Dilek Yılmaz
Tütün işçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl-pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardında
Vatanımın bir umudu…
Ahmed Arif bu dizelerinde şuna değinmiştir: Tütün işçisinin emeğinin ürünü, sömürünün kaynağı noktasındadır. Ancak emek kutsaldır, bu kutsallık Anadolu insanını pırıl pırıl yapmayı başarmıştır.
Şiirlerinde Anadolu insanına ve yaşadığı coğrafyanın kültürüne, diline sıkça değinen şair, 1927 yılında Diyarbakır’ın Xançepek semtinde dünyaya gelmiştir. Babası Rumeli’den Kerkük’e görevli gelmiş bir Türk aileye mensuptur. Annesi Sare Hanım ise devrin ulemasından Şeyh Abdulkadir Cibrali’nin kızı olan Erbilli bir Kürt’tür.
Arif’in çocukluk yılları babasının memuriyetinden ötürü Siverek ve Harran’da geçmiştir. Siverek’te Zazaki’yi, Kerkük’te Kürtçe’yi, Harran’da da Arapçayı öğrenmiştir. 1929 yılında henüz 2 yaşındayken annesi Sare Hanımı kaybetmiş, onu öz annesi gibi bildiği analığı Arife Hanım büyütmüştür.
Arif, Suriçi’nin Balıkçılarbaşı semtinin hemen girişindeki şu an PTT şubesi ve o dönemde Alyanakyan çarşısı olan yapının, Ermeni halkının kentin sicilinden düşürülmesiyle ilkokula dönüştürülen bu yapıda okul öncesi ilk eğitimini almış ve okumayı burada sökmüştür.
Ahmed Arif, tek parti döneminin siyasi atmosferi içerisinde büyümüş ve ortaokul yıllarında şiirle tanışmıştır. Henüz lisedeyken kaleme aldığı “Gözlerin” isimli ilk şiiri Afyon Halkevi Dergisi’nde yayımlanmıştır. Yaşadığı dönemin birçok şairi gibi o da Nazım Hikmet şiirleri ile tanışmış ve toplumcu sanat ile bağ kurmuştur. Nazım Hikmet kendisinden sonraki şairlere toplumcu bir bakış açısı ve estetik bir miras bırakmıştır. Arif de şiirlerini toplumcu gerçekçi anlayışla kaleme almıştır.
Şair açısından dönemin siyasi atmosferi, yaşadığı coğrafya ve 1948 Ankara Üniversitesi’ndeki yılları, üniversitedeki sol görüşlü hocalarının görevlerinden uzaklaştırılmaları, Köy Enstitüleri’nin kapatılması, NATO destekli Kore Savaşı’na asker gönderilmesi, şairlerin ve yazarların eserleri nedeniyle tutuklanmaları, toplumda ekonomik sıkıntıların had safhada olması durumları onun politik yönelimini de net bir şekilde belirlemiştir.
Kendini “halkının abisi” olarak nitelendiren şair; halkını halkına rağmen değil, olduğu gibi sevmeyi ve yüceltmeyi benimsemiştir.
“Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabındaki her şiirin dizesinde halkının gönlünde taht kurmuş olan şair, kitabına girmeyen nice şiirinin olduğunu yine kendisi belirtir. Kendine has üslubuyla şöyle der: “Defterler dolu şiir vardı. Elbet kaliteli olanı da vardı, olmayanı da… Her biri bir kızda kaldı. Birçoğu da poliste… Geri alamadım vermiyorlar.“
Şair düz yazı için “Ne kadar uzun ve önemli olursa olsun bir saat içerisinde yazar atarım. Şiirse içimde uyur…” diyerek şiirle arasındaki güçlü bağı belirtmiştir.
Arif Türkçe’nin Diyarbakır ağızını çok güzel kullanan bir şair olarak tanınır. “Dil, rahat bırakılmalı” der. Dil organiktir, halk geliştirir dili. Elbette aydınlar, öğretmenler de dilde öncü olurlar. Ama önemli olan halkın kendi arasında olan dildir. Diyarbakır Türkçesini tadını çıkara çıkara konuşurum. Tadına doyulmayacak güzellikte bir Türkçedir.” diye belirtir. Halk türkülerine olan sevgisini de her ortamda dile getirir. Şairin, kendi kültürüne ve toprağına bağlılığı o kadar güçlüdür ki kendi ölümüne dair şunları söyler: “Dicle kıyısında bir çadırda ölmek isterim. O kadar güzel ağıtlar yakar ki o kadınlar. Hiçbir müzik o kadar dokunaklı olmaz.”
Cemal Süreyya, Ahmet Arif üzerine yazdığı bir yazıda “Nazım hikmet, şehirlerin şairidir. Ovadan seslenir insanlara, büyük düzlüklerden. Ovada akan ‘büyük ve bereketli bir ırmak’ gibidir. Uygardır. Ahmet Arif ise dağları söylüyor. Uyrukluk tanımayan, yaşsız dağları, ‘asi’ dağları… uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri. ‘daha deniz görmemiş’ çocuklara adanmıştır. Kurdun, kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir, bir hançer kabzasına işlenmiştir, “ der.
Arif, yayınlanan tek kitabına önce “Dört yanım puşt zulası” ismini vermek ister fakat bir arkadaşının bu ifadenin sadece şiirde bir dize olarak kalması önerisiyle bu isimden vazgeçer ve kitabına “Hasretinden Prangalar Eskittim” adını verir. Kitabın adını kast ederek “Kimin hasretiyle?” diye soran arkadaşlarına da “Elbette sevgili de var, ama halkımızın mutluluğu, geleceğe güveni, hasreti de var” diye cevap verir.
Alçakgönüllülüğü ile bilinen halk şairi, bir mektubunda “Zaten yaptığımız ne ki? Kimsenin karnında açlığı, ayağında yalınlığı ve sırtında çıplaklığı kalmasın diye ömrümüzden bir parça vermek. Hepsi bu…” der.
16 ile 32 yaş aralığında 19’u kitap, 8’i kitap dışı olmak üzere 27 şiir yazmıştır. 32 yaşından ölümüne kadar geçen sürede yazdığı şiirler de kendisinde saklı kalmıştır.
Ahmed Arif, politik görüşleri sebebiyle birçok kez yargılanarak tutuklanmış ve ağır işkencelere maruz kalmıştır. Sansaryan Han’da tutuklu bulunduğu günlerde fiziksel işkencenin yanında direncini kırmak adına psikolojik işkencelere de maruz kalmıştır. Polisler annesinin ağzından “Baban öldü, cesedi ortada kaldı, çabuk gel!” diye yazdıkları uydurma telgrafı psikolojik işkence için ona verirler. Sansaryan Han’da kaldığı dönemde hücrede kendisinden önce işkence görenlerin duvara yazmış olduğu “To be or not to be…”(Olmak ya da olmamak) yazısının altına o da bulduğu sivri uçlu bir çubukla “Ya herro ya merro” diye kazır.
Dünyadaki özgürlük mücadeleleriyle de ilgilenen şair, 1950’li yıllarda Fransız işgaline karşı özgürlük mücadelesi veren Cezayir’de, 22 yaşında idam edilmek istenen kadın gerilla Cezayirli Cemile Buhayrad’a çok cesur bir mektup yazar ve mektubunu şöyle sonlandırır: “On dokuz yaşındasın. Sakın, gençliğime doymadım deme! Şimdiden ölümsüzsün. Niceleri var ki bin yıl yaşasa sencileyin bir haysiyet katamaz yaşamaya. Yarının CEZAİR’inde, kurtarılmış CEZAİR’de, Okullarda bebeler, önce senin adını belliyecekler. Sonra dünyayı!
İnan, seninle birlik, ya da senin yerine kurşuna dizilmeyi çok isterdim. Ölümüne nispet, yaşamak silik ve anlamsız, CEMİLE.”
Marksist bir şair olan Arif, uzun süre o dönemin Türkiye Komünist Partisi Ankara il komitesi içinde çalışmalar yapmıştır. Ahmet Arif, 1991 yılının 2 Haziran’ın da henüz 64 yaşındayken geçirdiği kalp krizi sonucu nedeniyle ebediyete göç etmiştir. En sevdiği iki şehirden biri olan Ankara’da toprağa verilmiştir.
Şiirlerinin yayınlandığı tarihten bugüne halkının memleket sevdasına, aşklarına tercüman olmuştur. Usta Şair Ahmed Arif, şiirleriyle ve mücadeleci aydın kişiliğiyle gelecek kuşaklara ilham kaynağı olmaya devam ediyor…
Kalbim Dinamit Kuyusu
Şafakları,
Taaa şafakları
Nice bir
Yangınları düşer alın çatıma
Gencecik ölüme gitmenin.
Yığılır boşkovanlar, dumanlı
Ve susar mitralyözler kuytularda.
Suskundur,
Karanlıktır,
Kayıtsızdır,
Her namlu.
Beni kurşunlar götürür
Kollarım vurulu
Gözlerim açık.
Şafakları,
Taaa şafakları,
Kınalı tavşanlar suya inmeden,
İlk çığlıklarındayken martılar,
Kamplarda idamcılar
Azgın ve manyak
Tan yerinde kızartılar…
Tan yerinde kızartılar
Hey canım,
Orada,
Sularla
Sınırlarla
Uzaklar uzağında
Ve benim şuncağızımda hemencecik
Göğüs kafesimin altında, solda,
Barajlar, yeşeren çöller,
Katarlar, traktörler,
Yani her vidasında bin sevda,
Her civatasında bin saygı,
Bin ustalıkla,
İşlenen ve yaratılan dünyaların kımıldanışı
Ve hayatı pırıl pırıl çarktan çıkaranların
Deliksiz uykularından uyanışı.
Kutlu ve saygındır bir daha
Berrak çelik,
Renkli pamuk
Ve sütlü buğday.
Kutludur, saygındır kuşkusuz
Çimentosu ninnilerle karılan
Çeliğine su diye
Öpücükler verilen
Çatılarında köpürmüş güvercin uğultusu
Bahçelerinde güneş sağnaklarıyla
Görkemli çocuk saraylarının
Cana can katan nuru.
Yani, yaratan ve adaletli olan insan gücünün o her yerde geçerli
Kesenkes haklı onuru.
Kutlu ve saygın olacak elbet
Beni yiğitler götürür
Katlarına sevda ile varılan
Yiğitler ki,
Dişlerini tükürmüş
Yiğitler ki,
Hayaları burulan.
Yan yana, upuzun, boylu boyunca
Tepeden tırnağa kan
Yiğitler ki,
Her biri bir parça vatan
Gözlerinde
Bir küfür kasırgası
Ana-avrat
Ah ulan
……
Canımda damıttım seni ey zulüm,
Sancısını
İnceden
Kum gibi taşıdığım.
Kasığımda Amerikan kemendi
Bağıra bağıra geceler boyu
Kaskatı kesilip
Kan işediğim.
Uzmandı cellatlar
Ve hinoğlu hin.
Akım kabloları, kıskaçlarıyla
Bilenmiş azıları ve hınçlarıyla,
Buyruğunda gangster emperyalizmin.
Gene de yıkamadılar, sökemediler
Ve bozguna uğradılar sonunda
Karşısında çırılçıplak yüreğin
……
Beni baskınlar götürür
Gerillanın şahdamarı halkıma
Korkunç ve soylu bir tutkudur dayatma
Yalnız bu kadar da değil,
Yarin hayâli gibi üstelik
Nazlıdır,
Usuldur,
ince,
Bilgedir,
Biz ki, ustasıyız
Vatan sevmenin
Umut, saklımızda ölümsüz bayrak
Kırmızı-kırmızı
Dalga-dalgadır…
Beni gözlerin götürür
Gözlerin, aşkla, acıyla…
Kuşatmışlar sesimi, soluğumu
Kesilmiş tuz-ekmek payım.
Vurgunum
Ve darda,
Gözaltındayım.
Dal, kor keser penceremde açarsa,
Kuş, vurulur üzerimden uçarsa,
Ve hal böyle böyle,
Yol bu yöndeyken.
Gelir,
Ki, her gelişinde daha da içten
Gelir,
Soluk soluğa benim olursun.
Amansız sarmasında kollarımın
Esrik, çığlık çığlığa
Erir, kar gibi vücudun.
……
Nicedir,
Kahpe ağzında
Bir salgın,
Bir deprem gibi künyemiz
Nicedir,
Başımıza zindan dünyamız
Biz ki, yarınıyız halkın
Umudu, yüz akıyız
Hıncı, namusu…
Şafakları,
Taaa şafakları
Hey canım,
Kalbim, dinamit kuyusu…
Ahmed Arif
——————————————————————-
Kaynakça:
Ahmed Arif: Abisi Olmak Halkının, Şeyhmus Diken.