Haftanın Özeti: Yeni güvenlik stratejisi, yeni emperyal politikalar 

0
80

Sözde çözüm, savaş ve direniş üçgeninde bir hafta geçirdik…

Türkiye

Özetimize Türkiye’den gelişmeler ile başlıyoruz. Kürt sorunu konusundaki yeni çözüm süreci ve yaşanan gelişmeler hem ülkemizde hem de bölgesel anlamda önem teşkil etmeye devam ediyor. Sürecin gelişimi, Ortadoğu ve özellikle de Suriye ile yakından ilişkilidir, haliyle yaşanan tıkanıklıklar buradaki belirsizliklerle alakalıdır. ABD’nin İsrail ve ABD’yi merkeze alan bir perspektif ile Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme çabası açıkça görülüyor. AKP iktidarı ile Suriye’deki HTŞ yönetimi ve Kürt milliyetçi güçleri bu ABD-İsrail merkezli anlayışın etrafında, bu anlayışa hizmet edecek biçimde birbirine entegre edilmeye çalışılıyor. Kürt ulusal hareketi ABD yardımıyla bir kısım Arap kabilelerini de yanına alarak kurduğu 3 tümenin ve bir de kadın birliğinin Rakka, Deyri Zor ve Haseke bölgelerinde şeklen merkezi otoriteye bağlı ancak fiilen bağımsız olarak yerleşmesini istiyor. Bu tümenlerin donanımını ve eğitimini ABD sağladı. İsrail bu konuda Suriye’deki Kürt ulusal hareketini desteklerken AKP hükümeti durumu hala kabul etmekte zorlanıyor. AKP iktidarı bir yandan da TSK yoluyla HTŞ ordusunu eğitmeye ve donatmaya çalışıyor. Suriye’de AKP ile işbirliği yapan dinci HTŞ iktidarıyla Kürt milliyetçi güçlerinin anlaşmalarını uzak ihtimal görüyor, tarafların birbirine karşı zaman kazanmaya çalıştığını düşünüyoruz.

İmralı Heyeti’nin geçtiğimiz günlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile TBMM’de yaptığı görüşme dikkat çekiciydi. Pervin Buldan, sürecin ilerlemesi için yasal düzenlemelerin altını çiziyor. Görüşmenin ardından Devlet Bahçeli, “Pervin Hanım’ın her cümlesine imzamı atıyorum” ifadelerini kullandı. Kürt hareketinin “yasal düzenleme” diye dikkat çektiği, yine onların ifadesi ile “demokratik Cumhuriyet”tir. Kısa bir süre önce İmralı’dan tahliye olan Veysi Aktaş yaptığı buluşmalarda, mücadelelerinin “norm dışı devlete” karşı olduğunu ifade etmektedir. 1913’ten beri bu norm dışı devletin Türkiye’de etkin olduğunu belirten Aktaş, “derin devlet”, “hukuk dışı devlet” diye ifadelendirilecek bu sistemin tasfiye edilmesine dikkat çekiyor. 1913, bir grup İttihat Terakki Cemiyeti üyesi insanın Bab-ı Ali’de Osmanlı Hükümeti’ne karşı isyan kalkışmasına denk gelir.

Bir önceki çözüm süreci zamanında İmralı Sekreteryası içerisinde yer alan ve kısa bir süre önce yattığı uzun hapisliğin ardından tahliye edilen Çetin Arkaş da düzenlenen buluşmalarda benzer yönlere dikkat çekiyor. “Faşist bir cumhuriyet” ile “otoriter, diktatör, zalim bir cumhuriyet” ile entegre olmayacaklarını belirten Arkaş, “demokrasiye direksiyon kırmış”, “demokratikleşmeyi önüne hedef alan” bir cumhuriyete ise entegre olabileceklerini ifade ediyor. Daha önce Öcalan’ın da “Habitus olarak darbe mekaniği” söylemi, benzer bir yere işaret ediyordu. AKP-MHP ile bu cumhuriyet nasıl yaratılacak, onu da soran yok!

DEM Parti’nin Çözüm Süreci Komisyonu’na sunduğu raporda Lozan Antlaşması ve ulus devlet anlayışı eleştirisi, kısa bir süre önce ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın bölgemiz için en uygun sistemin “Osmanlı milletler sistemi” olacağı yönündeki görüşlerini çağrıştırıyor. Sosyalist hareket kapitalist ulus devleti elbette eleştirmelidir ancak ABD’nin istediği tarzda bir modelin yaratacağı tehlikelere karşı da tedbirli olmalıdır. Bu anlayış demokrasiye değil, sermayenin egemenliğine hizmet ediyor. İlginçtir, uzun bir zamandır ulus devletlerin parçalanması gerektiğine dair tüm tartışmalar Ortadoğu ülkelerini ve bölgemizi eleştiri konusu yapmakla birlikte Avrupa devletleri, ABD ve İsrail gibi ulus devletleri ise kimse tartışmamaktadır. Burada amacın emperyalist sermayenin egemenliğine uygun yönetimler yaratmak olduğu bellidir.

Şimdi Öcalan’ın Marksizm’e dönük “katkıları” dikkat çekiyor! Öcalan’ın benzer görüşleri çok uzun bir süredir savunmasına rağmen neden şimdi hararetle tartışılıyor olduğu ilginçtir. Öcalan 1999 yılında yakalanmasının ardından “zihniyet devrimi” diye ileri sürdüğü görüşlerinde zaten Marksizm’i aştığını belirtiyordu. Reel sosyalizmin “totaliter” yönüne, Marksizmin emek-sermaye çelişkisini “antagonist” olarak kavramasına eleştiriler getirirken ABD’nin “huyuna giden” yaklaşımlar geliştiriliyordu. Şimdi Duran Kalkan, kendilerine eleştiri sunanlara “sosyal şovenizmin etkisi altındalar”, “gelsinler de ders verelim”, “bir sınıf mücadelesidir tutturmuşlar” diyor. Sosyalist hareketin büyük kısmı Kürt hareketinden dostlarımıza çok fazla bağlı. Öcalan’ın görüşlerine getirilen eleştiriler ise “teorik” zemine boğuluyor ve ABD-İsrail’in egemen olduğu Ortadoğu denklemi neredeyse kimse tarafından eleştirilmiyor!

Bir süre önce tutuklanıp yerine kayyum atanan, ardından serbest bırakılan CHP’nin Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in Devlet Bahçeli Ziyareti de dikkat çekiciydi. Özer görüşmenin “nezaket ziyareti” niteliği taşıdığını belirtti. Özer, DEM Parti ile CHP arasındaki “Kent Uzlaşısı” ile göreve gelmişti. Kürt milliyetçileri yeni durumda ittifak değiştirdiler.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından Karadeniz’de “kontrolden çıktığı” söylenen bir İHA’nın vurularak düşürüldüğü belirtilmiş ancak İHA’nın nereye düştüğü ve hangi ülkeye ait olduğu ile ilgili herhangi bir bilgi paylaşılmamıştı. Söz konusu İHA’nın daha sonra Çankırı-Elmadağ arasında düşürüldüğü ortaya çıktı. Bu olay Karadeniz’in güvenliği meselesini yeniden gündeme getirdi. Hatırlanacağı üzere Ukrayna kısa bir süre önce Türkiye açıklarında Rusya’ya ait önce ticari gemileri hedef almış ardından da yine Rusya’nın Karadeniz kıyısında yer alan ham petrol depolama tesisini vurmuştu. Cumhuriyet’ten Batu Bozkürk’e konuşan savunma analisti Kozan Selçuk, bir İHA’nın bu kadar içeri girebilmesinin normal olmadığını belirtse de yetkililer güvenlik açığı olmadığı konusunda bilgi veriyor. Rus yapımı olduğu belirtilen İHA’nın Ukrayna tarafından provakatif amaçlı kullanılması ihtimali büyüktür. Ukrayna hükümeti ve onun arkasındaki İngiltere ve diğer Avrupa emperyalistlerin Karadeniz’de Türkiye ve Rusya arasında savaş çıkarmak istedikleri biliniyor.

Can Holding’e yönelik soruşturma kapsamında Habertürk, Show TV, Ciner Medya, Doğa Okulları gibi birçok şirkete kayyum atanması, iktidar içerisinde meydana güç kavgalarının bir yansıması olarak yorumlanmıştı. Habertürk’ün eski Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy hakkındaki uyuşturucu ve fuhuş suçlaması hem bu kavganın devamı olarak aktarılıyor hem de kendisini “muhafazakar” olarak nitelendiren iktidar yandaşı zengin kesimin battığı pisliği gözler önüne seriyor. Halka hamasetle “vatan”, “millet”, “bayrak”, “din” propagandası yapanlar; topluma “ahlak” ve “namus” dersleri vermeye çalışıp üstten bakanlar uyuşturucu ve grup seks partilerinde yozlaşmışlığın dibini görüyorlar!

Özetimize hak ve özgürlük mücadeleleri ile devam edelim.

Cumartesi Anneleri, “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle gerçekleştirdikleri eylemlerinin 1081’inci haftasında Galatasaray Meydanı’nda yeniden bir araya geldi. Grup, 34 yıl önce gözaltında kaybedilen İbrahim Demir ve Agit Akipa’nın akıbetini sordu. Bu hafta hasta mahpusların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. Ankara ve İstanbul’da gerçekleşen açıklamalarda, ağır hasta mahpuslar Seyad Erişmiş ve Hakkın Gören’in durumlarına dikkat çekildi.

Öğrenci Kolektifleri “KYK bursu asgari ücretin yarısına eşitlensin” haklı talebiyle meclise yürümek istedi. Öğrenciler şu anda 3000 TL kredi ya da burs alıyorlar ve bu paranın yalnızca birkaç gün geçinmeleri için yeterli olduğundan şikâyet ediyorlar. Yürüyüşe müdahale eden polis 10 genci gözaltına aldı.

İzmir’de 19 Mart sürecinde düzenlenen eylemlere katıldıkları gerekçesiyle 4 kişi “cumhurbaşkanına hakaret” ve “2911 sayılı kanuna muhalefet” iddiaları ile gözaltına alınıp tutuklandı. DGD, EHP ve SODAP üyesi gençlerin tutuklanmasına karşı İzmir’de bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirildi. Alsancak ÖSYM önünde toplanan kitle, “İşçi sınıfının mücadelesi durdurulamaz” yazılı pankart ile Türkan Saylan Kültür Merkezi’ne yürüyüş gerçekleştirdi. EHP’nin düzenlediği eyleme öteki sosyalist gruplar da katılım gösterdi.

Divriği’de maden işçilerinin işten çıkarılmasına karşı gerçekleştirdikleri eylem de dikkat çekiciydi. “Şirketler gider, madenler kalır, Divriği halkı direnirse kazanır” şiarının etkin olduğu eylem, madenlerin kamulaştırılması ve halkın yararına kullanılması doğrultusunda verilen mesajlarla son buldu.

Geçtiğimiz hafta çocuk işçiliğini protesto eden 16 TİP üyesinin tutuklanması (4 Aralık) haberini bu haftaki özetimize bir kez daha eklemek istiyoruz. Bu olay iktidarın TİP ve TKP gibi sol örgütlerin çalışmalarına da nasıl sınır getirebileceğini ortaya koydu.

Emek alanındaki haberlerle devam ediyoruz.

Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi BİSAM’ın açıkladığı Kasım ayı verilerine göre açlık sınırı 27 bin 289 lira olurken, yoksulluk sınırı 94 bin 393 liraya ulaştı. Tek başına yaşayan bir kişinin yaşama maliyeti ise 43 bin 882 lira oldu.

Birleşik Metal-İş Sendikası 27’nci dönem MESS grup toplu sözleşme görüşmeleri için uyuşmazlık tutanağı tutulmasıyla birlikte birçok fabrikanın çalışma vardiyalarında 1’er saatlik iş bırakıldı ve çeşitli eylemler düzenlendi. 21 Aralık günü ise metal işçilerinin toplu sözleşme taleplerini de içerecek şekilde Gebze’de Kent Meydanı’nda kalabalık bir miting düzenlenecek.

Şık Makas işçileri hakları için direnmeye devam ediyor. Smart Solar işçileri haklarını savunmak için başlattıkları haklı grevlerini sürdürüyor. Tüvtürk Araç Muayene İstasyonlarında Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünde başlayan grev bir haftadır kararlılıkla sürüyor. Submed fabrikasında sendika düşmanlığına ve işten atmalara karşı içiler direnişini sürdürüyor.

Özel Okmeydanı Hastanesi işçileri mücadeleye devam ediyor. 200’e yakın işçi hakları gasp edilerek işten çıkartılmıştı. Direnen işçilere kamuoyundan ve sosyalist gruplardan da ziyaretler gerçekleşiyor.

Hödlmayr işçileri sendika düşmanlığı yapan ve işçileri işten atan şirket patronlarına karşı direnişi sürdürüyor. İzmir Kemalpaşa’da bulunan Temel Conta işçileri sendikal hakları ve insanca yaşayabilecekleri ücret ve çalışma hakları için direnmeye devam ediyor.

Şişli Belediyesi’nde, Beşiktaş’ta, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde, İBB’de işçiler işten atmalara, toplu sözleşme haklarının çiğnenmesine, banka promosyonlarının gasp edilmesine ve ücretlerinin zamanında ödenmemesine karşı mücadele etmeyi sürdürüyor.

Kütahya’da Akkuş İnşaat şantiyesinde çalışan Yapı Yol-İş Sendikası’na üye işçiler haklarını almak için mücadele edince saldırıya uğrayarak darp edilmişti. İşçilerin kararlı direnişi sayesinde bütün hakları verildi.

Gençlik Haberleri

19 Mart eylemlerinin üzerinden 9 ay geçmesine rağmen gençliğin ortaya koyduğu irade iktidarı rahatsız etmeye devam ediyor. İzmir’de 19 Mart eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle 4 devrimci öğrenci, geçtiğimiz günlerde sabah saatlerinde evleri basılarak gözaltına alındı. Gözaltına alınan öğrenciler çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

Tutuklamalara karşı gençlik sessiz kalmadı. İstanbul, İzmir ve Ankara’nın da aralarında bulunduğu 7 ilde gençler “Hepimiz oradaydık” şiarıyla sokağa çıktı. Ankara’da yapılan yürüyüşün ardından eylem sona ererken polis saldırısı yaşandı; direnerek müdahaleye karşı koyan 2 öğrenci gözaltına alındı. İstanbul’da ise polis müdahalesi sonucu yaklaşık 30 genç direnerek gözaltına alındı. Gençlik, baskı ve tutuklamaların kendilerini yıldırmayacağını vurguladı. Genç Direnişçiler İstanbul, İzmir ve Ankara’da bu eylemlerde yerini aldı.

İzmir’de Ege Üniversitesi öğrencileri, üniversitelerine Erdoğan tarafından atanan cemaatçi Musa Alcı’ya karşı ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdi. “Kayyım” Musa Alcı’nın gerici cemaatler ile bağlantısı olduğu biliniyor. Aynı zamanda Genç Direnişçi eylemden hemen önce okula “Tarikatçı Musa Alcı’ya Barikat, Kahrolsun İstibdat” yazılı pankart astı. İstanbul, Kocaeli, Ankara ve İzmir’de Genç Direnişçiler bulundukları okul ve alanlarda bir yandan mücadeleyi büyütmeye devam ederken bir yandan ise gençliğin anti-emperyalist, yurtsever birliği için çaba gösteriyor.

KYK burslarının asgari ücretin yarısına eşitlenmesini talep eden Öğrenci Kolektifleri üyesi öğrenciler ise ekonomik kriz karşısında artan geçim sorunlarına dikkat çekmek için harekete geçti. Öğrenciler, bu talep doğrultusunda topladıkları 20 bin imzayı milletvekillerine teslim etmek üzere Meclis’e yürümek istedi. Ancak yürüyüş polis engeliyle karşılaştı. Yapılan polis müdahalesinde biri 18 yaşından küçük olmak üzere toplam 10 öğrenci gözaltına alındı. Öğrenciler, eğitim haklarının ve insanca yaşam taleplerinin suç olmadığını belirterek mücadeleyi sürdüreceklerini ifade etti.

Dünya

Özetimize dünyadan gelişmelerle devam edelim.

Avustralya’nın Sidney kentinde bulunan Bondi Plajı’nda düzenlenen Hanuka kutlamasına (Yahudilerin Kudüs’ü Milattan Önce 200’lerde ele geçirmesine atfen düzenlenen bir kutlama) baba ve oğul oldukları ifade edilen iki kişi tarafından düzenlenen saldırıda 15 kişi hayatını kaybetti, 29 kişi ise yaralandı. Saldırganlardan birisini, çevrede esnaf olan Suriye asıllı bir göçmen etkisiz hale getirdi ve böylece saldırının boyutları sınırlı kalabildi. İsrail Başbakanı Netanyahu, katliamın Avustralya’nın Filistin’i tanımasından ötürü meydana geldiğini iddia etti. Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ise Netanyahu’nun bu yaklaşımını kınayarak Ortadoğu’da barışa ve iki devletli çözüme yeniden vurgu yaptı. Siyonist İsrail’in saldırıları ne yazık ki tüm dünyada Yahudi halkını hedef haline getiriyor. Halbuki İsrail’in bu katliamına karşı direnen azımsanmayacak düzeyde bir Yahudi nüfusunun olduğunu da biliyoruz. Müslüman Suriyelinin cesurca davranışı Batı’daki İslam düşmanlığına karşı güzel bir etkide bulundu.

ABD, Venezuela’yı işgal hazırlıklarına devam ediyor ve bu doğrultuda saldırılarını artırıyor. Büyük bir pişkinlik ile açıklama yapan ABD Başkanı Trump, “kendilerinden çalınan varlıklar geri verilene kadar” baskı ve yasaklarına devam edeceklerini belirtti. Trump’ın “ABD’den çalınan” dediği kaynaklar, Venezuela’nın Chavez döneminde millileştirilen petrol kaynaklarıdır! ABD bilindiği üzere Venezuela Başkanı Nicolas Maduro’nun başına 50 milyon dolarlık ödül koydu. Ekim ayının başından beri Karayipler’deki balıkçı teknelerine düzenlenen saldırılarda 80’in üzerinde insan yaşamını yitirdi. Bu saldırılar, teknelere hiçbir ihtar verilmeden yapılıyor. ABD Latin Amerika’da kendi hegemonyasını artırmak, burada bulunan kaynakları aynı Ortadoğu’da yaptığı gibi kendi kaynaklarıymış gibi kullanmak ve Çin’in giderek etkinleşen varlığını engellemek amacı taşıyor. Çin’e petrol taşıyan Spikker adlı tankere kaçak petrol taşıyor gerekçesiyle geçtiğimiz günlerde el konuldu. Benzer şekilde Küba’ya petrol sevkiyatı da zorla engelleniyor.

ABD Savunma Bakanlığı, Suriye’nin Palmira çevresinde 13 Aralık’ta IŞİD’li olduğu söylenen bir kişinin saldırısında iki ABD askerinin öldürüldüğünü açıkladı. İfade edilenlere göre saldırı, HTŞ bünyesinde görev alan bir IŞİD’li tarafından gerçekleştirildi. Saldırıda ABD vatandaşı bir sivil tercüman ve iki HTŞ askeri de ölürken, üç kişi de yaralandı. Saldırının şimdi ABD’nin Suriye’den çekilmesini hızlandırıp hızlandırmayacağı tartışılıyor. Son güvenlik stratejisi kararlarından da anlaşılacağı üzere Ortadoğu’daki varlığını “vekalet güçler” üzerinden devam ettirmek isteyen ABD, kendi askeri yoğunluğunu ise Latin Amerika’da artırma peşinde. HTŞ ile birlikte ne yazık ki SDG de bu bölgedeki “vekalet güç” pozisyonundadır! Zaten saldırının hemen ardından SDG yaptığı açıklamada, dünyanın IŞİD terörizmine karşı korunması için etkin rol oynayabileceklerine vurgu yapıldı. “Dünya” dedikleri Batılı emperyalistlerdir. IŞİD ve dinci terör örgütleri de zaten Batılı emperyalistlerin bölgeyi işgali ve hatta kısmen de doğrudan çabaları sonucunda kuruldu. AKP yandaşı basın Kürt milliyetçisi güçlerin bu saldırıyı Suriye’de güç kazanmak için kullanma çabasına karşı Colani HTŞ’sini savunurken Trump hükümeti tarafları uzlaştırmaya çalıştı.

Brüksel’de dün (perşembe) gerçekleştirilen ve 18 saat süren AB zirvesi Rusya’nın el konulan 210 milyar dolarını Ukraynaya yollama kararına cesaret edemedi. Onun yerine Ukrayna’ya 90 milyar dolar faizsiz kredi gönderme kararı aldılar. Rusya paralarına el konulması kararına İtalya ve Fransa, Rusya’nın misillemesi endişesiyle muhalefet etti. 90 milyar dolar krediye ise Macaristan lideri Orban “Kaybedilen savaş kredisi” şeklinde muhalefet etti. Batılı güçler İran’a, Libya’ya, Suriye’ye, Venezuela’ya yaptıklarını Rusya’ya yapamıyorlar. ABD ukrayna savaşı yoluyla Avrupa’yı ekonomik olarak mahvetti. Ukrayna şimdiden parçalandı. Rusya yerinde duruyor. Çin bu savaştan yararlanarak güçlendi.

ABD son ulusal güvenlik stratejisi belgesinde çok kutupluluk gerçeğini kabul etmiş görünse de dünyayı hala bir “patron” gibi yönetme derdinde! Önümüzdeki süreç bir yandan savaşların ve sömürünün artacağı, karanlığın koyulaşacağı bir sürecin bizi beklediğini göstermektedir ancak devrimci güçlerin bu barbarlığa karşı mücadeleyi yükselteceği olanakları da içinde barındırmaktadır. Bölgemizde savaşlar, ABD ve İsrail’in dünyada artan etkisi, ülkemizdeki çözüm süreci, Doğu Avrupa ve Kafkaslardaki durum ve Latin Amerika’da gelişen yeni süreç ülkemizde, bölgemizde ve dünyada anti-emperyalist yurtseverlik ve sınıf mücadelesi temelinde bir devrimciliği öne çıkarmanın gerekliliğini ortaya koyuyor. Trump 2019’da yaptığı konuşmada, “Gelecek küreselcilerin değil vatanseverlerindir” demişti. Küreselciler ne yazık ki sosyalist hareketi etki altına alarak vahşi kapitalizmi savunan Trump gibilerini “vatansever” göstermede başarılı oldu. Bu süreci tersine çevirecek yine devrimcilerdir! Çocuk işçiliğe karşı gösteri yapan TİP üyelerinin hapsedilmesi olayı üzerinde düşünmek gerekiyor. Çeşitli metotlarla güç toplayan TİP çocuk işçiliğine karşı bir eylemde dahi baskıya uğrayabileceğini gördü. Sosyalist hareket içinde dayanışmacı koordinasyon ihtiyacını da anlamış olmasını umarız.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.