Haftanın özeti: Ayağa kalkmanın ve örgütlenmenin tam zamanı

0
531

Ülkeyi ayağa kaldıracak, hükümetler düşürecek haberlerin bile hızla gündemden düştüğü ülkemizde ve dünyada yaşananların bir kısmını derlediğimiz haftanın özetini sunuyoruz.

14 Ekimde Bartın’ın Amasra işletmesinde Türkiye Taş Kömürü Kurumu’na ait madende 41 kişinin katlinden sonra da iktidar bildiğimiz gibi. Tüm kamu kurum ve işletmelerini arpalık olarak kullanıp liyakatsiz “yetkilileri” makam sahibi yaparken, iş sağlığı ve güvenliğine yönelik ise yatırım yapmak yerine işçileri kölelik düzeninde çalıştırmaya devam etmektedir. Amasra’da yaşanan tam da budur.

Mevzuatta yer alan sorumlulukların yerine getirilmesini sağlamak, SAYIŞTAY’ın tespit ettiği eksiklikleri tamamlatmak yerine her zaman olduğu gibi sorumluluğu başkalarına yıkan AKP bu kez de “kader” diyerek sorumluluğu Allah’a yıktı. Kazanın sorumlularını korumak adına kaza delillerini karartmakla ve işlerine kaldıkları yerden devam etmekle meşguller. 41 kişi öldü. 5 kişinin durumu çok ağır. Kazanın üzerinden bir hafta geçti. Henüz sorumlu yok, şüpheli yok, istifa eden yok. Ama hiç bir güvenlik önlemi almayan 41 kişinin katili utanmaz TTK daha kazanın 3. günü ölen madencilerin çıkardığı kömürü (yandaşlara dağıtmak için olsa gerek) torbalamak için ihale açtı. İyi Parti’nin “Kazada yakınlarını kaybedenlere  aylık bağlanması ve kamuda istihdam edilmesi önergesi”ni reddededen AKP-MHP tepkiler üzerine mali destek paketi açıklamak zorunda kaldı. 

Erdoğan’ın “Biz, kader planına inanmış insanlarız. Kader planına da inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır.” ifadeleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da işçi ölümlerini önlemeye yönelik hiçbir tedbir alınmayacağının en açık kanıtıdır. O halde yaşam hakkına başta işçiler olmak üzere toplum kendisi sahip çıkmak zorundadır. Bunu başarmanın yolu ise örgütlenmedir.

20 yıllık iktidarı boyunca hedeflerine adım adım ilerleyen AKP, her sıkışıklığını muhalefetin örtülü ya da açık desteğiyle aşmaya devam ediyor. Bu hafta yine, sözde muhalefetin örtülü desteğiyle adına “Dezenformasyon Yasası” dedikleri sansür yasası meclisten geçti. 70 oy farkıyla geçen yasanın oylanması sırasında 90 muhalefet milletvekilinin mecliste olmamasının mazereti yoktur. Bu olsa olsa iktidara örtülü bir destektir. Çıkarılan bu yasa ile değil doğruların yazılması iktidarın yalanının yalan olduğunu ifade etmek bile suç kapsamına alınmış, yasaya muhalefet edenlere ağır yaptırımlar öngörülmüştür. Üstelik yasanın uygulanmasında baş dezenformasyon kaynağı İletişim Başkanı yetkili kılınmıştır. Kısaca faşizm artık yasallaşmıştır.

Nitekim sansür daha yasalaşmadan İletişim Başkanı kendi uygulamalarını yalanlayan bültenleri çıkarmaya başladı. Bu bültenler iktidarın “savcı”larına talimat olarak yorumlanıyor. Sansür yasası muhalefetin üzerinde çok ciddi bir baskı oluşturacak. İşlerine gelmeyen her sesi kısmaya çalışacaklar. O kadar ki, mesela Sayıştay’ın Amasra’daki madenle ilgili raporunu yazmak dezenformasyon sayılacak. HSK’deki atamaları yazan Gerçek Gündem editörleri Faruk Eren ve Furkan Karabay’a hapis cezası vermek gibi uygulamalar daha da artacak. Zaten muhalif basın uzunca bir süredir cezalarla dize getirilmeye çalışılıyordu. Bunun son örneği Tele1’e verilen 3 günlük ekran karartma cezası oldu. Ceza, TİP milletvekili Sera Kadıgil’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nı eleştirmesi bahane edilerek verildi. Eğer kanal bir yıl içinde aynı türden bir ceza daha alırsa tümden kapatılacak.

Son 10 ayda Halk TV’ye 16 kez, Tele1’e 14 kez, KRT’ye 6 kez, FOX TV’ye 4 kez ve Flash Haber’e 4 kez olmak üzere toplam 44 yaptırım kararı verildi. RTÜK’ün ve Basın İlan Kurumu’nun verdiği cezaların araştırılması için CHP’nin verdiği önerge her zaman olduğu gibi AKP-MHP oylarıyla reddedildi.

AKP bir yandan da işine gelmeyenleri hukuksuz şekilde görevden almaya devam ediyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora öğretim görevlisi Tolga Sütlü hiçbir akademik gerekçe gösterilmeden görevinden uzaklaştırıldı. Artvin Kemalpaşa’da İlçe Milli Eğitim Müdürü Adem Cengiz ise Türkan Saylan, Nazım Hikmet, tır şoförlerinin heyelan altında kalması gibi paylaşımları gerekçe yapılarak görevden alındı. Haberlere konu olmayan daha nice görevden almalar kesintisiz devam ediyor.

Parti parti gezip en son AKP’de karar kılan Mehmet Ali Çelebi’nin rozet takma töreninde Erdoğan, “fıtrat”ı gereği tüm kadınları gene kuluçka makinesi, tüm Kürtleri de terörist ilan etti. Erdoğan Çelebi’ye: “Senin çocuk kaç tane” diye sordu. Çelebi eşinin “kariyer, doktora” yaptığını söyleyerek “Bir tane efendim” deyince, “Olmaz ya, bu işin kariyeri çocuk doğurmak” dedi ve “Sayıları artırmak lazım, Allah’tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var” deyiverdi.

Çocukların değil eğitime, sağlığa erişmek; artık beslenme sorunlarına bağlı hastalıklı olarak büyüdüğü, milyonlarca çocuğun sokaklarda kaldığı, çocukların uyuşturucunun pençesinde kıvrandığı Erdoğan Türkiyesi’nde kadınlara reva görülen kariyer dinciliğin en bağnaz yorumu olan kuluçka makineliği. 

Çocuklar ise her geçen gün artan oranda barınma ve beslenme sorunlarıyla boğuşmakta. İlköğrertim ve ortaöğretim kademesinde aileler çocukları için ücretsiz beslenme isterken üniversite öğrencileri ise kalitesiz, yetersiz ve pahalı yemeklere maruz kalmakta.

Tunceli KYK kız yurdunda 12, Gümüşhane Torul’da KYK erkek öğrenci yurdunda 40,  Bilecik KYK yurtlarında onlarca öğrenci bu hafta da yedikleri yemeklerden zehirlendi. İBB yurdunda ise doymadığını söyleyen öğrencilere bol ekmek yemeleri tavsiye edilmekte. İstanbul’da bir özel yurt ise haciz nedeniyle boşaltılarak kız öğrenciler sokağa atıldı.

Bir süredir devam eden çocuklara bir öğün yemek verilmesi çağrıları bu hafta Ankara Mamak’tan yapıldı. Kadınlar, Tuzluçayır İlkokulu önünde bir araya gelerek okullarda çocuklarına bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek verilmesini istedi.

Öğrenciler sadece beslenme ve barınma sorunuyla mücadele etmiyor. Dozu gittikçe artırılan kılık kıyafet baskısı da kadınları mağdur etmeye devam ediyor. Türbana özgürlük diye diye neredeyse başörtüsüz, pardüsösüz sokağa çıkışı yasaklayacak noktaya geldiler. Aydın’da KYK yurdunda çalışan erkek görevliler, kadın öğrencilerin açık kıyafet giydiklerini ve tahrik olduklarını söyleyerek  öğrencileri yönetime şikayet etti. Yönetim ise öğrencileri uyardı. Oysa burada ve çoğu yurtta en büyük tehlike “tahrik” olan bu sapıklardır ve  bu yurtlarda kalan kız öğrencilerin güvenliği tehdit altındadır.

Birçok emekli halen asgari ücretten daha düşük maaş almakta ve üç kuruş promosyon için banka banka dolaşmakta. Ancak borç batağında yüzen emeklilerin promosyonlarına bankalar el koymaktalar. CHP’nin e-haczi olan emeklilerin promosyonlarına bankaların el koyduğuna yönelik iddialarla ilgili önergesine ışıldak Nebati “Promosyonların haczedilmesi, kanundan doğan bir gerekliliktir” diyerek ne kadar “emekli dostu” olduklarını bir kez daha kanıtladı.

Maden faciasına karşı bir çok ilde protesto eylemleri yapıldı, yapılıyor. Bu haftanın hak mücadelesi haberlerinden de iki örnek verelim. Birisi  Avcılar Belediyesi’nden, diğeri Amasya’nın Çambükü köyünden.

1200 işçiyi temsil eden Belediye-İş Sendikası ile Avcılar belediyesi arasında anlaşma sağlanamadı. Daha önce grev kararını belediye binasına asan işçiler, iş bıraktı. Ambarlı Mahallesi’nde toplanan işçiler, Avcılar Belediye Binası’na kadar yürüdü.

Amasya’nın Taşova ilçesine bağlı Çambükü Köyü’nde ise zorla el konulan tarlalarından iş makinelerinin geçmesini engellemek isteyen köylülere jandarma tarafından müdahale edilirken, 3 köylü gözaltına alındı. Birçok etkinlik valilik kararlarıyla yasaklanırken yasakçı zihniyete Ankara Büyükşehir Belediyesi de katıldı. Ankara büyükşehir belediyesi su ücretlerine %50 indirim yapılmasını bahane ederek kentteki 16 panayır, gösteri, konser gibi kültür-sanat etkinliklerinin ertelendiğini açıkladı.

Adana 3’üncü İdare Mahkemesi yasaklanan etkinlikler ile ilgili skandal kararlardan birine daha imza attı. HDP’nin kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlemek istediği etkinliğe valiliğin niyet okuyarak “sanatçılar örgüt propagandası yapabilir” gerekçesiyle izin vermemesini, “hukuka uygun” buldu.

Genel olarak dünyada kötü gidiş tırmanırken kötülüğe karşı mücadele de tırmanıyor. İran’da başörtüsü protestosuyla başlayan eylemler artarak devam ediyor. Üniversiteler ve sokaklarda yoğun olan eylemlere esnafta bir günlük kepenk kapatma eylemiyle destek verdi. 

ÇAD’da demokratik yönetime daha hızlı geçiş talebiyle başlayan protestolarda 50 kişi öldü, 300 kişi ise yaralandı. 

Almanya’da enerji krizine karşı protesto gösterileri artarken, iklim aktivistleri başkent Berlin’de Federal Maliye Bakanlığı’na girerek balkonuna pankart astı.

Ülkemiz adına yapılan operasyonları ise daha çok yabancı kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Suriye’nin kuzey batısında Türkiye’nin yerleştirip beslediği muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde cihatçı militanlar ve nispeten milliyetçi gruplar arasında ideolojik farklılıklardan dolayı çatışmalar yaşanıyor. Uluslararası haber ajansı Reuters; Türkiye’nin, bu gruplar arasındaki çatışmaları bastırmak için Suriye’nin kuzey batısına asker konuşlandırdığını duyurdu. Emperyalistlerin tüm Ortadoğu ve Türkiye’nin başına bela ettiği İŞİD ile ilgili bir haber de Fransa’dan. Suriye’deki faaliyetlerini yürütmek için IŞİD’e ödeme yaptığı gerekçesiyle “insanlığa karşı suça iştirak” suçlamasıyla soruşturma başlatılan Fransız çimento şirketi Lafarge’ın, “IŞİD’e yardım etme” suçunu kabul ettiği belirtildi.

Bölgeyle ilgili bir iddia da Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı kimyasal silah kullandığı yönünde. PKK’ye bağlı Halk Savunma Merkezi Salı günü yaptığı açıklamada, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta Şubat 2021’de Gare’den başlayarak Zap, Avaşin ve Metina bölgelerinde düzenlediği operasyonlarda “uluslararası düzeyde yasaklanmış bombalar ve zehirli gazlar üreten kimyasal silahlar” kullandığını iddia etti. Açıklamada, TSK’nın 2021 yılı boyunca 367 kez “yasaklı bomba” ve “kimyasal silah” kullandığı; saldırılarda 46 PKK’lının öldüğü öne sürüldü. TSK kimyasal silah iddialarını yalanlarken; öldürülen PKK’lıların son dakikalarını gösteren görüntülerini incelediğini ve sinir sistemini hedef alan kimyasal gaz kullanıldığını düşündüğünü söyleyen ve bağımsız heyetlerin inceleme yapması çağrısı yapan TTB başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma başlatıldı. 

Konu hakkında Sezgin Tanrıkulu meclise soru önergesi vereceğini söylerken, Selahattin Demirtaş ise bağımsız uluslararası bir heyetin inceleme yapması çağrısında bulundu. Kimyasal silah iddiasını protesto etmek için Şirinevler meydanında toplanıp yürüyüş yapmak isteyenler polisin saldırısına maruz kaldı, çok sayıda kişi gözaltına alındı.

Rusya-NATO (Ukrayna) savaşı bir taraftan AB ülkelerinde ekonomik krizler ve bölünme yaratırken diğer taraftan dünyayı da hızlı bir kamplaşmaya ve savaş senaryoları oluşturmaya yöneltiyor. Ülkeler üst üste açıklamalar yapıyor, pozisyon belirliyor, tatbikatlar yapıyor. Dünya hızla global bir savaşa sürükleniyor.

Birkaç ülkeden bu haftaki gelişmeleri, yapılan açıklamaları aktaralım.

Putin; Ukrayna’nın Rusya ile müzakere yapmayı reddettiğini söylerken; Polonya Devlet Başkanı Duda, “dünyanın güvenliği için Rus emperyalizminin durdurulması” çağrısında bulundu. Belarus Savunma Bakanı Viktor Hrenin ise Polonya’nın savaşa hazırlandığını ileri sürerek, Polonya’da kara kuvvetlerine bağlı iki ek mekanize birliğinin hazırlığına başlandığını söyledi. Ek birliklerin, ülkenin doğusunda Bialystok kentinin yakınlarında konuşlanacağını de ekledi. Ayrıca Hrenin, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerinin Ukrayna’ya yönelik desteğinin çatışmaların uzamasına yol açtığını belirtti. 

Belarus Devlet Güvenlik Komitesi Başkanı Korgeneral Ivan Tertel, Ukrayna sınırında durumun giderek zorlaştığını belirterek, Ukrayna’nın Belarus hava sahasını ihlal ettiğini duyurdu. Hırvatistan Savunma Bakanlığı; AB misyonu çerçevesinde Ukraynalı askerlerin Hırvatistan’da eğitim görmesine yönelik teklif üzerine, “Mevcut tatbikatların bir parçası olarak, tamamı planlara ve yasal prosedürlere uygun olarak yabancı katılımcıları kabul etmeye hazırız” açıklamasında bulunurken; bunu desteklemediğini belirten Milanoviç, “Hırvatların bu savaşa katılımını gereğinden fazla desteklemiyorum. Başkomutan olarak bunu onaylamayacağım” dedi.

Moldova Savunma Bakanı Anatolie Nosatıy, Ukrayna’daki çatışmaların Moldova sınırlarına yönelmesi durumunda seferberlik ilan edilebileceğini söyledi. NATO ve Romanya’dan güvenlik konusunda destek talep ettiklerini dile getirdi.

Finlandiya ve İsveç ise bir an evvel NATO’nun “güvenli” kollarına atılmaya çalışmakta. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, ülkesinin Türkiye ile NATO üyeliğine ilişkin devam eden görüşmelerde iyimser olduğunu söylerken İsveç’in yeni Başbakanı Ulf Kristersson, en kısa zamanda Türkiye’yi ziyaret etmek istediğini söyledi.

ABD ise klasik tehditlerini sürdürmekte. Bunlardan birisi de bu hafta İran’a yönelen tehdit. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby; İranlı askeri personelin Rusya’nın Kiev’i bombalamasına Kırım’da yardım ettiğini belirterek “İran şu anda sahada, doğrudan savaşa müdahil.” açıklamasını yaptı. ABD’nin hem İran’a hem de Rusya’ya yönelik sert yaptırımlarını sürdüreceğini vurgulayan Kirby, “İran’ın Rusya’ya silah satmasını zorlaştıracağız.” ifadesini kullandı.

Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ise Rusya’ya insansız hava aracı (İHA) tedarik ettiği gerekçesiyle İran’a uygulanacak yeni yaptırımlar üzerinde anlaştı. Yunanistan, BMP-1 zırhlı piyade araçlarının Ukrayna’ya sevkine başladı.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Avrupa Birliği’nin (AB) ortak doğalgaz tedarik etme fikrini eleştirdi. Orban; “Bana Rus gazının kötü olduğunu söylüyorlar. Satın almayı bırakmamız gerektiğini söylüyorlar. Ama kimse bize Rus gazını nasıl değiştirebileceğimizi söylemiyor. Beş yıl sonra değil, yarın. Ekonomimizi yönetmemiz gerekiyor, bu kadar basit” ifadelerini kullandı. Macaristan, AB misyonu kapsamında Ukrayna ordusunun Avrupa’da askeri eğitim görmesini de desteklemiyor.

Lüksemburg ise yıllık savunma bütçesinin yüzde 15’inin askeri destek kapsamında Ukrayna’ya ayırdığını bildirdi. Cezayir Savunma Bakanlığı, Rusya ile Akdeniz’de dört gün sürecek ortak bir askeri tatbikata başlandığını duyurdu.

Savaş nedeniyle ekonomik sıkıntıları derinleşen Avrupa ülkesi İngiltere’nin sağcı başbakanı Liz Truss başbakanlığının 45. gününde istifa etti. Geçtiğimiz günlerde de iki bakanı istifa etmişti. 6 Eylül’de koltuğu Boris Johnson’dan alan Liz Truss Downing Street’teki Başbakanlık Konutu önünde bir konuşma yaptı. Truss, konuşmasında geçen ayki mini bütçenin ardından İngiltere’yi saran ekonomik kaosa atıfta bulunarak Muhafazakar Parti’yi bölen ekonomi programı nedeniyle başbakanlıktan istifa ettiğini söyledi.

Çin ABD arasındaki ipler de gerilmeye devam ediyor.

ABD deniz operasyonları şefi Amiral Gilday, ABD’nin, olası Tayvan işgaline karşı Çin’e yanıt vermeye hazır olması gerektiğini söylerken; Çin Savunma Bakanı Vey Fınghı, ülkenin ulusal güvenlik açısından “ağır ve zorlu” koşullarla karşı karşıya bulunduğunu belirterek ordunun, ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğünü korumak için sürekli teyakkuzda ve savaşa hazır olması gerektiğini belirtti.

ABD ve Güney Kore’nin ise ay sonunda geniş çaplı tatbikat yapma hazırlığında olduğu bildirildi. Güney Koreli yetkililer, Avustralya’nın da tatbikatlara katılacağını açıkladı.

Emperyalistler bir yandan savaş ve katliamlarla yaşamımızı cehenneme çevirirken doğa katliamları da hız kesmeden devam ediyor. Bu katliamların sonucu doğa da insan yaşamını hergün daha da zorlaştıran tepkiler vermeye devam ediyor. Buna rağmen daha da yıkıcı sonuçlar doğuracak çalışmalar hız kesmiyor. 

Dünya, 2 yıldır Covid-19 ile mücadele ederken ABD’de virüsle ilgili yeni bir gelişme yaşandığı iddia edildi. ABD’li bilim insanlarının laboratuvarda ölümcül bir koronavirüs geliştirdiği ortaya çıktı. Boston Üniversitesi’nin laboratuvarında geliştirilen virüse ‘kabus suşu’ adı verildi. Söz konusu suşla enfekte olan 10 fareden 8’i Boston Üniversitesi laboratuvarında öldü. Başka bir deyişle kâbus varyantı olarak anılan suşun öldürme oranı yüzde 80. Bilim insanları ölüm oranı bu seviyede olan bir virüsün ortaya çıkmasını ‘kâbus senaryosu’ olarak niteliyordu. O senaryonun gerçek olma olasıulığının çok güçlü olduğu anlaşılıyor. Benzer bir çalışmayı Çin’in de SARS koronavirüsleri ile yaptığı ve olası bir 3. Dünya savaşı senaryosu için hazır tuttuğu söyleniyor.

Onlar öldürme projelerini hazır tutadursun 1950 den beri dünya sıcaklığındaki artışa bağlı olarak deniz canlılarının %60’ı artık yok. DSÖ ise artan kolera salgınları karşısında iki doz yapılması gereken aşıları aşı stoklarının yetersizliği gerekçesiyle tek doza indirdi.

Haftanın özeti yine iç karartıcı. Ancak şu bilinmelidir ki sorunların çözümünü emekçilerin, halkın mücadelesi sağlayacaktır. Ayağa kalkmak ve örgütlenmek için en uygun zamandır. Krizlerin artması mücadele için motivasyon kaynağı olmalıdır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.