Sócrates, Corinthians Demokrasisi ve futbolun devrimdeki rolü 

1
71

Yankı Koçyiğit

Tam adı Sócrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira olan Sócrates, 19 Şubat 1954’de Brezilya’nın Belem şehrinde dünyaya geldi. Yoksul bir ailesi vardı. Babası, maddi koşulları ve eğitimsizliğine rağmen kendi çabalarıyla, okuduğu kitaplar sayesinde kendisine bir dolu alan yaratmıştı. Hatta babasının kitap aşkı, onun isminin Sócrates olma sebebiydi de. İleride futbolculuğunun yanında tıp eğitimi de alacak olan Sócrates, çocukluğunda, babasının kitaplığında sıkça zaman geçirirdi. 

Onun kitaplarla iç içe zamanları hem eğitim alanındaki başarılarını hem de futbola olan bakış açısını çok büyük oranda etkilemişti. Hatta bu konuda trajik bir anıya da sahiptir. Brezilya’da yaşanan darbe ve sonrasında geliştirilen cunta rejiminin babasının yılların emeği ile biriktirdiği, kurduğu kütüphaneyi yakması, onun hafızasına kötü bir olay olarak kazınmıştır. Böylece Sócrates, ileri yaşlarındaki politik duruşunu ta küçüklüğünden, babasının etkisi ile yaratmıştır. Onun bu yapısını futbolu ile harmanlaması, dünya çapında tanınan bir isim olmasını sağlar. 

Futbola, Brezilya’da Botafogo’da takımında başlar. 20 yaşında başlayan profesyonel spor hayatı ve 193 cm uzunluğundaki boyu, ilk başlarda uzun ve başarılı bir kariyeri olmayacağı düşüncesini yaratsa da gerçek durum öyle olmaz. Karakterinde vardır onun insanları şaşırtmak! Derin oyun bilgisi, alan görüşü, rakip takım defansını yerle bir eden pasları, attığı goller ile Brezilya’da hızlıca ilgi odağı haline gelir. Kariyerindeki 640 maçın 292’si milli takım maçıdır. Milli takımda oynadığı 60 maçta ise 22 gol atar. Brezilya’nın ünlü 1982 kadrosunun önemli isimlerindendir. 

Dünyaca ünlü futbolcu Pele, ona “futbolun doktoru” diyordu. Onu dünyadaki en iyi 125 futbolcu listesi ile onurlandırdı. Kimileri ise ona “felsefe doktoru” derdi. Sócrates, futbol oynarken, Che Guevara’ya duyduğu hayranlık sebebiyle tıp eğitimi almıştı. Takımının antrenman saatleri, eğitimi sebebiyle ona göre belirleniyordu. O, devrimci ruhunu belki Ant Dağlarında değil ama futbol tribünlerinde, sahalarda yaşattı. Corinthians Demokrasisi kavramı, onun futbol sporuna kattığı en önemli şeylerdendi. 

Corinthians Demokrasisi ve Futbolun Devrimci Rolü 

Botafogo takımındaki başarısı, onun Brezilya’nın önemli takımlarından biri olan Corinthians tarafından fark edilmesine yol açtı ve Sócrates Corinthians’a transfer oldu. Cunta rejimi o sıralarda hala devam ediyordu. Sócrates bu takımda da antrenmanlarını, tıp eğitimine göre ayarlıyordu. O, arkadaşlarına, “Benim asıl mesleğim doktorluk, futbolu zevkine oynuyorum” diyordu. Lüks yaşamı reddediyor, halkın ortalama yaşam standartlarına uygun bir hayat sürmeyi önemsiyordu. Faşist cunta grevleri yasaklamış, halkı apolitize etmeye çabalayan şeyleri propaganda ediyordu. Futbol da elbette bunlardan birisiydi. 

Brezilya’da dinin futbol olduğu söylenir… Bu durumu fark eden Sócrates, futbolu demokrasi aracı olarak gördü. Corinthians’taki üçüncü yılına girerken işte o sıralarda bu takımda “Corinthians Demokrasisi”ni kurdu. Buna göre kararlar yalnızca takımın başkanı ve teknik direktörler tarafından alınmıyordu. Artık futbolcular ve takımda çalışan işçiler de karar alma süreçlerine dahil oluyordu. Örneğin antrenman saatleri, futbolcuların aileler ile ne kadar zaman geçireceği vb. gibi kararlar beraber kararlaştırılıyordu. İlk başlarda bu herkese garip gelse de, Corinthians bu sayede altın yıllarını yaşamaya başlamıştı. Takım Brezilya Kupası Yarı Finali oynadı ve iki Eyalet Ligi Şampiyonluğu yaşadı. Sócrates bu demokrasi anlayışının giderek apolitikleştirilmeye çalışılan halka taşınması gerektiğini düşünüyordu. 

18 yıllık dikta rejiminde göstermelik seçimler olsa da bu seçimlerde seçilen başkanların tamamı generallerdi. Halk bunu bildiğinden, seçimlere riayet etmiyordu. Sandığa gitme oranı yüzde 30’lara kadar düşmüştü. Sócrates maç sonu konuşmalarında asgari ücretin artırılması gerektiğine, ilaçların ücretsiz olmasına ve bunun gibi toplumsal sorunlara dikkat çekiyordu. Corinthians’ın artık öncü takım olma zamanı gelmişti! Böylece bir maça üzerinde “DEMOKRASİ” yazan bir pankartla çıkıldı. Cunta rejimi hızlıca takımı aradı ve bu işe son verilmesini istedi. Buna rağmen başkan, kendisini arayanlara takımda kararların demokrasi ile alındığını, oyuncuların kendisini dinlemeyeceğini söylemişti. Pankartın cezalandırılması üzerine ise takım bu sefer de üzerinde “DEMOKRASİ” yazan formalarla sahaya çıktı. 

Rejim sonuçlarının daha kötü olacağını bildiğinden Sócrates’e dokunmadı. Çünkü o halk tarafından çok seviliyordu. Sócrates çeşitli maçlara saç bandında “oy ver” gibi yazılarla çıkıyordu. Bu öncü davranışlar elbette halkı cesaretlendiriyordu. Maçlardan sonra halk eylemler yapmaya, grev yasaklarını delip direnişler geliştirmeye başladı. 1982’deki seçimlerde dikta rejimi tarihin tozlu raflarına gömüldü ve ülke yeniden sivil yönetimlerin eline geçti. İşte bu mücadelede Sócrates ve Corinthians Demokrasisi çok önemli bir yer tutuyordu. 

Che Guevara’nın da dediği gibi: Futbol sadece basit bir oyun değil, devrimin silahıydı… 

Devrimin silahı futbol

Yukarıda aktardığımız söz, aslında futbolla ilgili en önemli tanımlardan birsidir çünkü futbol aslında yalnızca futbol değildir. Futbolu seven, takım tutan kişiler sadece maçları izleyip geçmez. Takımla, futbolcularla bağlar kurar. Kimi şampiyonluklar dertleri, kimi goller acıları unutturur. Kimi takımlar sağı, kimi takımlar solu temsil eder. 

Örneğin İtalya’dan örnek verilebilir. Lazio-Roma çekişmesinde, Lazio faşizmi, Roma ise solu simgeler. Çoğu takımın bir kimliği olur. Kimileri “işçi takımı”, kimileri ise “aristokratları” simgeler. Ülkemizden bir örnek de Adana Demirspor’dur. Bunun gibi işçi takımları sayıca fazla olsa da futbolun endüstrileştirilmesi ve iktidarlar tarafından halkın yönlendirilmesine çanak tutması, onların aksine bizim ülkemizdeki gibi zengin takımlarının ya da yalnızca 3 Büyükler gibi takımların görülmesine sebep olur. 

Futbol biz halka aslında çokça şans verir. Dilediğince bağırma, enerjisini atma, ülkenin en zenginlerine “bile” dilediğince “sövme” hakkı… Eğlenme, haykırma, kahkaha atma hakkı… Elbette futbolun erkek egemen bir çizgiye koşulması, iktidarların ve mafyaların cirit attığı yapılar haline dönüştürülmesi ise endüstriyelleştirilmiş niteliğine itiraz getirmemizi sağlar. Halkın olumlu ya da olumsuz biçimde etkilenmesine yarayacak olacaktır ki futbol, iktidarların giderek ilgisini çeker ve giderek bu “endüstri” üzerinden halk manipüle edilmeye çalışılır…

Sonuç

Futbol giderek “devrimin silahı” olma gücünü yitirmektedir. “Futbol fakirlerin bulduğu, zenginlerinse çaldığı bir oyundur” sözü boşuna değildir. Endüstriyelleştirilmiş futbol, Sócrateslere, Metin Kurtlara yer bırakmaz. O gibi insanların bu spor içerisinden çıkma potansiyeli giderek düşer ancak yine de Futbolun dönüştürücü gücü bir anlamda korunur. Tribünler, taraftarlar hala isyanın sesi olabilir. Toplumsal süreç ve yükselecek direniş, Sócrateslerin yeniden çıkmasına, diktatörlere, tiranlara seslerini yükseltmesine olanak yaratacaktır. 

Sócrates onurlu yaşadı, onurlu bir şekilde aramızdan ayrıldı. “Bir Pazar akşamı, maç izlerken, Corinthians’ın şampiyonluğunu görüp ölmek istiyorum” diyordu, öyle de oldu. 4 Aralık 2011’de Corinthians’ın şampiyonluğu ile hayata gözlerini yumdu. Bu başarı, halkın, takımın ve taraftarın ona son hediyesiydi. 

Sócrates’in futbola ve hayata kattıkları nedeniyle ona minnettarız. 

1 Yorum

  1. “Futbol fakirlerin bulduğu, zenginlerinse çaldığı bir oyundur” sözü boşuna değildir. Endüstriyelleştirilmiş futbol, Sócrateslere, Metin Kurtlara yer bırakmaz. O gibi insanların bu spor içerisinden çıkma potansiyeli giderek düşer ancak yine de Futbolun dönüştürücü gücü bir anlamda korunur. Tribünler, taraftarlar hala isyanın sesi olabilir. Toplumsal süreç ve yükselecek direniş, Sócrateslerin yeniden çıkmasına, diktatörlere, tiranlara seslerini yükseltmesine olanak yaratacaktır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.