti.

İzmir’de yaklaşık 3 aydır maaşlarını alamadıklarını söyleyerek direnişe geçen Buca Belediyesi işçilerini gençlik bugün grevlerinde ziyaret etti. “İşçi Gençlik El Ele Mücadeleye” şiarıyla İşçi-Öğrenci Birliği’nin çağrısıyla organize edilen işçi ziyaretine Genç Direnişçi de destek verdi. Toplanmanın ardından belediye binasına yürüyüş yapılarak işçilere destek ziyareti gerçekleştirildi.

Dünya

Trump ve Putin görüşmesinin Ukrayna’daki savaşı yakın zamanda bitirebileceği yorumları yapılmıştı. İlginç bir anket sonucuyla başlayalım: Ukrayna’da milliyetçi ve Batı yanlısı bir kamuoyu araştırma kuruluşunun yakın zamanda yaptığı ankete göre katılımcıların yüzde 55’i savaşın “her ne pahasına olursa olsun” sona ermesinden yana görüş bildirdi. Savaş ve sıkıyönetim ortamı da hesaba katılırsa gerçek rakamın bunun üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

Fakat sahada durumun biraz daha kızıştığı görülüyor. Rusya’nın başkent Kiev’e düzenlediği drone ve füze saldırısında hükümete ait bir bina vuruldu. Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın askeri-sanayi kompleksi ve ulaşım altyapısı ile ilgili hedefleri vurduğunu açıkladı. Saldırı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya barış gücü gönderme konusunda Batı’ya yaptığı uyarının ardından gerçekleşti.

Bu sırada, Macaristan Başbakanı Viktor Orban da Ukrayna üzerine tartışmalı bir çıkışta bulundu. Ukrayna’nın kaderinin belli olduğunu ve bölünmeye başladığını belirten Orban, Ukrayna’nın Rusya’nın kontrolündeki bölge, askerden arındırılmış bölge ve Batı bölgesi şeklinde üç parçaya ayrılacağını ileri sürdü.

İsrail’in ablukasını kırmak için Gazze’ye giden Sumud Filosu’nun ana teknesine Tunus’taki limanda dronlu saldırı gerçekleştirildi. Filoya, İspanya’dan gelen teknelere Tunus’tan katılacak teknelerle birlikte yola çıkması bekleniyor.

İsrail-ABD ittifakı bölgede saldırılarını sürdürdü. ABD Başkanı D. Trump’ın son ateşkes önerisini konuşmak üzere Katar’ın başkenti Doha’ya davet ettiği Hamas heyeti, İsrail’in hava saldırısına uğradı. ABD’nin önünü açtığı bu saldırıya ilişkin Hamas, suikast girişiminin “iğrenç bir suç ve tüm uluslararası normların açıkça ihlali” olduğunu açıkladı. Müzakere heyetindeki liderlerin saldırıdan sağ kurtulduğu, ancak liderlerden Halil El Hayye’nin oğlu ve ofis müdürünün öldüğü duyuruldu.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, “Egemenliğimizin ihlal edilmesine müsamaha göstermeyeceğiz, saldırıya yanıt verme hakkımız saklı” dedi. Ancak ortada bir gerçeklik var: ABD’nin bölgedeki en büyük askeri üs ve donanımı Katar’da bulunuyor. Burada konuşlanmış Patriot füze savunma sistemleri, uçaklar ve binlerce asker mevcut.

İsrail, bu saldırının hemen ardından bölgede direnişlerini kıramadığı Husilerin kontrolündeki Yemen’in başkenti Sana’ya hava saldırısı düzenledi. İlk belirlemelere göre 35 kişi öldü, 131 kişi yaralandı. Sana’daki askeri kampların ve yakıt depolarının hedef alındığı, Savunma Bakanlığı binasının vurulduğu, ayrıca Sana Havalimanı’nın da saldırıya uğradığı bildirildi.

Fransa’da eylül ayı hareketli başladı. Hükümet krizi ile birlikte sokaklarda da hareketlilik yaşanıyor. Başbakan François Bayrou’nun azınlık hükümeti bir yılını doldurmadan düştü. Bayrou hükümeti, 1958’den bu yana kendi inisiyatifiyle güven oylamasına giderek düşen ilk hükümet oldu. Hükümetle muhalefet arasında borç krizi ve yeni bütçe görüşmeleri üzerine yaşanan anlaşmazlıklar sonrasında Bayrou, hükümetini güven oylamasına götürme kararı almıştı. Bu gelişmelerin ardından Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yeni Başbakan olarak önceki hükümette Savunma Bakanlığı görevinde bulunan Sébastien Lecornu’yu atadı. Macron’un, başbakan adayını seçimlerde en çok oy alan sol ittifaktan değil de yine azınlıkta olan kendi partisinden seçmesi tepkilere yol açtı.

Ülkedeki siyasi belirsizlik ortamında “Her şeyi durduralım” (Bloquons tout) çağrısıyla örgütlenen eylemler, ülkenin birçok kentinde sokak gösterilerine dönüştü. Eylemlerin yapıldığı bazı noktalarda barikatlar kuruldu ve yer yer göstericilerle polis arasında çatışmalar yaşandı. İçişleri Bakanlığı, yoğun güvenlik önlemleri aldıklarını ve ülke genelinde 327 kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Eylemlere destek veren sendikalar ise esas olarak önümüzdeki hafta yapacakları genel greve hazırlanıyor.

Yaygın protestoların yaşandığı bir diğer ülke Endonezya oldu. Başkent Cakarta’dan başlayan ve diğer kentlere yayılan gösterilere on binlerce insan katıldı. Hükümetin kemer sıkma politikalarına karşı başlayan ve 28 Ağustos’ta Cakarta’da polisin motosikletli bir kurye olan Affan Kurniawan’ı ezerek öldürmesinin ardından büyüyen protestolarda, parlamenterlerin evleri ateşe verildi, devlet binaları ve polis merkezleri hedef alındı. Polisle göstericiler arasındaki çatışmalarda en az on kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı, 3 binden fazla kişi tutuklandı. Protestoların ardından Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, 5 bakanın görevden alındığını duyurdu.

Protestoların, ülkedeki ekonomik adaletsizliğe ve artan hayat pahalılığına karşı kendiliğinden gelişen halk hareketleri olduğu görülmekle birlikte, ortaya çıkan şiddetin bazı örneklerinin oligarşik fraksiyonlar tarafından kışkırtılmış olabileceği yorumları yapıldı. Endonezya’nın bu yıl BRICS üyeliğine girdiğini de hatırlatalım.

Asya’nın güneyinde yer alan Nepal’de yaşanan olaylarla devam edelim.

Hindistan ve Çin ile komşu olan Nepal’de, yolsuzluk iddialarının yanı sıra sosyal medya yasağını protesto eden çoğunluğu gençlerden oluşan göstericilerin parlamento binasına yürüyüşe geçmesiyle olaylar şiddetlendi. Nepal hükümetinin sosyal medya yasağını kaldıracağını ve bazı bakanların istifalarını duyurmasına rağmen, protestolar bakanların evlerine saldırılar, Nepal Kongre Partisinin merkez ofisi, federal parlamento binası, yüksek mahkeme binası ve Başbakan Khadga Prasad Sharma Oli’nin konutlarının ateşe verilmesiyle sürdü. Çıkan olaylarda 35 kişi hayatını kaybetti, 1000’den fazla kişi yaralandı. 9 Eylül’de Başbakan Oli’nin istifasının ardından ülkedeki siyasi belirsizlik sürüyor. Protestolarda monarşi yanlısı grupların öne çıkması ve ABD bağlantılı kişi ve kurumların varlığı, “renkli devrim” şüphelerini güçlendirdi.

Güney Asya’da Çin’in nüfuzunun artmasından rahatsız olan ve bu bölgede yakın dönemde karışıklıklarda rolü olan ABD’nin, son dönemde Çin’le yakınlaşan ve Kuşak-Yol Girişimi anlaşmasını imzalayan Nepal’deki olayları da provoke etmiş olabileceği değerlendiriliyor.

Son olarak ABD’de yaşanan suikast olayına değinelim.

ABD Başkanı Donald Trump’ın destekçisi, sağcı aktivist ve sosyal medya fenomeni Charlie Kirk, Utah’taki bir üniversite etkinliğinde silahlı saldırıya uğradı. Turning Point USA adlı sağcı gençlik hareketinin kurucusu Kirk’ün ölümü ABD gündeminde önemli yer tuttu. TPUSA’nın genç seçmenler üzerinde etkili olduğu, Trump ve diğer Cumhuriyetçi adayların seçim kampanyalarında kritik rol oynadığı biliniyor. ABD’deki muhafazakâr çevrelerde etkin olan Kirk, aynı zamanda İsrail’e verdiği güçlü destekle tanınıyordu.

Bu suikast, ABD’de kutuplaşmanın giderek radikal bir hâl aldığının ve önümüzdeki süreçte derinleşebileceğinin işareti olarak değerlendiriliyor.

Bugün 12 Eylül faşist askeri darbesinin yıldönümü. 12 Eylül, devrimci hareketin ve demokratik güçlerin ezildiği; dinciliğin ise önünün alabildiğine açıldığı tarihsel bir dönemeçtir.

Grupçu ideolojik ve politik yapıları nedeniyle birbirleriyle dayanışma içinde ve koordineli bir güç yaratamayan sol hareket, 12 Eylül darbesiyle büyük ve ağır bir yenilgi aldı.

Ne yazık ki, bugün buna solda artan bireycilik de eklenmiş bulunuyor. Bireycilik, örgütlenme mücadelesinin önünde aşılması gereken engel olarak duruyor. Buna ilaveten grupçuluğu aşamadığımız ve kendi içimizde bir koordinasyon kuramadığımız için ülkeyi bu karanlıktan aydınlığa çıkaramıyoruz.

Biliyor ve inanıyoruz ki solun ve halk hareketinin gelişme imkânları var. Halkların, ezilenlerin ve ülkemizin kaderini değiştirecek gücümüz ve potansiyelimiz var. Bu iradeyi açığa çıkarmak için birlikte harekete geçmeliyiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.