Dünya
Haftanın Özeti’ne dünyadan gelişmeler ile başlıyoruz. İsrail’in Gazze’ye karşı geliştirdiği abluka ve bunun sonucunda oluşan kıtlık, insani krizin her geçen gün daha fazla derinleşmesine sebep oluyor. Bölgeden gelen bilgilere göre, bu zamana kadar 100’den fazlası çocuk olmak üzere 200’ün üzerinde insan açlıktan yaşamını yitirdi. BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, bu tarz ölüm haberlerinin artık sıradan bir olay haline geldiğini ifade etti.
Netanyahu hükumeti İsrail’in yayılmacı siyasetini açıktan sürdürüyor İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir de çarşamba günü yapılan bir toplantıda Gazze şehrinin tamamını ele geçirmeyi hedefleyen işgal planını onayladı. İsrailli aşırı sağcı milletvekili Şaron Gal, kısa bir süre önce Netanyahu’ya “Büyük İsrail”i simgeleyen bir sembol hediye etmişti. Ardından açıklama yapan Netanyahu, Filistin topraklarının tamamını ve hatta Ürdün Nehri’nin doğu bölgesini de içeren, Siyonist hareketin en radikal stratejisi olarak bilinen “Büyük İsrail” vizyonuna bağlı olduğunu belirtmişti. Bu anlayış, bırakalım sınırları 1967 öncesine çekmeyi, Filistinlilerin bağımsız devlet hakkını tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamakta, Kudüs’ü İsrail’in “ebedi başkenti” olarak görmekte, Gazze’nin tamamen ilhak edilmesini hedeflemektedir. Kendisine bu vizyona bağlı olup olmadığı sorulan Netanyahu, “çok” yanıtını verdi. Bu açıklama ABD kuklası Arap devletlerinin bir kısmı tarafından kınansa da bunun yalnızca gösterişten ibaret olduğu açıktır.
İsrail’in Gazze Şehri’ndeki Şifa Hastanesi çevresini hedef alan saldırısında El Cezire kanalının çalışanı iki muhabirle birlikte beş gazeteci öldürüldü. Öldürülen gazetecilerden Enes Şerif’in Gazze’de çalışan önde gelen muhabirlerden olduğu aktarılıyor. El Cezire yaptığı açıklamada, gazetecilerin doğrudan hedef alındığını belirtti. İsrail ise Şerif’in gazeteci olmadığını, “terörist” olduğunu belirtiyor ve direkt hedef alındığını doğruluyor. Gazze’deki açlığa yol açan ablukanın durdurulması ve gazetecilerin öldürülmesi ile ilgili Almanya, Hollanda, İsveç, İrlanda, ABD, İngiltere gibi ülkelerde protesto gösterileri düzenlendi.
Bu arada Almanya, Gazze Şeridi’nde kullanılabilecek silahların İsrail’e ihracatını ikinci bir duyuruya kadar durdurdu. Karar, Başbakan Merz tarafından duyuruldu. Karar olumlu gözükse de hangi silahların gönderilip hangilerinin gönderilmeyeceği ile ilgili herhangi bir detay verilmemesi sebebiyle soru işaretleri de yaratıyor. Alınan karar CDU içerisinde tartışılırken, Sosyal Demokrat Parti (SPD) de kararı eleştirdi. Ancak Merz, Almanya’nın İsrail politikasında herhangi bir değişiklik olmadığını ve destek sunulmaya devam edileceğini de yineledi. Fransa ve Kanada’nın ardından Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri de Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanımaya hazırlandıklarını aktardı.
Filistin halkını açlığa ve susuzluğa mahkum eden Netanyahu İran halkını gene ayaklanmaya çağırdı. İran’da önümüzdeki günlerde su sıkıntısı çekilmesi beklenirken Netanyahu konuşmasında “ayaklanın size yardım ederiz” mesajı verdi. İranlı yetkililer ise Netanyahu’nun kurtarıcı değil Filistin halkının katili olduğunu hatırlattılar.
Suriye’de SDG ile HTŞ arasında Paris’te yapılması planlanan görüşmeler AKP iktidarının müdahalesiyle kesildi. Fransız hükumeti bu görüşmenin geçekleştirilmesi yolunda aktif davranmıştı. SDG özerklik istediğini açıkça ifade etti ve hatta Alevilerle Dürzileri ve dincilikten zarar gören Suriye halkını kendi safına kazanma yolunda bir konferans yaptı.
Alevilerin ve Kürtlerin İsrail’in yedeğine alınması yolundaki çalışmalar tam hız sürüyor.
Almanya’nın başkenti Berlin’de 7 Eylül’de Kürt-Yahudi Kongresi düzenleneceği ifade edildi. Habere göre organize edilecek kongreye birçok önemli isim katılacak. Kongreyi Yahudi-Alman Değerler Girişimi isimli oluşum ile Almanya Kürt Topluluğu isimli oluşum birlikte organize edecek. Almanya Kürt Topluluğu isimli oluşumun başkanının Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun bir dönem Genel Sekreterliği ve bir dönem de Genel Başkanlığı görevlerini yürüten Ali Ertan Toprak isimli kişi olduğu biliniyor. Kongrenin ana gündemleri arasında “anti Semitizm” konusu ile Türkiye, İran ve çeşitli Arap ülkelerindeki “dincilik ve milliyetçilik” tartışmaları bulunacak. Kongrenin eleştirel bir yaklaşımla incelenmesi, emperyalizmin ezilen ulus milliyetçiliği ile Alevi hareketi gibi ilerici hareketleri nasıl etki altına almaya çabaladığını ortaya çıkaracaktır. Sosyalist hareketin temellerine indirilmek istenen bu darbeye mutlaka yanıt verilmesi gerekmektedir.
Trump Ukrayna konusunda Ukrayna hükumeti ve AB ülkelerini gene hiçe saydı. ABD Başkanı Trump ile Rusya Devlet Başkanı Putin bugün (15 Ağustos Cuma) Alaska’da bir araya geliyor. Toplantının ana konusunun Ukrayna savaşında kalıcı bir ateşkes sağlamak olacağı aktarılıyor. Bilindiği üzere İsrail’in saldırılarının arkasında duran Trump kendisini “barış mimarı” olarak gösterme gayretinde. Savaş konusunda Biden’ı suçlayan Trump, savaşın çözüme ulaşması gerektiğini vurguluyor ancak, “Eğer ben başkan olmasaydım, Ukrayna’nın tamamını ele geçirirdi” sözlerini de ekliyor. Buluşma öncesinde Putin Donbass ve Kırım’ı korumak konusunda kararlı olduklarını belirtmişti. Ayrıca Kiev’in NATO planından vazgeçmesi ile tarafsız statüsünü koruması da Rusya için önem teşkil ediyor. Toplantıda toprak anlaşmaları ve takasları, güvenlik garantileri ve tarafsızlık sorunu, nükleer silahlar ve silah desteği anlaşmaları ile Rusya’ya dönük ekonomik yaptırımlar ele alınacak. Trump dün yaptığı açıklamada toplantı ile ilgili, “Kötü bir toplantı olursa çok çabuk bitecek, iyi bir toplantı olursa çok yakın bir gelecekte barışa kavuşacağız” demişti. Toplantı için Alaska’ya gelen Dışişleri Bakanı Lavrov’un üzerinde SSCB yazan bir kıyafetle basın karşısına çıkması da dikkat çekiciydi. Ukrayna’daki savaş konusunda Ukrayna hükumeti ile savaşı kışkırtan Avrupa ülkelerinin hiçe sayılması çok ilginçtir. Savaş yüzbinlerce Ukraynalının ölümüne Avrupa ülkelerinin de çok ağır ekonomik kayıplara uğramasına yol açtı.
ABD Çin’e yüksek gümrük uygulama konusunda gene geri adım attı. Bu arada Trump, Çin mallarına yönelik gümrük vergilerinin yükseltilmesi uygulamasının 90 gün daha askıya alınmasını öngören kararnameyi imzaladı. 2 Nisan’da alınan kararla ABD Çin’e uyguladığı gümrük tarifesini yüzde 145’e çıkarmış, Çin ise buna karşılık yüzde 125 gümrük tarifesi getirmişti. “Karşılıklı restleşme” olarak görülen bu süreç, iki ülkenin Cenevre’de yan yana gelmesi ile 90 gün boyunca vergiler düşürülerek yumuşatılmaya çalışılmıştı. ABD yüzde 145’den 30’a, Çin ise vergiyi yüzde 125’ten 10’a çekmişti.
Zengezur Koridoru anlaşması yeni sorunlara gebe. ABD Başkanı Trump’ın Beyaz Saray’da Azerbaycan ve Ermenistan’ı yan yana getirerek imzalattırdığı barış deklarasyonu, “kazanan ABD oldu” yorumunu yaptırdı. Trump, Aliyev ile Paşinyan’ı masaya oturtarak imzalattırdığı barış anlaşması ile “savaşı sonsuza kadar bitirdiğini” belirtti. Söz konusu barışın Güney Kafkasya jeopolitiğinde önemli kırılmalar yaratacağı konuşuluyor. Bilindiği üzere iki ülke arasında tartışma konusu olan Zengezur Koridoru, 99 yıllığına Ermenistan tarafından ABD’ye kiralandı. Böylece bu bölge, ABD’li şirketler tarafından “kalkındırılacak”! Anlaşmanın süresinin bitiminden itibaren 99 yıl daha uzatılabileceği belirtiliyor. Ayrıca bu koridorun adının ise “Uluslararası Barış ve Refah için Trump Rotası” olarak değiştirileceği belirtildi. Trump, Azerbaycan’a yönelik askeri yaptırımların kaldırılacağını ifade ederken, iki ülke arasında “bir anlaşmazlık” yaşanırsa kendisini arayacaklarını ve kendisinin “durumu çözeceğini” ifade etti. Paşinyan Trump’ın “Nobel’e aday” olması gerektiğini de belirtti. ABD bu anlaşma ile Güney Kafkasya’da Rusya, İran ve Çin’e karşı önemli bir cephe açmış oldu. Türkiye’nin bu gelişmeden çok şey kazandığı iddia edilirken toplantıda Trump’ın Türkiye Erdoğan’dan söz etmemesi çok dikkat çekti.
ABD’nin Fener Rum Patrikhanesi’ne devlet muamelesi yapması da haftanın önemli gelişmeleri arasındaydı. ABD Başkonsolosu ve Ortadoğu sömürge valisi gibi gezen emlakçı Barrack Fener Rum Patrikhanesi’ne “Ekümenik” diye hitap etti. Emperyalistlerin Türkiye’deki Hristiyanları ajanlaştırması ve kullanması çabaları hep halkların düşmanlaştırılmasına hizmet etti. Bu yıkıcılığın asıl zararını da Hristiyan halklar gördü.
Türkiye
Türkiye’den gelişmelerle devam edelim. Süren orman yangınları ve gerçekleşen Balıkesir depremi ülkemizin felaketlere karşı nasıl korumasız bir yer haline getirildiğini tekrar gözler önüne serdi. Edirne, Hatay ve Manisa’da çıkan yangınların yanında, Çanakkale’de gerçekleşen orman yangını özellikle büyük bir etki yarattı. Yangın, ikinci gününde büyük ölçüde kontrol altına alınırken üniversite kampüsü, havaalanı bir süreliğine tahliye edilmiş ve Çanakkale Boğazı da kısmen gemi trafiğine kapatılmıştı. Yangının etkili olduğu Kepez, Güzelyalı ve Dardanos bölgelerinde ise ciddi maddi hasar meydana geldi. Öte yandan Balıkesir Sındırgı’da 6,1 şiddetinde deprem meydana geldi. Depremde 16 bina çökerken, 500’ün üzerinde bina ise büyük çoğunluğu ağır olmak üzere hasar aldı. 29 kişi yaralanırken, enkazdan kurtarılan 1 kişi ise yaşamını yitirdi.
AKP’nin artan baskısından korkan CHP başta olmak üzere muhalif yerel yöneticiler AKP’ye geçmeye devam ediyor. Eski CHP milletvekili ve şu andaki Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu ile birlikte 6 CHP’li Belediye Başkanı, 2 İYİ Parti’li Belediye Başkanı ve 1 bağımsız Belediye Başkanı’nın düzenlenen törenle AKP’ye katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Yarın partimize katılımlar olacak” demişti. Erdoğan’ın bu açıklamasının öncesinde ise Çerçioğlu’nun AKP’ye geçeceği iddiaları çoktan gündemde yer etmiş ve tartışılmaya başlanmıştı.
Kamuoyunda daha önce mert, dobra bir siyasi imaj çizmeye gayret eden Çerçioğlu, Aydın halkının kendisine “Topuklu Efe” lakabını taktığını gururla anlatıyordu. AKP’ye geçen Çerçioğlu’na bu sefer de “Topuklayan Efe” denildi. Özel yaptığı konuşmada, Çerçioğlu’nun tehdit edildiğini ve bu sayede AKP’ye geçirildiğini, “Aziz İhsan Aktaş ile çalışmışsın, ya içeri atıl, ya gel partime katıl, demişler. O da bunu (AKP’ye katılmayı) tercih etmiş” sözleriyle aktardı. İsmi CHP’li belediyelerdeki yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla gündeme gelen Aziz İhsan Aktaş gözaltına alındıktan sonra “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanmak istediğini belirtmiş ve sonrasında birçok belediye başkanının, yardımcıların ve kamu görevlilerinin ismini vermişti.
Yargısı, polisi, istihbaratı, muhbirleri ile ciddi bir güç sağlayan iktidarın CHP’li belediyelerdeki bir kısmı gerçek olabilecek yolsuzluk iddialarını kullanarak CHP’li isimleri köşeye sıkıştırabileceği, CHP’yi bu yolla bölmeye çalışacağı açıktır. AKP’nin yolsuzluk ve yarattığı çöküntünün yanında CHP’ye isnat edilen bu suçların gerçek olması halinde dahi AKP’dekinin yanında esamesinin okunmayacağı da öteki bir gerçektir. Örneğin yukarıda ismi geçen “itirafçı” Aziz İhsan Aktaş’ın, rüşvetler vererek belediyelerden ihaleleri aldığı örneklerin bir kısmı ilgili belediyelerin AKP’nin elinde olduğu sürece denk düştüğü görülmekte ancak savcılık bunları dikkate almamaktadır. Bu durum yargının kime hizmet ettiğini ve gerçek amacını da doğrulamaktadır.
Özgür Özel İBB operasyonunda yolsuzluk iddiaları sebebiyle tutuklanan ve yine “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanan iş adamı Murat Kapki’nin AKP’li Mücahit Birinci tarafından cezaevinde ziyaret edildiğini, önüne 1.5 sayfalık ifade tutanağı konulduğunu, bu tutanağı imzalaması ve 2 milyon dolar vermesi durumunda ise tahliye edileceğinin belirtildiğini söyledi. Kapki’nin Mücahit Birinci ile ilgili şikayet dilekçesinde adı geçen Nedim Şener sosyal medya hesabından, “Kirli pazarlıkta benim adımı anan avukat Mücahit Birinci’nin g..üne o mektubu sokarım” ifadelerini kullanınca bu kez de Mücahit Birinci aynı küfürlü ifadeyi Şener’e kullanarak yanıt verdi. Nedim Şener’in de Mücahit Birinci’nin de AKP’ye yakınlığı herkes tarafından biliniyor. Yaşananlar, AKP içindeki gerilimleri de bir kez daha gözler önüne serdi.
İBB’ye “9. Dalga Operasyonu” kapsamında CHP’li Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’in de aralarında bulunduğu 44 kişi gözaltına alındı. Başsavcılık tarafından yapılan açıklamada yine “çıkar amaçlı suç örgütü yönetme, rüşvet, dolandırıcılık” gibi ifadeler yer aldı. CHP tarafından yapılan açıklamada, “Bu bir hukuk değil, iktidarın talimatla yönettiği siyasi bir operasyondur” ifadeleri yer alırken CHP lideri Özgür Özel ise, “9 dalga değil, 99 dalga yapsanız da başaramayacaksınız!” ifadelerini kullandı.
Demokratik eylemler
Geride bıraktığımız hafta Cumartesi Anneleri’nin basın açıklamasına devam edildi. Cumartesi Anneleri, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle gerçekleştirdikleri eylemlerinin 1963. haftasında tekrardan Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bir araya gelen grup 33 yıl önce gözaltında kaybedilen gazeteci Ferhat Tepe için adalet talep etti.
Hasta mahpuslarla dayanışma gösterdiği için tutuklanan Hatice Onaran için İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada; Onaran’ın tutuklanma gerekçesinin hasta mahpuslara PTT yoluyla para göndermek olduğuna değinildi.
Hasta Mahpuslara Özgürlük İnsiyatifi eylemlerinin 570. haftasında Ankara Sakarya Caddesi’nde bir araya geldi. Grup Adana Suluca Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi’nde bulunan ağır hasta tutsak Fevzi Arslan’ın durumuna dikkat çekerek derhal serbest bırakılmasını talep etti.
Geçtiğimiz günlerde Evrensel Gazetesi’nin gece 1.30 civarında kapısı ve tabelası kurşunlandı. Saldırının ardından polis gazeteye haber vermeden, kurşunları toplayıp alanı terk etti. Bu duruma karşılık Emek ve Demokrasi Güçleri çağrısıyla İzmir’de basın açıklaması gerçekleşti. Açıklamada bu saldırının sadece Evrensel’e değil doğru ve haklı haber kaynaklarına olduğuna değinildi. Eylemde Odak okurları da yerini aldı.
Gençlik Haberleri
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, 20 Mart’ta öğrencilerin sosyal medya üzerinden “Üniversite Ayakta, İradesine Sahip Çıkıyor” başlığıyla Tandoğan Kampüsü’ne çağrı yapmasını ve 800 öğrencinin bir araya gelerek basın açıklaması düzenlemesini gerekçe göstererek, aralarında arkadaşımız Dilara Ayas’ın da bulunduğu 32 öğrenci hakkında aylar sonra disiplin soruşturması başlattı. Arkadaşımız Dilara Ayas kaldığı yurttan atıldı.
İşçi Haberleri
Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi BİSAM’ın Temmuz ayı için açıkladığı Açlık ve Yoksulluk Sınırı raporuna göre açlık sınırı 25 bin 952 TL olurken, yoksulluk sınırı ise 89 bin 768 lira oldu.
İktidarın memur maaşları için yaptığı zam teklifi büyük tepkiye neden oldu. Asgari ücrete ara zam yapmayan ve Kamu Çerçeve Protokolüyle yüzbinlerce kamu işçisine sefalet ücreti dayatan iktidar memurların iki yıllık sözleşmelerine ilk öneri olarak yüzde 10 zam teklifinde bulundu. Memur sendikaları bu teklife karşı pazartesi günü iş bırakma eylemleri yapacaklar.
Sakarya Hendek’te bulunan SAG Hidrolikte Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi bir işçinin işten atılmasıyla başlayan direniş 4 gündür devam ediyor.
Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Rebul fabrikasında çalışan kadın işçilerin baskılara karşı yeni başlayan direnişi kararlılıkla sürüyor. Hepsijet işçileri hafta boyunca gerçekleştirdikleri eylemlerle şirketin emek düşmanı tutumunu teşhir etmeyi sürdürdü.
Karşıyaka Belediyesi’nde işçileri ödenmeyen ücretleri için eylemlerine devam ediyor. Van Belediyesi işçileri, Beşiktaş Belediyesi işçileri, Şişli Belediyesi, Dersim Belediyesi, Altındağ Belediyesi işçileri ve İzmir’de işten atılan işçiler mücadeleyi sürdürüyor.
Dersim Peri Tekstil’de işçiler baskılara, işten atmalara ve sendika düşmanlığına karşı mücadeleyi sürdürüyor. Temel Conta grevi çoğunluğu kadınlardan oluşan işçilerin kararlılığıyla devam ediyor. Eker Süt’te sendika düşmanlığına karşı işçiler kurdukları direniş çadırında işe dönme mücadelesini sürdürüyor. Digel Tekstil işçisi kadınlar baskıya, tacize ve sendikal hakların yok sayılmasına karşı direnmeye devam ediyor. TPI işçileri direnişlerine devam ediyor. Gübretaş grevi kararalılıkla sürüyor.
Sonuç
ABD emperyalizmi Ortadoğu’da ve Kafkaslar’da egemenliğini güçlendirme yolundaki adımlarını sürdürüyor. ABD emperyalistleri ve Siyonistler Gazze’de, Lübnan’da ve Kafkasya’daki başarılarını AKP hükumetine borçludur. Bu gelişmelerin Türkiye’nin lehine değil aleyhine sonuçlar yaratmakta olduğunu söylüyoruz. AKP iktidarı gelişmeler üzerinde kontrolden yoksun durumdadır. Süreç Suriye’de ve bölgede muhtemel yeni çatışmaların Türkiye’ye yansımasına açıktır. Bu sürecin en büyük riski ülkemizdeki Türk-Kürt kutuplaşması ve halkımızın iradesizleştirilmesi olacaktır. Süreç üzerinde halkın iradesini güçlendirmenin yolu ise sosyalist solun kolektif inisiyatifin artmasından geçmektedir.