Orman yangınları ve yeni çözüm süreci
Haftanın özetine Türkiye’deki orman yangınlarıyla başlıyoruz. Eskişehir’deki orman yangınına müdahale eden 5’i orman işçisi ve 5’i AKUT çalışanı olmak üzere 10 kişinin yaşamını kaybetmesi orman yangınlarına karşı neden önlem alınmadığı sorularını yoğunlaştırdı. İktidar kime karşı kullanabileceği belirsiz 40 adet Eurofighter savaş uçağı sipariş ediyor, Kaan savaş uçakları üretimine girişiyor ancak ülkenin hazinesi ormanların yanmasına müdahale edecek uçak temin etmiyor.
Orman yangınları, özellikle havaların ısınmasıyla birlikte dünyanın her yerinde görülüyor. Bu nedenle, birçok ülke yaz mevsimi yaklaşırken yangınlara karşı hazırlıklarını tamamlıyor. Ancak ülkemizde her yaz yaşanan yangınlardan ders çıkarmak yerine her yıl daha da geriye gidiyoruz.
Orman yangınlarıyla mücadelede en önemli husus etkili ve bilinçli bir mücadele yürütülmesidir. Bununla birlikte toplumsal bilinç de büyük önem taşır. Ne yazık ki toplum olarak ormanlara karşı bilinç seviyemiz oldukça düşük. Buna rağmen iktidar halkı bilinçlendirmek için hiçbir çalışma yapmıyor. Aksine adeta ormanlara karşı bir savaş açmış durumda. Ormanlar yangınlarla yok olmasa bile maden şirketlerine peşkeş çekiliyor. Halkı bilinçlendirmek yerine orman alanlarının rant uğruna açılmasına izin veriliyor. Ormanların talan edilmesine karşı mücadele eden demokratik kitle örgütleri ve köylülere ise neredeyse ‘vatan haini’ muamelesi yapılıyor. Oysa gerçek vatan hainleri ormanların yok edilmesine göz yumanlardır.
Yangınlara karşı etkili ve bilinçli müdahale için yeterli donanıma sahip olmak gerekir. Hem modern müdahale araçlarına hem de eğitimli insan gücüne ihtiyaç vardır. Ne yazık ki ülkemiz bu konuda da her yıl daha kötüye gidiyor. Yeterli sayıda olmayan hava araçlarının çoğu ise geçici olarak kiralanıyor. Uzmanlar hava gücünün orman yangınlarında tek başına yeterli olamayacağını asıl mücadelenin kara gücüyle verileceğini vurguluyor. Ancak bu konuda da çok yetersiziz.
Eskişehir’de çıkan yangın bu konudaki yetersizliğimizi bir kez daha gözler önüne serdi. Çok büyük olmayan bir orman yangınında bile 24 kişilik müdahale ekibinden 10 kişi hayatını kaybederken diğerleri ise yaralandı. Maden kazalarında ölmek nasıl “bu işin fıtratında” değilse, orman yangınlarında ölmek de kader değildir. Hükumet orman yangınlarına önlem almıyor, orman köylüsünün ormanları korumasını desteklemiyor ve yeterli sayıda eğitimli orman personeli sağlamıyor. Halk kendi başına yangınlara müdahale etmek zorunda kalıyor.
AKP-MHP ittifakı ile DEM Parti arasındaki yeni çözüm süreci tartışmaları Bahçeli’nin etnik demokrasi düşüncesinin tartışılmasıyla devam etti. Bilindiği gibi Bahçeli bir parti toplantısında geleceğin Türkiye’sinin tepesinde bir Türk cumhurbaşkanı ile biri Kürt diğeri Alevi iki yardımcısını düşünmüş. Ülkeyi Irak ve Lübnan tipi istikrarsız bir etnik demokrasiye götürme potansiyeli taşıyan, Kürtleri ve Alevileri en fazla yardımcı statüyle sınırlayan bu düşünce Kürtlerin ve Alevilerin de itirazlarıyla karşılaştı. Burada dikkat çeken bir husus da, çok milliyetçi geçinen Bahçeli’nin aslında nasıl ABD planlarıyla uygun düşünme çabasında olduğu idi. DEM Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın CHP’yi AKP-MHP ile birlikte yeni anayasa yapmaya davet etmesi de de tepki yarattı. Bakırhan bu daveti İmamoğlu’nun serbest bırakılmasının olanağı olarak gerekçelendirmesi de dikkat çekiciydi.
Mücadele haberleri
Geride bıraktığımız hafta, Türkiye’de hak ve özgürlükler bağlamında çeşitli toplumsal hareketler ve anma etkinlikleri gerçekleşmişti. Bu kapsamda, Cumartesi Anneleri, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle düzenledikleri eylemlerin 1960. haftasında bir kez daha Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 33 yıl önce gözaltında kaybedilen Hasan Gülünay için adalet talep edildi.
Öte yandan, uzun yıllardır Cumartesi Anneleri içerisinde aktif bir özne olan Emine Ocak, 23 Temmus akşamı 89 yaşında hayatını kaybetti. Emine Ana, 1995 yılında gözaltında gizlice katledilen oğlu Hasan Ocak’ın akıbetini sormak için yürüttüğü mücadelesiyle kamuoyunun hafızasında yer edinmişti. Ocak için anma töreni önce Galatasaray Meydanı’nda, ardından Gazi Cemevi’nde gerçekleştirildi.
İzmir’de ise Suruç Katliamı’nın 10. yılı dolayısıyla gençlik örgütlerinin çağrısıyla bir basın açıklaması düzenlendi. Katliamda yaşamını yitirenlerin anıldığı açıklama, Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi (TSKM) önünde gerçekleştirildi.
Ayrıca, Eskişehir’de meydana gelen orman yangınında hayatını kaybeden 10 orman çalışanı ve gönüllü için İstanbul’da bir anma ve protesto eylemi yapıldı. İstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla düzenlenen etkinlikte Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanan katılımcılar, “Bu yangınların ve ölümlerin sorumlularını biliyoruz” yazılı pankartlar taşıyarak yangınlara ilişkin kamu otoritelerini sorumluluğa çağırdı.
Hafta boyunca cezaevlerindeki hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek amacıyla da çeşitli eylemler düzenlendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi tarafından yapılan basın açıklamasında, ağır hasta tutuklu Murat Çalık’ın sağlık durumu gündeme getirildi ve Çalık’ın derhal serbest bırakılması yönünde çağrı yapıldı.
İşçi eylemleriyle devam ediyoruz. Eskişehir’de çıkan yangını söndürmek isterken arada sıkıp kalarak hayatını kaybeden 5 orman işçisinin ve 5 AKUT emekçisinin hayatını kaybetmesi toplu işçi cinayetlerini ve ihmaller nedeniyle yaşanan ölümleri yeniden hatırlattı. İhmallerin, denetimsizliğin, rantın, yağmanın artmasını ve insan hayatının değersizleşmesini ülkemizin yurttaşları ve emekçileri hayatlarıyla ödüyor. Her gün neredeyse 6-7 işçi iş cinayetlerinde katlediliyor.
600 bin kamu emekçisi için bir eziyete dönüşen Kamu Çerçeve Protokolü 7 aydan fazla süredir iktidar tarafından imzalanmıyor. Orman işçilerinin ölümüne üzülen yöneticiler, işçilerin yaşadığı koyu sefaletin ve ölümlere neden olan ihmallerin sorumlusu onlar değilmiş gibi açıklama yapmaktan geri durmuyorlar. KÇP, sarı sendikaların ve iktidarın arkadan birlikte yürütttüğü uzlaşıyla yine işçileri hayal kırıklığına uğratacak ve emekçilere karşı ihaneti yansıtan bir anlaşma olacak. Eskişehir’de orman yangınında hayatını kaybeden orman işçisi Eyüp Dereli 5 gün önce attığı bir twitte “Hani işçinin istemediği hiçbir sözleşmeye imza atmayacaktınız” diyerek yaşanabilecek ihanetin altını çizmişti.
Queen Tarım işçileri Dikili’de işletmenin önünde direnişlerini sürdürmeye devam ediyor. BTO-SEN’de örgütlenen, baskıya uğrayan, tehdit edilen ve işten atılan işçiler haklarını savunmaya devam ediyor.
İBB’ye bağlı Beltur’da 3 işçinin haksız şekilde işten çıkartılmasıyla başlayan mücadele devam ediyor. Sendikaları Dev Turizm-İş ile birlikte işlerini geri isteyen emekçiler yarın saat 15.00’da Mecidiyeköy Beltur önünde olacaklar.
Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde çalışan inşaat işçileri uzun süredir ödenmeyen maaşlarını isteyince jandarmanın joplu saldırıyla karşılaştılar.
Belediye işçileri bu hafta ödenmeyen ücretleri ve yaşadıkları sorunlarla ilgili çeşitli belediyelerde eylemler yaptılar ve farklı yerlerde işten atılan belediye emekçileri direnişlerine devam etti. Öte yandan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde işten atılan onlarca emekçi belediye ile yapılan anlaşma sonrası işlerine geri döndüler.
TPI işçilerinin grevi 74 gündür devam ediyor. Ağır şartlarda ve düşük ücretlerle çalıştırılan işçiler patronun verdiği yeni teklifi kurulan sandıklarda yaptıkları oylamayla reddederek direnişe devam kararı aldı. İşyeri patronu grev süresince işçilerin maaşlarını vermeme tehdidinde bulunuyor.
Enerji-Sen’e üye işçiler İBB bünyesinde bulunan İSKİ ve İGDAŞ’ta artan iş yükü ve iş kazalarına davetiye çıkaran ihmaller nedeniyle şantiyelerde hafta boyunca eylemler yaptı.
Amasya Merzifon’da bulunan GM Teknik Cam fabrikasında Kristal-İş’e üye olan işçiler hakları işçin grevlerini sürdürüyor.
DİSK’in kurucu önderlerinden olan Kemal Türkler ve DİSK’e bağlı İlerici Deri-İş Sendikası’nın Genel Başkanlığını yaparken 25 Temmuz 1981 tarihinde öldürülen Kenan Budak bu hafta mezarları başında anıldılar. Temel Conta’da, Toros Tarım’da’ Eker Süt Fabrikasında işçilerin kararalı ve haklı direnişleri devam ediyor.
Gençlik Haberleri
33 devrimci genç, Gezi Direnişi’nde büyüttükleri mücadeleyi Rojava’ya taşımak ve Kobane’nin yeniden inşasına katkı sunmak için yola çıktı. 20 Temmuz 2015’te Suruç’taki Amara Kültür Merkezi’nde bulundukları sırada IŞİD’in canlı bomba saldırısıyla katledildiler. Suruç Katliamı’nın 10. yılında İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere birçok kentte gençlik örgütlerinin öncülüğünde anma ve eylemler gerçekleştirildi.
İstanbul’da mezarlık anmalarının ardından Kadıköy Halitağa Caddesi’nde bir araya gelen kitle yürüyüşe geçerek İskele Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Sık sık “Suruç için adalet, herkes için adalet” sloganı atıldı.
İzmir’de gençlik örgütlerinin çağrısıyla saat 18.00’de Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde toplanıldı. “Hiçbir düş yarım kalmayacak” pankartı taşınan eylemde bir dakikalık saygı duruşunun ardından basın açıklaması okundu.
Ankara’da ise Kızılay’da toplanan gençlik örgütleri, Ziya Gökalp Caddesi’ne yürümek istedi. Polis grubun önünü keserek “dağılın” uyarısında bulundu. Uyarının dikkate alınmaması üzerine müdahale gerçekleşti. İşkenceyle gözaltına alınan 40 kişiden 22’si serbest bırakılırken, 18 kişi mevcutlu ifadelerinin ardından serbest kaldı.
Columbia Üniversitesi’nde Filistin’e destek eylemlerine katılan öğrencilere yönelik ağır disiplin cezaları uygulanmaya başlandı. Üniversite yönetimi, yaklaşık 80 öğrencinin kampüs içindeki protesto ve çadır kampı gibi eylemlere katıldıkları gerekçesiyle uzaklaştırma, okuldan atılma ya da mezuniyet haklarının iptali gibi yaptırımlarla karşı karşıya olduğunu duyurdu.
Yönetim, cezaları savunarak “akademik faaliyetlerin kesintiye uğramasının üniversite kurallarına aykırı” olduğunu vurguladı. Ancak öğrenci grupları, bu yaptırımların daha önceki benzer eylemlere kıyasla çok daha sert olduğunu belirtti. Columbia University Apartheid Divest isimli öğrenci oluşumu, bazı öğrencilerin kampüse dönebilmek için özür dilemeye zorlandığını, aksi takdirde kalıcı uzaklaştırmaların gündemde olduğunu açıkladı. Grup, “Geri adım atmayacağız. Filistin’in özgürlüğü için mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz,” sözleriyle duruşlarını yineledi. Bu gelişmeler, Columbia Üniversitesi’ndeki ifade özgürlüğü ve öğrenci hakları tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Dış gelişmeler
Ukrayna karışıyor. Rusya ile Ukrayna arasında gene sadece esir takasıyla sınırlı kalan müzakerelerin üçüncü turu, İstanbul’da gerçekleştirilirken Rusya’nın başlattığı askeri harekat da sürüyor ve her geçen gün yeni yerleşim yerlerinin kontrol altına alındığı yönünde bilgiler paylaşılıyor. Zelenski hükümetinin Ukrayna’ndaki durumu zorlaşıyor. Halkta açıktan memnuniyetsizlikler başladı. Zelenski yolsuzlukları soruşturma kurumunun (NABU) bağımsızlığını kaldırınca bu kez de halktan itirazlarlar Kiev ve Odesa’da sokak gösterilerine yol açtı. Yapılan gösterilerin ardından Avrupalı emperyalistler Zelenski’ye desteklerini gözden geçireceklerini belirttiler. Trump yönetiminin Ukrayna hükumetini desteklemekte isteksiz davranması savaşın gidişini etkiliyor.
Savaşın uzaması için Ukrayna’yı desteklemeye devam eden Avrupa hükumetleri ise ABD’nin Ukrayna’daki değişen tutumunu silahlanma yolunda fırsata dönüştürmeye çalışıyorlar. Özellikle Almanya ve Fransa askeri harcamalarını ciddi biçimde artırmaktadır. Kamuoyu yoklamaları Almanya’da ırkçı parti AfD’nin yüzde 25 oy oranıyla birinci durumu yükseldiğini gösterdi. Onu gene yüzde 25 ile iktidardaki merkez sağ parti Hristiyan Demokratlar CDU izliyor. Sosyal Demokrat Parti’nin oyları yüzde 13 Sol Parti oyları ise yüzde 12 görülüyor. AFD’nin gelişmesi bütün burjuva partilerini sağa çekiyor. Bu gelişmenin karşılığında Almanya, Fransa ve İngiltere’de özellikle gençlik kesimlerinde belli bir sol uyanış da gözleniyor. Solun gelişmesini hızlandırmak gerekiyor.
Suriye’nin İsrail’in isteklerine uygun şekilde bölünmesi yolunda adımlar atılması sürüyor. Bugün Suriye topraklarının büyük bir bölümü, “terör örgütü” ilan edilen ama bizzat emperyalist destekle büyüyen Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından yönetiliyor. IŞİD, El Kaide ve El Nusra’nın devamı olan bu yapı, sadece bir örgüt değil; küresel planların taşeronu, bölgenin demografik yapısını bozmak isteyenlerin maşası. HTŞ iktidara geldikten sonra önce Alevileri hedef aldı. Binlerce kişi katledildi, kadınlar kaçırıldı, satıldı. Bu cinayetler işlenirken Batılı emperyalistler HTŞ lideri Colani ile SDG lideri Mazlum Abdi’yi bir araya getirerek taraflara anlaşma imzalattılar. Ardından HTŞ Dürzilere saldırdı. HTŞ hem Alevilere hem Hristiyanlara hem de laik güçlere düşman ve kötü örgütlü bir azınlık durumunda. HTŞ ile büyük sorunları olan grupların desteğini alabilecek olan SDG şimdilerde Suriye’nin en örgütlü ve potansiyel toplumsal tabanı bakımdan en etkili gücü durumunda olduğu halde SDG’yi kontrolü altında tutan ABD, AKP hükumeti ve Arap rejimlerinin itirazları dolayısıyla, SDG’nin Suriye yönetimine el koymak için harekete geçmesine izin vermiyor. HTŞ ise SDG içindeki Arap aşiretlerini kışkırtarak Kürt liderliğini zayıflatmaya çalışıyor. Bilindiği üzere SDG Batılı güçlerin Suriye’deki Batılı işgalcilerin Kürt güçlerini birleştirmesi ve Arap aşiretlerini yanlarına katmasıyla oluşturuldu. SDG’nin büyük kısmı ABD tarafından oraya kanalize edilmiş olan Arap aşiretlerinden oluşuyor. Suriye’de toplumsal tabanı zayıf olan HTŞ yönetiminin uzun zaman ayakta kalması beklenmiyor.
Tayland ile Kamboçya arasında yaşanan silahlı çatışmalarda 10’u aşkın kişi yaşamını kaybetti. Çatışma sınır anlaşmazlığından kaynaklanıyor. Fransız sömürgecileri iki ülkenin sınırını sorun yaratacak şekilde çizmişlerdi. Mevcut yönetimler sorunu çözemediler. Bu ülkelerden Tayland ABD’ye Kamboçya ise Çin ve Rusya ittifakına daha yakın durumda. Çin’in de Tayland’la güçlü ilişkileri var. Çin bu sorunun barışçı çözümü yolunda çalışırken Batılı emperyalistler yaşanan anlaşmazlıktan kalıcı çatışma yaratmaya çalışıyorlar. Tayland Kamboçya’ya kıyasla askeri ve ekonomik olarak çok daha güçlü. Hatırlanacağı üzere yakın zamanda Hindistan ile Pakistan karşı karşıya gelmişlerdi.
Tüm bu planlar sürerken İsrail, Gazze’de katliamlarına devam ediyor. Her gün onlarca sivil hayatını kaybediyor. Batılı devletler iki yüzlü açıklamalar yapıyor; bir yandan İsrail’i eleştiriyor, diğer yandan ona silah satmaya, diplomatik koruma sağlamaya devam ediyor. En çarpıcı örnek ise Türkiye’de yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekranlardan Netanyahu’ya sert mesajlar gönderirken, İsrail’le ticaret rekor seviyelere ulaşıyor. İsrail’in Gazze’deki saldırılarına karşı 25 ülke dışişleri bakanının imzaldığı bildiriye imza atmayan üç iktidardan biri AKP hükumeti oluyor. AKP bu konuda ABD ve Almanya hükumetleriyle ortak davrandı.
Sonuç
Artan savaş tehlikesine ve yükselen sağcı dalgaya rağmen Avrupa’nın dört bir yanında düzenlenen eylemler, halkların vicdanının susmayacağını gösteriyor. Emek cephesi de hareketlenmeye başladı. AB ülkelerinin bütçelerini silahlanmaya ayırması, faturayı halka ödetme çabaları; sokakları yeniden hareketlendirecek görünüyor. Sonbahar, direnişin sesinin ve hak arayışının yükseldiği bir döneme dönüşebilir. Türkiye’de ise iktidarın orman yangınları karşısındaki duyarsızlığı ve acizliği, halkın protestoları ve dayanışmasıyla yanıtlandı. Gençler, kadınlar, köylüler hep birlikte su taşıdı, yaraları sardı, ağaçlara sarıldı. Ölenler için anma toplantıları düzenlendi. Devrimciler 1995 yılında gözaltında katledilen Hasan Ocak’ın direnişçi annesi Emine Ocak’ın uğurlanması töreninde bir araya geldiler. Devrimci gençler birçok şehirde tatil günlerini tanımadığı ailelerinin çocuklarıyla geçiriyor; mahallelerde hem eğlence hem eğitim organize ediyorlar. Bu çabalar önemlidir. Karanlık ne kadar koyu olursa olsun, ışığa giden yolu direnenler bulur.